« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Eyl

2013

AHMED RASİM

01 Ocak 1970

(1865-1932) Gazeteci, değişik konularda çeşitli kitapların müellifi ve bestekâr.
Babası Bahâeddin Efendi Kıbrıs'tan Ermenek' e gelip yerleşen bir ailenin ço¬cuğudur. Posta ve telgraf memuru olması dolayısıyla çok dolaşan ve her git¬tiği yerde yeniden evlenen, ayrılırken de evlendiklerini terkeden Bahâeddin Efen¬di, Ahmed Râsim' in annesi Nevber Hanım'la İstanbul' da evlendi; ancak bir sü¬re sonra Tekirdağ' a tayin edilince karı¬sını ve çocuğunu bırakıp İstanbul'dan ayrıldı. Bu yüzden Nevber Hanım çocu¬ğunu güç şartlar altında büyütmek zo¬runda kaldı. Ahmed Râsim ilk tahsiline Sofulardaki mahalle mektebinde baş¬ladı; sonra sırasıyla Kırkçeşme'de Tezgâhçılar. Haydarda Çukurçeşme, Sarıgüzel' de Hafız Paşa mekteplerinde oku¬du. Himayesine girdiği eniştesi miralay Mehmed Bey'in konağında Yâkub Hoca adındaki bir muallimden yazı ve Arapça dersleri aldı. Tahsil hayatından sonra da bu hocanın derslerine devam etti. 1876'da Dârüşşafaka' ya girdi, burada devrin edebî ve fikrî akımlarına karşı büyük bir ilgi duydu ve dirayetli hoca¬lardan faydalandı. Bir yandan Fransız¬ca öğrenerek Fransız yazar ve şairlerini tanıdı, diğer yandan da bilhassa Şinâsi, Nâmık Kemal, Ziya Paşa ve Ahmed Midhat Efendi'nin eserlerini okudu; bi¬raz da onların tesiriyle şiir ve makale¬ler yazmaya başladı. 1883' te okulu bi¬rincilikle bitirdikten birkaç ay sonra di¬ğer Dârüşşafaka mezunları gibi Posta ve Telgraf Nezâreti'ne memur olarak girdi. Bu yıllarda beş vakit namazını kıl¬dığını ve düzenli bir hayat sürdüğünü belirten Ahmed Râsim. tanıştığı bir Er¬meni berberin kendisini içkiye alıştır¬ması ile eğlence ve hovardalık âlemleri¬ne girip çıkmaya, kendi tabiriyle “Yavaş yavaş olmaya” başladı.
Binbaşı Bilâl Bey'in kızı Sadberk Hanım' la evlenen Ahmed Râsim memuri¬yeti bir türlü benimseyemediği için ha¬yatını yazı yazarak kazanmak hevesine düştü. Fransızca'dan çevirdiği bazı yazıları Ahmed Midhat Efendi' ye götürdü ve gördüğü ilgi üzerine Tercümân-ı Hakîkat' te yazı hayatına girdi [1][291] Ba¬ba Tâhir vasıtasıyla Cerîde-i Havâdis' te de fennî konularla ilgili yazı ve tercüme¬leri yayımlanmaya başladı.
Ahmed Midhat Efendi'den gördüğü takdir ve teşvikle güveni artan Ahmed Râsim memuriyeti bıraktı ve kendisini büsbütün gazeteciliğe verdi. Muallim Naci'nin, arkadaşlarıyla birlikte Tercümân-ı Hakîkat' ten ayrılmasının ikin¬ci günü Ahmed Midhat Efendi tarafın¬dan övgü dolu bir dille matbuat âlemi¬ne takdim edildi. 1885-1908 yılları ara¬sında Şafak, Gülşen, Hamiyyet, Se¬bat, Berk, Envâr-ı Zekâ, Maârif, Re¬simli Gazete, Hazîne-i Fünûn, Mekteb, Mecmûa-i Ebüzziyâ, Pul, Musav¬ver Fen ve Edeb, İrtika ve Servet-i Fü¬nûn dergileriyle Tercümân-ı Hakikat, İkdam, Sabah, Basiret ve Saadet ga¬zetelerinde makaleler, tercümeler ve şi¬irler yayımladı. Hüseyin Rahmi ile birlik¬te Boşboğaz ile Güllâbi adlı bir mizah gazetesi çıkardı [2][292] Bu arada okul¬lar için yazdığı tarih, dil bilgisi, imlâ ve aritmetik gibi çeşitli konulardaki eser¬lerini kitap halinde bastırdı. Menâkıb-ı İslâm adlı kitabı dolayısıyla II. Abdülhamid' den Mecîdî nişanı aldı.
1898'de Alman İmparatoru Wilhelm' in Suriye gezisi sırasında Malûmat gazete¬si tarafından Suriye' ye, 1916'da da Sa¬bah gazetesince harp muhabiri olarak Romanya cephesine gönderildi. 1927' de İstanbul' dan milletvekili seçildi. Üçüncü ve dördüncü dönem milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulun¬du. 21 Eylül 1932 de Heybeliada' daki evinde öldü, cenazesi adadaki Abbas Paşa Mezarlığı'na defnedildi.
Hayatı boyunca durmadan yazan Ahmed Râsim' deki hâkim özellik, ansiklopedist tavırlı bir gazeteci karakteridir. Türkiye 'ye Batı' dan gelen yenilikle¬ri, mahallî hayatı ve asırlar boyu teşek¬kül eden millî zevki gözden uzak tut¬madan benimsemenin doğru olacağına inanan Ahmed Râsim, kendi ifadesiyle “Mutavassıt” [3][293] bir kimse idi. Onun edebiyat anlayışı ve dil zevkini doğrudan doğruya bu düşünce şekillendirmektedir. Bir devrin İstan¬bul'unu, sürdürülen yaşayış tarzı, çeşitli hayat tezahürleri, insanı, ses ve rengiy¬le en ince ayrıntılarına kadar anlatan Ahmed Râsim, yazılarıyla Türkçe' nin in¬sana has hal ve görüşleri anlatmada kıv¬raklık kazanmasına ve zenginleşmesine de hizmet etmiştir.
Daha çok bir nesir yazarı olarak tanı¬nan Ahmed Râsim' in şiirleri de vardır. Bir kısmı divan edebiyat yolunda, bir kısmı da kendi tabiriyle “Alafranga tarz¬da” yazılan bu şiirlerin yalnız eski tarz¬da olanlarını bazı dergilerde yayımlamış, diğerlerini Abdülhak Hâmid' e yapılan hücumları göz önünde bulundurarak ya¬yımlamaktan çekinmiştir.
Hafızasını bir ses ve resim kayıt ciha¬zı gibi kullanan Ahmed Râsim, kendi¬sinden söz ederken yaşadığı dönemin özelliklerini, çeşitli insan ve tipleriyle gözler önüne sermiştir. Zaman zaman kendi çocukluğunu ve gençliğine ait hâ¬tıraları dile getiren yazar, okuyucu kar¬şısına hayat tecrübelerine dayanan bir hüviyetle çıkmasını da bilmiştir.
Onun yazı kaynakları arasında müşa¬hede önemli bir yer tutmaktadır. Şehir Mektupları çevresinde toplanabilecek yazılan doğrudan doğruya böyle müşa¬hede mahsulüdür. Ahmed Râsim ele al¬dığı konularla Türk gazeteciliğinin uf¬kunu genişletmiş, dikkatleri bilhassa mahallî hayat üzerine çekmiştir. Her türlü eğlence yerlerinden evlerin içleri¬ne, sokakların manzarasından aile ha¬yatına kadar devrinin hemen her şeyi onun eserlerinde tesbit edilmiş durum¬dadır. Müşahede, hâtıra ve incelemeye dayanan çeşitli eserleri yanında roman ve hikâyeyi de denemiştir. Ahmed Râ¬sim' in sayısı yirmi beşi bulan romanla¬rının, üç cilt olan Kitâbe-i Gam [4][294] hariç, hemen hepsi birer büyük hikâye sayılabilir. Kenan Akyüz'ün değerlendirmesine göre, modern Fran¬sız romanıyla temas kuramamış ve he¬men hemen Ahmed Midhat ile Nâmık Kemal' in roman ve hikâyelerini okuya¬rak yetişmiş olan Ahmed Râsim' in “Cep romanları” genel adı ile yayımlanan bu eserlerinde daha çok Nâmık Kemal tar¬zında, marazî bir hassasiyetle acıklı gö¬nül maceraları ele alınmıştır. Kahraman¬ları genellikle. Nâmık Kemal'in İntibah romanında olduğu gibi hayat tecrübesi olmayan erkeklerle onları baştan çıka¬ran aşüfte kadınlardır. Romanlarında teknik son derece zayıftır. Zaten basit tutulan vakanın bazan kaybolur dere¬cede silikleştiği ve arada Ahmed Mid-hat tarzında bilgiler verildiği görülür. Dil ve üslûpta da belli bir düzen yoktur. Konuşmaların çok tabii olan diline kar¬şılık tasvirlerin dili hem ağır hem de sübjektif bir karakter taşır. Psikolojik tahlil ise hemen hemen yok gibidir.
Devrinde şarkı bestekârı olarak da tanınan ve sevilen Ahmed Râsim. ilk mûsiki derslerini Dârüşşafaka' daki talebeliği sırasında okulun mûsiki mualli¬mi bestekâr Mehmed Zekâi Dede' den aldı. Mezuniyetini takip eden yıllarda, aynı zamanda Eyüp' te Bahariye Mevlevîhanesi kudümzenbaşılığı yapan hoca¬sının Mevlevihane' deki meşklerine de¬vam etti. Ondan pek çok dinî ve din dışı eser öğrendi. Sonraları, katıldığı çeşitli mûsiki toplantılarında bestekâr Şevki Bey. Kemanî Tatyos Efendi ve Kemençeci Vasilaki gibi saz, söz sanatçısı ve bestekârlardan oluşan devrin ileri gelen musikişinasları ile tanışarak dostluklar kurdu. Ünlü şarkı bestekârı Şevki Bey'in pek çok bestesini ona okuyup tenkit¬lerini alması. Ahmed Râsim' in mûsiki¬deki kudretini göstermesi bakımından önemlidir. Sadece şarkı formunda eser¬ler besteleyen, ancak nota bilmeyen Ah¬med Râsim' in bestelediği şarkıların no¬taya alınmasında ve bu eserlerin devrin pek müsait olmayan şartları içinde ge¬niş bir yayılma sahası bulmasında, meş¬hur musikişinaslarla olan yakın müna¬sebetlerinin büyük tesiri vardır. Ahmed Râsim' in, hassas ve ağır başlı karakte¬rini aksettiren, neşe ile karışık hüzün ifadeli, sanat göstermek gayretinden uzak, sade ve zarif bir mûsiki üslûbu vardır. Güfteleri de kendisine ait olmak üzere altmış beş kadar şarkı bestele¬miştir. Bunlarda başta suzinak, uşşak, mahur, rast, segah ve hüzzam makam¬ları olmak üzere yirmiye yakın makam kullanmıştır. Torunu bestekâr Osman Nihat Akın mûsiki terbiye ve zevkini doğrudan doğruya ondan almıştır. Mû¬siki ile yakın ilgisi dolayısıyla çeşitti ki¬tap ve makalelerinde devrin mûsiki ha-yatını çok güzel aksettiren Ahmed Râ¬sim' in doğrudan müşahedelerine daya¬narak verdiği bu bilgiler devri için birin¬ci derecede kaynak niteliğindedir.
Eserleri. Tarih, coğrafya, seyahat, gra¬mer gibi çok değişik konularda yüzden fazla eser veren ve son derece velûd bir yazar olan Ahmed Râsim' in geniş bir okuyucu kitlesi arasında şöhret kazan-masına yol açan yazıları daha çok dene¬me, musahabe, fıkra ve hâtıralarıdır. Deneme, musahabe ve fıkralarında ço¬ğunlukla şehir hayatının ve kendi çev¬resinin yaşayışı, insanları, alışkanlıkları, giyinişleri, hayat ve dünya görüşleri bü¬tün ayrıntılarıyla ve kuvvetli bir gözlem¬le anlatılmıştır. Ahmed Râsim' in bu tarz eserleri. Türkiye'nin 1890' dan sonraki kırk yıllık sosyal hayatını inceleyecek olanlar için ihmal edilemeyecek kaynak¬lar arasındadır. Bu yazıların dil ve üs¬lûbunda da konuşma dilinin ve üslûbu¬nun birçok özelliklerini bulmak müm¬kündür.
Onun bu türdeki belli başlı eserleri şunlardır: Makâlât ve Musâhabât [5][295] Ahmed Râsim'in Abdülhamid döneminin son yıllarında kaleme al¬dığı bu yazıların ortak özelliği, sansürün dikkatini çekmeyecek konularda olma¬larıdır. Bunlar dönemin yaşama tarzı¬nı aksettirmeleri bakımından önemlidir. Şehir Mektupları [6][296] Bu kitap yazarın bazıları kendi adı ile bazıları da takma ad¬larla gazetelerde çıkan makalelerinden meydana gelmektedir. Bunlarda, zaman zaman mizahî bir dikkatle, İstanbul' da sürdürülen hayat çeşitli yönleriyle konu edilmekte, basın çevresi ile ilgili kişi ve olaylar ele alınmakta ve o devre ait alış¬kanlıklar, gelenekler, hâtıralar üzerinde durulmaktadır. Eserin I. cildi Ahmet Kabaklı tarafından sadeleştirilerek gü¬nümüz Türkçe'siyle yayımlanmıştır [7][297] Târih ve Muharrir [8][298] II. Meşrutiyet öncesinde ve son¬rasında kaleme alınmış makalelerden meydana gelmiştir. Dönemin bazı sos¬yal olaylarını konu alan bu makaleler müşahededen çok araştırma mahsulü¬dür. Eşkâi-i Zaman [9][299] Bu kitaptaki yazılar I. Dünya Savaşı yılların¬da Tasvîr-i Efkâr' da yayımlanmıştır. Yazıldıkları dönemin siyasî, durumuyla ilgili politik konu ve şahısları, günlük hayatın akışı içinde dikkati çeken bazı durumları, zamanın kabadayı, külhan¬beyi ve züppelerinin tavır, hareket ve konuşmaları yazarın kendine has bir an¬latım tarzıyla gözler önüne serilmiştir. Eser Orhan Saik Gökyay tarafından açık¬lamalarla yeniden yayımlanmıştır [10][300] Cidd ü Mizah [11][301], Gülüp Ağladıklarım [12][302] ve Muharrir Bu Ya [13][303] bu tür¬deki diğer önemli eserleri olup Gülüp Ağladıklarım Ahmet Sevinç tarafından [14][304] Muharrir Bu Ya ise Hik¬met Dizdaroğlu tarafından açıklama ve notlarla günümüz Türkçe' sine çevrile¬rek yayımlanmıştır [15][305]
Ahmed Râsinm’ in hâtıralarını toplayan eserleri de şunlardır: Gecelerim [16][306] ve Falaka [17][307] çocukluk hâtıralarının anlatıldığı eserler¬dir. Falaka Şedit Yüksel [18][308], Gecelerim ise M. Sabri Koz tarafından [19][309] günümüz Türkçe' siyle ya¬yıma hazırlanmıştır. Fuhş-ı Atîk, Fuhş-ı Cedîd [20][310], eski zevk âlem¬lerinin, Beyoğlu hayatının ve baskınların hâtıra tarzında yazılmış realist bir panaromasıdır. Kitapta her türlü eğlence yerine, mesirelere girip çıkmaya, aşüf¬te kadınları tanımaya. Galata-Beyoğlu başta olmak üzere kadınlı erkekli eğ¬lencelerin tertiplendiği yerleri iç yüzleriyle farketmeye başlayan genç yazarın heyecanları, şaşkınlıkları ve müşahede¬leri anlatılmaktadır. Yeni harflerle de basılan [21][311] eseri Nuri Akalioğlu günümüz Türkçe'sine Dünkü İs¬tanbul' da Hovardalık adıyla çevirip ya¬yımlamıştır [22][312]. Muharrir, Şâir, [23][313] adlı eserde edebiyat heveslisi, gazete yazarı olmaya istekli genç Ahmed Râsim' in basın haya¬tına girişi, o devrin basın organları ve edebî muhitleriyle olan münasebeti an¬latılmaktadır. Eser Kâzım Yetiş tarafından sadeleştirilerek bir indeks ilâvesiy¬le neşredilmiştir [24][314] Doğrudan doğruya tarihle ilgili eser¬leri olarak da şunlar sayılabilir: Resim¬li ve Hantalı Osmanlı Târihi [25][315] Bu eserde Türkler' in Anadolu' ya gelişlerinden Abdülaziz dev¬rine kadar geçen olaylar anlatılmakta¬dır. Sayfa altlarına “Fayda” başlığıyla eklenen haşiyelerde, eski tarih kitapla¬rından yapılan iktibaslar veya hulâsalar vasıtasıyla, Osmanlı İmparatorluğu' ndaki askerî ve idarî teşkilât, teşrifat usul¬leri, tarihî terimler, eğlenceler, düğün¬ler ve oyunlar hakkında medeniyet tari¬hi bakımından son derece önemli bilgi¬ler verilmiştir. Eserden seçilen bazı bö¬lümler Osmanlı Tarihi Seçmeler adıy¬la İsmet Parmaksızoğlu tarafından gü¬nümüz Türkçe' siyle yayımlandığı gibi [26][316] tamamını da H. Dursun Yıl¬dız Osmanlı Tarihi adıyla neşretmiştir [27][317]. İki Hatırat Üç Şahsiyet [28][318] XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başlarında defalarca sadrazam olan Said ve Kâmil paşaların yayımla¬dıkları hâtıralarından hareketle kaleme alınan bir eserdir. Kitapta II. Abdülhamid' in ve meşhur iki sadrazamı Said ve Kâmil paşaların şahsiyet ve hususiyet¬leri belirtilmeye çalışılmıştır. Eser İbra¬him Olgun tarafından günümüz Türk¬çe' siyle yayıma hazırlanmıştır [29][319] İstibdattan Hâkimiyyet-i Miliyyeye [30][320] Bu eser Os¬manlı İmparatorluğu' nda yenilik hare¬ketlerinin tarihini, siyasî hadiseler arka¬sındaki gelişmelere yer vererek anlat¬mayı hedef almıştır. Gayesi fikrî olgun¬laşmamızın merhalelerini gözler önüne sermek, devre hâkim ihtirasları kendi çerçevesi ve şartları içinde ele almaktır. Eserin I. cildi I. Abdülhamid'in ölümü ve III. Selim'in padişah oluşu ile başlar, Kı¬rım Savaşfna kadar cereyan eden olaylarla biter. II. Cilt Kırım Savaşı'ndan baş¬layarak Abdülaziz' in tahttan indirilmesi ve I. Meşrutiyet'e kadar gelen olaylarla sona erer, Eser bu haliyle, daha geniş olarak düşünülmüş bir çalışmanın giriş kısmı gibidir. Eserin I. cildi H. Veldet Velidedeoğlu tarafından Osmanlı İmparatorluğu' nun Reform Çabalan İçinde Batış Evreleri adıyla sadeleştirilerek ya¬yıma hazırlanmıştır [31][321] Târih-i Muhtasar-ı Beşer [32][322] ve Terakkiyât-ı İlmiyye ve Medeniyye [33][323] bu konudaki diğer önem¬li eserleridir.
Bunlardan başka, II. Meşrutiyeti ta¬kip eden yıllarda İslâm dini ve tarihi konulannda yazdığı makalelerini topladığı Menâkıb-ı İslâm [34][324] ile seyahat yazılarını topladığı Ro¬manya Mektupları [35][325], Türk basın tarihine ait kısa bilgilerle Şinâsi' nin hayatının anlatıldığı ve eserlerinden örnek parçaların yer aldığı İlk Büyük Muharrirlerden Şinâsi İstanbul 1927. [36][326] onun önemli eserlerindendir. Romanya Mektupları' nı Rıdvan Yakın günümüz Türkçe' siyle yayıma hazırlamıştır [37][327]Ahmed Râsim' in Ramazan aylarında çeşitli gazetelerde neşrettiği sohbetler de Ramazan Sohbetleri adıy¬la Muzaffer Gökman [38][328] ve Reşat Ekrem Koçu [39][329] tara¬fından iki ayrı kitapta toplanmış ve sa¬deleştirilerek yayımlanmıştır.
Ahmed Râsim aynı zamanda Türk ba¬sınında kendisinden en çok bahsedilen kişilerden biridir. Muzaffer Gökman' ın hazırladığı Ahmet Rasim [40][330] adlı geniş çalışmada. Ahmed Râ¬sim' in kitap halinde yayımlanan eserle¬riyle çeşitli başlıklar altında tasnif edi¬len makaleleri ayrı ayrı ele alınarak ta¬nıtılmış, kitaba ayrıca makale, kitap ve konu başlıklarına göre bir indeks ko¬nulmuştur
Cemal GÜRSEL
1895 yılında Erzurum’da doğdu. İlköğrenimini Ordu ilinde yaptı. Daha sonra Erzincan ve İstanbul’da askerî öğrenci olarak eğitim hayatını sürdürdü.
1915–1917 yıllarında Topçu Subayı olarak Çanakkale Savaşlarına katılan Cemal Bey, Filistin ve Suriye cephesinde görev aldı. Kurtuluş Savaşı’nın Batı cephesindeki bütün savaşlarına katıldı.
1929 yılında Harp Akademisi’ni bitiren Gürsel, 1958 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 3 Mayıs 1960'ta bir mektupla silahlı kuvvetlere veda ederek İzmir'e gitti.
27 Mayıs 1960 günü gerçekleştirilen askerî müdahaleden hemen sonra MBK'nın başına getirildi. 28 Mayıs'ta devlet ve hükümet başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı yetkilerini üstlenerek yeni hükümeti kurdu. Devrik Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanının idam edilmesinden sonra yeniden demokratik düzene dönülmesi ve 1961 Anayasası’nın hazırlanmasında önemli rol oynadı. Halkoyuna sunulan ve kabul edilen bu Anayasa gereğince 10 Ekim 1961’de yapılan seçimlerden sonra oluşturulan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin dördüncü cumhurbaşkanı seçildi.
1966 yılında başlayan rahatsızlığının, görevini yapmasına engel olacak duruma gelmesi üzerine,TBMM kararıyla cumhurbaşkanlığı görevine son verildi.
1927 yılında Melahat Hanım’la evlenen ve bir çocuğu olan Cemal Gürsel, 14 Eylül 1966’da vefat etti.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,69 M - Bugn : 29346

ulkucudunya@ulkucudunya.com