« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Eyl

2018

Yalancı bahar mı ikinci bahar mı?

Aslı aydıntaşbaş 01 Ocak 1970

Tutuklu rahip Andrew Brunson nedeniyle Washington ile başlayan gerilim, hiçbirimizin ummadığı bir biçimde, Ankara’da “Avrupa” fikrinin yeniden canlanmasına neden oldu.
Bir yıl önce Türkiye tarafından “Nazi” olmakla suçlanan Alman siyasetçiler, tek tek ekonomik krizin önlenmesi için Türkiye’ye yardıma hazır olduklarını söylüyor. Avrupalılar Türkiye’de istikrarın korunması gerektiği fikrini benimsemiş durumda. İkili görüşmeler hızlandı. Berat Albayrak, Avrupa turunda. Mevlüt Çavuşoğlu, yıllar sonra ilk kez ‘Gynmich’ diye anılan AB dışişleri bakanları toplantısına davetli.
Varlığını bile unuttuğumuz Reform İzleme Grubu, bu sefer Reform Eylem Grubu adı altında Ankara’da toplandı.
Peki bütün bunlar gerçek mi? Türkiye’yi yönetenler bir anda “Durun böyle gitmeyecek. Biz en iyisi AB sürecine dönelim, reformlara başlayalım, Türkiye’nin ufkunu açalım” diye düşünmeye mi başladı, yoksa “EyvahAmerika’yla işler kötü. Bir yerlerden para bulalım, farklı müttefiklerle resim çektirerek Trump’a alternatifsiz olmadığımızı gösterelim” hesabı mı var?
Tabii ki ikincisi. Ancak yine de Türkiye’nin Avrupa’yla yakınlaşması, belki kazara bize de fayda getirecek birkaç “normalleşme” adımına vesile olur diye, olumlu bir durum. İyi bir şey.
Ancak fazla iyimser olmamı engelleyen bazı noktalar var.
Üyelik müzakereleri başlayacak mı? Temkinli olmamın birinci nedeni, Avrupa’yla başlayan ikinci baharın özünde AB üyelik müzakereleri değil, aynı Emmanuel Macron’un dediği gibi Türkiye ve Avrupa arasında ‘stratejikortaklık’ amacını güdüyor oluşu. Yani Kopenhag Kriterleri ve ortak demokratik değerler üzerine bir birliktelik değil, al-ver esasına dayalı bir ticaretten söz ediyoruz.
Kopenhag Kriterleri’ne dönmemiz için, çok ciddi bir demokratikleşme hamlesi lazım. O da ufukta gözükmüyor.
Oysa yıllar önce Avrupa Birliği süreci başladığında, arzuladığımız bu değildi. Biz, sahiden birinci ligde olmak, gelecek nesillere bir demokrasi bırakmak istemiştik...
Devlette cahiller ve makuller savaşı: Avrupa’yla yakınlaşmayı mümkün kılan, devlet bürokrasisi içinde hâlâ makul düşünen, fırsattan istifade, Türkiye’yi normalleştirmek ve Batı’yla kopuşu önlemek isteyen birkaç kişinin kalmış olması.
Ancak, devlet içinde makullerin karşısında, Türkiye’yi dünyadan koparmak isteyen şahinlerin de kümelenmiş olduğunu unutmayın. Bu isimler, aynı 90’lı yıllarda olduğu gibi, güvenlikçi tezleri her daim canlı kullanarak ‘Devletinbekası’ ve ‘terörle mücadele’ diye diye kendi dükalıklarını korumak peşinde. Türkiye’de Baas rejimi kurulsa, umurlarında değil. Makam arabalarında her gün işe gidip gelmek dışında vizyonları yok. Türkiye’nin gerçek anlamda Avrupa’yla yakınlaşabilmesi için, bazı sembolik adımların atılması lazım. Ancak cahiller bunu kendilerine tehdit olarak görüyor. Maalesef bu mücadelede kimin galip geleceğini henüz bilmiyoruz.
Avrupa para dağıtacak değil! Bir başka sorun da Avrupa’yla yakınlaşma konusunda beklentilerin çok yükselmiş olması. Kuşkusuz ki Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri Trump’ın dünya tasavvurundan uzak, ona alternatif bir dünya kurmak istiyor. Türkiye’nin batmasını da istemiyorlar.
Ancak Avrupa’nın Türkiye’de ekonomik krize siper olacak ne gücü ve ne de tecrübesi (knowhow) var. Türkiye’ye oluk oluk para akıtacak hali yok; bunun için gerçek anlamda kullanacağı kurumsal bir mekanizma bile yok. İster Çin, ister Almanya... Türkiye’ye mali yardımda bulunmayı düşünen tüm ülkeler, ekonomide en azından kural-bazlı bir sisteme (rules based order) dönülmesini talep edeceklerdir. Bakkal hesabıyla ekonomi yönetimini kimse kabul etmez; kara deliğe para akıtmak istemez. Bu, ekonomi programlarında ‘ortodoks’ diye ifade edilen ve yıllarca Mehmet Şimşek’in savunduğu politikalara dönüş demek. Bunun olabilmesi için de Avrupa, kuralların ve kurumların yeniden tesis edileceği IMF ya da IMF-benzeri bir standby anlaşması isteyecektir.
Türkiye’yi yönetenler ise henüz bu düşünceye hazır değil.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,91 M - Bugn : 35820

ulkucudunya@ulkucudunya.com