« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Eki

2007

DÜNYA KÜFÜRLE DEĞİL, ZULÜMLE YIKILIR

Alper Erzurumlu 01 Ocak 1970

“Geçmişte rüşvet almak töhmetiyle niceleri azledilmiş ve hor-hakir kılınmış, belki nice devlet erkânı katlolunmuş iken, bugün akla ve dine uygun olmayan bu zararlı ve kötü gidişin sonu, işleri döndürmeye gücü yetmeyen bu devlet ve hazineyle nasıl olacaktır?” Kâtip Çelebi (1609-1657)

Katip Çelebi, Osmanlı döneminin en önemli tarihçilerinden biridir. Çok okumuş, çok gezmiş ve olayların bizzat içinde yaşayarak büyük bir bilgi birikimine sahip olmuştur. “Maziye bakarak olan bitenden ibret alınmasını, tarihin arzettiği tecrübeler sayesinde zarar getirecek hadiselerden kaçınılmasını, yararlı olanlardan faydalanılmasını” söyleyen Katip Çelebi, sahip olduğu eşsiz birikimi birçok farklı alanda yazdığı eserlerle sonraki kuşaklara aktarmıştır. Bugün için de bu eserler, yol gösterici özelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir.

Katip Çelebi, tarihçilerin Duraklama Devri diye andıkları dönemde yaşamıştır. Bu dönem, Osmanlı devlet yönetiminin, ekonomisinin ve sosyal yapısının bozulduğu, halkın devlete güveninin azaldığı bir kriz dönemidir. Büyük ekonomik sorunlarla işsizlik artmış, vergiler yüzünden köylüler tarımı bırakmış, devlet görevlilerine ve askerlere düşük ayarlı para ile maaş ödenmesi ayaklanmalara yol açmıştır. Ekonomiyi düzeltmesi için göreve getirilenler başarılı olamamış, iktidarı ellerinden kaçırmak istemeyen makam ve koltuk düşkünü sefillerin, askeri isyana sürüklemesiyle sık sık değişen padişahlar yüzünden devlet yönetiminde zaaf başgöstermiştir. Padişahlardan İkinci Osman öldürülmüş, Sultan İbrahim akli dengesini kaybetmiş, saray kadınlarına oyuncak olan Dördüncü Mehmed yedi yaşında tahta geçirilmiştir.

İşte böyle bir dönemde yaşayan Katip Çelebi, bizzat yaşayarak gördüğü aksaklıkları ele almış, bunların sebepleri ve çözüm yolları üzerinde durarak döneminin yöneticilerini uyarmış, gelecek nesillere de ibret alacakları bir miras bırakmıştır.

Özellikle “Düsturü’l-Amel li Islahi’l-Halel” adlı eserinin bazı bölümlerinde, her devirde hemen hemen aynı özelliklere sahip olan ekonomik bunalımların sebeplerini ortaya koyarak, çözüm için çare arayanlara ufuk açacak tavsiyelerde bulunmuştur.

Bu eserinde Katip Çelebi, önce Osmanlı Devleti’nin yaşadığı bunalımlı dönemin panoramasını gözler önüne serer. Halkın, askerin ve maliyenin ne halde bulunduğunu anlatır. Son olarak da ümitsizliğe düşmemek gerektiğini belirterek alınacak tedbirleri sıralar. Ona göre toplumlar insan vücuduna benzer. Bu sebeple de sağlıklı bir toplumun nasıl olabileceğini tıbbi benzetmelerle açıklamaya çalışır.

Vücuttaki kan, mide özsuyu, safra gibi maddelerin azalıp çoğalması vücut dengesini nasıl bozuyorsa, vücuda benzeyen devlet ve diğer sosyal kurumlar da doğru çalışmadığı takdirde hastalık ortaya çıkacaktır. Yaşanan bunalımın, sıkıntıların sebebi bu hastalıktır. Eğer zamanında müdahale edilip, tedavi için çalışılmazsa, artık Hakk’ın takdirini bekleyip sabretmekten başka çare kalmayacaktır.

Katip Çelebi’nin yukarıda sözünü ettiğimiz eserinin bir bölümünü sadeleştirerek aktarıyoruz:

“Mide makamında olan devlet hazinesine gıda mesabesinde olan para gelmeyip hazine boşalınca, fukara halk varını yoğunu ortaya koyup hazineyi boş bırakmaz, kendileri de az bir şeyle yetinmeye çalışırlar. Ama fukara halk ezilip de işten ve kazançtan geri kalınca, hazineye para temin etmeleri mümkün olmaz.”

“Bu sebeple, geçmiş sultanlar halkı zalimlerden korumaya, onlara adalet gösterip, gönüllerini almaya pek dikkat ederlerdi. Adaletten sapmaz, zalime yüz vermelerdi. Köylerin harap olmasına rıza göstermezlerdi. Merhum Sultan Süleyman Han, devletin başkenti İstanbul’un imarı için bile, halkın ekip biçmekten geri kalıp şehre gelmesini reva görmemiş, Belgrat Kalesi’ni fethettiğinde, o diyarın küffarını sürüp Yedikule semtlerinde iskân eylemişti.”

“Sonra duraklama devresi geçip Celalîler’in ortaya çıkmasıyla halk zor durumda kalıp, davarlarını ve köylerini terk ederek şehre firar ettiler. Bugün İstanbul’un etrafı bile doldu.”

“Bu risalenin müellifi, 1045 tarihine gelinceye kadar, oniki sene Osmanlı ülkesinde gezip köylerin çoğunu harap görüp, Acem (İran) memleketlerinden Hemedan ve Tebriz ülkelerine vardığında ise, onbeş-yirmi konak kadar mesafede bile bir harap köy görmesi mümkün olmadı. Zira o taife, duraklama devresinin sonlarında idi.”

“Yirmi seneye yakın zamanda taşraların büsbütün berbat olduğu haberi gelmiştir. Bu şaşkınlığın bir sebebi, birkaç kat alınan vergilerdir. Ve en büyük sebep budur ki, emaneti ehline vermek ve ehliyetsiz ve gaddar kimselerin hakkından gelmek lazım iken, devletteki bütün makamlar en çok parayı kim verir ise onun eline geçmiş ve satın alan mel’unlar verdikleri pis parayı fazlasıyle çıkarmaya çalışırken, koltuklarını zaruret bahanesiyle bir başkasına sattıklarında da, onların yerine gelenler daha ziyade zulüm ve insafsızlık etmişlerdir. Fukara halk iki kata çıkarılan ağır vergilerin üstesinden gelemezken, zalimlerin bu zulmüne, insafsızlığına takat getiremeyip harap olduğuna şüphe yoktur.”

“Geçmişte rüşvet almak töhmetiyle niceleri azledilmiş ve hor-hakir kılınmış, belki nice devlet erkânı katlolunmuş iken, bugün akla ve dine uygun olmayan bu zararlı ve kötü gidişin sonu, işleri döndürmeye gücü yetmeyen bu devlet ve hazineyle nasıl olacaktır? Bundan kıyas oluna...”

“Bu pis iş (rüşvet), küffar hükümdarları arasında bile yasaktır ve ayıptır. Zira hakkı ortadan kaldırıp, hak olmayanın meydan almasına sebep olduğundan, adalete ve akıl ölçüsüne aykırıdır. Dinen haram olduğunun sabit olduğunda şüphe yok iken ve isim değiştirerek eskiden gizli alınırken, ‘bunun hazineye faydası vardır’ deyip, pis işlerini açıkça yapmaya başladılar. Şüphesiz Hak razı gelmeyip, hazineden bereketi götürdü. Ve askerin yüreğine korku koyup, geçmişte küffar müslümanlardan korkarken, şimdi iş tersine döndü.”

“Vergiyi iki katına çıkarmak zulmünden ve makam satarak Hakk’a karşı gelmekten vazgeçilmez, adalete dönülmez ve tevbe edilip pişman olunmazsa, bu Hakk’a karşı gelmenin uğursuzluğu ve bu zulüm ve insafsızlığın vebali her şeyi mahvedecektir. ‘Müjde o sabırlılara ki, başlarına bir musibet geldiğinde, biz Allah’ınız ve nihayet O’na döneceğiz, derler.’ (Bakara, 151)”

“Devlet ileri gelenlerinin ve saltanat erkânının malumlarıdır ki, geçmişte bu büyük devlet, saltanat mirasçıları kavgası, Timur karışıklığı ve sonra Celalîlerin zuhuru gibi sebeplerle fesada uğradı. Ama güzel tedbirler alındığında, Allahın inayetiyle işler yine düzelmiştir.”

“Bu risalede zikri geçen belalara karşı tedbirsiz davranmak din ve devlete layık ve hamiyyet icabı değildir. Cihana sığınak olan padişahların uğurlu takipçileri kuvvet ve saadettedir. Şöyle ki, din ve devlete hizmet için hep birlikte eteklerini bellerine dolayıp yüce İslâm’ı kendilerine mihenk ve ölçü edinsinler. Böylece Allahu Tealâ yardım edip, düşmanlara galip ve muzaffer olurlar. Dinin ve aklın kanunu gereğince güzel tedbirler alırlarsa, bu büyük devleti zulümden kurtarıp adalet yoluna iletirler. Hak Tealâ kolaylık versin, amin.”

Evet; Kâtip Çelebi merhum böyle diyor. Onu okurken anlıyoruz ki her devirde dert aynı. Bugün yaşananlar, çok uzak olmayan tarihlerde yine başa dert olmuş. Çoğu zaman da hamiyyet sahibi hayırlı idarecilerin eliyle düzeltilmiş; öyleyse yine düzeltilebilir.

Çare mi? Merhum Çelebimizin söylediklerine esas olarak ilave edilecek tek satır yok. Yani dert aynı, derman da aynı...

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,00 M - Bugn : 27256

ulkucudunya@ulkucudunya.com