« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Mar

2018

TURAN İÇİN ŞEHİT OLAN ŞAİR: MAĞCAN (CUMABAY)

01 Ocak 1970

Kazak Türklerinin Türklük ve Turan ateşiyle yanan, Sovyet işgalindeki Türkistan'ın bağımsızlığı için mücadele veren ve Turancı olduğu için 45 yaşında kurşuna dizilerek şehit edilen büyük şairi Mağcan: Kazak edebiyatının ulularından. Büyük fikir ve dava adamı. Hürriyet aşığı, coşkulu şair. 1893’de Kuzey Kazakistan’da doğdu.





Babası Beken Bey (Ceken Bey) Mağcan’ın okumasına gerek görmez. Zira oğlunun köy mollası olmasını istemektedir. Ancak Mağcan babasını dinlemez, henüz 12 yaşındayken Çala Kazak Medresesi’ne devam eder. Bu medresede Arapça, Farsça ve Çağatay Türkçesini öğrenir. Yine aynı yıl Ufa’da bulunan Galiya Medresesi’ne başvurur. Bu medresede de Rus Dili ve Edebiyatı eğitimini alır. 1913 yılında Kazan’da Şolpan adıyla ilk şiir kitabını yayınlar. Kitabın yayınlanmasıyla birlikte, Mağcan Kazak ve Tatar milliyetçisi gençler arasında bir sembol isim haline gelir. 1923-1926 yılları arasında Moskova’daki Edebiyat Enstitüsü’ne devam eder. Enstitünün hocalarından V. Briusov, Mağcan’ı “Kazakların Puşkin’i” olarak adlandırır.



Mağcan Cumabayev, Sovyet ihtilalinin gerçekleştiği 1917 yılı içinde Mir Cakıp Dulatoğlu, Ahmet Baytursunoğlu, Alihan Bükeyhanoğlu, Seken Seyfullin, Muhammedcan Seydalin, Esfendiyar Köpeyoğlu, Sultan Mahmut Toraygıroğlu gibi fikir adamı yazarlarla tanışır ve Alaş Orda hareketinin siyasal gelişimine destek verir. Yapılan Alaş kurultayı sonunda Alaş Orda Hükümeti kurulur, Kazakistan’ın bağımsızlığı ilan edilir (13 Aralık 1917). Alaş Orda Hareketi, Kazakların tarihe geçmiş meşhur bağımsızlık hareketidir.



“Ne korsem de Alaş üçin korgenim / Magan atak ultım uşın olgenim

– Ne görsem de Alaş için görürüm / Bana armağandır yüce halkım için ölürüm” mısraları, Mağcan’ın kaleminden o yıllarda çıkmıştır.



Mağcan, 1922 yılında değerli yazar Hazer Törekuloğlu’nun davetiyle Taşkent’e gider. Orada Şolpan, Sana ve Akjol gazetelerinde şiirlerini yayınlar. İşte bu sırada meşhur Kazak aydın ve yazarı Avezov ile tanışır. Yazdığı şiirlerinde Kazak halkının Sovyetleşmesine karşı çıkmakta, Kazak halkına ata yurduna ve bağımsızlığına sahip çıkmasını öğütlemektedir. Stalin’in yönetime gelmesiyle birlikte Alaş Ordacılar baskı altına alınmaya başlanır. Mağcan’ın yakın çevresi, ya tehditlerle ya da menfaat karşılığında Mağcan’ı terk etmeye başlar. Mağcan her geçen gün yalnızlaşmaktadır. Kitapları basılmaz, şiirleri yayınlanmaz. Ailesini geçindirecek maddi imkanı kalmaz. Mağcan’a selam veren dostu kalmamıştır çevresinde. O artık, yalnız bir adamdır. İşte bu yıllarda yazdığı ve yüreğiyle dertleştiği mısraları kaleme alır. “Ey yüreğim benim ne suçum var, bu halkı sen sev dedin ben de sevdim” mısralarında içine düştüğü yalnızlığı, terk edilmişliği ve sahipsizliği ifade eder. Şiirleri yasaklanır. Bu yasak 1988 yılına kadar devam eder.



Moskova’da 1925 yılında kurduğu Alka adlı edebiyat derneğinin karşı devrimci faaliyetler yaptığı iddiasıyla, Mağcan tutuklanır ve idama mahkum edilir. Ancak, cezası 10 yıl sürgün cezasına çevrilir. 1930’da başlayan sürgün yıllarını çalışma kamplarında geçirir. Rus yazarı Gorki’nin yardımlarıyla 1936 yılında hapishaneden çıkar. Almatı’ya döndükten sonra Muhtar Avezov’un tutuklanmasına yardımcı olacak bilgiler vermesi istenilir. Mağcan böyle bir alçaklığı yapacak insan değildir. Ve “Japon Casusu” suçlamasıyla, 1937 yılının Aralık ayında yeniden tutuklanır. Ama Mağcan sorgulama sırasında maruz kaldığı işkencelere dayanamaz... Suçlamayı kabullenir. 19 Mart 1938’de kurşuna dizilerek öldürülür. Sovyet işgali altında bulunan Türk yurtlarındaki aydınlardan biri daha böylece susturulmuştur.



Mağcan, milli istiklal ve milli istikbal âşığıdır. Onun milleti Türk, yurdu Türkistan’dır. Boycu, soycu değildir. Turancıdır. Onun Turancılığında, Türkistan olarak bilinen Türk yurtlarında Türk topluluklarının bağımsız yaşaması vardır. Türk boylarının eski günlerde, Altay Dağlarının eteklerinde yaşadığı günlerde olduğu gibi, yeniden altın günlerini yaşamasının hayaliyle kıvranmaktadır. Bizim, Anadolu’da yedi düvele karşı vuruştuğumuz günlerde kaleme aldığı “Alıstaki Bavırıma” (Uzaktaki Kardeşime) adlı şiirinde bu tarih bilinicini ve özlemini ortaya koymuştur. Şair bu şiirinde Altay Dağlarının çevresinde Türk Milleti’nin yaşadığı altın günleri yâd ettikten sonra, Anadolu Türklüğüne şu mısralarla seslenir:







Bavırım, sen o jakta, ben bu jakta /Kardeşim, sen o yanda, ben bu yanda

Kaygıdan kan jutamız. Bizdin atka /Kederden kan yutuyoruz. Bizim adımıza

Layık pa kul bop turuv? Kel ketelik /Yaraşır mı kul olup durmak. Gel gidelim

Altayga, ata mıras altın takka /Altay’a, ata mirası altın tahta





Ve...



Korgasın jas jurekke ogı battı /Kurşunlar genç yüreğime saplandı

Kunesiz taza kanım suday aktı /Günahsız taze kanım su gibi aktı

Kansırap elim kurup, esten tandım /Kansız kaldım, kurudum, bayıldım

Karangı abaktıga berik japtı /Karanlık, hapse sıkıca kapattı



Mısralarıyla da Kazak halkının çektiği sıkıntıları, eziyetleri ve kendi halini ifade eder.



Mağcan, Büyük devlet adamı Nur Sultan Nazarbayoğlu’nun talimatıyla, 100. doğum yılında, 1993’de, Kazak Devleti tarafından özel bir anma programı ile anıldı. Kuzey Kazakistan’da bulunan Petropavl şehrindeki üniversiteye Mağcan adı verildi. Kazakistan’da bir çok okul ve cadde şimdi onun adı ile anılıyor. Her yıl Mağcan adına edebiyat ödülleri verilmeye başlandı. 1938’de “Milletini Sevmek” suçundan ötürü katledilen Mağcan, şimdi, uğruna hayatını feda ettiği Kazak halkının gönlünde yaşıyor. O, fikirleri, ülküleri, eserleri ve heyecanıyla Türk Dünyası’nın ulularından biri olarak yaşamaya devam edecektir. Yattığın yer nur olsun Mağcan...



suhbat.com





Kazakistan'ın Büyük Şairi Mağcan Cumabayev



Çanakkale'de yedi düvele karşı savaşan Türk askerine yazdığı ünlü şiirin Türkiye Türkçesine çevirisi:





UZAKTAKİ KARDEŞİME



Uzakta ağır azap çeken kardeşim!

Kurumuş lale gibi çöken kardeşim!

Etrafını sarmış düşman ortasında

Göl kılıp gözyaşını döken kardeşim!



Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim!

Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim!

Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman

Diri diri derini soymuş kardeşim!...



Ey pirim! Değil miydi Altın ALTAY

Anamız bizim? Bizlerse birer tay,

Bağrında, yürümedik mi serazat?

Yüzümüz değil miydi ışık saçan ay?



Alaca altın aşık atışmadık mı?

Tepişip bir döşekte yatışmadık mı?

Anamız olan ALTAY'ın ak sütünden

Beraber emip beraber tatışmadık mı?



Akmadı mı bizim için dupduru bulak,

Şarıldayıp şarıl şarıl dağdan inerek?

Hazırdı uçan kuş, kopan yel gibi

Dilesek bir bir atlar, tıpkı burak!



ALTAY'ın altın günü nazlanarak

Gelende, sen pars gibi bir er olarak,

Akdeniz, Karadeniz ötelerine,

Kardeşim, gittin beni bırakarak!...



Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam,

Uçam diye davramsam bir türlü uçamam,

Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı;

Yavuz düşman koyar mı şimdi beni vurmadan?



Kurşunlar genç yüreğime saplandı,

Günahsız taze kanım su gibi aktı;

Kansız kalıp, kuruyup bayıldım,

Karanlık mahbese sıkıca kapattı.



Görmüyorum artık gece gezdiğimiz kırı,ovayı,

Gündüz güneşi, gece gümüş nurlu ayı;

Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp

Bizi büyüten altın ANAM ALTAY'ı



Ey pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden?

Dağılmayıp yılmayan yağan oklardan

Türk'ün pars gibi yüreği varken

Gerçekten korkak kul mu olduk sinip düşmandan?



Kudretli olmak isteyen Türk'ün canı

Gerçekten bitap düşüp kalmadı mı hali?

Yürekteki ateş söndü mü, kurudu mu

DAMARINDA KAYNAYAN ATALAR KANI?



Kardeşim!Sen o yanda,ben bu yanda,

Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza

Layık mı kul olup durmak, gel gidelim

ALTAY'A ATADAN MİRAS ALTIN TAHTA.







Ve Mağcan'ın Turan ülküsü için yazdığı Türkistan şiiri:



TÜRKİSTAN



Türkistan iki dünya eşiğidir;

Türkistan Er Türk’ün beşiğidir.

Görkemli Türkistan da doğmak

Tanrı’nın Türk’e verdiği nasibidir.



Tarihte Türkistan’a Turan denildi

Turan da Er Türk’üm doğup büyüdü

Turan’ın kaderi çok dalgalıdır

Başından çok ilginç günler geçdi.



Turan’ın tarihi var ateş yeli gibi

Parlayıp göklere çıkar yangınlarla

Turan’ın yeri gibi suyu da başka

Denizlerce derin düşünceler verir.



Turan’ın uçsuz bucaksız bozkırı nasıl?

Deniz gibi kıyısız gölü nasıl?

Turan’ın derya adını alır ırmaklar,

Taştığı zaman kır basan seli nasıl?



Turan’ın dağları var gökleri aşan

Sonsuz başını al ak saçla basan

Bağrında nazlı akan bulak oynar

Dağda akan salkım sulardan oluşan.



Çöller var yelle esmez sapsarı kum

Mezar gibi hiçbir ses yok sonsuz tıptın

Olur mu can, hayvan sınırsız çölde

Kumlarda perilerle cinler oynar.



Turan deniz denilir gölleri var

Dalgalanan uçsuz bucaksız denizdir Aralık

Bir yandan kutalmış Isık Gölün

Bağrında dünyaya geldi gök yeleli Türk.



Eskiden Okıs, Yaksart Ceyhun Seyhun

Türkler bu ikisine derya derler

Bu iki kutlu suyun kıyısında

Son atalarının mezarını bulursun.



Turan’ın Tiyanşan gibi dağı nasıl?

Dağlar Tiyanşan’a denk olamaz

Sen esir Er Türkleri düşünürsün

Gökleri aşan Han Tanrı’ya baka baka.



Balkası bağrına alan Tarbağatay

Heybetli yer göbeği Pamır, Alay

Kazıkurt kutalmış dağ olmasa

Tufanda Nuh Gemisi durur, nasıl?



Turan’ın yeri başka halkı başka

Başından geçen fırtınalı günü başka

Turan’ı birlik içinde yöneten

Geçmişte destan adam Alper Tunga.



Ezelden sıradan bir yer değildir O,

Bilirsin tarihi açsa Turan’ın yerini

Kutalmış Turan’a heveslenenler

Geçmişte Keyhüsrev ile Zülkarneyn.



Turan’a yer yüzünde yer yeter mi?

Türk’e insanoğlunda er yeter mi?

Geniş akıl, ateşli çaba, açık hayal

Turan’ın erlerine er yeter mi?



Doğmadı insanlarda Cengiz gibi er

Bilgili, derin düşünceli ve çelik ciğerli

Cengiz gibi aslanın sadece adı

Adamın yüreğine cüret verir.



Cengizden Çağatay, Ökkay, Çoci, Töle...

Ataya benzemişler hepsi bozkurt

Cengiz’in ordularında iki gözü

Pars Supıtay ile kök yeleli Cebe.



Turan’ın beyleri var Toragay gibi

O beyden Temir doğdu ateşle oynar

Ateş saçıp yer yüzüne Aksak Temir

Yıldırım gibi yeryüzüne parlayıp çıktı.



Turan’ı boşuna öğmüyorum.

Turan’ı onlarsızda yabancılar bilir

Evde oturup gökberk ile sırlaşan

Keskin zekalı Ulug Bey’e kim yetişir.



Türk’ün muzıkasını kim küçülttü?

Farabi dokuz telli tamburasını

Çaldığında doksan dokuz türlendirip

Kim dinleyip, duygulanıp ağlamamış?



Turan da Türk ateş gibi oynamış

Türk’ten başka kim ateş olup doğmuş?

Türkler ata mirasını paylaşanda

Kazaklara baba evi kalmamış mı?



Arslan gibi halka vatan olan Turan

Turan da Kazağım da hanlık kuran

Kazağın kolay yollu Kasım Hanı

Turan’ın çok yerini yönetmiştir.



Adil Han az bulunur Nazar gibi

Alaş’a Esim Han’ın kanunları hazır

Tevke gibi bilgin Han toplamıştır

Köl Töbe’nin başına kurultayın



Bu Turan ezelden Alaş yeridir

Turansız gün göremez Alaş

Turan’ın toprağında dinçlik alır

Alaş’ın Arslanı Abılay Han.



Turan’ın sarı arkasına ayrı deme

Turan altı Alaş’a gebe olmuştur

Turan’ın toprağın kucaklayıp yatar

Geçmiş kahramanı kök yeleli Kene



Çok özlese kim aramaz doğduğu yeri

Tulpar da özlemez mi doğduğu yeri?

Arkanın en saygılı kalın Alaş

Turan da bile bilsen senin yerin.



Kırağı Tiyanşan ile Pamir Alay

Gözlüyor çokta seni baka baka

Kene ile Abılay’ın yolunu sürmeden

Yabanda yayılmanın anlamı ne?



Eskiden Okıs, Yaksart, Ceyhun, Seyhun

Türkler bu ikisine derya derler

Kutalmış bu iki su yakasında

Olmaz mı gitsen izleyip ata meza


M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,02 M - Bugn : 6324

ulkucudunya@ulkucudunya.com