« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Tem

2012

Türkiye’de Asker-Hükümet İlişkisi: Albay Talat Aydemir Örneği

Diren Çakmak 01 Ocak 1970

Özet
Çalışmada, Albay Talat Aydemir’in gerçekleştirdiği iki darbe girişimi ve ikinci darbe giri-
şiminden sonraki yargılanma süreci incelenecektir. Çalışmada 22 Şubat 1962 tarihindeki birinci
darbe girişimi, 21 Mayıs 1963 tarihindeki ikinci darbe girişimi ayrı bölümler halinde incelenecek ve
ayrıca asker-hükümet ilişkileri bağlamında Aydemir’in yargılanma süreci anlatılacaktır. Bu çalışma
ile yıllarca anı romanlarında kendine yer bulmuş Aydemir ve arkadaşlarının ayaklanma girişimlerine
dair olayların, belge tarama ve çapraz okuma yapma suretiyle bilimsel bir yaklaşımla gün ışığına
çıkartılması amaçlanmaktadır.
Giriş
27 Mayıs askeri müdahalesinden sonra 15 Ekim 19611 tarihinde yapılan ilk
genel seçimde Demokrat Partinin (DP) mirasçısı olan iki parti, Adalet Partisi
(AP) ile Yeni Türkiye Partisi (YTP), sırasıyla oyların %34,8 ve %13,7’sini aldılar.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) %36,3 ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi2
(CKMP) %14 oy aldı. Seçim sonuçlarına göre; kapatılan ve yöneticileri ağır
cezalara çarptırılan DP’nin, yeni isimler altında, toplam oyların %48,5’unu
aldığını söylemek mümkündür. Millet Meclisindeki sandalye dağılımına ba-
kıldığında, AP (156 sandalye) ve YTP (64 sandalye) birlikte 220 sandalyeye
ulaştığından ve bu iki partinin ideolojilerinin birbirine çok yakın olmasından
dolayı, AP ve YTP’nin hükümeti kurması ve 173 sandalyeye sahip CHP’nin de
muhalefette yer alması beklenirdi. Ayrıca 1961 Anayasası ile kurulan Cumhu-
riyet Senatosunda seçimle gelen 150 üyenin dağılımına bakıldığında, AP’nin
71, YTP’nin 27 senatörlüğüne karşı CHP’nin 36 senatörlüğü olması sebebiyle,
seçmenin AP’ye YTP ile birlikte hükümeti kurma görevini verdiğini, CHP ve
CMKP’yi de muhalefette görmek istediğini tespit etmek mümkündür. İşte bu
tablo, 27 Mayıs müdahalesini gerçekleştiren ve DP’yi iktidardan indiren ko-
mutanları tedirgin etmiştir.
Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları hariç olmak üzere, diğer
komutanlar yönetime tekrar müdahale etmeyi düşünmüşlerdir.3 Onların bu
düşüncelerinin somut delili 21 Ekim 1961 tarihli protokoldür.4 Protokolü
10 general ve 27 albay İstanbul Harp Akademisinde imzalaşmıştır.5 Proto-
1 Genel seçimlerden bir ay önce yani 15-17 Eylül 1961 tarihlerinde Adnan Menderes, Hasan
Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamları infaz edilmiştir.
2 CMKP’nin Millet Meclisinde 54 milletvekilliği ve Cumhuriyet Senatosunda 16 senatörlüğü
vardır.
3 Genel seçimlerin yapıldığı zaman kuvvet komutanları şu isimlerdir: Genelkurmay başkanı or-
general Cevdet Sunay, Hava Kuvvetleri komutanı Tümgeneral İrfan Tansel, Kara Kuvvetleri
komutanı Orgeneral Muhittin Önür, Deniz Kuvvetleri komutanı Oramiral Necdet Unan, Jan-
darma Genel komutanı Tuğgeneral Abdurrahman Doruk.
4 Cem Eroğul, “Çok Partili Düzenin Kuruluşu:1945-71”, Geçiş Sürecinde Türkiye, (der.) İ.C.Schick &
E. A. Tonak, Belge Yayınları, İstanbul, 2003, s. 140.
5 Generaller: Korgeneral Refik Tulga, Tümgeneral Fikret Esen, Tümgeneral Rafet Ülgenalp, Tü-
mamiral Bahattin Özülker, Tuğgeneral Faruk Gürler, Tuğamiral Celal Eyicioğlu, Tuğgeneral
Yusuf Alpmansu, Tuğgeneral Faruk Güventürk, Tuğamiral Kemal Kayacan, Tuğamiral İsmail
Sarıkey. Albaylar: Behçet Özdemir, Doğan Özgöçmen, Suat Aktulga, Kemal Arsun, Burhan
Hunoğlu, Halim Kural, Recai Baturalp, Mehmet Bora, Vecihi Akın, Emin Aytekin, Necati İşcan,
Turan Çağlar, Fikret Göknar, Rifat Erenulu, Celal Baykam, Cemal Öcal, Bülent Tarkan, Zarif
Çetinoğlu, Bedrettin Demirel, Celal Uğan, Vahit Gürkan, Şerafettin Olcay, Emin Alpkaya, Ah-
met Germeç, Necati Ogan, Sadeddin Cankır, Nihat Arslantürk.
kolde şu ortak kararlara varmışlardır: “Türk Silahlı Kuvvetleri 15 Ekim 1961
günü yapılmış olan seçimden sonra gelecek Yeni Türkiye Büyük Millet Mec-
lisi toplanmadan evvel duruma fiilen müdahale edilecek, bütün siyasi par-
tiler faaliyetten men edilecek, seçim neticeleri ve Milli Birlik Komitesi fes-
hedilecek, iktidar milletin hakiki ve ehliyetli mümessillerine teslim edilecek,
işbu protokolle alınan kararların tatbiki 25 Ekim 1961’den öte bir güne tehir
edilmeyecektir.”6 Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, protokolden haberdar
olur olmaz, protokole imza atan subayları makamına çağırmış ve onlarla 23
Ekim 1961 tarihinde bir toplantı yapmıştır. Sunay, toplantıda, protokolün bo-
zulmasını istemiş ve subayları duydukları rahatsızlık konusunda tatmin edici
açılımlar sağlayacağı konusunda söz vermiştir.
Bunun üzerine CHP genel başkanı İsmet İnönü, genelkurmay başkanı,
kuvvet komutanları ve protokolü imzalayan subayların kaygısını giderecek bir
uzlaşma formülü bulmuştur. Formül, 24 Ekim 1961 tarihinde, Çankaya Köş-
künde, devlet başkanı Cemal Gürsel’in başkanlığında toplanan siyasal parti
yöneticilerinin imzaladıkları bir protokolle kabul edilmiştir. Protokolle, par-
tiler Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanı seçilmesi7, 3-4 Ağustos 1960 tarihinde
yapılan tasfiye8 ile ordudan uzaklaştırılmış olan subayların görevlerine iade
edilmesi, eski DP’liler için af çıkartılmaması, İsmet İnönü’nün başbakan ol-
ması hususları üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Cemal Gürsel’in cumhurbaş-
kanı seçilmesinden sonra, 10 Kasım 1961 tarihinde İsmet İnönü, hükümeti
kurmakla görevlendirilmiştir. Böylece birinci İnönü hükümeti, bakanlıkların
eşit şekilde paylaşıldığı bir CHP-AP koalisyon hükümeti olmuştur. Ancak bir
zorlama ile kurulmuş olan böyle bir hükümetin ülkeye hizmetinde aksaklıklar
olacağını tahmin etmek güç değildir. Nitekim 27 Mayıs öncesinde neredeyse
bir iç savaşa varacak siyasi kutuplaşmanın düşman tarafları olan bu iki par-
tinin, hükümet içinde uyumlu çalışması zor gözükmektedir. İşte bu sebeple
1961 Anayasası ile öngörülen bir dizi işin aksaması kamuoyunda genel bir
huzursuzluk yaratmıştır. Kamuoyundaki bu huzursuzluk ise ordu içindeki yeni
6 Emin Aytekin, İhtilal Çıkmazı, Dünya Matbaası, İstanbul, 1967, s.187.
7 Nurşen Mazıcı, Türkiye’de Askeri Darbeler ve Sivil Rejime Etkileri, Gür Yayınevi, İstanbul, 1989,
s.110.
8 Tasfiye hareketinde 235’i general olmak üzere yaklaşık 5000 subay emekliye sevk edilmiştir.
Emekliye sevk edilenler arasında Kara Kuvvetlerinden 5 orgeneral, 123 korgeneral, 54 tüm-
general; Deniz Kuvvetlerinden 1 oramiral, 2 koramiral, 3 tümamiral, 9 tuğamiral; Jandarma
Genel Komutanlığından 5 tuğgeneral vardır. Detaylar için bkz. bkz. Hulusi Turgut, Türkeş’in
Anıları Şahinler Dansı, İstanbul:ABC Basın Ajansı, 1995, s.213. Ayrıca bkz. Şaban İba, Ordu Devlet
Siyaset, Sezai Ekinci Matbaası, İstanbul, 1998, s.186-187.
darbe isteklilerinin umutlarını güçlendirmiştir.9 Albay Talat Aydemir de mev-
cut koşullarda umudu yeşeren serüvenci subaylardan birisidir.
Talat Aydemir 1913 yılında Bilecik’in Söğüt ilçesinde doğmuştur. İl-
köğrenimini Adapazarı Cumhuriyet Okulunda, ortaöğrenimini Kadıköy Erkek
Lisesinde tamamlamıştır. 1934 yılında Kuleli Askeri Lisesine giren Aydemir,
burayı bitirdikten sonra 1937’de Harp okuluna girmiş ve 1939’da Harp okulun-
dan mezun olmuştur. 1946’da Harp Akademisine girmiş, akademiyi 1948’de
tamamlamıştır. 1954’te Kara, Hava ve Deniz Müşterek Akademisine girmiş,
burayı da 1957 yılında bitirmiştir. Aynı yıl Fransa’da üç aylık kursa katılmış,
dönüşünde ise Elazığ’a atanmıştır. Bir müddet Siirt’te de görev yapan Ayde-
mir, 1959’da Türk Tugayı ile Kore’ye gitmiş, Eylül 1960’ta yurda dönmüştür.
Aydemir yurda döndükten sonra albaylık rütbesini almış ve Harp Okulu ko-
mutanı olarak atanmıştır. 22 Şubat 1962 tarihindeki darbe girişimi nedeniyle
emekliye sevk edilen Aydemir, 21 Mayıs 1963 tarihindeki ikinci darbe girişi-
minden sonra yargılanarak idama mahkum edilmiştir. Albay Talat Aydemir’in
idamı 5 Temmuz 1964 tarihinde infaz edilmiştir.
İşte bu çalışmada, Albay Talat Aydemir’in gerçekleştirdiği iki darbe gi-
rişimi ve ikinci darbe girişiminden sonraki yargılanma süreci incelenecektir.
Birinci bölümde 22 Şubat 1962 tarihindeki birinci darbe girişimi, ikinci bö-
lümde 21 Mayıs 1963 tarihindeki ikinci darbe girişimine yer verilecek, üçüncü
bölümde ise ordu-siyaset ilişkileri bağlamında Aydemir’in yargılanma süreci
anlatılacaktır. Bu çalışma ile anı romanlarında kendine yer bulmuş Aydemir
ve arkadaşlarının ayaklanma girişimlerinin, belge tarama ve çapraz okuma
yapma suretiyle bilimsel bir yaklaşımla gün ışığına çıkartılması amaçlanmış-
tır. Çalışmada en fazla gazete arşivlerinden istifade edilmiştir.
Albay Talat Aydemir’in Birinci Darbe Girişimi
Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962 tarihinde gerçekleştirdiği darbe girişi-
minin Aydemir açısından üç sebebi olduğu söylenebilir. Birincisi, 1961 Ana-
yasası ile öngörülen siyasi, iktisadi ve toplumsal yapıya dair hedeflerin haya-
ta geçirilememiş olması, daha açık bir dille 27 Mayıs İhtilalinin amacına ulaş-
mamış olması; ikincisi, ihtilal öncesindeki CHP-DP kutuplaşmasının yerini
ihtilalden sonra benzer şekilde CHP-AP kutuplaşmasına bırakması; üçüncüsü
ise, hem Millet Meclisinde hem de Cumhuriyet Senatosunda bir kısım siya-
9 Talat Aydemir Çankaya Protokolünden rahatsız olan albaylardandır. Bkz. Talat Aydemir, Talat
Aydemir’in Hatıraları, May Matbaası, İstanbul, 1968, s.111.
silerin ordu ile halkı karşı karşıya getirme çabası içine girmiş olmalarıdır.10
Bu üç ana sebebi destekleyen hadiseler de gün be gün cereyan etmiştir. Ör-
neğin AP yanlısı basın organları11 DP dönemini övmekten geri durmamış ve
27 Mayıs İhtilalini gölgelemeye çalışmışlardır. Ayrıca Aralık 1961’de millet-
vekili ve senatör maaşlarının artırılıp artırılmaması tartışmalarında olduğu
gibi, parlamento, vaktini ve mesaisini ülke meselelerinin dışında konulara
harcar bir durum arz etmiştir. Üstelik kimi AP milletvekilleri ordu mensup-
ları ve mensuplarının aileleri hakkında ahlak dışı konuşmalar yapılmıştır.12
Ordunun itibarını zedelemeye varacak bu gibi hadiseler ordu içinde tepkilere
neden olmuştur. Kışlalarda toplantılar yapılmış ve subaylar arasında ülkenin
gidişatına dair tartışmalar olağan bir hal almıştır.
İşte bu ortamda, 19 Ocak 1962 tarihinde Genelkurmay Başkanı Cevdet
Sunay, Genelkurmay karargahında bir komuta konseyi toplantısı gerçekleştir-
miştir. Toplantının amacı, askeri müdahale söylentilerinin bertaraf edilmesi
ve İnönü hükümetine destek sağlanmasıdır. Toplantıya katılan kuvvet, ordu
ve kolordu komutanları ile generaller Cevdet Sunay’ın askeri müdahale he-
veslerinden vazgeçilmesi önerisini ve İnönü hükümetinin desteklenmesini
benimsemişlerdir. Ancak toplantıda, karacı albaylar, başta Talat Aydemir ol-
mak üzere, askeri müdahalenin gerekliliğini savunmuşlar13 ve Sunay’ın öneri-
sini desteklememişlerdir. Bu toplantı, ordudaki alt kademenin üst kademeye
tazyikini gözler önüne sermiştir. Toplantı gerilimli geçmiştir, merkez kuman-
danı Selçuk Atakan’ın “Orgeneral Cevdet Sunay hareketi hoş görmüyorsa yapacak bir
şey yoktur” şeklindeki sözleri ise toplantıda öne çıkan sözlerden birisi olarak
tarihteki yerine almıştır.
Bu süreçte, İsmet İnönü ordu içindeki kıpırdanmaların farkında oldu-
ğundan, kıpırdanmaları yatıştırma yolunu tutmuştur. İstanbul ve Ankara’daki
birlikleri sıklıkla ziyaret etmiş ve konuşmalarında ikinci bir ihtilale hükümet
başkanı sıfatıyla izin vermeyeceği mesajını vermiştir.14 Bu mesajları ile İnö-
10 Erdoğan Örtülü, Üç İhtilalin Hikayesi, Milli Ülkü Yayınları, Konya, 1979, s.201.
11 Son Havadis, Adalet gazeteleri vb.
12 Bu milletvekillerinden bir tanesi Nuri Beşer’dir. Nuri Beşer 27 Ocak 1962 tarihinde Anadolu
Kulübünde içki masasında subay aileleri için ağır küfür etmiştir. Bu ise kamuoyunda gerginlik
yaratmış, AP genel merkezine protesto mektupları gönderilmiştir.
13 Talat Aydemir, Sunay’a şöyle demiştir: “Paşam, ülkede ikinci bir ihtilal olacağına inanıyorum.
Muhtelif gruplar ihtilal hazırlığı içindedir. Fakat siz başta bulunmak şartıyla yapılacak bir ha-
reket ülke için tehlikesiz olacaktır.” Bkz. Can Kaya İsen, Geliyorum Diyen İhtilal:22 Şubat-21 Mayıs,
Tan Gazetesi, İstanbul, 1964, s.27.
14 Cumhuriyet, 2 Şubat 1962.
nü, yeni bir askeri müdahaleye karşı olduğunu göstermiştir. İnönü, yaptığı
konuşmalarda, subaylara soğukkanlı ve sabırlı olmalarını öğütlemiş ve onla-
ra serüvencilikten uzak durmaları telkininde bulunmuştur. Talat Aydemir ise
İnönü’nün bu yaklaşımından rahatsız olmuştur. Nitekim İnönü’nün 5 Şubat
1962 tarihinde Harp Okuluna haberli yaptığı ziyarette, İnönü’yü komutan-
lardan ve teftiş kıtasından başka karşılayan olmamıştır. Aydemir, İnönü’nün
ziyareti esnasında öğrencilerin eğitime devamını sağlamış ve İnönü’nün öğ-
rencilere nasihatte bulunmasını engellemiştir.15 İnönü’nün askeri birliklerle
yaptığı temaslar sonuç vermiş, kimi genç subaylar bir ayaklanma fikrinin ülke
için yararlı olmayacağı kanaatine varmıştır. Ayrıca, üst düzey komutanlar da
yeni bir ihtilal fikrinden gittikçe uzaklaşmışlar, İnönü’nün sağduyu çağrısına
kulak vermişlerdir. Zaten Hava Kuvvetleri, en başından beri, yeni bir ihtilal
fikrine hiç sıcak bakmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri adına yapılacak bir eyle-
min Hava Kuvvetleri olmaksızın gerçekleştirilmesi de olası değildir. Dolayı-
sıyla Talat Aydemir, Hava Kuvvetlerinin tutumundan da rahatsızlık duymuş-
tur. İlaveten, ordu, Ankara ve İstanbul grubu olmak üzere de, bir bölünmüşlük
arz etmektedir ve Talat Aydemir girişilecek bir eylemde İstanbul grubuna pek
güvenilemeyeceğini düşünmektedir. Ancak yine de İstanbul grubu ile iletişim
halinde olmayı sürdürmüştür.
9 Şubat 1962 tarihinde İstanbul’da Korgeneral Refik Tulga16 başkanlı-
ğında 59 subayın katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıda,
hiyerarşik bir düzen içinde, 28 Şubat 1962 tarihinden önce olmak üzere askeri
bir müdahale yapılması kararı alınmıştır. Bu karara binaen İstanbul ve An-
kara grubu temsilcileri 10 Şubat 1962 tarihinde İzmit’te bir protokol hazırla-
mış ve bu protokolü imzalamışlardır. Protokol, müdahale sonrası yapılacak
işlerin bir listesinden ibarettir, sekiz maddeden oluşmaktadır: Maddelerden
birincisi, Güvenlik Konseyi adı altında 25 kişilik asker-sivil karışık bir heyetin
yasama yetkisi olması, ikincisi genelkurmay başkanı ve jandarma dahil kuv-
vet komutanlarının konseyin üyesi olmaları, üçüncüsü müdahaleden kısa bir
süre sonra parlamento teşkil edilmesi, dördüncüsü hükümet üyelerinin gü-
venlik konseyi tarafından belirlenmesi, beşincisi 27 Mayıs döneminde gerçek-
leştirilememiş olan bütün reformların uygulanması, altıncısı eski Milli Birlik
Komitesi (MBK) üyeleri olan 37 kişinin 14’ler de dahil olmak üzere seçilmele-
15 Metin Toker, İsmet Paşa ile On Yıl (1954-1964), IV. Cilt, Akis Yayınları, İstanbul, 1967, s.44.
16 27 Mayıs 1960 müdahalesi ile İstanbul valiliğine getirilmiştir. Bu görevi, 26 Şubat 1962 tari-
hine kadar ifa etmiştir.1964 yılında Genelkurmay İkinci başkanlığı yapmıştır.
ri halinde parlamentoda görev almalarının sağlanması17, yedincisi Eminsu18
ekibinden yararlanılması ve sekizincisi devletler arası anlaşmalarda büyük
değişiklikler yapılmamasıdır.
Başbakan İsmet İnönü 9 Şubat protokolünden haberdar olur olmaz
Genelkurmay başkanı Orgeneral Cevdet Sunay ve Hava Kuvvetleri Komutanı
Korgeneral İrfan Tansel ile görüşmeler yapmış ve onlara, ordudaki hükümet
karşı darbe hazırlığı içinde bulunan subayların etkisiz hale getirilmemesi du-
rumunda ülkede gerginliğin süreceğini söylemiş, Cevdet Sunay’dan Ankara
ve İstanbul’daki eylemci subayların başka yerlere nakledilmelerini, böylece
etkisiz hale getirilmelerini istemiştir. Bunun üzerine Genelkurmay başkanı
18 Şubat 1962 tarihinde 1. Orduya bağlı kolordu komutanlarını, İstanbul va-
lisi Korgeneral Refik Tulga’yı, Harp Akademileri komutanı Tuğgeneral Faruk
Güventürk19’ü toplantıya çağırmıştır. Ancak generaller bu toplantıya gitme-
den önce eylemci subaylarla görüşmüşlerdir. Toplantıda Cevdet Sunay, ge-
nerallere “9 Şubat Protokolü”nün uygulanmasına karşı olduğunu söylemiş,
generallerden darbe fikrinden vazgeçmelerini istemiştir. Sunay, toplantıda,
eğer yeni bir ihtilalin çözüm olacağına inanmış olsaydı, kendisinin de bu giri-
şimin başında olmaktan imtina etmeyecek olduğunun altını çizmiştir. Bu top-
lantı, eylemci albaylar tarafından tepkiyle karşılanmış ve onlarda, bir darbe
girişiminde yüksek rütbeli komutanlara güvenilemeyeceği fikrinin oluşması
neticesini doğurmuştur.
17 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi (MBK) üyeleri arasın-
daki kutuplaşma 14 Ekim 1960 tarihinde Yassıada duruşmalarının başlamasıyla iyice belirgin-
leşmiştir. Komite içinde iki anlayış birbiri ile açıktan çekişmeye başlamıştır. Çoğu üst rütbeli
subaylar olan üyeler ılımlı kanat, kısa zamanda sivil yönetime dönülmesinden yana olmuştur;
öte yandan Alparslan Türkeş önderliğinde, daha çok küçük rütbeli subaylardan oluşan diğer
kanat askeri yönetimin sürdürülmesi ve reformların askeri yönetim altında gerçekleştirilmesi
gerekliliğini savunmuştur. Komite içindeki bu ikilik MBK başkanı Cemal Gürsel’in hızlı hare-
keti ile ılımlılar lehine giderilmiştir. 13 Kasım 1960 tarihinde MBK lağvedilmiş ve sertlik yan-
lıları dışarıda bırakmak suretiyle yeniden kurulmuştur. Sertlik yanlısı 14 üye dünyanın dört bir
yanındaki Türk temsilciliklerine danışman olarak görevlendirilerek gönderilmiştir. Detaylar
için bkz. Erdoğan Örtülü, Üç İhtilalin Hikayesi, Milli Ülkü Yayınları, Konya, 1979, s.5-7. Ayrıca
bkz. Orhan Erkanlı, Anılar, Sorunlar Sorumlular, Baha Matbaası, İstanbul, 1972, s.141. Ayrıca
bkz. Alparslan Türkeş, 27 Mayıs-13 Kasım-21 Mayıs ve Gerçekler, Dokuz Işık Yayınları, İstanbul,
1977, s.97.
18 3-4 Ağustos 1960 tasfiyesi sonrasında, tasfiye edilen subaylar tarafından kurulmuş olan
“Emekli İnkılap Subayları Derneği”nin kısa adıdır.
19 DP iktidarı döneminde “Dokuz Subay Olayı” olarak isimlendirilen, DP iktidarına karşı dar-
be düzenlemek amacıyla ordu içinde gizli bir örgüt kurma iddiasından dolayı 26 Aralık
1957 tarihinde tutuklanmış, yapılan yargılama neticesinde beraat etmiştir. Ordudan 1969
yılında,kadrosuzluk nedeniyle emekli olmuştur. “Dokuz Subay Olayı” için bkz. Kurtuluş Kayalı,
Ordu ve Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s.62.
18 Şubat’taki toplantıdan bir gün sonra, yani 19 Şubat 1962 tarihinde,
Cevdet Sunay, eylemci albaylarla bir toplantı yapmayı uygun bulmuştur. Top-
lantıya generallerden Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel, Kara Kuvvetleri
Komutanı Muhittin Önür, Jandarma Genel Komutanı Abdurrahman Doruk ve
eylemci subaylardan Talat Aydemir, Necati Ünsalan ve Selçuk Atakan katıl-
mıştır. Toplantıda Selçuk Atakan şöyle demiştir: “İhtilalin siz başımızda olarak
yapılmasını istiyoruz. Mademki arzu etmiyorsunuz, söylenecek bir şey yoktur. Biz alttan
gelen tazyiki güçlükle önleyebiliyoruz. Eğer bizi bu tazyiklerin teşvikçisi olarak değerlen-
diriyorsanız, derhal istifamızı verelim. Yarın, öbür gün bizi ordudan bu suçu yükleyerek
ayırmayın.”20 Selçuk Atakan’ın bu sözleri üzerine Cevdet Sunay “Böyle bir şey
düşünmüyorum” demiştir. Bu toplantı, İstanbul grubunu hükümete karşı bir
askeri müdahale fikrinden vazgeçirmiş, ancak, Ankara’daki eylemci subayları
fikrinden vazgeçirememiştir.
Ankara grubunun darbe fikrinden caymadığının görülmesi üzerine,
Genelkurmay Başkanı, başbakan İsmet İnönü’nün bilgisi dahilinde bir plan
hazırlamıştır. Plan şöyledir:“24 Şubat 1962 gece yarısı Hava Kuvvetleri alar-
ma geçecektir. Alarm üzerine harekete geçeceği tahmin edilen Aydemir yan-
lısı subayların bulunduğu birlikler sözde suçüstü yakalanacaklar ve eylemci
subaylar tutuklanacaklardır. Tutuklanmalar sonrasında da eylemci subaylar
orduda disiplini bozdukları gerekçesiyle emekliye sevk edilecekler ve böylece
hükümete karşı muhtemel darbe girişimi doğmadan engellenmiş olacaktır.”
Bu plan 20 Şubat 1962’de uygulamaya konulmuştur. Ancak verilen alarmın
bir tuzak olduğunu eylemci subaylar hemen anlamışlar ve Sunay’ın öngör-
düğü şekilde hata yapmamışlardır. Fakat eylemci subayların kendilerine kar-
şı kurulan tuzağı anlayarak, bu tuzağa karşı tedbirli davranmalarına rağmen,
Genelkurmay başkanı Cevdet Sunay, eylemci subaylara, başka yerlere nakil
edileceklerini bildirmiştir.
Talat Aydemir, Selçuk Atakan ve Necati Ünsalan ise suçu reddetmişler
ve kendilerine tuzak kurulmuş olduğunu anladıklarını, hata yapmadıklarını,
nakillerin gerçekleşmesi halinde kendilerinin suçlu olarak nitelendirilmeleri-
nin sabitleneceğini ifade etmişlerdir. 21 Talat Aydemir yaşananlarla ilgili Ge-
nelkurmay Başkanlığına sunulmak üzere bir de rapor kaleme almıştır. Rapor-
da, tayinleri yapılan subayların tayinlerinin durdurulmasını ve aynı zamanda
planın uygulanmasında sorumlu olduğunu düşündüğü Genelkurmay 2. baş-
20 Can Kaya İsen, Geliyorum Diyen İhtilal:22 Şubat-21 Mayıs, Tan Gazetesi, İstanbul, 1964, s.217-
218.
21 Talat Aydemir, Talat Aydemir’in Hatıraları, May Matbaası, İstanbul, 1968, s.130-133.
kanı Memduh Tağmaç’ın durumunun gözden geçirilmesini istemiştir. Genel-
kurmay başkanı ise bu raporu dikkate almayarak tayinleri gerçekleştirmiştir.
Bunun üzerine, Talat Aydemir, tayinlerin gerçekleştirilmesine olan itirazını
basın yoluyla kamuoyuna duyurma yolunu tutmuştur. Açıklamasında Ayde-
mir şöyle demiştir: “Ülke bir barut fıçısı gibidir. Ben de elimde bir meşale tuttuğum hal-
de fıçının üzerinde oturuyorum, canımın istediği anda fıçıyı havaya uçurabilirim. Karşımda
bulunanlar parmak bile oynatamazlar.”22
Talat Aydemir ve arkadaşları, kendilerine kurulmuş olan tuzağın arka-
sından beklenmedik hadiselerin meydana gelebileceğini düşünerek, zaman
kaybetmeden, derhal, darbe programlarını hayata geçirmeye yönelmişlerdir.
Darbe için alarmı 21 Şubat 1962 akşamında vermişlerdir. Harekatın parolası
“halaskar”, işareti ise “fedailer” olarak belirlenmiştir. Alarmdan haberdar olan
Genelkurmay Başkanlığı da bazı tedbirler almıştır: Örneğin Genelkurmay’ın
etrafı tanklarla muhafaza altına alınmış, Meclis Muhafız Taburu Meclisin et-
rafını çevirmiştir. Orduda saflaşma baş göstermiş, kimi birlikler Aydemir yan-
lısı kimileri ise hükümet yanlısı bir duruş almışlardır. Örneğin, alarm verilir
verilmez, Çubuk 230. Piyade Alayı, Polatlı Topçu Birlikleri gibi kimi kuvvetler
Talat Aydemir’in emrine girdiklerini bildirmişlerdir. Darbe girişimine peşi sıra
yeni kuvvetlerin katılacaklarını bildirmeleri, Aydemir’in kendini güçlü hisset-
mesine sebebiyet vermiştir. Hatta Aydemir bu güvenle, Cumhurbaşkanından
şu taleplerin gerçekleştirilmesini istemiştir: Birincisi nakil veya emekli edilen
subayların görevlerine dönmeleri, ikincisi 200 milletvekilinin milletvekilli-
ğinin düşürülmesi ve eğer bu mümkün değilse parlamentonun feshedilme-
si, üçüncüsü anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi.23 Talat Aydemir,
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e, bu taleplerin gerçekleşmemesi halinde alar-
mı durdurmayacaklarını bildirmiştir.
Bunun üzerine Çankaya Köşkünde, Aydemir’in talepleri değerlendir-
mek ve ne yapılacağını karar vermek üzere Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel
başkanlığında, başbakan İsmet İnönü’nün, parti liderlerinin, Genelkurmay
başkanı ve kuvvet komutanlarının katıldığı bir toplantı yapılmıştır. Talat Ay-
demir, bu toplantının gerçekleştiği sırada, Harp Okuluna harekatı başlatma
emrini vermiştir. Dikmen yolu Harp Okulu öğrencileri tarafından kesilmiştir.
Hava Kuvvetleri Komutanı General İrfan Tansel, öğrencilerin ilerlemeleri ha-
linde, karşılarında hava kuvvetlerini bulacaklarını bildirmiştir. Bu ültimatom
22 Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim, İstanbul, Pera Yayıncılık, 1997,
s.1716.
23 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s.238-240.
Talat Aydemir emrindeki birliklerde etkisini göstermiş, birliklerde darbenin
başarıya ulaşmayacağı fikri yeşermeye başlamıştır. Bu arada Harp Okulunun
harekata geçtiği haberi parlamento da korku yaratmış, parlamentoda sü-
ren görüşmeler kesilmiş, milletvekilleri ve senatörlerin birçoğu Ankara’dan
ayrılmışlardır.24
Ordu içinde bölünme başbakan İnönü, hükümet ortağı YTP’nin ge-
nel başkanı Ekrem Alican’ı ve Genelkurmay başkanını endişelendirmiştir.
Çankaya Köşkündeki toplantıda Ekrem Alican, Aydemir’in yakını olduğunu
belirterek, kendisinin Harp Okuluna gidip Aydemir ile görüşmesinin faydalı
olacağını söylemiş ve Aydemir ile doğrudan iletişime geçme önerisinde bu-
lunmuştur. Alican’ın önerisi pek tasvip edilmemişse de, önerinin denenmesi
uygun bulunmuştur. Bunun üzerine Ekrem Alican Harp Okuluna gitmiş ve Ay-
demir ile görüşmüştür. Fakat Aydemir’i girişimi derhal durdurma konusunda
ikna etmeyi başaramamıştır. Aydemir, girişimi durdurmak için dört talep öne
sürmüştür. Taleplerini şöyle sıralamıştır: Birincisi, orduda yapılmış olan tüm
tayinlerin derhal durdurulması ve subayların eski görevlerine iade edilmesi;
ikincisi, parlamentonun beklenen demokrasiyi yerleştireceğinden ümidin ke-
silmiş olduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanının parlamentoyu derhal feshet-
mesi; üçüncüsü, seçim kanununda değişiklikler yapılması ve bu çerçevede
okuma yazma bilmeyenlerin oy kullanmasının engellenmesi, okuma yazma
bilmeyenlerin oy kullanmasının önüne geçmek için oy pusulalarının el yazısı
ile doldurulması zorunluluğunun getirilmesi, çoğunluk sistemine geri dönül-
mesi; dördüncüsü, yeni parlamento oluşuncaya kadar hükümetin Ankara’dan
ayrılıp Eskişehir’e gitmesi ve çalışmalarına Eskişehir’de devam etmesi.25 Bu
talepler, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ve Genelkurmay Başkanı Cevdet Su-
nay tarafından reddedilmiştir. Başbakan İsmet İnönü bu konuda şöyle de-
miştir: “Taviz vermeyeceğim. Taviz bir milleti yıkar. İsterse gelsin Talat Efendi cumhurbaş-
kanı olsun. Ben gider Mecliste tek başıma oturur beklerim. Taviz verirsek millet affetmez.”
Aslında söz konusu talepler, harekat başlamadan önce alarm durumuna ge-
çildiğinde, Aydemir tarafından, Cumhurbaşkanına bildirilen taleplerin biraz
detaylandırılmış halidir.
Alican ve Aydemir görüşmesinden bir sonuç alınamamıştır. Kaldı ki,
bu görüşme esnasında, hükümet karşıtı birlikler radyoyu denetim altına al-
mışlar ve okunacak mesaj için Aydemir’in emrini beklemeye başlamışlardır.
24 Cumhuriyet, 28 Şubat 1962.
25 Can Kaya İsen, a.g.e., s.42-46.
Radyoda ihtilal mesajının yayınlanacağı zamana kadar plak çalınması karar-
laştırılmış ve bu karar uygulanmıştır. Halk da radyo başında bekleyiş içine gir-
miştir. Fakat eylemci subayların radyoyu kontrolü pek uzun sürmemiştir. An-
kara Radyosunun verici istasyonunun elektrik akımının merkez santrale bağlı
olduğu bilgisini edinen hükümet yanlısı havacı birlikler merkez santraldeki
elektrik veren şalteri kapatmışlar ve eylemcileri çaresiz bırakmışlardır. Radyo
yayının kesilmiş olması Aydemir emrindeki birlikleri, girişimin başarıya ulaş-
mayacağı yönünde düşüncelere sevk etmiş, birlikler içinde çözülmeler hızla
artmaya başlamış, kimi birlikler hükümet tarafına geçtiklerini bildirmeye baş-
lamışlardır. Bunun üzerine Aydemir taleplerini yumuşatma yoluna gitmiştir.
Sadece, kendisinin Harp Okulunun başında kalması ve nakil ile tayinlerin eski
hale getirilmesi isteklerine vurgu yapmayı yeğlemiştir. Yumuşamış talepler
üzerine ise İnönü şöyle demiştir: “Bir milletin haysiyetine, ordunun şerefine tecavüz
edilmiştir. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Silahlı çatışmaya yol açmazlarsa affedebiliriz.
Aslında cezaları kurşuna dizilmektir. Kendilerini emekliye sevk edeceğim.”26
Karşılıklı mesajlar gerilimi artırmış ve Aydemir emri altındaki birlikler
ile hükümete sadık birlikler arasında bir savaş ihtimali belirmiştir. Kuşkusuz
bu ihtimal, hem İnönü hükümetini hem de Aydemir’i endişelendirmiştir. Ay-
demir kendisini bir çıkmaz içinde bulmuştur. Ordu içi savaşın gerçekleşmesi
durumunda, bundan ordunun zarar göreceğini düşünmüş ve geri adım at-
maktan başka seçenek bulamamıştır. Aydemir, Harp okulu öğrencilerine ha-
rekatın durdurulduğu kararını şöyle açıklamıştır: “Arkadaşlar, hareketimizi destek-
lemeyen askeri birlikler fazla. İsteklerimiz ancak asker kanı döküldükten sonra gerçekleşe-
cektir. Bu ise Türk ordusunu zaafa uğratmaktan başka bir işe yaramaz. Parlamentodaki
bazı şahısların istedikleri de budur. Ordu birbirine düşmelidir. Bu iş burada bitiyor. İhtilal
durmuştur. Fakat bitmemiştir. Kararımı verdim, teslim olacağız. Silahlarınızı bırakınız ve
yerlerinize dönünüz.”27 Aydemir, darbe girişimini durdurduğuna dair kararını 22
Şubat 1962 tarihinde sabaha karşı Genelkurmay Başkanlığına bildirmiştir.
Birliklerin çekilmesi sabaha kadar sürmüştür. 22 Şubat sabahleyin, An-
kara Radyosu normal yayınına başlayabilmiştir. Albay Talat Aydemir ve arka-
daşları emekliye sevk edilmişlerdir. Aynı gün, Harp Okulu öğrencileri derhal
20 günlük tatile gönderilmişler ve Aydemir emrinde darbe girişimine adı ka-
rışan birliklerdeki subaylara geçici süreli mecburi izinler verilmiştir. 23 Şubat
1962 tarihinde, Tuğgeneral Semih Sencer, Harp Okulu yeni komutanı olarak,
26 Can Kaya İsen, a.g.e., s.47.
27 Can Kaya İsen, a.g.e., s.59.
Albay Talat Aydemir yerine, görevine başlamıştır. Aynı gün, İnönü, radyodaki
konuşmasında şöyle demiştir: “Türk Silahlı Kuvvetleri, meşru anayasayı, demokratik
nizamı, tehlikeye düşürülmek istenen vatan bütünlüğünü, azimle ve başarı ile korumak-
tadır ve koruyacaktır.” Bakanlar Kurulu ise bu hadise ile ilgili olarak yayınladığı
tebliğde, hükümetin ordu ile işbirliği yaparak görevinin başında olduğunu
ve Türk ordusunun önemli bir sınavdan geçmiş olduğunu belirtmiştir. Parla-
mento da, orduya şükran ve takdir duygularını kabul ettiği önergeyle28 kamu-
oyuna duyurmuştur.
Talat Aydemir’in darbe girişimi siyasi çevrelerde farklı farklı yorumlan-
mıştır. Örneğin İnönü, Talat Aydemir’in darbe girişimine dair şöyle bir yorum
yapmıştır: “27 Mayıs ordunun demokrasiye inancının bir sonucuydu. Bazı siyasilerin
bütün kışkırtmalarına rağmen 14 lerin tasfiyesi aynı inancın sonucuydu. Yine seçimlerden
sonra politikacıların giriştikleri kışkırtmalar 22 Şubat 1962 darbe girişimiyle sonuçlanmış-
tır. 27 Mayıs İhtilalinin kolaylıkla başarılı olması teşvik edici olmuştur. Düşünmemişlerdir
ki 27 Mayıs İhtilali bütün milletin vicdanında meydana gelen bir kurtuluş isteği sonucu
olduğu için halk tarafından hemen benimsenmiştir.”29 Aynı bahiste AP liler şöyle de-
mişlerdir: “Bizi ordu müdahalesi ile tehdit ettiler, bu tehdit bir defa kendini gösterir gibi
oldu ve başarısızlıkla sonuçlandı. Bir atımlık baruttan ibaretmiş. Ne kadar müdahaleci
subay varsa emekliye ayırdılar, şimdi artık dilediğimizce davranabiliriz.”30 Avrupa’daki
14 lerden olan Orhan Kabibay ise şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Biz olsaydık,
bu ihtilali ısmarlama bir elbise gibi toplumun sırtına geçirirdik.”31 22 Şubat Olayları dış
basında da önemli bir yer tutmuş, başbakan İnönü, pek çok gazete tarafın-
dan32 krizi yönetmedeki başarısı dolayısıyla takdirle karşılanmıştır.
21-22 Şubat Olayından sonra parlamentoda af tartışmaları başlamış-
tır. AP, YTP ve CKMP liler 21-22 Şubat olayına karışan eylemci subayların af-
fına karşılık, Kayseri hapishanesindeki DP liler için de kısmi af istemişlerdir.
Bu arada 5 Mart 1962 tarihinde33 Cumhurbaşkanı, başbakan İnönü’den, Ge-
nelkurmay başkanı Cevdet Sunay ile bazı komutanları emekliye ayırmasını
28 Önergeyi veren milletvekilleri şu isimlerdir: İbrahim Öktem (CHP), Cihat Bilgehan (AP), Ha-
san Dinçer (CKMP), Şekip İnal (YTP). Bkz. Dünya, 24 Şubat 1962.
29 Ulus, 27 Şubat 1962.
30 Dünya, 7 Nisan 1962.
31 Son Havadis, 24 Şubat 1962.
32 Örneğin Londra Times, New York Herald Tribune, Le Monde. Londra Times’ta İnönü için
söylenen sözler aynen şöyledir: “Bay İnönü gayet mahir bir stratejisttir. Aynı zamanda iyi bir
arabulucudur….” Bkz. Hürriyet, 25 Şubat 1962.
33 Bu tarihte çıkartılan yasa ile 27 Mayıs’ın eleştirilmesi ve eski DP yönetiminin övülmesi yasak-
lanmıştır.
istemiştir. Gürsel, 21-22 Şubat Olayına sebep olanların yüksek kademedeki
komutanlar olduğuna kanaat getirmiştir. İnönü ise, sebepten çok sonucun
önemli olduğunu düşünmüş, Gürsel’e 22 Şubat’ı ben onlarla bastırdım”34 diyerek,
Gürsel’in isteğini yerine getirmek istemediğini belirtmiştir.
İsmet İnönü tüm bu gelişmelerden sonra hükümetin yıprandığını dü-
şünerek, başbakanlıktan istifa etmeyi uygun bulmuştur. Nitekim üst üstüne
gelen, hükümete darbe girişimi, bu girişimin engellenmesi, parlamentodaki
af tartışmaları, parti çekişmeleri İsmet İnönü’yü büsbütün bunaltmıştır. İsmet
İnönü 30 Mayıs 1962 tarihinde istifasını vermiş ve böylece koalisyon hüküme-
ti düşmüştür.
Albay Talat Aydemir’in İkinci Darbe Girişimi
İsmet İnönü’nün başbakanlıktan istifa etmesi üzerine, ülke yeni bir siyasi kri-
ze gebe bir hal almıştır. Ordu içindeki kaynama, 22 Şubat olayından sonra
tamamen bitmemiştir. Dönemin kuvvet komutanları İnönü tarafından ku-
rulacak bir hükümetin ancak kaynamayı denetim altında tutabileceğini dü-
şünmüşler ve İnönü’yü tekrar başbakan olması için ikna etme çalışmışlardır.
İnönü’yü başbakanlığa ikna çabaları netice vermiş, 25 Haziran 1962 tarihinde
CHP, YTP, CKMP ve bağımsızlardan oluşan İkinci İnönü koalisyon hükümeti
kurulmuştur. Ancak bu hükümetin de, her bir hükümet ortağı partinin farklı
ideolojilere sahip olması nedeniyle uyumlu bir çalışma sergileyeceği şüpheli
gözükmektedir. Hatırlanacağı üzere 1961 Anayasası ile öngörülen bir dizi iş
mevcut olmasına rağmen, bu işler CHP-AP koalisyon hükümeti döneminde,
iktidar ortağı partilerin farklı seçmen tabanına sahip olmaları sebebiyle, layı-
kıyla yapılamamıştır. Üstelik de hükümet içindeki uyumsuzluk, ordu içindeki
darbe isteklilerinin umutlarını güçlendirmiş, Talat Aydemir liderliğinde bir
darbe girişimi ile karşı karşıya kalınmıştır. Söz konusu darbe girişimi engel-
lenmiş ancak bu girişim aynı zamanda I. İnönü hükümetinin de yıpranmasına
neden olmuştur. İşte CHP, YTP, CKMP ve bağımsızlardan oluşan yeni koa-
lisyon hükümetinin de önceki hükümete benzer zaaflar taşıması sebebiyle,
ordu içindeki darbe heveslilerinin yeni bir darbe girişimi için umutlanacakları
hükümet ortaklarınca tahmin edilmiş, ancak, buna rağmen YTP ve CMKP li iki
ortak, hükümet içinde CHP’ye karşı, muhalefetteki AP ile birlikte hareket etme
yolunu tutmuşlardır. Nitekim, yeni kurulan hükümet üyelerinin uyum içinde
çalışmadığını gören ordu içindeki darbe heveslileri ile emekli olmuş eylemci
subaylar tekrardan umutlanmışlardır. Bu süreçte Talat Aydemir de, emekliye
34 Metin Toker, a.g.e., s.66.
sevk edilmiş olmasına rağmen, ordu içindeki kıpırdanmaları takip etmeyi sür-
dürmüş ve yeni bir darbe girişimi için ordu içindeki eylemci subaylarla iletişi-
mini kuvvetlendirerek, eylem için doğru zamanı beklemeye koyulmuştur.
İkinci İnönü hükümetinin kurulmasından sonra hükümetin güvenoyu
alması üzerine İnönü’nün Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmadaki şu sözlerin
Aydemir ve arkadaşları tarafından tepkiyle karşılanmış olduğuna da dikkat
çekmek gerekir. İnönü şöyle demiştir: “Millet olarak büyük bir imtihan vermişizdir.
Ordu içinde bir avuç demokratik nizam aleyhtarı 22 Şubat’ta vahim bir tecrübeye teşebbüs
etmişlerdir. Ordunun kendisi hemen bütünüyle sergüzeştçileri reddetmiştir. Kesin olarak
sabit olmuştur ki, ordu memleketin idaresini ve selametini demokratik rejimde ve Anayasa
nizamında görmektedir. Sergüzeştçilerin hareketleri millet nazarında ve ordu içinde tam bir
takbihe uğramıştır. Memlekete hesapsız zararlar vermiş olan 22 Şubat itaatsizliği, şimdi
ordu içinde bir nifak yaratmak ve Büyük Millet Meclisinin orduya olan güvenini sarsmak
için bir vesile olarak istismar edilmek isteniyordur. Buna alet olanlar iyi niyetten mahrum
olanlardır. Millet ve Büyük Meclis ile onun aziz evladı olan ordusu arasında bir itimatsızlık
yaratmak maksadı asla muvaffak olamayacaktır.”35
İnönü’nün bu sözlerine, Talat Aydemir, 22 Şubatçılar adına, gazeteler
aracılığıyla şöyle bir cevap vermiştir: “Beyanatındaki 22 Şubatçılarla ilgili hususları
şiddetle reddederiz. Asıl takbihe değer husus, İnönü’nün siyasi zümre ve şahıs menfaatle-
ri üstüne çıkamayarak aziz ulusumuzun sesine kulak vermeyen zihniyetidir. Şu hususu
açıkça beyan etmek isteriz ki İnönü’nün ismi zekasından büyüktür. 22 Şubat vahim bir
tecrübeye teşebbüs değil, memleketin sayısız dertlerini bir tarafa iterek İnönü’nün yarattığı
keşmekeşe bir reaksiyondur. Ordu hakkında bir hayal mahsulü olarak ifade ettiği parça-
layıcı ve yıpratıcı beyanlarını, kendimizi ordudan henüz bir parça addettiğimiz şu anda
şiddetle reddederiz. Ordunun partiler üstü bir görüşe sahip olduğu hakkındaki inancımızı
22 Şubat’ta ortaya koyduk. 22 Şubat parlamento usulleri dışında yapılan ithamları esefle
karşılarız.”36 Aydemir, bu sözlerinden dolayı, kanunun suç saydığı bir cürümü
övdüğü iddiasıyla tutuklanmış, fakat 18 Temmuz 1962 tarihinde kefaletle ser-
best bırakılmıştır. İşte bu hadise Aydemir ve arkadaşlarını hükümete karşı
yeni bir darbe için teşkilatlanmak hususunda hızlanmalarına neden olmuş-
tur. Kaldı ki zaten ikinci koalisyon hükümetinin pek çok icraatı Talat Aydemir
ve arkadaşları tarafından şiddetle eleştirilmiş ve onların yaptıkları bu eleştiri-
ler ordu içinden ve dışından epeyi de destekçi bulmuştur.
35 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s.290.
36 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s.299.
Hükümet ortağı CHP anayasanın zorunlu kıldığı sosyal devlet ilkesi
yönünde adımlar atmaya çalışırken, pek çok kere bu adımlar hükümetin di-
ğer ortakları olan YTP ve CKMP’nin direnişiyle karşılaşmış, direnişi kıramayan
CHP bir yandan seçmen tabanına koalisyon hükümeti olmanın zorluklarını
anlatmaya çalışmış öte yandan hükümet ortaklarıyla karşı karşıya kalmış, üs-
telik de kamuoyunda, hükümetin icraatlarına yönelik eleştirilerin muhatabı
olmuştur. Ülkenin iktisadi ve sosyal yapısında etkiler oluşturan bu gerilim-
li siyasi ortam ise AP’nin işine yaramış, AP popülist söylemlerle hükümeti
eleştirme imkanı bulmuştur.İşte bu süreçte, CHP, istemediği pek çok icraatın,
hükümetin icraatları hanesine yazılması karşısında eli kolu bağlı kalmıştır.
Örneğin 10 Eylül 1962 tarihinde alınan bir kararla, MBK yönetiminin ülke-
nin doğusundan batıya sürdüğü 55 toprak ağasının doğuya tekrar dönmesine
izin verilmiştir. 26 Eylül 1962 tarihinde İlk Beş Yıllık Kalkınma Planını hazırla-
makla görevlendirilmiş olan uzmanlar topluca istifaya zorlanmışlardır. Bu ve
benzeri hadiselerde, Aydemir ve arkadaşları CHP dahil tüm partilerin, ülkenin
menfaatine aykırı davranmakla suçlamışlar ve bu hadiselerin yeni bir ihtilal
için yeter sebep oluşturduğunu açıklamaktan çekinmemişlerdir.
Ordu içinde ve dışında, hükümetin başarısından kuşku duyan subay-
ların huzursuzluğu ve böyle düşünenlerin sayısının artması İnönü tarafından
endişe ile gözlenmiştir. Fakat İnönü koalisyon hükümetinin başbakanı ola-
rak hükümet içinde denge sağlamaya çalışırken, bir yandan da hükümet-ordu
ilişkilerinde denge kurmaya çalışmış, bununla beraber onun bu çabaları yeni
tertipler üzerinde çalışan 22 Şubatçıları tatmin etmemiştir. 1963 baharında
eski DP lilerin bir kısmı için af çıkartılması ise ordu içindeki kıpırdanmaların
dozunu daha da artırmıştır. Ordu içindeki bu huzursuzluğu yatıştırmak ama-
cıyla 27 Mayıs gününün “Hürriyet ve Anayasa bayramı” olarak kutlanmasına
dair yasa çıkartılmış, her ne kadar bu yasa, ordu içinde memnuniyetle karşı-
lanmışsa da, yasa, 22 Şubatçıları, ilk darbe girişiminden edindikleri tecrübe-
lerle, yeniden teşkilatlanmaktan caydıramamıştır. Zaten 22 Şubatçılar hükü-
meti tam da bu gibi şekilci icraatlar dolayısıyla eleştirmişlerdir.37
Talat Aydemir, 22 Şubatçıların yeniden teşkilatlanmalarının nedenini
şöyle açıklamıştır: “22 Şubat 1962 olayları üzerinden zaman geçtikçe 22 Şubat’ın iç
yüzüne yapılan haksızlık anlaşılıyordu. Gün geçtikçe Silahlı Kuvvetler mensuplarının biz-
leri ziyaretleri çoğalmıştı. Israrlı teklifler karşısında teşkilatımızı güvenilir şekilde küçük rüt-
belerden başlayarak yeniden organize ediyorduk. Dört kuvvet içindeki genç subaylar ara-
37 Can Kaya İsen, a.g.e., s.77.
sında taraftarlarımız hızla yayılıyordu. Özellikle Kemalizm doktrini yayınlandıktan sonra
bize katılımlar daha da arttı. Çünkü daha önceden böyle bir doktrin fikri ele almamıştık.”38
Gerçekten de Aydemir’i yeni bir darbe girişimi için cesaretlendiren hadise-
ler meydana gelmiştir. Örneğin CHP’ye karşı bir hareket için 22 Şubatçılarla
görüşenler arasında AP liler de mevcuttur. Bu bağlamda Aydemir’in arkadaş-
larından Turgut Alpagut’un şu sözlerine yer vermek uygun olur: “22 Şubat son-
rasında 22 Şubatçılarla görüşmek için birçok kişi sıraya girmiştir. Örneğin iş adamları,
siyasetçiler gelip girmiştir. Bunların çoğunun beklentisi vardı. Hatta CIA ajanları bile zi-
yaretimize gelmişti.”39
Aydemir ve arkadaşları teşkilatlanmada çengel sistemini40 kullanmış-
lardır. Çengel atılan birlikler şunlardır: Tank taburu, 229. Piyade Alayı, Ge-
nelkurmay Kışla Komutanlığı, Jandarma Okulu ve Jandarma Muhafız Taburu,
28. Tümen Topçu Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı, Cumhurbaşkanı Muhafız Alayı Süvari Grubu, Merkez Komutan-
lığı Trafik Kıtası, Jandarma Genel Komutanlığı, Ankara Merkez Komutanlığı,
Ordu Donatım Başkanlığı Ana Muhafız Taburu, Harp Okulu Komutanlığı. Ay-
rıca, Aydemir ve arkadaşları teşkilatlanma çalışmalarını sürdürürken, 14’ler
ile de birleşme yolları aramışlar ancak liderlik çekişmeleri dolayısıyla bu bir-
leşme arayışı olumlu netice vermemiştir. Bu bahiste Alparslan Türkeş şöyle
demiştir: “Ben ve Aydemir baş başa görüşürken kendisine benimle birlikte, benim liderli-
ğimde meşru siyasi bir çalışma yapmayı kabul ediyor musun diye sordum. Aydemir de biz
ihtilalciyiz, ihtilal yapacağız, siyaseti de sizin liderliğinizde düşünmüyorum dedi.”41
Aydemir ve arkadaşları ikinci darbe girişiminin tarihini, önce, 20 Mart-20
Nisan 1963 tarihleri arasında bir gün olarak belirlemişler, fakat bu tarih aralığı-
nın hükümet tarafından öğrenilmesi üzerine, ihtilal tarihini ertelemişlerdir.42
Hatta Aydemir ekibi tarafından hazırlanmış olan “Genç Kemalistler”43 imzalı
beyannamelerden Genelkurmay Başkanlığı haberdar olur olmaz, beyanname
dağıtımına adı karışmış subayları mahkemeye vermiştir. Mahkemeye verilen
38 Talat Aydemir, a.g.e., s.168.
39 Emin Çölaşan, “Turgut Alpagut Anlatıyor”, Hürriyet, 18 Mayıs 1986.
40 Çengel sistemine göre, bir şahıs çengel olarak belirlenecek, çengel olan şahıs bulunduğu
birlik içinde diğer subayları teşkilata dahil etmeye çalışacak, ikna ettiği kişileri de muhtemel
darbeden önce ve sonraki görevleri yerine getirmeleri konusunda yönlendirecektir.
41 Emin Çölaşan, “İki Açıklama, Alparslan Türkeş Anlatıyor”, Hürriyet, 25 Mayıs 1986.
42 Dünya, 26 Temmuz 1963.
43 Genç Kemalistler Ordusu (GKO) Bildirisine dair 22 Nisan 1963 tarihli Son Havadis gazete-
sinde “Orduyu tahrike matuf beyanname” ve aynı tarihte Hareket gazetesinde “vatan hainliği
belgesi” nitelendirmesi yapılmıştır.
subaylar arasında en dikkat çekici isim, Milli Savunma Bakanlığı Kara Emir
subaylığı yapmış Yarbay Talat Turhan’dır.44 Bu bahiste, İnönü’nün, partisinin
Meclis grubuna yaptığı konuşmadan şu kesite yer vermek uygun olur: “Vaziyet
çok vahimdir, tekrar ediyorum çok vahimdir, çok kritiktir. Dikkatli olunuz, sükunetinizi
muhafaza ediniz ve Ankara dışına çıkmayınız.”45
Gerçekten de ülke siyasi istikrar-
sızlığı yakalamaktan uzak, pek çok iktisadi ve toplumsal sorunu çözmeyi ih-
mal eder bir noktaya gelmiştir. İşte bu süreçte, Genelkurmay başkanı Cevdet
Sunay da, Aydemir ve arkadaşlarının örgütlenmelerinin önünü kesmek ve
Aydemir’i haklı bulan genç subayları dizginleyebilmek için, AP lileri, DP lilerin
affı konusundaki tutumlarından vazgeçmeleri için çok uğraşmış, onları hükü-
metin uyum içinde çalışmasını sağlayacak yapıcı muhalefet anlayışı içinde
davranmaya davet etmiş ve onlardan TSK’ya karşı tahrik edici söz ve davra-
nışlardan kaçınmalarını istemiştir. Fakat AP liler gerilim ortamından beslenir
tutumlarında ısrarcı olmuşlardır.
15 Mayıs 1963 tarihinde, Aydemir ve arkadaşları ikinci darbe girişimi-
nin tarihini 20-21 Mayıs olarak belirlemişlerdir. Aydemir aslında 19 Mayıs gü-
nünü düşünmüşse de, sonradan bunun, Atatürk ile yarışa çıkmışlık olarak yo-
rumlanabileceğinden hareketle, 19 Mayıs’ı darbe günü olarak belirlemekten
vazgeçmiştir. Aydemir’in ikinci darbe girişimini Alparslan Türkeş öğrenmiş ve
bu bilgiyi başbakan İnönü’ye iletmişse de, İnönü “Olmaz öyle şey!” demiş46 ve
Aydemir ile taraftarlarının yeni bir kalkışma yapacaklarına ihtimal vermemiş-
tir. Ancak İnönü’nün Türkeş’in ihbarına verdiği bu cevaptan birkaç saat sonra
Talat Aydemir, harekat için alarm vermiş ve harekatı başlatmıştır.
Harekat başlar başlamaz, Aydemir yandaşı birlikler tarafından ilk önce,
Ankara Radyosu kontrol altına alınmıştır.47 Radyodan Talat Aydemir imzalı
bildiri şöyle anons edilmiştir: “Dikkat Dikkat Şimdi TSK İhtilal genel kararga-
hının bildirisini dinleyeceksiniz. Büyük Türk Milletine! Bir: Gayesi ve vazifesi,
Milletimizin kurtarıcısı ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün
ilkeleri ve çizdiği yolda yürümek ve milletimizi çağdaş uygarlık seviyesine
ulaştırarak refah, huzur ve güvenlik içinde yaşatmak olan Büyük Türk milleti
ve onun hükümetlerinin, mevcut Anayasa ve kanunları hiçe sayarak partizan
44 Topçu Kurmay Yarbay rütbesiyle 1964’te resen emekli edilmiştir. 12 Mart 1971 askeri müda-
halesi sonrasında da tutuklanmış ve yargılanmıştır. Bu yargılamada yaptığı 5000 sayfalık sa-
vunması, Türkiye’deki milli sosyalistler tarafından siyasi ve hukuki olarak bir savunma klasiği
olarak kabul edilmektedir.
45 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s.372.
46 Hürriyet, 8 Haziran 1963.
47 Cumhuriyet, 18 Haziran 1963.
bir zihniyetle hareket etmeleri neticesinde ekonomik, sosyal ve politik haya-
tımızı tamamen felce uğratmışlar, millet ve devletimizin bekasını tehlikeye
düşürmüşlerdir. Durumu çok yakından ve hassasiyetle izleyen TSK bu şartlar
altında, büyük milletimizin isteklerine uygun olarak ve bunu milli vazifesi bi-
lerek idareye el koymak zorunda kalmıştır. İki: TSK tamamen Atatürk ilkeleri-
ne bağlı olarak milletimizin muhtaç olduğu kuvvetli, istikrarlı, devrimci ve de-
mokratik cumhuriyet idaresini kuracak ve bu hareketi amacına ulaştıracaktır.
Bu amaç, Türk milletinin refahı, huzuru, hızla çağdaş uygarlık seviyesine yük-
selmesi, eşitlik, bütünlük, birlik ve güvenlik içinde milli şeref ve hassasiyetle
bütün hürriyetlerine sahip olarak barış içinde yaşamasıdır. Üç: Bu maksatla,
Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu feshedilmiştir. Bütün siyasi partiler
ile siyasi partilere bağlı veya siyasi mahiyette olan bütün dernekler kapatıl-
mış ve her türlü siyasi faaliyet men edilmiştir. Dört: Türkiye Cumhuriyeti sı-
nırları içinde vatandaşlarımızın ve yabancıların mal ve can emniyetleriyle hak
ve hürriyetleri mevcut kanunlarımız dahilinde TSK ile emniyet kuvvetlerinin
teminatı altındadır. Beş: Birleşmiş Milletler Anayasasına tamamen riayetle,
mevcut anlaşma ve dayanışmalarımıza sadık kalınacaktır. Altı: İdare meka-
nizması, amirleri ve emniyet teşkilatı mensupları normal vazifelerine devam
edeceklerdir. Silahlı Kuvvetler ve emniyet teşkilatı mensupları idare amirle-
rine her türlü yardımı yapacaklardır. Yedi: Büyük Türk milleti; hiçbir şahıs,
zümre ve parti adına hareket etmeyen ve yalnız milletine karşı borçlu olduğu
vazifesini yapan senin Silahlı Kuvvetlerinin zaman zaman yayınlayacağı bildi-
rileri tam bir vakar, huzur ve güvenlik içinde bekle. Halaskar fedailerin, yalnız
ve daima senin emrinde ve hizmetindedirler.”48
Bu bildiriyi takiben İhtilal Genel Karargahının ikinci bildirisinin Rad-
yoda okunacağı anons edilmiştir. İkinci bildiride şöyle denilmiştir: “Türk Si-
lahlı Kuvvetleri İhtilal Genel Karargahı 2 numaralı tebliği. Bir: 21 Mayıs 1963
günü saat 00:00 saatten sonra ihtilal için verilen özel parolayı bilmeyen hiç-
bir vatandaş sokağa çıkmayacaktır. İki: Aksi hareket eden kim olursa olsun
ateş edilecektir. Ankara ve İstanbul illerinde şu andan itibaren örfi idare ilan
edilmiştir.”49 Böylece, ikinci askeri ayaklanma 20 Mayıs 1963 tarihi akşamın-
da başlamıştır. Harp Okulu öğrencileri, darbe için tespit edilmiş olan özel
parolayı bilmedikleri için birçok rütbeli subayla generali tutuklamışlar ve
Harbiye’ye göndermişlerdir. Talat Aydemir ise, tutuklanan rütbeli subay ve
generallerle ayrı ayrı ilgilenmiş ve onlardan hükümet yanlısı birliklere yardım-
48 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s.401-402.
49 Dünya, 28 Temmuz 1963.
cı olmayacaklarına dair söz alarak, hepsinin evlerine dönmelerine izin vermiş-
tir. Bu arada öğrenciler, Milli Savunma Bakanlığı’nın önünden geçerlerken,
burada mevzilenmiş olan hükümet yanlısı birliklerin ateşiyle karşılaşmışlar
ve onlara karşılık vermişlerdir. Hemen belirtmek gerekir ki, öğrenciler, Ge-
nelkurmay başkanı ile Kara Kuvvetleri komutanını tutuklayamamışlar, bu ise
İhtilal Genel Karargahı tarafından iyi karşılanmamıştır.
İnönü, 22 Şubat hadisesinde olduğu gibi, bu ikinci darbe girişiminde
de karargah olarak Çankaya Köşkünü seçmiştir. Köşkte cumhurbaşkanı Ce-
mal Gürsel, başbakan İnönü, Genelkurmay başkanı Cevdet Sunay ve kuvvet
komutanları, Aydemir yanlısı birliklerin caydırılması ve bunların hükümet
yanlısı birliklerle birlikte hareket etmelerinin sağlanması için bir dizi karar al-
mışlardır. Bu kararlardan en önemli ikisi, hükümet yanlısı birlikler tarafından
Aydemir’in karargahı olan Harp Okulunun çevrilerek ele geçirilmesi ve Ankara
Radyosunun kontrol altına alınmasıdır.
Öncelikle radyo, hükümet yanlısı birliklerce kontrol altına alınmıştır.
Kontrol sağlanır sağlanmaz da, hükümet yanlısı birliklerden Yarbay Ali El-
verdi tarafından radyoda şu anons yapılmıştır: “Muhterem Türk Milleti! Bu-
rası Ankara Garnizon Komutanlığı, ben 28. Tümen Garnizon Kurmay başkanı
Yarbay Ali Elverdi’yim. Şimdi ilan ediyorum, bundan evvel yapılan iş yanlıştı,
şimdi düzelttik. Radyoevi tekrar muhafaza altına alındı. Ankara sükunet ve
selamete kavuşturuldu. Bundan evvel yapılan üç beş tane çapulcunun ser-
güzeştçi hareketiydi. Bu harekete bu anda son verilmiştir. Birlikler size hitap
ediyorum! Türk ordusu, herkes kışlasına dönsün, ikinci emri beklesin. Türkiye
Cumhuriyeti şerefli Türk ordusu Kara, Hava, Deniz ve Jandarma Komutanlığı,
bütün Türk milletine hitap ediyorum. Herkes kışlalarına çekilsin ve istirahata
geçsin. Bundan önce yapılmış hareket, sergüzeştçilerin hareketinden başka
bir şey değildir. Şerefli Türk ordusunun şerefli subay mensupları derhal ya-
taklarından kalkmış, silahına sarılmış, yapılan bu sergüzeştçi harekete son
vermiştir. Türk ordusu demokrasinin aşığıdır. Milli irade, ordu ve millete usu-
le gelen bizim hepimizin evladımızdır. Biz milli iradenin bekçisiyiz, sonuna
kadar kanımızı ve canımızı vermeye daima hazırız. Muhterem Türk milleti!
Tekrar ediyorum, bundan evvel yapılan hareket yanlış bir harekettir, son veril-
miştir. Bu hareket onların skandalı ile netice bulmuştur. Türk ordusu duruma
hakimdir. Türk ordusu kışlalarına dönecek emri bekleyecektir. Yayına arada
devam edilecektir.”50
50 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s. 442.
Bu anonstan sonra radyoda marşlar çalınmaya başlamıştır. Marşlar-
dan sonra Yarbay Ali Elverdi tekrar mikrofona geçmiş ve şunları söylemiştir:
“Muhterem Türk milleti! Size Silahlı Kuvvetlerin sesini duyuruyorum. Silah-
lı Kuvvetler tamamen duruma hakimdir. Türk Silahlı Kuvvetleri hükümetin
emrindedir. Bundan önce yapılan anonslar ve yayınlar birkaç çapulcunun
marifetiydi, buna son verilmiştir. Şimdi Silahlı Kuvvetler bunları toplamakla
meşguldür. TSK vazifesinin başındadır, hükümetin emrindedir. Hükümetin
icraatına son verilmemiştir. Bundan evvelki yayınlar tamamen yalan ve yan-
lıştır. Hiçbir ordu mensubu toplanmamıştır. Bu harekete hiçbir ordu men-
subu katılmamıştır. Türk ordusu hükümetin emrinde olarak yapılan bu isyan
hareketini, silah çekme hareketini bastırmış ve işbaşına gelmiştir. Birçok riva-
yetler olabilir, bunların hepsi yalandır. Kan dökülmemiştir. Harekatı yapanlar
üç beş çapulcudan ibarettir. Onların da harekatına son verilmiş ve Türk Silahlı
Kuvvetleri duruma hakim olmuştur. Hükümet işbaşındadır. TSK, Kara, Hava,
Deniz ve Jandarma Kuvvetleri, emniyet mensupları hükümetin emrinde ve
emir beklemek üzere vazife başındadır.”51
Hükümet yanlısı birliklerin radyoyu kontrol altına almaları uzun soluk-
lu olmamış, Ankara Radyosu Talat Aydemir yanlısı birlikler tarafından ikinci
defa işgal edilmiştir.52 Bu defa, eylemci subaylar tarafından Yarbay Ali Elver-
di tutuklanmış, radyoda, İhtilal Genel Karargahının 2 numaralı tebliği yine
okunmuştur. Bunun üzerine hükümet tarafından, 22 Şubat’ta olduğu gibi,
Etimesgut verici istasyonu ile radyoevinin irtibatı kesilmiştir. Radyo yayını
susmuştur. Halk ise bu suskunluk nedeniyle sokağa çıkmıştır. Kulağı radyo-
da olan Aydemir yanlısı birlikler ile hükümet yanlısı birlikler şaşkınlık içine
girmişlerdir. Endişe her iki tarafa da hakimdir. İşte bu süreçte, 21 Mayıs 1963
sabaha karşı Hava kuvvetleri, belirsiz tutumunu bir kenara bırakmış, tarafını
belirlemiş, hükümetten yana tavır almıştır. Ankara semalarında Hava Kuv-
vetlerinin uçakları belirmiştir. Bunun üzerine Radyo tekrar yayına geçmiş ve
Radyoda Genelkurmay başkanı Cevdet Sunay’ın ültimatomu okunmuştur. Ül-
timatom şöyledir: “Havada uçan Türk Hava Kuvvetleri uçakları hükümetin ve
Genelkurmay Başkanlığının emrinde olarak havada vazife beklemektedirler.
Yolunu sapıtmış bir kısım Harbiyelinin ve yanlış yolda olan azınlığın derhal
kışlalarına çekilmelerini ve silahlarını bırakmalarını emrederim. Aksi takdirde
bütün Silahlı Kuvvetlerle birlikte yarım saate kadar Hava Kuvvetleri taarruz
51 Son Havadis, 7 Kasım 1964.
52 Emin Çölaşan, “İlhan Baş’ın Açıklaması”, Hürriyet, 8 Haziran 1986.
edecektir.”53 Bu ültimatomdan sonra İhtilal Genel Karargahı olan Harp Okulu
iyice karışmış, Harp Okulu öğrencilerini telaş almış, Aydemir yanlısı birliklerde
çözülmeler başlamıştır. Havacıların havadan müdahalesi Aydemir’in bu ikinci
darbe girişiminin de sonunu getirmiştir. Böylece 22 Şubat’ın bastırılmasında
etkili olan Havacılar, 21 Mayıs’ın bastırılmasında da etkili olmuşlardır.
Başta Talat Aydemir olmak üzere tüm 22 Şubatçılar tutuklanmıştır. 21
Mayıs olayında sekiz kişi hayatını kaybetmiş, 26 kişi yaralanmıştır.54 Birçok as-
keri araç hasara uğramıştır. Harekatın bastırılmasından sonra Ankara, İstan-
bul ve İzmir’de bir ay süreli sıkıyönetim ilan edilmiştir. 21 Mayıs olayına dair
başbakan İnönü Mecliste şu konuşmayı yapmıştır: “Türkiye’de, Türkleri demok-
ratik bir sisteme layık görmeyen zihniyete karşı meşru bir hareket olan 27 Mayıs TSK’nın
samimi inancının neticesidir. Zamanın iktidarı kendi arzusuna göre bir sistem kurmak ve
orduyu da keyfi emellerine alet edebilmek için ortaçağ usullerini tatbik etmiştir. Hiçbir siyasi
parti ile teması olmayan TSK, hukuk dışı durumu bertaraf etmek için memleketi garplı ma-
nada bir demokratik rejime kavuşturmak üzere ihtilal yapmaya mecbur olmuştur. Millet
hareketi o kadar haklı görmüştür ki 28 Mayıs’ta bütün memlekette hareket aleyhinde bir
tek nefes alınmamıştır. Ancak bu son hareket, merkezi orta Anadolu olan bilhassa rütbeli
subaylar arasında ilgi toplamaya çalışan bir teşebbüstür.. Durum 22 Şubattakinden çok
farklıdır. Bu gibi olaylara artık sert bir şekilde karşı konacaktır.”55
Albay Talat Aydemir’in Yargılanması Süreci
20-21 Mayıs 1963 olayı için birisi 1 no’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi ola-
rak Mamak Muharebe Okulunda, diğeri ise 2 no’lu Sıkıyönetim Mahkemesi
olarak Harp Okulunda iki mahkeme kurulmuştur. Ayrıca olayın incelenmesi
sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için tedbir olarak sıkıyönetim ilan edilmiş ve
Sıkıyönetim Karargahı kurulmuştur.56
1 no’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi duruşmaları 7 Haziran 1963 ta-
rihinde başlamıştır. Mahkeme Askeri Muhakeme Usulü Kanunu 31. Maddesi
gereğince Tuğgeneral Fevzi Basmacı başkanlığında kurulmuştur. Duruşma
hakimi Deniz Hakim Albay Numan Özdalga ve üyesi Hava Tuğgeneral Lütfü
Ergüven’dir. İddia makamın da ise Hakim Binbaşı Turgut Akan, Hakim Binba-
şı Naci Turanay, Hakim Kıdemli Yüzbaşı Burhanettin Kelev, Hakim Kıdemli
Yüzbaşı Oktay Sedef yer almıştır. İddianamenin girişinde şöyle denilmiştir:
53 Vatan, 22 Mayıs 1963.
54 Can Kaya İsen, a.g.e., s.173.
55 Ulus, 22 Mayıs 1963.
56 Can Kaya İsen, a.g.e., s.175.
“Bugün huzurunuzda ağır olduğu kadar acı, çirkin olduğu kadar adi bir suçun
faillerini getirmiş bulunuyoruz. Bugün aziz milletimizin bütün haklarını elle-
rinden gasp etmek isteyenlerin davasına giriyoruz. Bugün Silahlı Kuvvetleri-
mizin temelini kazıyanların, Silahlı Kuvvetlerimizi kemirenlerin, onu ve mille-
ti arkadan vuranların yaptıklarını önünüze seriyoruz.”57 İddianamenin tamamı
okunduktan sonra Talat Aydemir’in ilk sözleri şunlar olmuştur: “İddianamede
geçen bilgilere göre hadise küçük gösterilmek istenmektedir. Halbuki hadise
beyan edildiği gibi küçük bir hadise değildir. Dar bir çerçeve içerisinde tu-
tulmakla neyin kastedildiğini ve ne maksat güdüldüğünü bilmiyorum. Fakat
ben bu kapalı hadiseleri bütün çıplaklığıyla aydınlatmak ve yanlış bilgileri de
bertaraf etmek için şimdi ayrıntılı olarak bildiklerimi arz edeceğim.”58
Talat Aydemir savunmasını yaparken 20-21 Mayıs olayının gerekçele-
rini ve ülkenin yeni bir askeri müdahaleye gereksinimi olduğu iddiasını 25
maddede özetlemiştir. Aydemir şöyle demiştir: “Bugünkü Türkiye’yi kıymet-
lendirmem şöyledir: 1) 27 Mayıs 1960 gününden beri Türkiye ihtilal vasatı
içindedir ve hala da bu durumdan kurtulmamıştır. 2) Türkiye’de rejim davası
henüz halledilmemiştir. Şimdiye kadar alınan yarım tedbirlerle ve zorlama-
larla rayından fırlamış olan bu lokomotifin yerine oturtulmasına bugünkü
şartlarda imkan yoktur. 3) Hedefine varmamış ihtilaller, yüzde yüz zaman fa-
sılalarıyla tekrar edilir. Canlı misali 27 Mayıs 1960 sonrasındaki, 13 Kasım
1960, 6 Haziran 1961, 22 Şubat 1962, 21 Mayıs 1963 ve istikbalde X günü. 4)
Türkiye’nin ana davaları başta kültürel, iktisadi, sosyal ve siyasi olmak üzere
dörttür. Bugünkü Millet Meclisi ve Senatonun tutumu ile bu davaların radikal
reformlarla halledilmesine imkan yoktur. 5) Siyasi partileri Türkiye’de finanse
edenler köyde ve kasabada ağalar, küçük ve orta vilayetlerde eşraflar, büyük
vilayetlerde sermayedarlar ve patronlar oldukça vatandaşın serbest seçimle
rey kullanmasına imkan yoktur. Millet Meclisine gelenlerin seçimler sırasında
sarf ettikleri paralarını kurtarmak ve gelecek devre seçimlerine hazırlık olmak
üzere yapılan nüfuz ticaretiyle elde edilen meblağ hariç idari, ticari ve devlet
mekanizması dejenere edilmektedir. Bu demokratik denilen sahte rejimle ila-
nihayet memleket idare edilmez. 6) Türkiye’de hiçbir parti bir doktrine sahip
değildir. Vatandaşlar seçim kampanyasında, yerine getirilmesine imkan ol-
mayan vaatlerle aldatılıp, kandırılmaktadırlar. Partiler rey avcılığından başka
bir şey yapmamaktadırlar. 7) 25 Ekim 1961’de Millet Meclisine cebir kulla-
narak süngülerin tehdidi altında Reisicumhur seçtirilmiştir. Reisicumhur ve
57 Son Havadis, 8 Haziran 1963.
58 Son Havadis, 9 Haziran 1963.
onun seçmiş olduğu başbakan da hukuk ölçülerine göre gayrimeşrudur. 8)
Çankaya protokolünün Silahlı Kuvvetler baskısıyla tatbikatı Anayasa ihlalidir.
9) Devletin Anayasası, kanunları dururken, devlet faşist sistemin protokolle-
riyle idare edilmektedir. Çankaya protokolü, koalisyonu yaşatma protokolü
gibi. 10) Silahlı Kuvvetler, İsmet Paşa tarafından Millet Meclisine ve muha-
lefet partileri üzerinde daimi surette baskı vasıtası olarak kullanılmaktadır.
Ne yazık ki Milli Güvenlik Konseyi de bu hususta alet olarak çalışmaktadır.
Bunun kadar memlekete zarar veren bir husus yoktur. 11) İktidar partisi CHP
ve koalisyon kanatlarının yanlış hareketleriyle halkı orduya ve bilhassa su-
baylara karşı düşman etmektedirler. 12) Memlekette tek güvenilir varlık olan
Türk Silahlı Kuvvetleri İsmet Paşanın ‘böl-parçala-işine gelmeyeni yut tak-
tiği’ ile paramparça hale getirilmiş ve birbirine düşman gruplar yaratılmış,
Silahlı Kuvvetler bütünlüğünü kaybetmiştir. 13) Halk Türkiye’de iki düşman
kampa ayrılmış vaziyettedir. Her gün siyasi partilerin yanlış tutumlarıyla kin
tohumları körüklenmektedir. CHP ve onun karşısında eski DP artıkları olan
partiler bu hususta yarış halindedirler. 14) Taviz politikası, statükoculuk, rey
almama korkusundan gericilik, müsamaha ile karşılanmakta ve hatta teşvik
edilmektedir. 15) Memlekette büyük bir iktisadi kriz ve işsizlik hüküm sürmek-
tedir. 16) Beş yıllık planın hazırlanmış şekliyle kuşa dönmüş halinin tatbiki-
ne imkan yoktur. 17) Hükümet çok zayıftır. Memlekette her gün ihtilal günü
kesildiği için kimse yarından emin değildir. Hükümet itimat yoktur. Bazıları
İsmet Paşanın şahsına bel bağlamış olarak hareket etmektedirler. Bu vaziyet
karşısında dış yardımın istenilen şekilde yapılmasına imkan yoktur. Para her
yerde ürkektir, iç finansmanın da temin edilmesi bugünkü şartlarda müm-
kün değildir. 18) Memleketteki aşırı cereyanlar önlenememektedir. Kürtçülük
probleminin bu tutumla halledilmesine imkan yoktur. Halk şahsi emniyetini
korumak için vilayetine göre yer yer silahlıdır ve silahlanmaya da hızla devam
etmektedir. Çünkü memlekette mal, can, ırz emniyeti kalmamıştır. 19) Büyük
şehirlerimizi sarmış olan gecekondu davalarının halledilmesine bugünkü hü-
kümet idaresinin anlayışıyla imkan yoktur. İleride kötü ideolojilerin buralarda
yer etmesi ile Türkiye için en büyük tehlike kaynağını teşkil edeceklerdir. 20)
Devletin içte ve dışta itibarı kalmamıştır. 21) Seksen yaşında tarihi fonksiyo-
nunu yitirmiş bir liderin şahsi kaprisleriyle, her ana meselenin hallinde kendi
arzusunu tatmin için ağırlığını koymak suretiyle, memleket uçuruma götürül-
mektedir. 22) Koalisyon hükümetleri sokak nümayişleri tertipleyen M.D.O.59
59 Aydemir’in “M.D.O.” dediği kısaltmanın açılımı “Milli Devrim Ordusu”dur. MDO, 27 Mayıs Mil-
li Devrim Derneğinin gizli askeri teşkilatıdır. Milli Devrim Derneğinin başkanının Mucip Ataklı
olduğunu ve bu Derneğin bünyesinde rejimi askeri yöntemle değiştirme amacını güden MDO
gibi yeraltı teşkilatlarıyla zaman zaman kuvvetlendirilmeye çalışılmaktadır.
23) Türkiye’de anayasa teminatı olan mal, can, ırz, mesken emniyeti yoktur.
Doğudaki soygunlara çaresizlik, başkentteki gazete idarehaneleri ve parti bi-
nalarının tahribi hükümet kuvvetlerinin gözü önünde olmaktadır. Şimdiye
kadar da hükümetin bu hususta en ufak önleyici bir tedbir almak için gayret
sarf ettiği görülmemiştir. 24) Vatandaşlar vasıtalı vergilerin yükü altında inim
inim inlemekte, mutlu azınlık ise daima birinci planda tutularak partilerin
ayakta durmasını sağlayan bu finansörler her türlü ticari kolaylıklardan isti-
fade etmektedirler. 25) Senelerin milli şefi İsmet Paşa açık rejim deyimiyle
memleketi bir zümre menfaatine, Silahlı Kuvvetleri de alet olarak kullanıp,
kapalı bir rejimle milleti aldatarak idare etmektedir. İşte bu şartların hüküm
sürdüğü bir Türkiye’de memleket sever olarak Türkiye’nin kurtuluşunun an-
cak bir silahlı müdahaleyle mümkün olacağına inanıyordum.”60
Fethi Gürcan da, Talat Aydemir’inkine benzer bir savunma yapmış-
tır. Fethi Gürcan şunları söylemiştir: “20-21 Mayıs askeri ayaklanmasına fii-
len ve fikren katılmış bir sanık olarak huzura getirilmiş bulunmaktayım. Ben
bu harekata evvelemirde memlekete ve millete hizmet gayesiyle katıldım.
Bu fiilimde asla şahsi bir menfaat ve endişem olmamıştır…….Biz haklılığı-
mızın savunmasını modern devlet görüşünde bulmaktayız. Bu görüşe göre,
devletin bir fonksiyonu ve bu fonksiyonu gerçekleştirmek için de bir otori-
tesi vardır. Bu fonksiyonun gayesi halkın mutluluğunu sağlamaktır. Ve mut-
luluk sağlandığı müddetçe meşru bir devlet otoritesi var demektir. Yoksa bu
otorite gökten inmemiştir. Diğer bir deyimle bir yanda devletin amacı hal-
kın mutluluğunu sağlama, öte yandan bu mutluluğu sağlamanın amacı da
devlet otoritesidir……Siyasi partilerin mevcudiyet sebebi de, ulusal iradenin
yönünden saptırılması değil, bilakis halkın gerçek kolektif menfaatlerinin ak-
settirilmesidir. Aksi halde halkın egemenliğinden söz edilemez. İşte Türkiye
politikasını yönetenler, parlamentosu ile ve hükümeti ile halka ve gerçek halk
hakimiyetine karşıdırlar. Bizim hareketimizin meşruluğu da onların hareketle-
rinin gayrimeşruluğundan doğmaktadır…..Bir mukayeseye geçelim. Hükümet
başkanının adalete baskı addedilebilecek bir sorumsuzluk ve pervasızlıkla ‘en
şerefsiz’ diye adlandırdığı 20-21 Mayıs hareketi ile 27 Mayıs hareketini kar-
şılaştıralım. 27 Mayıs hareketi meşruluğunu, halk iradesinin tecellisine en-
isimli gizli bir örgütü olduğunu, ordudaki görevi devam ederken, 22 Şubat 1967 tarihinde
gazetelere verdiği beyanatla Orgeneral İrfan Tansel de doğrulamıştır.
60 Talat Aydemir’in savunmasına dair detaylar için bkz. Talat Aydemir, Ve Talat Aydemir Konuşuyor,
May Matbaası, İstanbul, 1966, S.310-317.
gel olan Anayasa dışı davranışlara karşı oluşundan almaktaydı. Bu hareketin
açtığı devrin meşruluğu ise, o engellerin yıkılıp yıkılmadığındadır. 27 Mayıs
hareketi aslında belirli bir statükonun tayin ettiği sosyal sisteme karşı mıdır
yoksa o statükoyu kabul edip sadece o statüko içinde Anayasa dışı hareket-
lerde bulunduğu kabul edilen birkaç kişiye mi karşıdır? Eğer statükoya karşı
değil ise milli iradenin gerçekleşmesine sadece birkaç kişinin engel olduğu
faraziyesine dayanmaktadır. Bu çok sübjektif, iptidai, ilim dışı ve romantik
bir hükümdür. Gerçekte kişilerin hareketleri büyük ölçüde statüko tarafından
tayin edilir. Aslında 27 Mayıs öncesinde milli iradeyi saptırdığı sanılan şahıs-
ların hareketleri sebep değil neticedir. Şu halde 27 Mayıs ve ondan sonrası,
bu gibi şahısların çıkmasına mani olacak değişiklikleri ve devrimleri acaba
getirebilmiş midir? Bunlar yapılmadığı müddetçe 27 Mayıs’ı hazırlayan se-
bepler halen mevcut demektir ve gerçekte halkın iradesinin tecellisine imkan
bırakılmamaktadır. O manilerin kalkması kişileri yok etmek ya da ağızlarını
tıkamakla değil, zinde kuvvetlerin köklü reform diye oybirliğine vardığı sta-
tükoyu değiştirici devrimlerin, reformların yapılmasına bağlıdır. Bu reformlar
gerçekleştirilmemiş, yani halkın gerçek iradesi ile devletin tutumu arasında
ayniyet kurulamamışsa, 27 Mayıs öncesi için ileri sürülen meşruiyetsizlik id-
diaları bugün de temelde aynı değerleri taşıyor demektir. Bir diğer ifade ile
hadiseleri 27 Mayısa götüren ruh bugün de daha yaygın ve daha şuurlu olarak
yaşamaktadır……Yurdun bugünkü ve yarınki yüksek menfaatlerine karşı tu-
tumları olanlar: Parlamento, partiler ve devrimler ile Atatürkçü gelişimi ken-
di menfaatleri karşısında gören menfaat gruplardır.Parlamento, 15 Ekim se-
çimlerinden sonra Anayasanın amir bulunduğu sosyal ve ekonomik engelleri
kaldırmak, milli iradenin yollarını açmak ve onu gerçek hale getirmek yerine,
ödeneklerini artırmak çabası içinde teşrii vazifeye başlamıştır….Parlamento
anayasanın emrettiği reformların yapılması ve ilkelerinin gerçekleştirilmesi
görevlerini yapmakta Anayasanın devrimci ruh ve niteliğinden yoksun kal-
mıştır….Partiler demokratik hayatın kaçınılmaz unsurlarıdır. Kaçınılmaz bir
husus da partilerin, oylarını aldıkları kitlenin iradesiyle aynı yönde hareket et-
meleridir. Başka bir ifade ile partilerle temsil ettiklerini iddia ettikleri halk ira-
deleri arasında politik hayatın her kademesinde görülen bir ayniyet bulunma-
sıdır. Bu ayniyet olmayınca meşruluk kendiliğinden ortadan kalkar, Türkiye’de
bugün gördüğümüz aldatma ve uyutma başlar. Böylece ulusal irade katledilir.
Bugün ulusal irade katledilmektedir….Devrimleri ve halkçılığı kendi çıkarları
karşısında gören politik, ekonomik ve sosyal menfaat gruplarına dair şu so-
ruları soralım: Anayasanın klasik hürriyetleri yanında ulusal iradenin tecellisi
için adeta emrettiği sosyal ve ekonomik hakların halk tarafından elde edil-
mesini sağlayacak zinde kuvvetlerin temel reformlar dediği reformlara kimler
engel olmaktadır? Toprak reformu, vergi reformu, eğitim reformu ve diğer re-
formlar aleyhinde çalışanlar kimlerdir? Bunların kimler olduğu hakkında Türk
halk oyunda, bu arada sayın yargıçlarda inancın tam olduğundan şüphemiz
yoktur. Birçok çevrelerce ısrarla propagandası yapılmasına rağmen, uyutucu,
aldatıcı, vaat edip unutturmaya çalışan CHP’nin yöneticileri bu gruplara da-
hildir…..İşte biz ulusal iradenin gerçekten tecellisi için ona engel olan politik,
ekonomik ve sosyal münasebetleri ulusun çoğunluğu lehine ortadan kaldır-
mak istiyorduk. Bu münasebet yarın mutlaka kopartılacaktır. Bu koparmayı
kimlerin aracılığıyla yapacaktık? Kafasıyla yeni nesil Atatürk’ün cumhuriyeti
emanet ettiği, aslında halkın mutluluğunu sağlamayı tavsiye ettiği gençlik
ile yapacaktık. Bugün imkan verilmeyen, israf edilen yeni nesille yapacaktık.
Daha doğrusu onlar yapacaktı. Bu şüphesiz dar anlamıyla gençlik değil, yur-
dun her yanında, her kesiminde düşüncesiyle ve yapıcılığıyla devrimci olan
zinde güçtür.”61
Mamak Sıkıyönetim Mahkemesi çalışmalarını 17 Ağustos 1963 tarihine
kadar sürdürmüş, bu tarihte 5 Eylül’de kararını açıklamak üzere çalışmalarına
ara verdiğini ilan etmiştir. Mahkeme 5 Eylül 1963 tarihinde sanıklar hakkında-
ki kararları açıklamıştır. Buna göre, Talat Aydemir, Fethi Gürcan, Erol Dinçer,
İlhan Baş, Osman Deniz, Cevat Kırca ve Ahmet Gücal idama mahkum edilmiş;
29 kişi müebbet hapse, 12 kişi 15 yıl hapse ve 5 yıl sürgüne, 5 kişi 12 yıl hapse
ve 4 yıl sürgüne, 2 kişi 8 yıl hapse ve 2 yıl 8 ay sürgüne, 2 kişi 6 yıl hapse ve
2 yıl sürgüne, 13 kişi 5 yıl hapse ve 1 yıl 8 ay sürgüne, 25 kişi 4 yıl 2 ay hapse
ve 1 yıl 4 ay sürgüne, 5 kişi 1 yıl hapse, 1 kişi 10 ay hapse, 6 kişi 3 ay hapse
mahkum olmuş ve 19 kişi de beraat etmiştir.62 Hapse mahkum edilen sanık-
ların bu kararlara itirazı üzerine, kararlar, Askeri Yargıtay 1. Ceza Dairesinde
temyiz talebinin gereği olarak incelenmiştir. Askeri Yargıtay 1. Ceza Dairesi,
1 no’lu Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından idama mahkum edilen 7 kişiden
dördünün ölüm cezasını tasdik etmiştir. Bu isimler Talat Aydemir, Fethi Gür-
can, Erol Dinçer ve Osman Deniz’dir. Yüksek mahkeme ayrıca müebbet hapse
mahkum edilmiş 29 kişiden 15’i hakkındaki kararı, 15 yıl hapse mahkum edil-
miş 12 kişiden 8’i hakkındaki kararı, 5 yıl hapse mahkum edilmiş 13 kişiden
10’u hakkındaki kararı, 4 yıl hapse mahkum edilmiş 25 kişiden 11’i hakkındaki
kararı tasdik etmiş; diğer mahkumiyet kararlarını ise bozmuştur.63
61 Fethi Gürcan’ın savunmasının tam metni için bkz. www.onergurcan.org ayrıca bkz. www.kemalistler.net
62 Vatan, 6 Eylül 1963.
63 Vatan, 31 Ekim 1963.
Yüksek yargının bu kararından sonra, 20-21 Mayıs olayı sanıklarından
haklarında ölüm cezası tasdik edilen Talat Aydemir, Fethi Gürcan, Erol Din-
çer ve Osman Deniz’in affedilmeleri için parlamento içinde çeşitli girişimler
olmuştur. Bu girişimler Alparslan Türkeş ve senatör Mucip Ataklı64 tarafından
yürütülmüştür. Nitekim idam cezasına mahkum olanların avukatları Parla-
mentonun Dikekçe Karma Komisyonuna, ölüm cezalarının müebbet hapse
çevrilmesi için özel af isteğinde bulunmak üzere başvurmuşlardır. Komisyon
ise 19 Aralık 1963 tarihinde yaptığı toplantıda, avukatların isteğini reddetmiş-
tir. Dilekçe Karma Komisyonunun red kararından 20 gün sonra, Millet Meclisi
Adalet Komisyonunda hükümlülerin ölüm cezalarının yerine getirilmesine
dair hükümet tasarısı kabul edilmiştir. Dolayısıyla hükümlüler lehine kulis
faaliyeti yürütenlerin, Talat Aydemir’in samimi bir vatanperver olduğu, Fethi
Gürcan’ın dört çocuğu olduğu, Erol Dinçer65’in delikanlılık çağında olduğu ve
Osman Deniz66’in ölümü hak edecek aşırılıklar yapmamış olduğu ve affedil-
melerinin yerinde olacağı yönündeki parlamentodaki ikna çalışmaları netice
vermemiştir.
Fakat hemen belirtmek gerekir ki her ne kadar AP tarafından bu kulis
faaliyetleri hoş karşılanmamış olsa da, AP li bazı milletvekillerinin “Erol Dinçer’i
kurtarırız ama diğerleri için yardımda bulunmayız” dedikleri bilinmektedir. Ayrıca
MP lideri Osman Bölükbaşı da ölüm cezaları için “Ölüm cezasının siyasi suç faille-
rine tatbik edilmemesi hususunda pek kuvvetli bir cereyan, yaşadığımız asrın büyük husu-
siyetini teşkil etmektedir”67 diyerek, ölüm cezalarının müebbet hapse çevrilmesini
isteyenlerden birisidir. Ayrıca CKMP milletvekili Seyfi Öztürk yüksek mahke-
me üyelerince, Talat Aydemir ve Fethi Gürcan hakkındaki kararın oybirliği ile
tasdikine karşılık, ölüm cezası oybirliği ile değil çoğunlukla tasdik edilmiş Os-
man Deniz ve Erol Dinçer’in ölüm cezalarının müebbet hapse çevrilmesinin
64 Mucip Ataklı, 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine kurmay yarbay rütbesiyle Eskişehir’den
katılmış ve Adnan Menderes’in tevkifinde önemli rol oynamıştır. 15 Ekim 1961 genel seçim-
lerinden sonra Cumhuriyet Senatosunda tabii üye olarak yerini almıştır. 12 Aralık 1968 ta-
rihinde, TSK içinde oluşturulduğu ileri sürülen Milli Devrim Ordusu isimli gizli bir örgütle
ilişkisi olduğu iddia edilmiş ve dokunulmazlığı kaldırılmıştır. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi
sonrasındaki genel seçimlerde Halkçı Partiden İstanbul milletvekili adayı olmuş ve TBMM 17.
dönem(1983-1987) Halkçı Parti (HP) milletvekilliği yapmıştır.
65 Erol Dinçer üsteğmen rütbesindedir.
66 AP milletvekilleri, Osman Deniz’in, Adnan Menderes’in Yassıada’daki tutukluluğu sırasında,
Menderes’e kahve götüren subay olduğuna inandırılmışlardır. Dolayısıyla AP liler Osman
Deniz’in idam cezasının onaylanmaması yönünde tavır almışlardır. Halbuki Osman Deniz,
Yassıada Duruşmalarında hiç görevlendirilmemiştir. Yarbay rütbesi ile ordudan ayrılan Os-
man Deniz, 1974 affı ile serbest kalmıştır.
67 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s.522.
doğru olacağını söylemiştir. Bununla beraber, CHP li Mehmet Göker, ölüm
cezalarının affını isteyenlerin mahkumlar hakkındaki dosyaların durumunu
bilmediklerine dikkat çekmiş ve ölüm cezalarının kabulünden yana tutum al-
mıştır. CHP li Asım Eren’in ise ölüm cezalarının müebbet hapse çevrilmesin-
den yana olan bir tutum sergilemek suretiyle68, CHP’nin genel yaklaşımından
ayrı bir yol izlemiş olduğunu belirtmek gerekir. Sonuç itibariyle, hem Millet
Meclisi hem de Cumhuriyet Senatosundaki beş aylık görüşmelerden sonra,
parlamento Talat Aydemir ile Fethi Gürcan’ın idamını onaylamış, Osman De-
niz ile Erol Dinçer’in ise idam cezalarını müebbet hapse çevirmiştir.69 Par-
lamento kararından sonra Mamak Askeri Cezaevinde, Fethi Gürcan’ın idam
hükmü 26 Haziran 1964 tarihinde, Talat Aydemir’in idam hükmü de 5 Temmuz
1964 tarihinde, her ikisi de sabaha karşı olmak üzere infaz edilmiştir.
2 no’lu Sıkıyönetim Mahkemesi duruşmaları 13 Haziran 1963 tarihin-
de başlamıştır.70 Mahkeme Askeri Muhakeme Usulü Kanunu 31. Maddesi
gereğince Tuğgeneral Nihat Günaşan başkanlığında kurulmuştur. Duruşma
hakimi Yüzbaşı Mehmet Karaaslan ve üye Kurmay Albay Haydar Topcak’tır.
İddia makamında ise Hakim Yüzbaşı Talat Onmuş, Hakim Yüzbaşı Nejat Öz-
taşkan ve Hakim Yüzbaşı Sami Gerçel yer almıştır. İddianamede Harp Okulu
öğrencilerinin Talat Aydemir ve adamları tarafından ikna edilmek suretiyle
olaya karıştırıldıkları belirtilmiştir. Mahkeme kararını 11 Eylül 1963 tarihinde
açıklamıştır. Harp Okulu öğrencisi 1459 sanıktan 75’i 4 yıl 2 ay hapse, 91’i 3
ay hapse mahkum edilmiştir. Mahkeme, 1293 askeri öğrencinin beraatına ka-
rar vermiştir.71 Hakkında beraat kararı olan askeri öğrenciler bir müddet izinli
sayılmışlar ve daha sonra öğrenimlerine Harp Okulunda devam etmişlerdir.
Hakkında mahkumiyet kararı olanlar ise yüksek mahkemeye temyiz başvuru-
sunda bulunmuşlardır. Başvuru neticesinde, yüksek mahkeme tarafından 4 yıl
2 ay hapse mahkum edilmiş 75 sanıktan 10’u hakkındaki karar bozulmuştur.72
Yüksek mahkemenin bu kararından sonra senatör Mucip Ataklı hükümlü öğ-
rencilerin durumlarının iyileştirilmesi için bir kanun teklifi hazırlamış ve par-
lamentoya sunmuştur. Bu teklifle, hükümlü askeri öğrencilere yedek subay-
lık hakkı tanınması ve bunların bir yıl sonra da askere alınmaları istenmiştir.
68 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 1, Toplantı 3, Birleşim 6, 19 Şubat 1964.
69 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 1,Toplantı 3,Birleşim 12, 19 Haziran 1964.
70 Cumhuriyet, 14 Haziran 1963.
71 Cumhuriyet, 12 Eylül 1963.
72 Cumhuriyet, 23 Ekim 1963.
Ayrıca kanun teklifiyle, bu öğrencilerden üniversiteye girenlere öncelikli burs
verilmesi talep edilmiştir.73 Fakat bu teklif yasalaşmamıştır.
20-21 Mayıs olayının incelenmesi için kurulmuş olan mahkemelerin
sağlıklı çalışmasını temin maksadıyla Ankara, İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim
ilan edilmiştir. Ancak Sıkıyönetim Komutanlığının faaliyetleri parlamentoda
pek çok kez eleştirilere konu olmuştur. Örneğin TİP Ankara senatörü Niyazi
Ağırnaslı sıkıyönetim idarecilerinin haksız muameleler yaptıkları iddiasını sık
sık dile getiren isimlerden bir tanesidir. Bir keresinde Ağırnaslı şöyle demiş-
tir: “Ankara Gazeteciler Sendikası başkanı Sıkıyönetim Komutanlığına alınmış ve halen
bırakılmamıştır. Ayrıca bir kısım vatandaşlar hücrelere sokulmuş ve ifadeleri alınmadan
saatlerce bekletilmiştir.” Milli Savunma Bakanı ise bu sözler üzerine “Bir kısım va-
tandaşların hücrelere sokulmasını ihbar telakki ediyorum. Tahkik ettireceğim” demiştir.
Bakan sözlerine şöyle devam etmiştir: “Görülmekte olan davalar silahlı ayaklanma
hareketinin şümulünün tespit edilenlerden daha geniş olduğunu göstermiştir. Bir kısım
şahısların faaliyetlerinden hadise ile olan münasebetlerinden kati olarak tespiti, Ankara,
İstanbul, İzmir’de lüzumunu göstermiş bulunmaktadır. Mahiyetinin açıklanması, şimdilik
mahsurlu görülen bu soruşturmanın, selametle sonuçlandırılması bir takım tedbirlere ve
devamlı takiplere ihtiyaç göstermekte ve bu halde zaman almaktadır. Sıkıyönetimi gerekli
kılan sebepler ortadan kalkmadığı sürece sıkıyönetim devam edecektir.” Bu bahiste baş-
bakan İnönü de şunları söylemiştir: “Sıkıyönetim keyfi bir idare değildir. Anayasa-
nın tatbikini uygun gördüğü bir idare sistemidir. Anayasa müessesesi olarak işlemiştir ve
işlemektedir.”74 Sıkıyönetim 17 Ekim 1963 tarihine kadar sürmüştür. Bu tarihte
sıkıyönetim İzmir için uzatılması gereği görülmemiş, ancak Ankara ve İstan-
bul için iki ay daha uzatılmıştır.
20-21 Mayıs olayının incelenmesi sürecinde II. İnönü hükümeti yıp-
ranmıştır. Dolayısıyla başbakan İnönü 2 Aralık 1963 tarihinde başbakanlıktan
istifa etmiştir. Ancak AP lideri Ragıp Gümüşpala’nın hükümeti kuramaması
üzerine, İnönü, 25 Aralık 1963 tarihinde CHP ve bağımsızlardan oluşan, 27
Mayıs 1960 sonrasındaki III. İnönü hükümetini kurmuştur. Fethi Gürcan ve
Talat Aydemir’in idam cezalarının infazı, 20 Şubat 1965 tarihine kadar görevde
kalan III. İnönü hükümeti döneminde gerçekleşmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Ordunun Türk siyasal yaşamında önemli bir rolü vardır. Bunun en önemli se-
bebi ordunun, Osmanlı döneminden itibaren çağdaşlaşma sürecinde aktif rol
73 Son Havadis, 27 Ekim 1963.
74 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 1, Toplantı 2, Birleşim 8, 19 Ağustos 1963.
almış olması ve Türk ulusu adına Cumhuriyetin kurulmasına öncülük etmesi
suretiyle 1923 Türk Devriminin yaratıcısı olmasıdır. Ordu kurucu düşünce olan
Atatürkçülüğü korumak ve kollamak görevinin bir ifadesi olarak da Türk ulusu
adına 27 Mayıs 1960 tarihinde bir müdahale gerçekleştirmiştir. Talat Aydemir
ve arkadaşları da, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde gerçekleştirdik-
leri darbe girişimlerinin gerekçesini 27 Mayıs’ın amacına ulaşmamış olması-
na dayandırmışlardır. Oysaki 27 Mayıs ile sonraki askeri müdahale girişimleri
arasında temel bir fark vardır: 27 Mayıs Türk ulusu adına yapılmıştır. Diğer iki
girişim ise, her ne kadar Türk ulusu adına yapıldığı söylense de, aslında bir
avuç emekli ve muvazzaf subayın askeri diktatörlük kurma hevesinden öte bir
anlam taşımamaktadır.
Aydemir ve arkadaşlarının iki darbe girişimi de başarısız olmuştur.
Ordu, bu girişimler dolayısıyla pek çok gruba bölünmüştür. Bu girişimlerin
başarıya ulaşmamasının temel sebebi, ordu içinde yeterli desteğin sağlana-
mamış olmasıdır. Nitekim ordu içinde, I. ve II. İnönü hükümetlerinin 1961
Anayasası ile öngörülen iktisadi, siyasi ve toplumsal yapıyı layıkıyla teşek-
kül ettirememiş olmasından dolayı bir huzursuzluk mevcuttur. Ancak bu hu-
zursuzluk, subayların genelinde, Aydemir ve arkadaşlarının iddia ettiği gibi,
kurucu düşüncenin tehlikeye girdiği şeklinde bir algı yaratmamıştır. Muhte-
meldir ki, Aydemir ekibinde yer almayan dönemin subayları, Türk demokratik
rejiminin güçlenmesini, iktisadi gelişmişlik ile ilişkilendirerek, sivil hüküme-
tin özellikle iktisadi alandaki icraatlarını bir müddet daha gözlemekten yana
olmuşlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, dönemin genç subayları, yüksek rüt-
beli subaylara göre oldukça sabırsızdırlar. Dolayısıyla Aydemir ve arkadaşları,
genç subayların ve Harbiyeli öğrencilerin bu sabırsızlıklarını, kurmayı düşün-
dükleri askeri diktatörlük rejimi için kullanmakta ve manipüle etmekte güçlük
çekmemişlerdir.
Aydemir savunmasında, kendi girişimlerinin destekçileri arasında yük-
sek rütbeli subaylar da olduğunu ancak bunların sonradan cesur davranama-
dıklarını belirtmiştir. Kuşkusuz, dönemin yüksek rütbeli subayları ülkenin ge-
leceğine dair kaygı duymuşlardır, hatta bu kaygılarını küçük rütbeli subaylarla
da paylaşmışlardır. Muhtemeldir ki yeni bir askeri müdahale yapma üzerinde
de düşünmüşlerdir. Ancak bu düşünceler, onları bir askeri diktatörlük kurma
fikrine götürmemiştir. Yüksek rütbeli subayların askeri diktatörlük kurmaya
istekli olmadıklarının en somut delili ise 27 Mayıs müdahalesi orduda yapıl-
mış olan tasfiyelerdir.
22 Şubat 1962 darbe girişimi sonrasında Aydemir ve arkadaşlarının af-
fedilmesini de, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve kuvvet komutanlarının
bu girişimi ciddiye almamış olması şeklinde yorumlamak mümkündür. Yoksa,
Talat Aydemir’in, mahkemedeki savunmasında belirttiği gibi, bu affın sebe-
binin, ‘ordudaki yüksek rütbeli subayların darbe girişimini önce destekleyip
sonra da vazgeçmek suretiyle bu girişime bulaşmış oldukları ve dolayısıyla
da yüksek rütbeli subaylardan girişime adı karışanların deşifre olmalarının
hükümet ve parlamento tarafından engellenmiş olduğu’ şeklindeki iddiası
mesnetsiz gözükmektedir. Gerçi, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de, bu ilk dar-
be girişimine dair, söz konusu girişimde yüksek rütbeli subayların da parmağı
olduğunu düşünmüş ve bu düşüncesine binaen Genel kurmay başkanı dahil
kuvvet komutanlarının görevden alınmasını başbakan İnönü’den istemiştir.
Fakat Gürsel’in bu düşüncesi, askeri ayaklanmanın görevden alınması iste-
nilen komutanlarla bastırılmış olduğu hatırlandığında, bir vehimden ibaret
gözükmektedir.
Birinci darbe girişiminin başarısız olmasından sonra, Aydemir ve ar-
kadaşlarının 21 Mayıs 1963 tarihli ikinci darbe girişimini gerçekleştirmeye
yeltenmelerindeki en belirgin sebep ordu içindeki bölünmüşlükler ve bu bö-
lünmüşlüklerin başbakan İnönü tarafından hafife alınmış olması olarak göze
çarpmaktadır. 21 Mayıs 1963 darbe girişimi öncesindeki orduda belirgin altı
gruptan söz etmek mümkündür: Birinci grup, Genelkurmay İkinci Başkanı
Korgeneral Memduh Tağmaç etrafındakiler; ikinci grup, CHP gençlik teşki-
latı ile dirsek teması içinde olan ve senatör Ekrem Acuner ile senatör Mucip
Ataklı’nın bilgisi dahilinde faaliyet gösteren MDO cu subaylar; üçüncü grup,
Alparslan Türkeş ve taraftarlarından müteşekkil 14 ler; dördüncü grup, Kor-
general Memduh Tağmaç’a sınırlı da olsa cephe almış, eski Türk Silahlı Kuv-
vetler Birliği teşkilatı üyeleri yani 21 Ekim ve 9 Şubat protokollerini imzala-
mış olan subaylar; beşinci grup, 22 Şubatçılar yani eski Türk Silahlı Kuvvetler
Birliğinin yeniden organize etmiş subaylar; altıncı grup, tüm gruplaşmalara
eşit mesafede durmaya çalışan subaylar. Muhtemeldir ki İnönü, Aydemir ve
arkadaşlarını, muvazzaflıklarının devam etmemesi sebebiyle, ordu içindeki
tüm diğer grupları birleştirmek suretiyle hükümete karşı geniş çaplı bir askeri
ayaklanmaya sevk edecek güçte görmemiştir.
Talat Aydemir ve arkadaşlarının tutarlı bir ideoloji ve programa sahip
olduklarını söylemek mümkün gözükmemektedir. İkinci ayaklanma öncesinde
“Kemalizm doktrini” başlıklı bir program hazırlamışlarsa da, soyut temenniler
içeren bu belgeyi program olarak nitelendirmeye olanak yoktur. Fikir verme-
si açısından bahsi geçen belgedeki ‘siyasi görüş’alt başlıklı bölümü aynen
nakletmek uygun olur: “A) Mülki taksimatı; coğrafya, ekonomi, sosyal yapı
bakımından yeni baştan ele almak ve düzenlemek. B) Devlet mekanizmasını,
zaman ve insan gücü kayıplarını önleyen, işlerin muntazam akımını sağlayan,
süratlendiren, imkan-zor-yetki dengesini ehliyete dayanan bir şekilde tanzim
etmek. C) Halkın idareye iştirakini ve alakasını, tabii haklarını eşitlik içinde
kullanmasını, düşünce ve iradesini serbestçe göstermesini, istikrar, huzur ve
emniyeti demokratik bir nizam içerisinde sağlamak. D) Manen ve madden
yükselmiş, konut, kuruluş, eğitim ve öğretim vasıtası, silah sevk ve idare itiba-
rı ile dinamik, vurucu ve güvenli bir silahlı kuvvete sahip olmak. E) Karşılıklı
saygıya ve eşitliğe dayanan münasebetler kurmak, meselenin barış ve uzlaş-
ma yoluyla halline çalışmak, komşu devletlerle iyi münasebetlere, İslam ale-
mine ve Balkan devletleri ile kültür ve tarih bağlarına uyan, Batı ile dayanış-
maya önem veren bir politika takip etmek ve siyasi sınırlarımız dışında kalan
Türklerin haklarını, milli hüviyetlerini, insan hak ve hürriyetleri muvacehesin-
de, devletler hukuku, uluslararası anlaşma ve usullere uygun olarak dikkatle
korumak. F) Uluslararası ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel münasebetlerde
milli menfaat ve şeref esasına dayanan milli bir politika gütmek.”75
Sonuç itibariyle, Talat Aydemir ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği iki
darbe girişimini, yalnızca kişisel tutkularını doyurmayı amaçlayan ve bu ama-
ca yönelik olarak da hükümete karşı ayaklanan, temel isteği, demokratik re-
jimi tasfiye etmek ve yerine askeri diktatörlük kurmak olan, ihtilal bir yana
bir darbe için bile gerekli olan programdan yoksun bir grubun serüvenci ey-
lemleri olarak değerlendirmek mümkündür. Öte yandan, tarihe not düşmek
açısından belirtmek gerekir ki, bu serüven için elverişli ortamı hazırlayanlar
dönemin sivil siyasetçileri, özellikle de DP’nin devamı olduğunu iddia eden,
Meclisteki çoğunluğunu millet iradesi olarak göstermeye çalışan siyasetçiler-
dir. Yine de bahsi geçen siyasetçilerin 27 Mayıs sonrası süreçteki düşünce-
sizlikleri veya ihmallerine rağmen; eğitim seviyesinin yükselmesi ve vatan-
daşın kime, ne için oy verdiğini bilir hale gelmesine kadar geçecek zamanda,
Türkiye’nin askeri dikta rejimi ile idare edilmesi gerektiğini savunmak, hem
Türkiye’nin 1923 Türk Devrimi ile başlattığı demokratik rejim tecrübesi ile bağ-
daşmazlık arz etmekte ve ayrıca 27 Mayıs’ın ruhuna da uygun düşmemektedir.
Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu düşüncesi olan Atatürkçülük,
Türkiye’nin milli, laik, güçlü ve modern bir devlet olmasını hedeflerken, mo-
dern devleti aynı zamanda demokratik bir devlet olarak görmektedir. Şu hal-
de, son tahlilde, Talat Aydemir ve arkadaşlarının, devletin kurucu düşüncesi-
ni, girişimlerine meşruiyet kazandırmak için kullanmış olduklarını; onların bu
suiistimallerinin de, sonraki yıllarda Türk siyasal yaşamında tecrübe edildiği
75 Erdoğan Örtülü, a.g.e., s.307-310.
üzere; totaliter hareketlerin kendilerini Atatürkçü düşünce içine gizlemesinin
yolunu açtığını ve bundan da Atatürkçü düşüncenin bizatihi kendisinin zarar
gördüğünü söylemek yanlış olmaz.

KAYNAKÇA
AYDEMİR, Talat, Ve Talat Aydemir Konuşuyor, May Matbaası, İstanbul 1966.
AYDEMİR, Talat, Talat Aydemir’in Hatıraları, May Matbaası, İstanbul 1968.
AYTEKİN, Emin, İhtilal Çıkmazı, Dünya Matbaası, İstanbul 1967.
ÇÖLAŞAN, Emin, “Turgut Alpagut Anlatıyor”, Hürriyet, 18 Mayıs 1986.
“Ali Elverdi Anlatıyor”, Hürriyet, 1 Haziran 1986.
“İlhan Baş’ın Açıklaması”, Hürriyet, 8 Haziran 1986.
ERDEM, Tanju. “Demokrasi ve Silahlı Kuvvetler”, Cumhuriyet, 27 Ekim 1989.
EROĞUL, Cem, “Çok Partili Düzenin Kuruluşu:1945-71”, Geçiş Sürecinde Tür-
kiye, (der.) İrvin C. Schick & E. Ahmet Tonak, Belge Yayınları, İstanbul 2003, ss.112-
158.
ERKANLI, Orhan, Anılar, Sorunlar, Sorumlular, Baha Matbaası, İstanbul
1972.
FAİK, Bedii, İhtilalciler Arasında Bir Gazeteci, Dünya Matbaası, İstanbul
1967.
GÜRCAN, Ömer, Fethi Gürcan’ın Harbiyelileri, Süvari Yayınları, Ankara,
2005.
İBA, Şaban, Ordu Devlet Siyaset, Sezai Ekinci Matbaası, İstanbul, 1998.
İPEKÇİ, Abdi & Sami Coşar, İhtilalin İç Yüzü, Uygun Yayınları, İstanbul 1965.
İSEN, Can Kaya, Geliyorum Diyen İhtilal: 22 Şubat-21 Mayıs, Tan Gazetesi,
İstanbul 1964.
KARAL, Enver Ziya, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstan-
bul 1969.
KAYALI, Kurtuluş, Ordu ve Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul 1994.
KEMAL, Mehmet. “Suçlu Aranırken”, Vatan, 23 Mayıs 1963.
MAZICI, Nurşen, Türkiye’de Askeri Darbeler ve Sivil Rejime Etkileri, Gür
Yayınevi, İstanbul 1989.
MUMCU, Uğur. “İhtilal Mektupları”, Cumhuriyet, 15-16 Ekim 1986.
ÖRTÜLÜ, Erdoğan, Üç İhtilalin Hikayesi, Milli Ülkü Yayınları, Konya 1979.
ÖYMEN, Örsan. “Bir İhtilal Daha Var”, Milliyet, 29 Ağustos 1986.
ÖZDEMİR, Hikmet, Rejim ve Asker, Afa Yayınları, İstanbul 1989.
ÖZTÜRK, Metin, Ordu ve Politika, Gündoğan Yayınları, Ankara 1993.
TOKER, Metin, İsmet Paşa ile On Yıl (1954-1964), IV. Cilt, Akis Yayınları,
Ankara 1967.
TURGUT, Hulusi, Türkeş’in Anıları Şahinlerin Dansı, ABC Basın Ajansı, İs-
tanbul 1995.
TURHAN, Nesrin, İhtilalin Süvarisi, Doğan Kitap, İstanbul 2004.
TÜRKEŞ, Alparslan, 27 Mayıs-13 Kasım-21 Mayıs ve Gerçekler, Dokuz Işık
Yayınları, İstanbul 1977.
YALMAN, Ahmet Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim, Pera Ya-
yıncılık, İstanbul 1997.
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 1, Toplantı 2, Birleşim 8, 19.08.1963.
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 1, Toplantı 3, Birleşim 6, 19.02.1964.
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 1, Toplantı 3, Birleşim 12, 19.06.1964.
CUMHURİYET
DÜNYA
HÜRRİYET
SON HAVADİS
ULUS
VATAN

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,76 M - Bugn : 4220

ulkucudunya@ulkucudunya.com