« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Tem

2012

SABRİ F. ÜLGENER VE İKİ ESERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Fatma Torun - Prof. Dr. Hacı Duran 01 Ocak 1970

ÖZET
Ülgener Osmanlı Devleti’nin son yıllarını yaşamış, Türkiye’nin
iktisadi tarihi konusunda önemli eserler bırakmış bir iktisatçıdır, sosyal
bilimcidir. Yaşam biçimini eserlerine yansıtmış bir düşünürdür. Eserleri
arasında önemli bir yer tutan “Zihniyet ve Din” ile “Darlık Buhranları
ve İslâm İktisat Zihniyeti” adlı iki eseri bu makalede değerlendirilecektir.

GİRİŞ
Türkiye’nin ünlü sosyal bilimcilerinden biri olarak kabul edilen Prof. Dr.
Sabri F. Ülgener’in Türk iktisat hayatına kazandırdığı pek çok eser mevcuttur.
x
Adıyaman Üniversitesi, Adıyaman Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü
xx
Adıyaman Üniversitesi, Adıyaman Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü
“Zihniyet ve Din” ve “Darlık Buhranları ve Gslâm Gktisat Siyaseti” bu eserlerden
sadece iki tanesidir. Bu çalışmada Sabri Ülgener’in bu iki kitabı üzerinde
durulacak ve bu kitapların genel bir değerlendirmesi yapılacaktır. Kitapların
değerlendirmesine geçmeden önce Sabri Ülgener’in hayatından ve yaşadığı
hayatın bu kitaplardaki etkisinden kısaca bahsetmek gerekir. Çünkü yaşamı
eserleriyle bütünleşen bir iktisatçımızdır. Onun hayatını öğrencisi, A. Güner
Sayar’ın yazdıklarından özetleyerek aktarmak gerekir:
Sabri Ülgener, Osmanlı’nın son demlerini yaşadığı 1911 yılının mayıs
ayında Gstanbul’daki Fatma Sultan Cami dergâhında dünyaya geldi. Ülgener’in
dedesi Gsmail Necati Efendi Nakşibendî şeyhlerinden, babası Mehmet Fehmi
Efendi de bu tarikat terbiyesi ile yetişmiş değerli bir zattır. Bu iki değerli zat da
ahlâki değerlere çok büyük önem veren ve bu değerleri yaşam felsefesi olarak
benimsemiş insanlardı. Yaşamlarının büyük bir kısmını tasavvufa ayırmış ve
zaman zaman sarayda dini vaazlar vermişlerdir. Sabri Ülgener bilhassa
çocukluk yıllarını bu tasavvufi ortamda geçirmiş ve bu ortamdan son derece
etkilenmiştir. Bu etki Ülgener’in kitaplarında da dikkatimizi çekmektedir. Bu
konuyla ilgili olarak Sabri Ülgener’in öğrencisi olan ve o da Sabri Ülgener gibi
bu alanda adından söz ettiren Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, Sabri Ülgener’in
biyografisini yazdığı “Bir Gktisatçının Entelektüel Portresi: Sabri F. Ülgener”
adlı kitabında şunları söylemektedir:
“Fikri hayatının kristalleşmesinde bir sosyal bilimci olarak din
sosyolojisinden hareketle iktisat zihniyeti araştırmalarına yönelmesinde onun
“baba” tarafından tevarüs ettiği eğilimlerin payı büyüktür. Dedesi Gsmail Necati
Efendi ile babası Mehmet Fehmi Efendi mahfiyetkar, içe dönük, ihtiraslarını
törpüleyip masivadan mücerret olmuş insanlardı. Din ve şeriat kurallarına
uymada gösterdikleri dikkat ve titizlik onları Sünni ulema ve ağırbaşlı sufiler
grubuna dahil etmişti. Ahlâki bir idealizm üzerine davranışlarını inşa eden bu
mübarek insanlar dost-arkadaş çevrelerinde karşılaştığı şerri ve tasavvufi
meselelerin hallinde çözümlemede bulundular, malzemeler sundular. Sabri
Ülgener de eserleri ile fıkhi ve tasavvufi akıma fevkalade bir takiple nüfuz
etmiş, bilhassa “Zihniyet ve Din” başlıklı mühim eserinde dede-baba etkisini
içten dışarıya çekerek satırlar arasına boca etmişti.”1
Sabri Ülgener’in çocukluğu bu ortamda geçerken ilk ve orta tahsilini
tamamladı. Lise tahsilini Gstanbul Erkek Lisesi’nde tamamlayan Ülgener, bu
1
Sayar, A. G., Bir Entelektüelin Portresi: Sabri F. ÜLGENER, Ötüken Neşriyat, Gstanbul,
2007, sh.25.
okuldan mezun olduktan sonra Gstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi.
Ülgener Hukuk Fakültesi’nde 1933–1935 yılları arasında belki de o çok değerli
eserleri vermesine vesile olan Alman hocalardan ders almıştır. Zaten dini, edebi
ve tarihi kitaplarla aile ortamında çok küçük yaşlarda tanışmış olan Ülgener
Hukuk Fakültesi’nde de disiplinli çalışma hayatına uyma konusunda hiç
zorlanmamış ve iktisada da ayrı bir merak salmıştır. Hukuk Fakültesi’nden 1935
yılında mezun olan Ülgener akademik hayata atılmak istiyordu. Mezun olduğu
yıl 25 TL maaşla aynı fakültenin “Gktisadiyat ve Gçtimaiyat” kürsüsüne asistan
oldu.2
Bu dönemde Almanya’da Hitler’in zulmünden kaçan bir grup Alman
bilim adamı (sosyal bilimciler) bu fakültede ders vermekteydiler. Bu bilim
adamları arasında Kessler, Rüstow, Neumark, ve Isaac bulunmaktaydı. Sabri
Ülgener gibi Almancası iyi olan asistanlar da onların derslerine tercümanlık
yapmaktaydılar. Ülgener Neumark’ın derslerinde tercümanlık yapmıştır. Bu
sayede hem Neumark ile iyi bir ilişki kurmuş hem de Neumark’ın düşünce
hayatından etkilenmiştir. Bu fakültedeki Alman hocalar Ülgener’in gelecekte
yazacağı eserlerine ilham kaynağı olmuşlardır. Onların etkisi Ülgener’in pek
çok eserinde hissedilebilmektedir.
Sabri Ülgener 1936’da Gktisat Fakültesi kurulunca buraya geçmiştir.
1941’de doçent 1951’de profesör olan Ülgener, iki kez fakülte dekanlığı yaptı.
1958-1959 yılları arasında Federal Almanya’daki Münih Üniversitesi’nde,
1964-1965 yılları arasında ABD’deki Columbia Üniversitesi’nde konuk
profesör olarak ders verdi. 1981’de emekliye ayrıldı. Keynesçi iktisat
düşüncesini ve makro ekonomi öğrenimini Türkiye’de ilk kez sistemli hale
getiren Ülgener, Max Weber’in Batı Avrupa’da kapitalizmin ruhunu Protestan
ahlâkının belirlediği görüşünden yola çıkarak bu yaklaşımı Osmanlı-Türk
toplumuna uyarlamaya çalıştı. Bu doğrultuda Türkiye’nin ekonomik geriliğinde,
kuşaktan kuşağa aktarılan düşünce geriliğinin önemli bir rol oynadığını ileri
sürerek Max Weber’in geliştirdiği yaklaşımın Türkiye’deki ilk önemli temsilcisi
oldu. 1983 yılında ise hayata gözlerini yumdu.3
Görüldüğü gibi Sabri Ülgener gerek çocukluk ve gençlik yıllarında,
gerekse eğitim hayatında kendini oldukça etkileyen ortamlarda yetişmiştir.
Çocukluğunda aldığı dini eğitim ve her ne kadar o günlerde Ülgener henüz
2
Sayar, A. G., a.g.e., 2007, sh.67.
3
http://www.nedirkimdir.org/sabri-ulgener-biyografisi/
çocuk olsa da Osmanlı Devleti’nin hala ayakta olması ve Ülgener’in bu günleri
bizzat yaşaması, dedesi ve babasından dolayı saraya olan ziyaretleri o günlerin
toplumsal yapısı ve zihniyet dünyası ile ilgili Ülgener’in kafasında bazı
düşüncelerin oluşmasında etkili olmuştur. Yine gençlik yıllarında saltanatın
kaldırılması, Cumhuriyetin ilânı, üniversite reformu gibi birçok inkılâbın
gerçekleşmesine şahit olmuştur. Ülgener’in yaşadığı bu tecrübelerin tesirleri
yazdığı eserlerde de fark edilmektedir. Ülgener iktisat ile ilgili sekiz önemli
kitap yazmıştır. Bunlar: 1-Gktisadi Gnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet
Meseleleri, 2-Tarihte Darlık Buhranları ve Gslâm Gktisat Siyaseti, 3-Gktisat
Dersleri, 4- Milli Gelir, Gstihdam ve Gktisadi Büyüme, 5- Zihniyet ve Din, 6-
Zihniyet, Aydınlar ve Gzm’ler, 7-Makaleler.
Sabri Ülgener, Zihniyet ve Din adlı kitabında dinin iktisadi ve ahlâki
hayat üzerindeki etkisini açıklamıştır. Ülgener’e göre, sadece iktisat ahlâkı
diyebileceğimiz ayrı bir ahlâk türü yoktur. Gktisat ahlâkı; günlük yaşamımız
içinde sahip olduğumuz sosyal ahlâkın, günlük ihtiyaçları karşılarken şekillenen
formudur.4
Ülgener iktisadi faaliyetin tanımını şu şekilde yapmıştır: “Gktisadi
faaliyet, bir bakıma, ihtiyaç tatmini yolunda insanla madde, çevre ve zaman
arasındaki ilişkilerin toplamıdır.”5 Ülgener’in yaptığı bu tanımdan şu yorumlar
çıkarılabilir. Glk olarak “madde”yi ele alacak olursak; ilk insanlar maddeyi
sadece geçimlerini sağlamak ve hayatlarını devam ettirebilmek için
kullanmışlardır. Gnsanlar çalışıp daha çok kazanmaya başlayınca mal
biriktirmeye, zamanla bunları değiş tokuş ederek yeni mallara sahip olmaya
başlamışlardır. Yani madde zamanla insanların hayatlarını devam ettirmek için
kullandıkları bir meta olmaktan çıkıp “tatmin araçlarına” dönüşmüştür. Gkinci
olarak çevre boyutunu ele alırsak; insanlar ilkel dönemlerde sadece
yaşayabilecekleri kadar mal üretirken en yakın çevreleri ( aile, cemaat..gibi) ile
ilişki içerisinde olmuşlardır. Zamanla daha çok mal üretmeye başlayınca bunları
başka yerlerdeki insanlara ulaştırmak için çevrelerini genişletmişlerdir. Yeni
ülkelere, yeni kıtalara gitmeye başlamışlardır. Ve son olarak zaman boyutunu
değerlendirecek olursak; ilkel insanlar sadece yaşadıkları anı düşünüp o an için
üretirken artan üretim ve gelişen toplumlarla birlikte insanlar geleceğin
hesaplarını yapmaya başlamışlardır. Zaman artık anı temsil etmemektedir,
4
Ülgener, S. F., Zihniyet Ve Din, Der Yay., Gstanbul, 1981, sh.23.
5
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh.30.
geçmiş, şimdi ve bir de gelecek vardır. Gnsanlar yaptıkları her faaliyeti
hesaplayarak üretmeye başlamışlardır.6
Ülgener, bu değerlendirmeleri ile iktisadi davranışın sosyal şartlara ve
zihniyet dünyasına bağlı olarak nasıl şekillendiğini açıklamış olmaktadır. Sosyal
şartlar, mübadele ve üretim vasıtalarını değiştirmektedir. Tüketim
alışkanlıklarını etkilemektedir. Ülgener bu yaklaşımını Weber gibi veya
Sombart gibi, iktisadi zihniyeti ve davranışı sadece tarihin belli bir döneminde
ortaya çıkmış ve bir inanca göre şekillenmiş manevi zihniyete de bağlamıyor.
Bilindiği gibi, Sombart kapitalizmin arkasındaki duyguya ve inanca vurgu
yapmıştır. Ancak ona göre kapitilazmin gelişmesinde ve şekillenmesinde
Yahudilik en önemli etkiyi göstermiştir. Benzer şekilde Weber de kapitalizmin
ve sanayileşmenin arkasında manevi değerlerin olduğunu söyler. Ancak, O’na
göre bu değerler, Protestanlık inançları ile inşa edilmişlerdir7. .8
J. Nef ise;
kapitalizmin kökenini manevi değerlere bağlarken bu değerlerin, Katolik
mezhebinin sanat ve bürokratik rasyonel değerleri ile şekillendiğini iddia eder9.
Ülgener, Weber’in Gslâm iktisat zihniyeti konusunda yaptığı
değerlendirmeleri de eleştirir. Gktisat zihniyetinin manevi değerlere bağlı olarak
şekillendiğini kabul eder. Bu konuda, Weber, Sombart ve Nef’le aynı
görüştedir. Ancak sözü edilen manevi değerlerin metin olarak her zaman aynı
etkiyi yapmadığını da göstermeye çalışır. Adı geçen üç Batılı düşünüre bir
yönüyle katılmakla birlikte, diğer yönlerden onlardan ayrılır. Bundan dolayı
Weber’in eleştirisini yaparak iddialarını temellendirir. Gslâmi metinlerin ve
uygulamaların Weber’in iddia ettiği gibi, iktisadi geriliğe yol açmadığını ısrarla
ortaya koymaya çalışır. Gslâmi metinleri, uygulamaları ve özellikle Tasavvuf
ahlâkını tarihi ve sosyal şartlara göre yeniden yorumlar. Kalkınma ve gelişme
dönemlerinde Tasavvuf ahlâkının gelişmeyi, kalkınmayı, tasarrufu, disiplinli
çalışmayı ve üretmeyi canlandırdığını açıklar. Buna karşın; gerileme
dönemlerinde tembelliği ve ataleti besleyen bir dini algılama biçiminin inşa
edildiğini gösterir.
Ülgener kitabın genelinde Osmanlı iktisat ahlâkı ve zihniyeti üzerinde
durmakla beraber yer yer Max Weber’in görüşlerine de yer vermiştir. Ülgener’e
6
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh.30-31.
7
Erkal Mustafa, Sosyoloji (Toplumbilimi), Der yay. Gstanbul 1999, sh.70
8
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh. 25-42.
9
Nef, John, Sanayileşmenin Kültür Temelleri, Ter. Erol Güngör, Kalem yay. Gstanbul 1980, sh.
60-68
göre din sosyolojisinin ve özellikle din ve iktisat ahlâkı ilişkisinin açıklanmasını
birinci plânda Weber’e borçluyuz.10 Weber’in Gslâm’ın ve özellikle tasavvufun
iktisat ahlâkı üzerindeki etkisine pek yer vermese de ve bazen tek yanlı
teşhislerde bulunmuş olsa da din ve iktisat ahlâkı ilişkisini oldukça iyi
açıkladığını görmekteyiz. Weber daha çok Protestanlığın Kalvinizm mezhebinin
iktisadi hayatın gelişmesi yönündeki olumlu etkilerinden bahsetmiştir. O’na
göre insanlarda meslek kavramının ve disiplinli çalışma kültürünün
oluşmasındaki en büyük etken Protestan ahlâkından kaynaklanmaktadır. Weber
özellikle Protestan ahlâkı ile kapitalist zihniyet arasındaki ilişki üzerinde
durmuştur. Ayrıca Weber’e göre iktisat ahlâkının oluşmasında sosyal
tabakaların da etkisi vardır. Her toplumun kendi içinde bazı sosyal tabakaları
vardır ve bunlar bir şekilde o toplumun ahlâkını ve zihniyetini etkiler.
Weber’e göre iktisat ahlâkı farklı çağ ve zamanlara göre değişiklik
göstermiştir. Bazı toplumlarda bu değişiklik olumlu yönde bir gelişme
gösterirken bazı toplumlar ise; bu gelişime ayak uyduramayarak çağın gerisinde
kalmışlardır. Protestan toplumu bu gelişmeyi en iyi şekilde takip etmiş ve ileri
bir toplum seviyesine ulaşmışlardır. Gslâm dini ise; bu gelişmeyi takip edecek
tetikleyici faktörlere sahip olmadığı için Müslüman toplumlar bu gelişmelerin
gerisinde kalmışlardır. Weber’e göre düzenli yaşama biçimi insanlık tarihinde
belki de ilk defa manastırlarda ortaya çıkmıştır. Çan kulelerinde ibadet zamanını
belirtmek için çalan çanlar rahiplerde dakiklik bilincinin oluşmasına neden
olmuş ve Batıda ilk dakik yaşayan insanlar rahipler olmuşlardır. Zamanla bu
dakiklik bilinci tüm topluma yansımış ve insanların günlük yaşamları üzerinde
etkili olmuştur. Böylece dakiklik bilinci insanlarda vazife anlayışının
oluşmasını sağlamıştır. 11
Sabri Ülgener kitabının ikinci bölümünde Weber’in görüşlerini merkeze
alarak dinin iktisat ahlâkı ve zihniyeti üzerindeki etkisi üzerinde durmuş ve
onun Gslâm toplum yapısı hakkındaki görüşlerine de yer vermiştir. Weber’e göre
“Gslâm, toplum yapısı ve kuruluşu ile başından beri cihad ve fütuhata yönelik bir
dinin karakteristiklerini sürdürür. Politik yanı riyazet tarafının, rant ve ganimet
yanı normal üretim ve ticaret kazançlarının önünde ve ilerisinde olan bir
toplumun dini.”12 Weber Gslâm dinini bir “savaşçılar” dini olarak kabul eder ve
ilk Müslümanların genellikle savaş ganimetinden zengin olmuş varlıklı insanlar
10
Ülgener, S. F., a.g.e, 1981, sh. 19.
11
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh.38-39.
12
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh.51.
olduklarını savunur. O’na göre Müslümanlar kulluk görevlerini sadece namaz
kılmak, oruç tutmak gibi günlük ibadetler yaparak yerine getirmektedirler.
Oysa, Protestan toplumu için kulluk görevini yerine getirmenin en büyük şartı
sürekli çalışmak ve üretmektir.
Aslında, pek çok hadis ve ayette ticaretle uğraşmayı öğütleyen, çalışmayı
da ibadet kabul eden söylemler bulunmaktadır. Konuyla ilgili Ülgener kitabında
şu örnekleri vermiştir: “Kârın en temizi, en ziyade helal kısmı tüccarın kisbidir.”
ve yine şu örnek “Talebi helal her bir Müslim üzerine farz kılınmıştır.”13
Verilen örnekler Gslâmiyet’in çalışmaya verdiği önemi oldukça iyi
açıklamaktadır. Ülgener “üstadı Weber’in Gslâmiyet konusundaki görüşlerini tek
tek teşrih masasına yatırır ve norm olarak Gslâmiyet’in çalışmaya ve kazanmaya
verdiği değer ve önemi dile getirir. Hatta bazı Gslâmi tarikatların bu ilkeleri
hayata geçirirken Kalvinizm’i pek aratmadığını ileri sürmüştür.” 14 Ülgener
özellikle Melamilik tarikatının çalışmalarının bu yönde olduğunu belirtirken bu
tarikatın aynı zamanda Osmanlı toplumunu kapitalist toplum olma yönünde
olumlu etkilediğini de belirtmiştir.
Aslında, Ülgener Gslâmiyet ile ilgili Weber’in bütün değerlendirmelerini
onaylamazken tasavvuf konusunda ise; O’na katılmaktadır. Tasavvuf
Gslâmiyet’in ilk yayılmaya başladığı günden itibaren varlığını sürdürmüştür.
Tasavvufla uğraşan insanlar yaşamlarını tamamen dine adamışlar ve hayatlarını
Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmak için harcamışlardır. Ülgener özellikle
Osmanlı Devleti’nde tasavvuf ve fütüvvet ilişkisi üzerinde durmuştur. “12. ve
13. yüzyıllardan beri Anadolu şehirlerinin bir kısmında esnaf ve zanaatkâr
topluluklarının fütüvvet adı ile başlı başına birer tarikat havası sürdürdükleri
biliniyor.”15 Bu teşkilâtın mensuplarına “ahi” adı verilmekteydi. Bu teşkilât
Osmanlı döneminde de varlığını sürdürmüş ve tarikatlar üzerindeki etkisini de
devam ettirmiştir.
Fakat zamanla Batini tarikatların ortaya çıkması ve var olan tarikatların
da mal kazanma hırsı ile dünya işlerine dalıp, zevki sefaya düşerek Allah’ın
rızasını kazanma isteklerinin sönmesi sonucu asıl amaçlarından sapmış ve
Gslâmiyet’in olumsuz bir şekilde anılmasına neden olmuşlardır. Ülgener de tam
burada tasavvufun iktisadi ahlâk ve zihniyet üzerindeki olumsuz etkisinden
bahsetmiştir. O’na göre tarikatların zaman içerisinde çok fazla üyesi olmuş ve
13
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh.66.
14
Sayar, A. G., a.g.e., 2007, sh. 319.
15
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh. 80.
bu üyeler tarikat için sürekli çalışmışlardır. Zamanla zenginleşen tarikatlarda
sınıflı bir toplum ortaya çıkmış ve alt tabaka ile üst tabaka oluşmuştur. Alt
tabaka sürekli bir şekilde üst tabakanın ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırken,
üst tabaka rahat içinde ve hatta alt tabakadan habersiz bir şekilde yaşamaya
başlamışlardır. Bu durum öylesine bir hal almıştır ki alt tabaka ile üst tabakanın
yaşam biçimi tamamen değişmiş, üst tabakanın bütün geçimi alt tabakanın
sırtına yüklenmiştir. Üst tabakada olanlar için tasavvuf bir “tüketim ve
gösteriş”16 tutkusuna dönüşmüştür.
Ülgener tasavvuf ve tarikat çevrelerinde meydana gelen bu örgütsel
sınıfsal yapı değişikliklerinin zamanla değerleri de etkilediğini yani onun
ifadesiyle zihniyet dünyasını değiştirdiğini söylemektedir.
Ülgener M.
Weber’le bu noktadan ayrılmaktadır. Weber zihniyet dünyasının, zihniyet
değerlerine bağlı yapılar oluşturduğunu söylemekle, kapitalizmin ve burjuva
kültürünün prüten değerlere dayanarak şekillendiğini isbatlamaya çalışmıştı.
Ancak, Weber bu durumun sadece batı toplumları için doğru olduğunu söyler.
Doğu toplumlarının, zihniyet dünyasının ekonomik kalkınma ve gelişme için
yetersiz olduğunu iddia eder. Çünkü milli ve manevi değer hükümlerimize göre,
Türk-Gslâm kültüründe lüks ve gösteriş tüketiminden kaçınmak esastır.17
Oysa Gslâm dini herkesin kendi geçimini kendinin kazanmasını telkin
etmektedir. Tasavvuftaki bu yozlaşma iktisadi zihniyet üzerinde de etkisini
göstermiş, ilk zamanlar mutasavvıflar gündüz halk için, gece Hak için çalışırken
zamanla sadece kendi zevkleri için çalışmaya başlamış ve bu da iktisadi ahlâkı
olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi; Ülgener özellikle
Melamilik tarikatını ve daha sonra bu tarikatın devamı niteliğinde olan
Bayramiye tarikatını Batini tarikatlardan ayrı tutmuş ve Osmanlı iktisat
hayatının rasyonalizasyonu yönünde taşıyıcı olduklarını ileri sürmüştür.18
Sabri Ülgener yazdığı Zihniyet ve Din adlı kitaptan sonra “Darlık
Buhranları ve Gslam Gktisat Siyaseti” adlı kitabını yazmıştır. Ülgener bu
kitabında Osmanlı toplumunda yaşanan darlık buhranlarından, bu buhranların
sebep ve sonuçlarından bahsetmektedir. Fakat buhranlardan bahsetmeden önce
bir önceki kitabında olduğu gibi; öncelikle iktisadi zihniyetten bahsetmiştir.
Ülgener’in birçok Alman hocadan etkilendiğini ve bu etkinin kitaplarında da
hissedildiğini yukarıda belirtmiştik. Ülgener bu kitabını yazarken de Alman
16
Ülgener, S. F, a.g.e., 1981, sh.103.
17
Erkal M., Gktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, Der yay. Gstanbul 1991, sh. 46
18
Sayar, A. G., a.g.e., 2007sh. 323.
ekonomist ve sosyolog Werner Sombart’tan etkilenmiştir ve kitabının pek çok
yerinde Sombart’ın fikirlerine yer vermiştir. 19 Sombart, 20. yüzyılın ilk
çeyreğinde Kıta Avrupası’nın önde gelen sosyal bilimcilerindendir. Alman genç
tarihçi okulu içinde yer almış ve ekonominin tarihsel bir süreç olduğunu ve bu
nedenle evrensel ekonomi yasalarının olamayacağını savunmuştur.20 Ülgener’in
eserlerinde sık sık Alman iktisatçıların görüşlerine yer vermesinin tek nedeni
aslında sadece Alman hocalardan etkilenmiş olması değildir. Ülgener’e göre
ekonomi zihniyeti etütlerine ilk defa Almanya’da başlanmıştır. Bu sebepten
Alman ekonomistlerin görüşleri onun için oldukça önemlidir.
Sombart iktisat tarihi incelemelerinde insanı ön plâna çıkarmıştır ve bu
manada kendi alanında bir çığır açmıştır.21 Sombart aynı zamanda ekonomi
tarihi ile kültür tarihinin bir arada araştırılması gerektiğini de belirtmiştir.
Ekonomi her zaman insanların hayatında bulunan bir faaliyet olduğu için
ekonomiyi kültür hayatının dışında düşünmek de olanaksızdır. Sombart
özellikle “ekonomi zihniyeti nedir” ve “bu zihniyetin ekonomik hayata
yansımaları nelerdir” soruları üzerinde durmuş ve iktisadi zihniyeti etkileyen
sebepleri incelemiştir.22
Sombart iktisadi zihniyetin insanlardaki yansımalarının üç farklı şekilde
oluştuğunu belirtmiştir.
“1-Gnsanlar iktisadi faaliyetlerinde ya basit ihtiyaç tatmini prensibini takip
ederler yahut da kar prensibine göre hareket ederler;
2-Üretim için lüzumlu vasıtaları ya anane ve göreneğe istinaden seçerler
yahut da o vasıtaları gayeye uygun olup olmadıkları bakımından tetkik ve
muayene ettikten sonra, yani rasyonel olarak kullanırlar;
3-Nihayet birlikte çalıştıkları topluluğa karşı ya dayanışma ve
diğemkarlık duygusu ile yahut ferdiyetçi ve egoist bir zihniyetle cephe alırlar.”23
Ülgener Sombart’ın yapmış olduğu iktisadi zihniyeti etkileyen bu
faktörleri tek tek yorumlamıştır. Ülgener’e göre Sombart bu faktörlerle ilkel
toplumlar ve kapitalist toplumları karşılaştırmıştır. Gnsanlar ilkel dönemlerde
19
Ülgener, S. F., Darlık Buhranları Ve Gslam Gktisat Siyaseti, Mayaş Yay.,Ankara, 1984, sh.6-
27.
20
http://tr.wikipedia.org/wiki/Werner_Sombart
21
Ülgener, S. F., a.g.e., 1984, sh.6.
22
Ülgener, S. F., a.g.e., 1984, sh.7-8.
23
Ülgener, S. F., a.g.e., 1984, sh. 11.
sadece geçimlerini sağlamak için iktisadi faaliyetlerle uğraşmışlardır. Bu
iktisadi faaliyetler basit tarım faaliyetlerinden öteye gitmemiştir ve bu
faaliyetlerle uğraşırken çoğunlukla geleneksel yöntemleri kullanmışlardır. Daha
çok cemaat duygusuyla hareket eden bu topluluklar yaptıkları faaliyetlerde
dayanışma duygusuyla hareket etmişlerdir. Oysa, kapitalizm ile birlikte insanlar
ihtiyaçlarından fazla mal üretmeye başlamış ve artık sadece kar etmek için
iktisadi faaliyetlerle uğraşmışlardır. Daha fazla kar etme amacıyla mal üretmeye
başlayan bu insanlar üretimi artıracak, çağın gereklerine uygun yöntemler ve
araçlar kullanmaya başlamışlardır. Kâr gütme amacı insanlarda bireyselcilik
duygusunu artırmış, dayanışmadan ziyade kişisel çıkarlar ön plâna çıkmıştır.
Zaten bilindiği gibi; daha fazla kâr etme ve kazanma duygusu, bunun için
kullanılan modern yöntemler ve bireyselcilik kapitalizmin vazgeçilmez
unsurları arasındadır.24
Ülgener, insanların iktisadi faaliyetlerle uğraşma amaçlarının iktisadi
zihniyetlerini de ortaya koyduğunu savunmaktadır. Ona göre; “Yeryüzünde
bazılarımız adeta kendi kapalı alemine çekilmiş denecek kadar huzur ve sükun
içinde mütevekkiline yaşıyor, hayatının bütün manasını bu sükun ve inzivada
görüyor; bazıları ise dindirilmez doyurulmaz bir kazanç gayreti ile muhitinin ve
içerisinde yaşadığı anın hudutlarını aşarak iktisadi faaliyetini zaman ve mekân
içerisine alabildiğine genişletmeğe çalışıyor; bazılarımız derin, uyuşuk bir
rehavet içerisinde ancak babadan, yahut ustadan kalma göreneğe, ananeye göre
maişetini tedarik ediyor; bazılarımız ise her türlü anane ve görenek tesirinden
uzak olarak faaliyetini her an gayeye uygunluğu bakımından
mükemmelleştirmeye, yenilemeye gayret ediyor.”25
Ülgener’in iktisadi zihniyetin oluşması ile ilgili yaptığı tasnifi
incelediğimizde Sombart’ın yaptığı tasnifle paralellik gösterdiğini görmekteyiz.
Ülgener de Sombart gibi insanları pre-kapitalist toplum ve kapitalist toplum
olarak ayırmış ve bu toplumların kendi yaşam biçimlerine göre iktisadi
zihniyetlere sahip olduklarından bahsetmiştir. Yaşamak için çalışan bir iktisadi
zihniyetten, çalışmak için yaşayan bir zihniyete geçiştir bu.
Ülgener iktisadi zihniyetin oluşum şekillerinden bahsettikten sonra
Osmanlı’da yaşanan darlık buhranlarına geçmiştir. Uzun uzadıya iktisadi
zihniyetten bahsetmesinin nedeni ise Osmanlı’da bu buhranlar yaşanırken
toplumun sahip olduğu iktisadi zihniyetin daha iyi anlaşılabilmesini
24
Ülgener, S. F., a.g.e., 1984, sh.12-19.
25
Ülgener, S. F, a.g.e., 1984, sh.10.
sağlamaktır. Yukarıda da belirtildiği gibi Ülgener ülkemizde ve dünyada çok
sıkıntılı günlerin yaşandığı dönemlere tanıklık etmiştir. Birinci Dünya Savaşı,
Gkinci Dünya Savaşı, 1929 dünya ekonomik bunalımı gibi dünyayı ekonomik
anlamda sarsan bu önemli olaylar Ülgener’in Osmanlı’da yaşanan darlık
buhranlarını ve insanlar üzerindeki etkilerini daha iyi tahlil etmesine yardımcı
olmuştur.26 Ayrıca iktisadi buhranların sebep ve sonuçları zaman ve mekâna
göre değişse de bu değişiklikler çok ciddi düzeyde olmamış ve temel sebep ve
sonuçlar hep aynı kalmıştır. Gkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da birçok insan
açlıktan ölmüş, evlerinden barklarından göç etmiştir, Avrupa’da Fransa ile
Gngiltere arasında yaşanan “Yüzyıl Savaşları”ndan sonra da. Örnek verdiğimiz
bu iki farklı savaş farklı mekânlarda ve zamanda olsa da ekonomik anlamda
insanları aynı ölçüde etkilemiştir.
Darlık buhranları, insan yaşamı varolduğundan bu yana değişik
devirlerde meydana gelen bir hadisedir. Kapitalizmden önce bu buhranlara daha
çok kuraklık, kıtlık, sel, hayvan istilaları gibi doğal afetler neden olurken,
kapitalizmle birlikte insanların daha fazla kazanma hırsı işin içine girmiş
spekülasyonlar ve kara borsacılık buhranlara neden olan faktörler arasında
başköşeye oturmuştur. Ayrıca, ilkel dönemlerde insanlar yaşanan buhranların
nedenlerini sadece manevi güçlere bağlarken, kapitalizm ile birlikte insanlar
buhranların nedenlerini insanlarda oluşan iktisadi zihniyete bağlamışlardır.27
Aslında Osmanlı vesikalarına bakılacak olursa “buhran” kelimesi 19.
yüzyıla kadar kullanılmamıştır. Darlık buhranlarına tabiat olaylarının neden
olduğu dönemlerde bu olayı tanımlamak için “kaht” 28 tabiri kullanılmıştır.
Tabiat olaylarının neden olduğu dengesizlik yüzünden insanlar şehirlere göç
etmeye başlamışlar ve durum daha büyük dengesizliklere neden olmuş, yeni
buhranlar meydana gelmiştir. Bu defa “teati-nas’da haleli bikıyas”, “bey’ ve şira
muamelesinde külli ihtilal” gibi daha uzun tabirler kullanılmıştır. Toplumda
tüketimin artması ve ekonominin iyice bozulması sonucu bu olayı izah edecek
bir tabir kullanma ihtiyacı ortaya çıktı. Bu olayı izah etmek için Ülgener’in
aktardığına göre basit ve kolay bir analoji ile tıptan alınmış olan “buhran” tabiri
kullanılmaya başlandı.29
26
Ülgener, S. F., a.g.e., 1984, sh. 35.
27 Ülgener, S. F., a.g.e., 1984, sh. 41-44.
28 Ülgener, S. F, a.g.e., 1984, sh. 45.
29 Ülgener, S. F., Tarihte Darlık Buhranları, Derin Yay., Gstanbul, 2006, sh.24.
Ünlü Gslâm düşünürlerinden Gbn-i Haldun da en önemli eseri
Mukaddime’de
buhran
tabirini kullanmamakla beraber iktisadi
dengesizliklerden bahsetmiştir. Gbn-i Haldun’a göre toplumlarda iki değişik
iktisadi dengesizlik durumunda buhranlar meydana gelmektedir. Birincisi aşırı
üretim ve fiyat düşkünlüğü ki bu durum tüccarın durumunu oldukça olumsuz
etkiler, ikincisi ise noksan üretim ve fiyat yüksekliği ki bu durum da iktisadi
hayatta zararlı sonuçların meydana gelmesine neden olur. Görüldüğü gibi Gbn-i
Haldun darlık buhranlarının sebeplerini ilkel toplumlarda olduğu gibi tabiata
değil insanların yapmış oldukları faaliyetlere bağlamaktadır. Ayrıca, sadece
ekonomik darlığın değil aynı zamanda üretimde yaşanan aşırı bolluğun da
iktisadi buhranlara neden olduğunu belirtmesi belki de o günlerde hiç kimsenin
bahsetmeyi düşünemediği önemli bir detaydır.30
Ülgener konuyu daha da somutlaştırmak için 16. ve 17. yüzyılda Osmanlı
Devleti’nde yaşanan buhranlardan söz ettikten sonra buhranların sebeplerine ve
sonuçlarına da değinmiştir. Ülgener buhranların sebeplerini iki önemli başlık
altında vermiştir. Bunlardan ilki “Temelli ve uzun vadeli sebepler”, ikincisi ise
“boşaltıcı ve hızlandırıcı faktörler”dir.31
Ülgener uzun vadeli sebepler arasında nüfus artışı ve bunun sonucunda
köylerden şehirlere yaşanan göçler, paranın değerinin zaman zaman alçalıp
yükselmesi ve son olarak da uzun süren savaşlar ve bu savaşlar için harcanan
paraları saymıştır. Boşaltıcı ve hızlandırıcı faktörler arasında kıtlık ve ihtikâr yer
almaktadır. Kıtlık daha çok tabii olaylara bağlı olarak gerçekleşirken, ihtikâr
(karaborsacılık) malın piyasada azaldığı veya arttığı dönemlerde bir kısım
insanın piyasadaki malı uzaklaştırarak fiyatının artmasına neden oldukları için
oluşmaktadır. Tüm bu iktisadi bunalımlar toplumda panik ve telaşa neden olmuş
ve bir kaos ortamının oluşmasına sebebiyet vermiştir. Özellikle darlık
dönemlerinde binlerce insan açlıktan ölmüş ve hatta çok küçük meblağlar için
çocuklarını dahi satanlar olmuştur.32
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Prof. Dr. Sabri F. Ülgener sahip
olduğu tecrübeler ve aldığı iyi eğitim sonucu her iki eserinde de yerinde
tespitlerde bulunmuş ve literatür tarihimize birbirinden kıymetli bu eserleri
kazandırmıştır. Bu çalışmada bu eserlerin genel bir değerlendirmesi yapılmıştır.
Yaptığımız bu değerlendirme sonucunda şunu söylemek yanlış olmayacaktır:
30 Ülgener, S. F., a.g.e., 2006, sh.32-49.
31 Ülgener, S. F., a.g.e., 2006, sh. 101.
32 Ülgener, S. F., a.g.e., 2006, sh.75.84.
Ülgener’e göre meydana gelen bütün iktisadi faaliyetlerin temelinde iktisadi
zihniyet ve iktisadi ahlak yatmaktadır. Eğer bir toplum iktisadi hayatta doğru
karar verebilecek bir zihniyete sahip değilse bunalımlar yaşamaya mahkûmdur.
KAYNAKÇA
Duran Hacı, Endüstri Çağının Dinamikleri, Değişim yay. Gstanbul 2002
Erkal M., Gktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, Der yay. Gstanbul 1991
Erkal Mustafa, Sosyoloji (Toplumbilimi), Der yay. Gstanbul 1999
Nef, John, Sanayileşmenin Kültür Temelleri, Ter. Erol Güngör, Kalem yay. Gstanbul
1980
Sayar, A. G., 2007, Bir Entelektüelin Portresi: Sabri F. ÜLGENER, Ötüken Neşriyat,
Gstanbul.
Ülgener, S. F., 1984, Darlık Buhranları Ve Gslam Gktisat Siyaseti, Mayaş Yay.,Ankara.
Ülgener, S. F.,1981, Zihniyet Ve Din, Der Yay., Gstanbul.
Ülgener, S. F.,2006, Tarihte Darlık Buhranları, Derin Yay., Gstanbul.
http://www.nedirkimdir.org/sabri-ulgener-biyografisi/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Werner_Sombart

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,99 M - Bugn : 18556

ulkucudunya@ulkucudunya.com