« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Haz

2012

ORD. PROF. DR. MEHMET FUAD KÖPRÜLÜ İLMİ HAYATI VE 'TÜRKİYE TARİHİ'ADLI ESERİ MÜNASEBETİYLE TARİH ANLAYIŞI

Dr. M. Hanefi PALABIYIK 01 Ocak 1970

Bu çalışma, büyük Türk taıihçisi ve aydını Ord. Prof. Fuad Köprülü'nün
"Anadolu İstilasına Kadar Türkiye Tarihi" adlı eserini bir takım ilavc ve
gözden geçirmekrle yerıiden yayın dünyasına ka7.andırmak için yaptığımız
hazırlık münaseberiyle kaleme alınmıştır. Burada, ona etki eden 'tarihçilik' ilc onun etki
cttiS>1 'tarihçilik', öncesi vc sonrasıyla incelenmeye ve aynca mezkur escrin dc böyle bir
ortamdaki ycri ortaya konmaya çalışılmıştır.
. At.~rürk Üniversitesi ilahiyar Fakülte,i İslam Tarihi Öğretim Üyesi. (email: hanefıın@yahoo.coın)
Bu bağlamda, onun ilml hayatı kısa da olsa ele alınmaya, talebderinin silzleri ve
değerlendirilmeleriyle
bilhassa 'Türkiye Tarihi'nin neşir
yılı
olan 1923'e kadarki
taıihçiliğimizin durumu hatırlattımaya çalışilnuş ve bir takım değerlendirmeler için de ilgili
referanslam attflar yapılnuştır.
Cumhuriyet öncesi tarihimizde Türkler'i ve Türkiye'yi anlatan kitapların sayısı
şüphesiz az olmuştur. Bu azlık tarihte çok aktif olan ve birçok coğrafyada iz bırakan bir
millet için şaşılacak orandadır. Bu, Türklerin yazıya geçmeye değecek ve yetecek orand,l
tmilıte etkili olmamalarından dolayı olmadığı gibi, tarih yazacak insanlar yetiştirmemiş
bulunmamalarından dolayı da değildir. Bunları derken tarih kitaplarında Türkler'e ve Türk
ülkelerine hiç yer verilmemiş olduğunu söylemek istemiyoruz. Peki öyleyse bu azlığın
sebebi nedir? İleride bu konuya temas etmeyi düşünmekle beraber, malum olduğu üzere
bunun için sayılabilecek bir çok nedenden bahsedilebilir: Birincisi hanedan adlarına göre
yazılan tarihçilik, bizim tarih yazıcılığınuzda da esastır. Bu nedenle Türklerden bahis veya
"Türkler" başlığı yerine Türk Devletlerine atıflar ve ayrılmış billümler vardır. Mesela
Karahanlılar, GazneWer, Selçuklular vs. gibi. Tabü ki, bunların Türk olduğu tasdik
edilmekle beraber başlık, bölüm ve kitap isimlerinde milleti ve milliyeti ifade eden bir
cümleye genelde rastlanmamaktadır. ikincisi ise; Tarihte kurulan Müslüman-Türk
Devletlerinin halifeye tabi, onunla birlikte mevcut ve kişilikli algılanmasından dolayı,
Türkler'e "Halifekrin Tarihleri" içerisinde yani İslam ümmetini bir parçast olarak yer
vermişlerdir.
Üçüncüsü, henüz günümüzdeki gibi bir "Milli Devlet, Milliyet ve
Milliyetçilik" duygusundan yoksunluktur. Ayrıca yazılan eserler doğrultusunda bir milletin
tarihini anlatma yerine anlatılanlar daha çok vak'anüvisler tarafından kaleme ahnnuş veya
başkalarınca aynı tarzda yazılmış kronolojik bölge veya bir hanedanın bir döneminin
tarihidir.
Ti.irk Milletinin tam bir tarihini yazmak veya "Tarihte Türkler"i ortaya koymak tüm
bu sayılanların hatta daha başka sebeplerin bir arada aşılmasıyla mümkündür. Ancak bunu
yapacak 7.ihinlerin varlığı, dünyanın çoğu yerinde olduğu gibi, Türkler'de de Fransız
jhtilalinden ve 'Milli Duygu'nun gelişip güçlenmeye başlamasından sonraki dilnemde
olabilmiştir.
Çok idehalı konuşmuş olmamakla beraber, Meşrutiyet'<: kadar mezkur tarzda
eserlerin kaleme alınmadığını söylemenin yanlış olmayacağı kanaatindeyiz. Ciihız ve İbn
Hassul'un eserleri1 Türkler hakkında olmakla beraber "Türklerin Tarihi" şeklinde olmadığı
gibi, tarihi eser hüviyetinde de değildir. Bu eserlerin kaleme alındığı ortama bakıldığı
;(,aman, böyle eserlerin kaleme alınış sebebi iyi anlaşılmakla birlikte, bu ve daha sonraki
dönemlerde de, yukanda ifade ettif,ti.miz türden milll tarih diyebileceğimiz eserlerin kaleme
alınmaması anlaşılabilir bir durumdadır.
Bırakın daha önceki dönemleri, Meşrutiyet döneminde milliyet ve milliyetçilik
1 d-Uhl7" Ebu Osman 'Aınr b. Bahr, Menakıbu Cundi'l- HilMe ve Fezailu'l- Etrak, Hilafet
Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, önsöz ve notlarla çev.: Ramazan Şeşen, Ankara,
1988, 2. baskı 101\ s.
İbn Hassul, Ebıl'I-'Aln Muhammed, (v. 450/1048), Tafdlli'l- Etnik 'ala Sairi'l- Ecni\d ve
Menakıbu'l- Hazren'l- A1iyyi's- Su1taniyye. Bu eserin Abbnş d-'A7.Zavi tarafından yapılan ilaveli
notlar, (ıns;;z, metin ve Türkçe'ye tercümesi için bkz: Şerafettin Yairkaya, "İbn HaSStıl'un Türkler
Hakkında Bir Eşcri", Belleten, IV/14-15,1940, s. 235-266 ve Arapça metin 1-51
~ıııınınun uyunmasından sonra bile, ropluma sunulabilecek karakterde hem bilimsel ve
çağda~ nitelikli hem de derli toplu bir 'Türk Tarihi'nin yazıldığını göremiyoruz.2 Yine böyle
e~erlerin kaleme alınma~ı maale~ef çok sonralara kalmış ve bu ihtiyaç, ancak Cumhuriyet
Dönemine ve bilhassa Atatürk'ün teşebbü~lerinekadar ~ürmüştür.
Cumhuriyetin kurulmasından önce O~manlı aydınları arasında Milliyetçilik,
Türkçülük, İ~lamcılık ve Garpçılık cereyanlarının başladığı, bunun sonucunda da, bu
anlayışı besleyen ve destekleyen oluşumlarının meydana geldiği ve bu hususta yoğun bir
neşriyann yapıldığı m;ılurndur. Runa rağmen Batıyla bir asırdır ciddi bir şekilde yüz yüze
gelen Türk Toplumunun ne gibi bir [avır alacağı ve gidişinin nereye ve nasılolacağı ilmi bir
sureue ortaya konamamıştır.} Bu e~nada millet ve devletin geleceği için yapılan nqriyatın
sahibi olan nesil ve takipçileri, hem yeni Türk Devletinin kurulması ve yaşania~ı için
çalışmışlar ve bunun için -mesela Kurtuluş Savaşında- canlannı vermişler hem de ~avaş
~onrası ilan edilen cumhuriyeti ve kurulan yeni devleti madden ve manen desteklemişlerdir.
Bu luşiler fikri hayat kadar siyasi hayatta da rol almışlar hatta milletvekilliğive bakanlık gibi
görevlerle de fiilen daha yoğun hi7.mette bulunmuşlardır. İşte bu kişilerdcn birisi olan Fuad
Köprülü, içinde yaşadığı tarihin hakkını her yönden vermiş, hem etrafındakilere hem de
mensubu bulunduğu devlet ve millete gerekcn borcunu gereğince ödemiştir.
1800'lü yılların sonlan ve 19üü'lü yılların başlarında uyanan ve ürün vermeye
başlayan 'Milli Ruh'u belirleyici vc yönlendirici birçok isim vardır ve bunlann başında
şüphesız Ziya (;(ikalp gelmcktedir. Medeniyet davasının hayati ehemmiycti karşısında milli
ısurap ve [emayülleri, büyük insanlara mahsus bir ruh se7.işi ilc anlayan ve duyan Ziya
Gökalp, modern sosyolojinin verilerine dayanarak, meseleleri, ana hatları ile de olsa, az çok
çözmcyc çalışıp, medeniyet ve filur tarihimizdc mümtaz bir mevlci işgal ctmiştir. 4 Gökalp'in
"Türkleşmek, İslamıaşmak ve muasırlaşmak" tarzında üç kelime ile ifadc edilen fikirleri,
tarihi ve içtimai şart ve imkanlara göre yeterince derinlemesine araştırılmış ilmi temellere
dayanınasa bile, devrinde mevcut olan Garpçı ve İslamcı fikirlere giire daha geniş ve
realitelere daha uygun bir görüş ve anlayış ifade~idir.s (...) Ziya Giikalp'in daha 7.iyadc se:<:!f
halindc ortaya koyduğu fikirleri, devrin milliyetçi seçkinleri tarafından benimsenmekle
beraber, muanzlar wrafından Salhi ve keskin tenicidere hedef olmuş ve o zaman oluşan
'Cökalp Mektebj' bu yüzden hayli sar~ılmıştır.6
Köprülü'yü daha iyi anlayabilmek için işte bu zamanın ve önceki Jönemlcrin kültür
~ Tarih-i Osman! Encümeni'nin yayınları ile (1'iirih-i Osman! Enclimeni hakkında bkz.: l\1ahımır
Şakiroğlu, Memleketimizde Toplu Tarih Çalı~malan I-II, Tarih ve Toplum, <:.: VI, sayı: 36,
Anııık 1986, c: Vll, sayı: 3H, Şulı,\[ 1987. Köprülii'ye çağdaş olan Şeınseddin (;ünaltay'ın eserlerini
iöıiöna edecek olursak, görebildiğimiz kadarıyla, Mus[afa Celaleddin Paşa'nın 1869 yılında yayınladığı
"Eski ve Yeni Türklt:r" adlı eöeri ile, Şıpka Kahramanı Hüsnü Süleyman Paşa'nın (lH38-18'J2) "Tarih-i
Alem"de (İstanbul, .Harp Okulu Basımevi, 1887, Lise 2. Sınıfların Ders Kitabı) Türklük hakkında"
verdiği bilgiler kabilinden Türkler ve Türk tarihinden bahseden eöerkrin sayısının oldukça az olduğunu
görmekteyiz. Bu eserc, 1875 Paris Coğrafya Kongrcsinde ikinci Rli[be madalya verilmiştir. Nejaı
Kayma:>., "Türkçü Tarih C;örüşü", Felsefe Kurumu Seminerleri, Ankara, 1977, 43H; M. Orhan
Bayrak, "Osmanlı Tarihi" Yazarlan, İstanbul, 19H2, 111
3 Bugün bile bu meselenm halledilmiş ve aşılımş olduğunu ifade etmck maalesef çok zor görünmektedir.
4 Osman Turan, "Mukaddiıne", 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı, istanbul,
1953, Vlll
s Turan, "Mukaddimc", VLLI
(, Turan, "Mukaddime", IX
birikimini ve ilmi faaliyederini siyasi gidişatıyla beraber görmenin doğru olduğuna ve
konumuz açısından da bütün bunları, Köprülü'nün eser ve hayatı7
ile takip etmemn
gcrddiliğine inanıyoruz.
Gerek Gökalp'in gerekse diğerlerinin yaptığı tartışmalar ve yazdıkları konular, hem
önemli, hem aktüel, hem de hiç ele alınmamış konulardı. Bunu gerek hukuk, tarih ve
gerekse edebiyat alanlarında çokça görmekteyiz. İşte bu tartışmalarınyoğunlaştığıdönemde
Gökalp'in tesir ve muhitinde bulunan yem bir sima, onun kadar şumullü olmamakla
beraber, daha müspet ve daha sağlam bir yol açmak suretiyle ilim ve medeniyet tarihirrıizde
müstesna bir mevki kazanmış ve böylece, o cepheden Ziya Gökalp'in fıkirlerini ilmi esaslar
üzerinde yaşatacak imkanlar hazırlamıştır. Bu sima Fuad Köprülü'dür ve o, çalışmalarını
da, doğrudan doğruya hal ve istikbalden ziyade Türk milletinin tarihteki medeni ve kültürel
faaliyetlerine, bu hususta bir çok mühim problemlerin vaz' ve halline teksif etmek suretiyle
medeniyet sentezi davamızın bir cephesi için zaruri olan ilmi temelleri atmıştır. Bunu ta o
zaman fark eden Ziya Gökalp, eserinde Türkçülüğün tarihini anlatırken Köprütü için:
"Fuad Köprülü, Türkoloji sahasında büyük bir bilgin ve alim oldu. İlmi eserleri ile
Türkçülüğü aydınlattL" demiştir R
Köprülü'yü tanımak için daha gerilere gidecek olursak, 1890 yılında doğan
Köprülü'nün, kültürlü bir alile içirıde
olmal<tan aldığı
faydayla daha üniversite
öğrenciliğinden önce kitap ve kütüphaneyle ciddi bir şekilde tanışmış ve hatta dergi çıkarıp
şiirler yazmış olduğu görülecektir. Bu dönerrıinde iyi seviyede rarsça ve okuduğunu
anlayacak şekilde de Arapça öğrenen Köprülü, ürnversite yıllarında da devrimn hemen
hemen diğer tüm aydınlar gibi Fransızca'yı öğrernr. °İstanbul Hukuk Fakültesi Öğrencisi
iken İkinci Meşrutiyet ilan edilmiştir (1908). Bu fakültedeki hocalarını yetersiz görerek
fakülteyi bırakan Köprülü, bir yandan Fransızca'sım ilerletirken diğer yandan dünya
edebiyatı tarihini ve klasiklerini okumakta ve hatta Türkçe'ye de çeviriler yapmaktaydı. O,
şimdi bir taraftan tamamen basın ve yayının içindeyken diğer taraftan çeşitli liselerde
Türkçe ve Edebiyat derslerine giriyordu. Öte yandan 1908'de Türk Derneğine, 1911'de de
Türk Yurdu Cemiyetine üye olmuş ve Türk Ocağının 'Hars Heyeti'nde görevalmıştır.
"Köprülü'nün mesleğine
başladığı
devirdeki havaya uygun olarak, onun
tetkiklerinde daima milliyetçi görüş haıcim olmuştur. Lakin bu hareket mebdei, onU hiçbir
zaman ilrrıin zaruri bir şam olan objektillikten ve tarafsı:dıktan u7.aklaştırmamış, hadise ve
vesikaları zorlamaya sevk etmiş değildir. Bilakis mudak surette hakikatin sadık bir
araştırmacısı olmak vasfı onun eserlerinde her an müşahede edilebilir. Milliyetçi duygularsa,
sadece onun büyük Türk tarihinin aydınlanması aşkını tahrik etrnişur."9 Onun rrıilliyetçi
anlayışının asıl manası, modern telakkisiyle ve çeşitli cepheleriyle yapılacak objektif tarih
tetkiklerinin, milli kültürün kuruluşu ve gelişmesinde haiz olduğu büyük ehemrrıiyet
üzerinde durmasıdır.
Bu sıralarda şiir, edebiyat, sosyoloji ve tenkit yazılarını muhtelif gazetelerde
yayınlarken diğer taraftan Fransızca'dan tercümeler yapıyordu. Onun 1913'te İstanbul
7 Köprülü'nün biyogmfisinin yazılmasında en fazla "Orhan F. Köprülü, Fuad Köprülü, Ankara, 1987,
KüL. ve Tur. Bak. Yay. 1-13" adlı eser kullanılnuş ve bu ilgili yerlerde dipnot olarak da verilmemiştir.
H Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, haz.: Mehmet Kaplan, İstanbul, 1980, 14
9 Turan, "Mukaddimc", XIX; Turan, "Türk İlminin Abidesi: Prof. Fuad Köprülü", Türk Kültürü, yıl:
IV, sayı: 47, Eylül 1966, 937
1917 Milli Edebiyat
Milli Vezin
Bizde Milli Tarih Yazılabilirmi?
1918 Osmanlı Edebiyatının Başlangıcı
Türk Sanatı Hakkında
1920 Selçukiler Devrindeki Anadolu Şairleıi
Türk Edebiyatı Tarihi i
1922 Türk EdebiyatınınErmeni Edebiyatı Üzerindeki Tesiri
Anadolu'da İslamiyet
1923 XI. Asırda Türk Edebiyatı
Milli Edebiyat Tetkikleri
Bir kısmını buraya aldığımız, milli tarihin bir çok cephelerini ortaya koymaya
yönelik sergilenen faaliyetler, tabii ki, Gökalp'in olduğu gibi Cumhurbaşkanı Atatürk'ün de
dikkatini çekmiştir ve o da, 1923'te neşredilen 'Türkiye Tarihi l' adlı eserinden övgüyle söz
ederek gönderdiği mektupta şunları söylemiştir:
"Ankara, 6 Aralık 1339 (1923)
Darülfünün Türk Edebiyatı Tarihi Müderrisi Köprülüzade Mehmed Fuad Ef.'ye.
"Türkiye Tarihi"nizin gönderilen birinci kitabını büyük zevk ve istifade ile okudum.
Eser kıymetlidir, mühimdir. Bunu vücuda getirmek için sarf ettiğiniz ve edeceğiniz mesaiyi
takdir ediyorum. İhtisasınızın tecelli edecek eserleri millete, cumhuriyete ifa olunabilecek
hizmetlerin en kıymetWeri mesabesinde bulunacaktır.
İlim feyzine teşne olanlarla beraber müteakip kitaplarınızın intişarına intizar ederim
efendim."
Türkiye Reisicumhuru
Gazi M. Kemal"l1
Köprülü'nıın talebeleri arasında yerini alan HaW İnalcık da hocasının bu eseri
hakkında, "Milli Mücadeleden zaferle çıkmış olan yeni Türkiye'ye sunulan bu eser, o
zamana kadar yapılmış incdemderin açık ve derin bir tetkibini vermekteydi." demektedir.14
Bu zamana kadarki çalışmalarından dolayı böyle taktir ve öVi:,>ülere mazhar olan
Köprülü, asıl mühim neşıiyatını bundan sonra yapmıştır. Avrupa medeniyetinin esasını
teşkil eden ilmi zihniyet ve metotların, Türkiye'ye nakil ve tesisindeki hizmet.leri hiçbir
itiraz kabul etmeyecek kadar açıktır ve Onun 'Türkiyat İlmi'nin kurucusu olduf,ru ve bu
J.\ Sadi Rorak, Atatürk'ün Özel Mektuplan, 1970, Varlık Yay., 166
14 Inalcık, "Türk İlmi ve M. ruad Köprülü", 292
konuda dünya çapında ortaya koydukları son derece takdire şayan kabul edilmiştir.15
1924 yılında Atatürk'ün emir ve Jirektifleri doğrultusunda bakanlar kurulu kararıyla
kumlmuş olan Türkiyat Enstitüsünün başına getirildi. Aynı
yıl
sonunda Atatürk,
İstanbul'da uluslararası bir Türkoloji Kongresinin yapılmasını ve bu işe Kiiprüıü'nün
görevlendirilmesini Maarif Vekaletinden istemiş, ancak bu işi
yapacak kadronun
yetersizliğinden dolayı 1925'de yapılınası istenen bu kongre 1973'dc yapılabilmiştir. 0, bu
sıralarda İlahiyat Fakültesi'nde "Türk Dini Tarihi" (1925), Istanbul Mülkiye Mcktebi'ndc
"Siyasi Tarih" (1923-29), Sanayi-i Nefise Mcktcbi'nde de "Medeniyet Taıihi" (1926-29)
derslerine ı:,>iriyordu.
Uluslararası kongrelere de katılan Köprülü, ilk olarak 1923'de Paris'de toplanan
Dinler Tllihi Kongresine, 1925'de Rus İlimlcr Akademisinin 200. kutlama törenleıine
ülkemiz adına katılmış ve Sovyet İlimler Akademısinin muhabir üyeliğine seçilmiştir.
1926'da Bakü'deki Türkiyat Kongresine katılmış, 1927'de de Almanya Heildelberg
Üniversitesi tarafından fahri felsefe doktorluğu payesi verilmiştir.
Köprülü'nün ilim aleminde ses getiren yazılan arasında, Türk Medeniyet tarihi
sahasındaki çalışmaları da vardır: 1931 'de yayınladığı "Bizans Müesseselerinin Osmanlı
Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar" adlı makalesi bunlardan biridir. Yine bu
sene "Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası"nı kurmuştur. 1933'de İstanbul
Üniversitesine dönüştürülen Darülfünuıı'un Edebiyat Fakültesi Dekanlığına getirildi.
1934'de Sorbonne'da verJiği konferans Osmanlı Devletinin Kuruluşu hakkındaki bazı
tezleri çürüttü ve yeni görüşler sundu. 1934'de A. Nihat Tarlan'la birlikte İran'a
Firdevsi'nin 1000. Doğum Yılını kutlama törenlerine katılmıştır. 1944 'de çıkardığı Türk
Hukuk Dergisi Mecmuası" onun çıkardığı ilk sayıdan sonra elini çekmesiyle daha çıkmamış
olmasına rağmen, İstanbul Üniversitesi iktisat h\kültesi Mecmuası çıkmaya devam etmişi
ve ilgili sahada eserler vermiştir.
!\tatürk'ün istek ve hedefleri uoğrultusunda 1935 ue Kars'tan milletvekili seçildi.
Yoğun işlerine ra,l,'lnen İstanbul Üniversitesinde Türk Edebiyatı Kürsüsünü korumaya
devam ederken, yeni kurulmuş olan .Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde 'Orta
Zaman Türk Tarihi' ve Siyasal Bilgiler Okulu'nda da 'Türk Müesseseleri Tarihi'
kürsülerinin başına geçmişti.
Köprü)ü artık sadece Edebiyat Tarihçisi değil doğrudan doğruya tarihçi yetiştirmek
ve genç nesle Türk Müesseselerinin tarihini artlatmak imkanına kavıışuyordu. O sıralarda
öğrencisi, daha sonralan büyük tarihçiler olan şu isimleri hepimiz tanımaktayız: Osman
Turan, M. Altay Köymen, Halil İnalcık, İbrahim Kafesoğlu, Bahaeddin Ögel, Neşet
(;ağaray, Şerif Baştav, Tayyip Gökbilgin vb.
Köprülü yazdıklanyla birçok meslektaşına ışık
(Urmakla beraber, çalışılması
hususunda işaretlediği problemler de öğrencileri ve öğrencilerinin öğrencileri tarafından
aydınlatılmaya devam etmiş ve hilen uevam etmektedir, ki, bu konu ileride ele alınacaktır.
ilmi faaliyetleri dünyada takdir görmüş ve 1927 yılında Almanya'da aldığı fahri
felsefe doktorluğu payesine ilaveten, 1937'de Atina Lıniversitesi, 1939'da ise Sorbonnc
15 F. Abdullah Tamel, "(ınsöz", Türk Edebiyaunda tık MUlasavvıf1ar, Yay.: Orhan r. Köprütü,
Ankarfl, 1991,7. baskı. X
Üniversitesi fahri doktorluk payesini vermiştir. 1947'de Amerikan Şark Cemiyeti'nin Şeref
Üyeliği, 1959'da Amerikan Tarih Cemiyeti'nin Şeref Üyeliğini, 1964'de London School
Oriental and African Studies'in muhabir üyeliğini almıştır. 1956 yılında da Karaçi
Üniversitesi fahri doktorluk unvanını tevcih etmiştir.
Onun vazettiği usuller ve yetiştirdiği öğrencilerinden dolayı da Türkiye için bir
"KöprLilü Mektebi"nden söz edilmesi mümkündür. Hana bu durum Barthold gibi
müstcşrikler tarafından da itiraf edilmiştir: "Bu alimin tetebbulan sayesinde İstanbul'da,
bu)..,>Ünkü fılolojik ilimlerin istediği derecede yüksek ilmi bir mektebin tesisine esas
vazedilmi~ oldu. Körrülü-zade'nin tetebbulan sayesinde Türkiyat ilim sahası, gerek tarih,
gerek lisaniyat itibariyle evvelki vaziyeti ile mukayese edilemeyecek derecede
yüksc!miştir...."16
Bırakın Avrupa'da tahsil görüp de oradaki ilmi zihniyeti Türkiye'ye getirmeyi, bizzat
kendilerinin tesis ettikleri ilimieri dahi Türkiye'de tahsil edemeyen Körrülü ve c;ökalp gibi
alimlcr, muasır medeniyeti yahlamak yolunda üzerlerine düşeni yapmışlardır. Nitekim
meşhur Türkolog P. Wittek de Köprülü için şöyle der: "O, yeni ve hür Avrupai 7.ihniyete
kavuşmak vazifesini kendi kuvvetiyle ve tamamen halleuniş bir insandır. Bizlerden
ba7.ı!anmızın gayet tabii olarak içinde yaşadığımızdan dolayı edindiğimiz şeyi o şahsi
kudretiyle elde ederek Avrupa ilmine bizden daha derin bir rablta ile bağlanabilmiştir."17
1941 yılından sonra milletvekilliği ile üniversite hocalığııun birlikte yürütülmesini
önlcyen karar ü7.erine kürsülerini bırakıp meclisin çatısı altında kalma karannı vermiştir.
Köprülü, üç dilde yayınlanan Encylopedie de l'Islam'a çeşitli maddelerle katkıda
bulunmuş ve onun 1940'dan itibaren İslam Ansiklopedisi adıyla Türkçe yayınlanmaya
başlamasındansonra da, çok yoğun işlerine rağmen bu işin içine de girmiş ve 71 madde ile
ansiklopediye katılmıştır.
Bu tarihten sonraki ilmı faaliyetlerinden bahsedecek olursak, Dışişleri Bakanı iken
Paris'de bulunduğu bir sırada Sorbonne Üniversitesinde Selçuklu Tarihi hakkında bir
konferans vermiştir. 1957'deki istifa ve siyasetten çekilmesinden sonra 1958-59'da Amerika
Haıward Üniversitesinin davetlisi olarak Cambridge'deki araştırma merkezinde çalışmış ve
burada da çeşitli konferanslar vermiştir.
Milli tarih ü7.el;ne yazdığı bazı yazılan da bu devrededir: 1941'de "Altınordu'ya Ait
Yeni Araştırmalar" ve 1943'deki "Anadolu SelçuklularıTarihinin Yerli Kaynakları"
Edebiyat Tarihi ve Filoloji sahasında da yetişen meşhur talebeleri vardır: Tahsin
Banguoğlu, Şerif Boratav, O. Şaik Gökyay, NihaI Atsız, N. Sami Banarlı, Ziya Karamuk,
Abdulbaki Gölpınarlı, R. Melül Meriç, F. Abdullah Tansel, Mecdud Mansuroğlu, Mehmet
Kaplan, Ahmet Ateş, Şükrü Elçin vb. 'Köprülü Mektebi'nin önde gelen mensuplarıdır.
Köpıülü'nün çalıştırdığı ekipte de şu isimler vardır: Abdulkadir İnan, R. Hulusİ
Ozden, R. Rahmeti Arat, Şerafettin Yaltkaya, Kilisli Muallim Rıfat, Ahmet Caferoğlu,
Akdes N. Kurat ve K.lvamuddin Burslan. Bu ekibin çıkardığı Türkiyat Mecmuası ve
tertiplediği kongreler son derece faydalı olmuştur.
1(, Turan, "Mukaddime", XL
17 Turan, "Mukaddimc", XL
Türk Tarih Kurumunun kurulmasındanönce Türk Tarih Encümeni'nin başkanlığını
yapmış daha sonra Türk Tarih Kurumu üyeliğine seçilmiş ve 1936-41 yılları arasında Ülkü
Mecmuasının müdürlüğünü de yürütmüştür.
Köprülü'nün, Türklüğü tarih ve halde dağıldığı m:ak coğrafi genişlikte ve bir kül
olarak te1akki eden 'milliyetçi' görüşü, müstakbel ilm1 çalışmalarının
genişliğini ve
verimliliğini temin bakımından hayırlı bir başlangıç ve araştırmalarındaki başarının
anlillerinden biri olmuştur, Cl. Huart'ın dediği gibi, "İstanbul Hükümeti'ni o kadar elim
maceralara sürükleyen Turancılık hareketi, bizzat Türklerin nazarlarını kendi tarihlerine
çevirmelerine hizmet etmiştir. Zira İslamydin kuvvetli tesirlerine rağmen bı-arp Türklüğü,
tarihi, kültür ve bir çok an'ane ve müesseseleriyle Orta Asya'ya ve İslam'dan evvelki devre
bağlı idi." Bu sebeple Köprülü, henüz ilmi zaruretler kendini hissettirmeden önce bu görüş
ve temayül sayesinde garp Türkleri'nin tarihi ve kültürel tekamüllerinin menşelerine gitmek
ve bunları bulmak imkanına malikti.18
Kültür me:-ele1eri karşı:-ında
tamamıyla
Ziya Gökalp'le birleşmektc idi. 0,
çalışmalannda sosyalojinin metotlarından çok faydalanmış, mazide içtimaı kanunların icra
edeceği hükümleri araştırmış ve bulmuştur.19 Buradan yola çıkarak, İslamyet dairesine
girdikten sonra da Türlder'in eski düşünüş ve inanışlarından kültür ve ananelerinden birçok
unsuru da muhafaza ettiklerini ve bunun neticesi olarak da İslamiyet anlayışlannda ve yeni
bir İslami cemiyet meydana getirmelerinde bir hususiyet arz ettikleri görüşüne varmıştır.
Bunu Türk Edebiyatındaİlk Mutasavvtf1ar' (1918) ve 'Anadolu'da İslamiyet'20(1922) kadar
'Bektaşilibrin Menşe1eri' (1926) ve 'Türk Moğol Şamaniliğinin İslam Tasavvuf Tarikatları
Üzerindeki Tesiri' (1929) gibi makalelerinde izlemek mümkündür21
Bir milli edebiyatın kurulması fikrini muarızlarına karşı müdafaa etmiş ve edebiyatın
milli kültür ve mefkurelerle dolduğu müddetçe yaratıcı ve orijinalolduğunu savunmuştur.22
0, ileri ve çok cepheli manada bir tarihçi olduğu için meşgul olduğu meselelerin önemi ve
çolduğu bütün mesaisini Edebiyat Tarihine23 teksif etmesine imkan vermemiştir. Ancak
:-onraları İslam Ansildopedisi'nin Türkçe neşri için yazdığı maddeler, edebiyat tarihinin
birçok meselesine ışık tuttuğu gibi, bu arada Türk dilinin inkişafı hakkında da yazılar
yazmıştır,24
Türk hukuk tarihine dair yazdıklarıyla2S da, Türkler'in İslamiyet'j kabul ederken,
iM Turan, "Mukaddime", XLI
19 Turan, "Mukaddime", XV
20 Bu makale, Franz Babinger'in "Anadolu'da İslamiyet.İslam'l'ctkik:iunın Ycni Yolları", adlı makalesiyle
birlikte İn~an Yayınları tarafından günümüz Türkçesine sadeleştirilmeden aktarılmıştır. F. Babinger-F.
Köprülü, Anadolu'da İslamiyet, yay. haz.: Mchmet Kanar, İstanbul, 1996
21 Turan, "Mukaddime", xv-xvı
22 Turan, "Mukaddime", xın
23 Edebiyat Tarihine ait makalelerinin bir kısnu toptannuşur: M. Fuad Köprülü, Edebiyat Ara§nrmaları
I-II, İstanbul, 1989, (I. cilt 3. baskı), Ötüken Neşriyat. Ayrıca M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyan
Tarihi, yay.: Orhan F. Köprülü ve Nermin Pekin, İstanbul, 19R6, 4. baskı, Ütüken Neşriyat
24 Turan, "Mukaddime", XV
25 Bu konudaki çalışmaları ve ansiklopedi maddelerinin birçoğu kitap olarak yayınlannuşrır: M, Fuad
Köprülü, İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, yay.: Orhan F.
Köprüıü, Ankara, 1983, Ötüken Neşriyat; vc ayrıca, W. Barthold ve M. Fuad Köprülü, İslam
Medeniyeti Tarihi, Ankara, 19R4, 6. baskı, Diyanet işleri Bşk. Yay.
müslüman devletlerdeki içtimai ve hukuki müesseseleri olduğu gibi kopya etmeyip, eski
milli unsurlarının da bulunduj:,'Unu ortaya koymuştur. Bu husustaki önyargıları ve yanlış
kanaatleri yıkrığı çalışmaları 'Osmanlı Devletinin Kuruluşu' adlı kitabıyla,2G "Bizans
MüesseseleıininOsmanlı Müesseselerine Tesiri" adlı27 kitaplarıdır.2H
"Türk Edebiyat Tarihi" ve "Türk Tarihi" istisna edilecek olursa, bu mahiyetteki eser
ve tetkildeıine rağmen Köprülü'nün, neden, kendi görüş ve anlayışına uygun, kül halinde
bir Türk Tarihi veya onun bir devresini meydana getirmemiş olduğu sorusuna Osman
Turan şöyle cevap verir:
"Türk tarihine clair tetkiklerin henüz başlani:,'1ç halinde bulunması ve bu sebeple
karşılaştığı problemlerin kesafeti dolayısıyla vakit bulamaması; siyası tarihle pek az iştigal
etmiş olması ve böyle bir sentezi vücuda getirirken siyası tarih sahasındaki araştırınaların
fikdanı, onun için ikinci derecede ehemmiyeti olan bir istikamette harcanılacak zamanın
bulunamaması. fakat ileride böyle bir teşebbüst girişecek olanlar birçok problemleri hazır
bulmuş olacaklardır. Nitekim onun uğraştığı bu mütenevvi sahaları kendisine müstakilen
bir ihtisas sahası haline getiren ilim adamları da yetişmiş ve yetişmektedir. Buna rağmen ne
acı bir hakikatrir ki, onun kurduğu esaslara göre bir Türk Edebiyatı Tarihi okuran bir bilim
adamı dn bugünkü üniversitelerimizde mevcut değildir."29
Osmnn Turan hocasının ilmi ideolojisini şöyle ortaya koymaktadır: "Köprülü'nün
bütün Türklerin tarih, edebiyat ve kültürlerini zaman ve mekan içerisinde bir külolarak,
yani eski çağlardan bugüne, Moğolistan'dan Tuna boylarına kadar bir bütün haJinde tetkik
edilmedikçe anlaşllamayacaj:,'1 tarzındaki kanaatine ve bu kanaate göre vücuda getirdiği
eserlere, Türkçülük mefkmesinin ilmı temeııeri nazariyle bakılabilir; ve bu hem onun
ideolojik anlayışına da uygundur, hem de tarihı realite karşısında ilmin başka bir sözü de
olamaz; teıkikat da bunu meydana koymuştur."1o
Halil Berktay ise, Köpıülü'nün bir müesseseyi araştırırken, konuyu "daha önceleıi
ne vatdı..., daha daha önceleri ne vardı?" sorusuyla derinleştirerek, daha evvelki kökenlerini
ortaya koymaya vardıran bir anlayışa araştırmalanru bina ettiğini söyler. Bi)ylcce Köprülü,
Osmanlı'yı anlamanın umumı Türk tatihini anlamaktan geçtiğine, bunun da eskı Türk
hukuku ilc İslam amme hukukunun bilinmesiyle olabileceğine inanmaktadır. Fakat bu,
kendi dönemindeki baGılarının yaptıı:;,'1 gibi, M.C). 7000-S000'lerde değil de, M.S. 1000'lerde
aranmalıdır. Böylece önceden iddia edilen "Türk Tarih Tezi", bu fikirlerlc daha sonra
"Türk islam Sented'ne dönü~türülmü~tür. Berktay'a göre, öncekinin tlltarsızlığı ve
temelsizliği
son derece açık
ve ciddi olmasına
rağmen,
Köprülü'nün iddialarını
teınellenc.lirmck için kullandığı kavramlar, "göçebe", "köylü" ve "şehirli" gibi sınıfsal
kavramlar olması hasebiyle aslında materyalist tarih anlayışına c.lolayısıyla da 'doğru tarih'c~
de uygundur. r<öprülü bu kavramları kuııanmakla, o dönemde milliyetçi fikirlerin tarih
~6 M. Fuad Köprüıü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1988, 3. ba~kı, TfK Yay.
27 M. Fuad Köprüıü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, yay.: Orhan lo.
Ki>prüıü, Ankara, 1986,2. baskı, Ötükcn Neşriyat
~"Turan, "1\1ukaddimc", xvı-XVıı
2'iTur:ın, "MukHddimc", XVlll-XX
.\11 Turan, "Mukaddime", lG'C Turan'ın kendi çalışmaları da bunu bir delili olarak görülebilir. Mesela:
Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi I•II, istanbul, 199:'\, Cı. baskı; Selçuklular Tariıli vc
Türk İslam Medeniyeti, İstanbul, 1993, 4. baskı
alanında oynadığı itici role ilişkin bazı kazançlan geriletmiş ve materyalist nedensellik,
sınıfsallık ve evrensellik kavramlannın da belli ölçüde tarihçiliğimize girmesinde önemli rol
üstlenmiştir. ll
c.;örüş olarak katılmamakla birlikte, bir biyografi okuma biçimi olarak
ideolojik kabul ettiğimiz bu fikirleri, her şeyi 'üretim ilişkileri'yle inh getirmeye çalışan bir
bakışın, aynı bakışla Körtülü'nün fikirlerini zorlaması olarak düşünebiliıiz.32
Hatta bu
zorlamanın sonucu olarak Köpriilü gibi Akçura da, Türkiye'de sırf materyalist fikirlerle
tarihi açıklamaya çalışan bir fikir adarıu olarak görülmüştür."" Halbuki Köprülü, 1929
yılında Fransa'da kurulan Annales Okulu'nun fikirlerini paylaşmaktadır.34
(;ok genç yaşta
Fransız düşünLir ve filozoflannı okuduğu, onlardan çeviri yaptığı ve fikirlerinden
etkilendiği bilinen Küprülü'nün, bilime iştiyakının daha erken dönemlerinde bile "usül"e
ilgi duyması, sosyolojik ve kültürel meselelere parmak basan yazılar yazması ve çevirilerde
bulunması onun filozof, alim ve edip karakteıini ortaya koymaktadır. Yani Köprülü'nün
eserleri felsefi ve bilimsel niteliklidir.3)
Birinci ve ikinci Türk Tarih Kongrelerini aynntıyla inceleyerek, katılımcılar ve
fikirlerinden yola çıkarak dönemin iktidan ile tarih anlayışı hakkında doktora tezi
hazırlayan Behar, devrindeki tarihçileıin içerisinde en iyilerinin, J(öprülü ve Togan
olduğunu vurgular)!> "Ulusal Tarihte Muhalefet: Fuad Köprülü" başlığıyla birinci
kongredeki tavnnı ve diinemindeki tarih anlayışlanna -ki bu Türk Tarih Tezi•\7 şeklinde
adlandınlmaktadır-
tepkisini ve yaklaşımını gerçekten de yerinde ifade eden Rehar,
Kiiprülü'nün, "1910'lardan itibaren ve 1930'larda Türk Tarih Kurumu çatısı altında 'milli
tarihçiler' cephesindeki yeriru korumuş, bilimsel ağırlığını utangaç bir biçimde de olsa
ortaya koyabilmiş ve ulusçulukla iktidar temsilciliğini birbirine karıştırmamış" olduğunu
.ll
[lali! Ikrktay, "Türklerin Tarihinde Temel Yanlışlar", Türkiye Tarihi ı-v, Yay. Haz.: Sinn Ak~in,
İstanbul, 2000, 6. bnskı, 1,42 vd.
.\2 IJöylc bir zorlamn örneğim\ Köprü]ü'nün "b'eodnlite" kavramıy);ı ilgili ynptığl rnhlillerin ele ıılınmnsı
örnek verilebilir. Berktay, "Türklerin Tarihinde Temel Yanlışlıır", 1,4!l
.H Ikrktııy, "Türklerin Tnrihinde Temel Yanlış\ar", 1,40-41
.1~ Köprülü'nün Annıılesciler hakkındnki ifndeleri için bkz.: "('ınsöz", Osmanlı Devleri'nin Kuruluşu,
Ankma, 1988, 3. bnskı, XIX-XXJI. Annales Okulu: "Marksist düşünceye karşı olmakın birlikte,
i"'Inrksizmle siyasi güçlerin görünüşteki hareketlerinin gerisinde, daha derin ve uzun vadeli ekononıik ve
toplumsnl güçler bulunduf,Tu ve bunlam ilişkin annlizin, rasyonel bir tar7.da eylemek için kaçınılmn:>.
olduğu giiruşüyle, holistik bir bilgi anlayı~ım paylaşmış olan Annnles Okulu düşünürleri, bir bütün
olnmk Avrupa uygarlığınn uygun deneysel nrnşurmnyln tarihsel analiz imkanını ele alan kuramsnl ve
metodolojik nrnşurmnlnm önemli katkılar yapmışlardır. Siyasi olayların yalın bir kronolojisi ülarak
uzlnşıımal tarih anlayışınn şiddetle karşı çıkan okul mensuplan, toplumsal tarihe, toplumsnl )'npıyn ve
uzun süreli tarihsel eğiliınlere büırtik bir önem vermiştir. Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Ankara,
1')')(" 2. baskı, 50. i\yrıcn bb.: IJüşrn Ersanlı Behar, İktidar ve Tarih, İstanbul, 1996, 2. bnskı, BS,
1')(). Diger yandmı Berkray, Köprülü'nün Annabcilerden eck.ilendiğini de ifade eder: Ihlil Berkml',
Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü, İstanbul, 19R3, R3 vd. Yine Annnlcs Okulu'nun kurucu ve
temsilcilcrin<kn b.irkaçının ve okulun metodunu ortnyn koyan metinler derlemenin tercümesi için bkz.:
Ali Borntav, Tarih ve Tarihçi Annales Okulu hinde, İstanbul, 1985
'ıS Necati Akder, "Ord. Prof. Fund Köprülü'nün İlmi Haynt ve FnnliyeLlerindeki Felsefi Cephel'e Umumi
Bir n,\kış", A.Ü. Dil ve Tarih Coğ. Fak. Der., C.:XLL, snyı: 1-2, Mart-Haziran 1954,34-39
.ır. Behar, 146, 150, l')H. Ayrıca bkz.: Berkral', Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü, 46; Ekrem
Üçyiğit, "Tnrcı~ınn" kısmı, Felsefe Kurumu Seminerleri, Ankara, 1977,322
.17 Cumhuriyetin ilanındnn sonrn devlet id,ırecileri bilhassa Atnrürk tnrnfından desteklenen "Resmi Tarih"
anlayışı. Bu anlnyış milli eğitim programbrınn ve ders kitaplanna yansıtıinn ve devletin her türlü
heddine yön vermiş ve verecek durumda olarak benimsenmiş übn "tarih" anlayışıaır.
söylcr.38
Çünkü o tüm iddialarını belgelere dayalı olarak yapar, yani "belgeler, onun için esas
olarak birincil kaynaklar olmuştur. Türkçülüğünü sürdürürken kaba romantizm yapan
yazarlan.lan pek etkilenmemiş, bir bilim adanu olarak ülkesine daha kalıcı hizmet
verebileceğini-o günkü zihniyetin tersine- kavrayabilmiştir... Türk ruhunu okşayan bir kaç
yüzeysel romantik Türkoloğun çalışmalarının etkisinde kalmamış, kaynakların kontrolünü
esas tutmuştur."39 Bunun da şu şekilde yapılmasına taraftardır: "...milli tarihimize ait bütün
maddeleri toplayıp bir araya getirmek ve sonra bunları, kendi idrakimizle, kendi
gözümüzle, şuurumuzia tertip ederek yani bir bina yapmak mecburiyetindeyiz. Dünyada
her millet ne kadar maddi istiklaline malik olmak mecbuıiyetinde ise aynı derecede
ehemmiyetli olarak manevi istiklaline de malik olmak mecburiyetindedir. Tarihini
yabancıların gözüyle gören bir millet manevi esaretten kurtulamanuş demektir."4o
Köprülü'nün tarihçiliğini incelerken, kendinden önceki tarihçilik vc tarih anlayışları
ilc o devirde resmen benimsenen Atatürk'ün tarih anlayışı üzerinde kısaca durmak
istiyoruz.
Cumhuriyete Kadar Tarihçiliğimiz
Modern taıihçiliğin başlangıcına kadar, yukarıda bahsettiğimiz gibi, Türk veya İslam
aleminde geliştirilen tarihçilik hakkında çok kısa fakat özlü ve bizce yeterli fikirleri M. Halil
Yınanç'ın ifadeleriyle aktarmak istiyoruz:
"Devlet numunesini her şeyin üstünde görerek onu din ile eşit sayan eski tarih
yazarları, umuıniyetle yazdıkları tarihleri bahsettikleri memleketlerin veya milletlerin ismine
izafe etmemişlerdir. Onlar (devlet)i makam-ı iktidarda bulunan hanedanın ismine izafe
ederler, memleketi o yüksek şahsiyetin ismi ile isimlendirirlerdi. Devleti teşkil eden veya
devlete tabi olan insanları da o sülalenin adı ilc yad ederlereli. İktidar makanunda bulunan
hanedanın
düşmesini
en büyük hadise zannederlerdi, hatta devletin yıkıldığını
zannederlerdi. İktidar makamına gelen sülalenin bir ismi ile bir devletin kurulduğunu
yazarlar ve tarihlerine bir fasıl açarlardı. Sülalenin ve hükümetin değişmesini inkıraz ve
devletin tesisi mahiyetinde görürlerdi. Artık bundan sonra devletin ismi, milletin ismi,
ordunun ismi tamamıyla değişir, bir hanedanın ismi ile anılırdı.
Mesela: Türklerde bir şube olan Türkmenlerin İran'a ve Batı Asya'ya hicretlerini
müteakip kurdukları devleti, hanedanın ismi ile (Selçuklu Devleti) annuşlardır. Selçuklu
ailesinin hükümran olduğu memalike "Memleket-i Selçukiye", Türkmenlere de "Selçuklu
Türkleri" adını vermişlerdi.
Selçuklu ailesi bir asırdan ziyade Asya'da yaşadıktan sonra bÔıündü. VaWer
istiklallerini ilan ve isyan ettiler. Bu defa devletin ve milletin ismi her valinin mensup
bulunduğu hanedanın isminc göre değişmeye başladı. İran'da Harzem Şah ailesi
hükümferma olduğu için oradaki devletin ismi de "Memleket-i Harzemiye" çevrildi. Suıiye
L~ Behar, 131
w Bchar, 131
411 Bchar, 134-5
ve Azarbeycan'da "Atabekiye Devleti" unvanı yaşamağa başladı.
Anadolu'da yine Selçuklu ailesi iktidar mevkiinde olduğu için "Selçuklu Devleti"
unvanı baki kaldı. Hanedanlar değişince mütemadiye devletin, milletin, memleketin ismi
deği~iyordu. Onun için her müverrih mensup olduğu memleketin ve milletin tarihine
başlangıç olarak, zamanında iktidar makamında bulunan hanedamn saltanatını esas kabul
ederdi. Eski hanedanı kendinden addermez, eski hükümeti ayrı bir devlet tdakki ederlerdi.
Bizim tarihçilerimiz de aym zihniyetle hareket ederek milli tarihimizi bir kül halinde
derlememişler, devlete müşterek isim vennemişlerdi. Yalmz eskiden Anadolu manasına
gelen "Rum" unvanını arada sırada kullanarak padişahlara "Rum Sultanları", memlekete
"İklim-i Rum" veya sadece "Rum", ordumuza "Rum Ordusu" demişlerse de, devletin
ismini yine hanedanlara nispet ederek "Devlet-i Selçukiye", "Develet-i Karamaniye",
"Devlet-i Osmaniye" tabirierini kullanmışlardı.
(Rum) unvanı devamlı olarak, arada sırada bu suretle kullanılmış ise de hanedan
isimleri ondan kuvvetli olarak yaşamış, devlet ismi gibi memleket ve millet ismi de ona
izafe edilmiş. Bilhassa tarihimizin ismi hanedanlara nispet edilmiştir."41
Yinanç'ın Osmanlı ve Selçuklu Devletlerinin tarih kitapıanna yansıması ile ilgili
verdiği örneklerin tüm İslam devletleri için örneklerini gerek kronolojik gerek sadece belli
bir bölgeye ve döneme hasreclilmiş tüm tarih kitaplannuzda görmemiz mümkündür. Hatta
tarih kitaplarının ifadeleriyle dile getirecek olursak, mesela İbn Haldun, tarih kitabımn
Gazneliler'le ilgili bölümünü, "Cazne Melilderi Sebüktegin Oğulları'nın
Devleti
Hakkındaki Haberler..." şeklinde açarken,42 yaklaşık kırk sayfa sonrasında "Gurlular'ın
Lahor'u İstilası, Hüsrevşah'ınÖldürülmesi ve Sebüktegin Oğullan'lUn Devletinin Yıkılışı"
şeklinde kapaur.43 Hemen bu bahsin peşine "Karahanlılar"la ilgili bahis açarken, ondan
sonra da "(;urlular' hakkında bilgi verir.44 Bu bilgiler ve peşine Doğuda kurulan diğer
devletler hakkında bilgi veren İbn Haldun, bu arada, yine Karahanlı ve Gaznelildin
burada yer alan devletlerle olan münasebetlerinden bu devletle alakalı olarak da yer yer
bahseder ve daha sonra, "Türk Selçuklu Devleti Hakkındaki Haberler..."e geçer.4S Aynı
vaziyeti İbnu'l- Esır'dw örneklendirecek olursak şunları görürüz; "Sebüktegin Oğulları
.ıı M. }-laW Yinanç, Milli Tarihimizin Adı, istanbul 1%9, 11-13. Ayrıca bkz.: Z. Vclidi Togan, Tarihte
Usul, İstanbul, 1985,4. baskı, 145-174. Tarihçiliğimiz hakkkındaki diğer bazı yorumlar için bkz.: İslam
Tarihçiliğinin "Hikayeci (Rivayetçi) Tarz"da oluşu: 1\'1. H. Yinanç, "Tanzimattan Meşrutiyetc Kadar
Bizde Tarihçilik", Tanzimat I-II, İstanbul, 1999, MEB Yay., 1,574; M. S. Kütükoğlu, Tarih
Araştırmalannda Usul, İstanbul, 1995, 5. baskı, 6; Anadolu Selçuklularında "Edebi tarz'daki
tarihçilik, OsmanWarda "Vak'anüvislik" halini almıştır: Ercüment Kuran "Türk Tarih Araştırmalarında
Metot Tartışmaları" röportajı, Milli Kültür, sayı: 81, Şubat 1991, 4; Osman Turan'a göre de, türk tarih
yazıcılığı siyasi ve askeri "ak'alara dayanan bir anlayış sergilemektedir: Osman Turan, "Türk İIminin
Abidesi", 936; Özbaran'a göre de Ortaçağ İslam dünyasındaki tarihçilik, "otoriteye bağlı tarihçilik"
hüviyetindedir ve bunun tck istisnası İbn Haldundur.. SaLih Özbaran, Tarih, Tarihçi ve Toplum,
İstanbul, 1997,60
.ı2 İbn Haldun, Abdurrahman, Tilrihu İbni Haldun I-VIII, nşr.: H. Şehadc ve S. Zekbir, Beyrut, 1408,
2. baskı, IV,473
4.\ İbn Haldun, IV,511
4.ı İbn Haldun, IV,523 vd.
.ıs İlın Haldun, \1,3 vd.
Devletinin Kuruluşu",46 ~eklinde atuğ1 ba~lığa ilaveten gerek devletin yıkılışı gerekse daha
sonra kurulan diğer devletler hakkında özel bölümler açmadan, her yıl hangi bölgede hangi
olaylar olmuşsa, Selçuklular ve diğer devletlerden de sırasıyla bahsederek konulan sürdürür.
Selçuklular zamanındaki tarih yazıcılığı, tüm İslam dünyasını içeren, bölgesel ve
hanedanıara ait olmak üzere üç türde görünmektedir ve her üçüne ait bolca örnekler
bulmak mümkündür.47
Osmanlı devri tarih yazıcılıf,'1 ise, genel anlamda dünya Ortaçağ tarihçiliğinden
tamamen farklı değildir. Bazen bu dönem vakanüvislerinin az da olsa yiınetimi ve
yöneticileri kötülediği görülmekle beraber, bu dönemde de efsanelerle gerçek olaylar
arasında pek aynımı gidilmez. Olaylar rivayetlere dayanduuarak gerçekmiş gibi anlatılır. Bir
Osmanlı vakanüvisi, yaşadığı yüzyılın içinde ele alındığında ilginç boyutları olan, otantik bir
tarihçidir. Selçuklular döneminde egemen olan Farsça tarih yazma işi, bu dönemde ağdalı
da olsa, genelde Türkçe olarak devam etmi~tir. Bu devirde tarihçiler akideleıinin tesirleriyle
kalem oynatmalHadır ki, burada rol alan aldde, devlet ve nizam-ı alem ideolojisidir.48
A. Özcan da, Osmanlı tarih yazıcılığının Yavuz zamanına kadar İran tesiıinde,
Mısır'ın fethinden sonra da Arap tesirinde olduğunu öne sürer.4()
Tanzimat dönemi tarihçiliği hakkında ise, Z. Arıkan şunları söyler:
"Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan Tanzimata kadar geçen sürede egemen olan
dinsel tarih anlayışı yerini yavaş yavaş hanedan tarihi anlayışına bırakmaya ba~lamıştı. Başka
bir deyimle o zamana kadar olayların açıklanmasında ve yorumlanmasında İslam tarihi
temd olarak alındığı halde bu dönemde Osmanlı hanedam çerçevesinde biçimlenen bir
tarih görüşü ortaya çıkmaya başladı.(...) Bu tarih anlayışının başlıca amacı, E. Z. Karal'ın da
belirttiği gibi, Osmanlı hanedanı etrafında, cins ve mezhep ayrıntısı göstermeksizin, çeşidi
halkları birleştirmek ve böylece Osmanlı İmpararorluğu'nun bütünlüğünü sağlayarak
yıkılışını önlemekri"so
Tabii bu tarih ve yazım
anlayışlarının
döneme hakim olan bilim anlayışı
çerçevesinde geliştiği de göz ardı edilmemelidir. O döneme hakim olan bilim anlayışına da
temas edecek olursak şunlar ifade edilebilir:
Osmanlıların gelişme çağlarında Avrupa'nın en güçlü devleti olmalan, askeri ve
ekonomik üstünlüğe sahip olmalan, zengin maden yaraklanl1\ ve ticaret yollarını ellerinde
bulundurınaları en son ve en doğru dinin kendilerinde olduğuna inanmaları, kendilerini
Ortaçağ İslam medeniyetinin tesiriyle, maddeten ve manen AvrupaWardan üstün
46 İbnu'l- Esir, İz7,eddin EbCı'l- T-Tascn, İslam Tarihi el-Kamil fi't- Tarih Tercümesi ı-Xıı, Red.:
Merrol Tul.ulTl, İstanbul, 1987, vın,589
47 13kz.: elaııde Cahcn, "Sc!çuklu Devri Tarih Yazıcıltğı", çcv.: i. Kayaoğlu, M. Dağ, A.Ü. İlah. Fak. İsı'
İlim. Ens. Der., sayı: 2, 1975, Ankara,
4" Jıber Ortaylı, "Os~anWar'lıı Tarih Yazıcılığı Üzerine", Gelenekten Geleceğe, Ufuk Kitapları, 2001,
2. baskı, 39-46; Nejat Göyünç, "Taıihçili);,.-imizin Dünü", Felsefe Kurumu Seminerleri (Türkiye'de
Tarih Eğitimi), Ankara 1977,240-244
~') Abdülkadir Özcan, "ÜsmanI.Llar'da Tarih Yazıcı1Jğı", İlim ve Sanat, sayı: 3\ Ağusws 1992,35
So
Zcki Arıkan, "Tanzimat'tan Cumhuriyc['e Tarihçilik", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye
Ansiklopedisi, ı-vı, istanbuL, 1985, VI,15H4. Ayrıca bh.: M. H. Yinanç, "Tanzimanan Mqruriyctc
Kadar Bizdc Tarilıçilik", Tanzimat, 573-595
giirmeletine yol açrmşu. ilk dönemlerde Avrupa'yı ve oradaki gelişmeleri yakından izleme
imkanına sahip olan Osmanlı İmparatorluğu,zamanla bu imkan ve durumunu kaybederek
özellikle teknik sahalarda bilgi ithaline başlamıştır. "Bu dönemde Osmanlı, zafer
kazanabilmesi için, orduyu modern tekniklerle teçhiz etmeyi ve "mütefennin zabit"
yetiştirmeyi bedef alrruşur. Diğer bir ifadeyle Batı modern bilimleri, askeri ve sivil bazı
pratik ihtiyaçlan karşılama açısından önemli görülmüştür. Bu anlayış içerisinde kurulan yeni
müesseseler ve yapılan tercümelerde, Batının gelişmesinin asıl kaynağı olan temel bilimleri
alma yoluna gidilmeyip, kendine has bilimin üretilmesinin gerçekleşememiş olduğu
söylenebilir.">l
Tanzimat döneminde, "Osmanlı devlet ve bilim adamlannın büyük bir kısrm
Avrupa biliminin özünü kavrayamamışlardır.Batı bilimini tam olarak kavnıyabilen devlet
ve bilim adamlan ise bu anlayışın gerektirdiği müesseseleri kuramamışnr.":;2 Düşünce
dünyaları açısından "dine dayalı klasik bir metafizik anlayıştan kaçan Osmanlı aydınları
"müsbet" ve benzeri tarifleri tam yapılmamış "slogan kelimeler"le baudaki kanşıklıklardan
çok uzak sathi ve belirsiz anlayışlara sahip olmuşlardır. Meşrutiyet ve cumhuriyet
dönemlerine sarkan bu batı biliminin pozitivist anlayışı ile oluşan "müsbet" düşünce,
Türkiye'de müşahede ve tecrübe unsurlarından mahrum olarak tezahür etmiştir."53
İhsanoğlu'na göre, yukanda ifade edilen üstünlük psikolojisi tanzimat döneminde
ortadan kalmış ve hatta bu durum yerini, batıya teslimiyete bırakmışrır.54
O dönemde
"l::\atılı gözlemcileri dahi hayrete düşürecek şekilde yayılan materyalistik fıkirlcrin o neslin,
daha önceki nesilde mevcut benlik bilincinin yok olmasına ve barı karşısında yenik
düşmesine yol açtığı söylenebilir."5>
Atatürk'ün Tarih Anlayışı
İşte Jböyle bir ortamda girdiğimiz Cumhuriyet devri, bu mevcut fikir ve hayatı
atmaksızın bütün yapı ve ortamıyla beraber yeni devleti karşılarmşur. Peki böyle bir
orramda kurulan devletin kuruculannın tarihe bakışlan ve ilgileri nasıldır? Burada bunu
ortaya koyarak, daha sonra, hatta günümüzde bile öne sürülen görüşlerin kökenleri
hakkında kanaat vermek için, Atatürk'ün tarihe ilbrisini ele almak istiyoruz. Diğer dönemler
için olduğu gibi, bu konuyu da ikinci cl çalışmalar yardımıyla yapacağız.
Genç kuşaklara, milli tarihini ve atalannı sevdiren eserlere ihtiyaç var. Milli tarih
şuurumı kuvvedendirecek olan böyle eserler, Atatürk'ün emirleri ile yazılmaya ve basılmaya
başlanınıştır. C;ünküAtatürk ileri atılmanın maziyi ve kendini bilmekten geçtiğini anlamış
ve köklü tarihi bulunan atalanrıın da milletine yeterli dinamiği vereceğini fark etmiştir.
Atatürk'ün bu konudaki düşünceleri şu ifadeleıindegörülür:
"Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başanlan meydana çıktıkça, bütün Türk
51
Ekmelcddin İhs~noğıu, "Osmanit Bilim Vt: Eğitim Anlayışı", 150. Yılında Tanzimat, Ed.: RD.
Yıldız, Ank~ra, 1992,316,386
S2 İhsanoğlu, 389
53 İhsanoğlu, 392
54 İhsanoğlu, 392
55 İhsanoğlu, 393
çocukları kendileri için \azım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklcrdir. Bu tarihtcn
Türk çocukları bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar
yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu
kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir."Tarih şuuru toplumu kimlik sahibi, fertlerini
kişilikli, milleti bağımsız ve güçlü yapacaktır. Toplumlar tarihlerinden kuvvet alırlar ve
dünyadaki yerlcrini bilirler.
"Büyük devletler kuran ccdadınuz büyük ve şumullü medeniyetlere de sahip
olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler içın bir
borçtur."
"Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet
bulacaktır."
"Millet için ve ınilletçe yapılan işlerin hatırası her türlü hatıraların üstünde
tutulmazsa, milli tarih mefhumunun kıymetini taktir etmek mümkün olmaz"~6
Çünkü milli tarih milletin dünya tarihi içindeki tarihi yerini ortaya çıkarmanın vc topluma
tatihi ve çağdaş benlik kazandırmanın en başta gelen yoludur.
İfade edildiğint: göre 1928 yılında bir gün, Atatürk'e Fransızca yazılmış bir coğrafya
kitabını getirirler. Bu kitapta insanlar, renklerine göre sınıflandırılmış ve bu arada Türkler
de beyaz ırka nazaran ikinci derecede ırk sayılan sarı ırk arasında gösterilmiştir. Atatürk,
"böyle bir şeyolamaz" der ve Türk tarihi üzerine çalışmalar yapılmasını emreder. Türk
Tarih Kurumunun kurulması, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin açılması ve
burada Türk tarihini anlaşılması için gerekli diller için bile kürsülerin açılması bu
talimatların sonucudurY
Cerçekten yeni kurulmuş
bir devletin tarihini ortaya koyması
ve bunu
vatandaşlarınaöğretmesi şarttır. Bu dönemde konunun oldukça üzerine gidilmiş, yeterli ve
tam olmasa bile oldukça tartışma yapılmıştır. Mesela, Atatürk'ün Türkler'in kökeni
hakkındaki düşüncelerini ifade cden, Prof. Pittart, Atatürk'ün preistorya ve antropoloji
araştırmalarına gösterdiği ilgiyi şöyle hatırlatır: "Atatürk'ün Türk milletinin menşeini kabil
olduğu kadar iyi tanımak hususundaki şiddetli arzusu, milletin şefini, etnik ve ırk!
meselelerle alakadar olmaya sürekli teşvik etti." Pitrart devamla, "Dünyanın hiç bir
tarafında, her t-,>ünkü çok ağır siyası endişelerinin yanı sıra, Atatürk kadar ateşli, onun kadar
dinamik bir ilmi alaka besleyen bir devlet reisi daha var olup olmadığını ekseriya
c1i.işüni.irüm."58 Böyle düşünen bir devlet başkanı olarak Atatürk, Türk milletinin menşeinin
51, ıvkhmet Eröz, Atatürk Milliyetçilik Doğu Anadolu, istanbul, 1987, 66
57 Uluğ ildemir, "Atatürk'ün Tarih Anlayışı", Türk Dili Aylık Dergi, c.: Xi, sayı: 14, 1952, W-70.
Ayrıca bkz.: E.Z. Karaı, "Atatürk'ün Türk Tarih Tezi", Atatürk Hakkında Konferanslar, Afet inan-
E. Ziya Karaı, Ankara, 1946, Trı< Yay., 55-65; Cengiz Orhonlu, Atatürk ve Tarih Görüşü", Türk
Kültürü, sayı: 61, Yıl: 6, 26-30
.\x Aferinan, Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi Türk Irkının Vatanı
Anadolu, Ankara, 1947, TıK Yay., 10. Almanya'da doktora tezi olarak yapılmış olan bu eser, özetle,
Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde insanlar (60.000) üzerinde yapılan beden ölçümleri ile kazılardan çıkan
kafatasıarıl'la
karşılaşıırılarak,
-kesin olarak ortaya konmasının
mümkün olmamasına rağmen¬
Anadolu'da eskiden beri Türkler'in yaşadığı iddia edilmiştir. Bu iddia kitabın adından da anlaşılacağı
üzere, Türk Irkinm vatanının Orta Asya kadar Anadolu da olduğu ortaya konmaya çalışılmışur. Onun
bu husustaki iddialarının temelsizliğini cılız sesle de olsa iddia eden yine Puad Köprülü alınuştuL Bu ı.
derin köklerini bulmak için antropolojik çalışmalar, ilmi tetkikler ve bu hususu netleştirmek
için anket, kazı ve bolca tarih araşurması yapnrnuşur.59
"Atarurk'ün tarih üzerinde çalışmaları,
Kurtuluş
Savaşının
kültür alanında
devanudır. Atatürk, tarihe çok önem verirdi. Tarihi ayna nitelerdi. "Rir milletin ne gibi
özellik ve yeteneklere sahip olduğunu taktir ve tayin edebilmek için o milletin sevk ve
yönetimiyle görevlendirilenkrin, insanlık tarihini, özellikle milli tarihini çok okumuş ve
hazrnetmiş olmaları şartur. Başarının birinci sım bundadır. Aksi taktirde, idare edenler
hüküm ve kararlarında daima hüsrana mahkumdurJar. Tarih, bir milletin neler başarmaya
muktedir bulunduğunu gösteren en doğru kılavuzdur" sözünden tarih bilgisinin
vazgeçilmezliğine ilişkin görüşünü belirtmektedir. Bu düşüncelerinin ışığında Avrupa
ülkelerinin Türkleri parçalanmaya mahkum ederken, onları küçük düşürmeyi de hedef
alarak Türk tarihi ve Türk ırkı hııkkında geliştirmiş oldukları Türklerin sarı ırktan ve
uygarlaşamayan yeteneksiz kimseler olduğu görüşünü yıkmayı hedef almıştı."60
"Atatürk 193ü'dan sonra Türk Dili ve Tarihi üzerine çalışmaları yoğunlaştırdı. Türk
Dili ve Tarihi Tetkik Cemiyetleri'nin kuruluşu ve daha sonra isimleri değiştirilerek, Türk
Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun oluşması, yeni tarih anlayışının ifadesi oldu. İslam
ve Osmanlı anlayışına dayanan Tarih açıklaması yerine ulusun tarihi anlayışı ge1di."61
Milli devlet olmanın temel şartı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temel felsefelerinden de
biri olan Milliyetçiliğin "tarih bilinci" ile birlikte ve ondan doğan bir duygu olduğu
malumdur ki, Atarurk'te "tarih bilinci"nin çok iyi ve yüksek seviyede olduğu müşahede
edilmektedir.62
Atatürk, Ziya Gökalp63 ve zamanının diğer Türkçü ve İslamcı aydın ve bilim
adamları ile birlikte cumhuriyetin yaşamasında ve devletin tarih anlayışının yerleşmesinde,
Atatürk'ün kurduğu kurum ve komisyonlarda aktif görevalmak suretiyle, vazife iera eden
Köprülü, böyle bir ortamda "nasıl bir "tarih ilmi" ve "tarih yazıcılığı"ndan yanadır?" Bu
sorunun cevabını da yine bilhassa Köprülü'nün ilk talebeleri vasıtasıyla ikinci el
çalışmalardan yapmayı uygun görüyoruz. Çalışmanuzın başından beri anlatılanlar, burada
anlatılacaklara ilaveten göz önüne alınmalıdır.
Türk tarih Kongresinde vuku bulmuş ve Behar'ın ifade ettiği gibi, Ortam gereği bu fıkirJer yeterince
taruşılamamışnr. I3ehar, 132 vd.
59 Afetinan, s. 67; Ekrem Akurgal, "Tarih ilmi ve Atatürk", Belleten, c: XX, sayı: 79, 1956,582-584
(,ll
Seçil Akgün, "Metot", Fırat Üniversitesi Tarih Metodolojisi ve Türk Tarihinin Meseleleri
Kollokyumu 21-26 Mayıs 1984 ElaZiğ Bildiriler, Elmğ, 1990, 195
(,1
Ergün Aybars, "Durum Tespiti", Fırat Üniversitesi Tarih Metodolojisi ve Türk Tarihinin
.Meseleleri Kol1okyumu 21-26 Mayıs 1984 Elazığ Bildiriler, 177
62 Bb.: B.S. Baykal, "Atatürk ve Tarih", Belleten, c.: XXXV, sayı: 140, 1971, 531-540; Halil
Dcmi.rcioğlu, "Tarın, Biz ve Atatürk", Belleten, c.: XXXV, sayı: 139, 1971, 453-455; Halil inalcık,
"Türk Tarihi ve Atatürk'te Tarih Şuuru", Türk Kültürü, c.: l, Yıl,: 1, sayı: 6 Nisan 1963, 6-11
(,.1 Atatürk'ün Gökalp'le olan tesirleşmcsi hakkında bkz.: Ercürnem Kuran, "Atatürk ve Ziya Gökalp",
Türk Kültürü, c.: ll, Yıl: 2, sayı: 13 Kasım 1963, 9-12; Necati Akder, "Gökalp'in Tarih Anlayışı
Açısından Atatürk İnkılabı ve Değerlendirme Buhraru", Türk Kültürü, c.: ll, Yıl: 2, sayı: 13 Kasım
1963, 13-49 ve sayı: 14 Aralık 1963, 35-61
Köprüıü, "maziden mahrum milletler istikbale kuvvetle yürüyebilmek ve medeniyet
aleminde kendilerine bir mevki tayin etmek için hiç yoktan bir ma7.i ihtira'ına çalı~ırlarken,
bizim gibi çok zengin, şanlı bir maziye malik bir milletin mazisine karşı nihayetsiz bir
ısrarla gö? yumması ne büyük bir nankörlüktür." cümleleriyle Türk tarihi çalışmalarının
önemini ifade ederJA
Milli Kültür dergisinin 81. (Şubat 1991) sayısı ''Türk Tarih Araştırmalarında Metot
Tartışmalan"naayrılmış (s. 4-42 arası) ve oradaki tartışmalara katılan bütün Türk tarihçileri
Türkiye'nin o ?aman yaşayan ve bir çoğu da halen yaşamakta olan ülkemizin iinde gelen
tarihçileridir. Yine bunların tamamı "Köprülü ekolü"nde yetişmişrir. Hatta bunlardan
birkaçı da Köprülü'nün doğrudan talebesi olmuşlardır. Türkiye'deki tarihçiliğin o zamankı
(hatta bugünkü) durumunu soru~turan yazarların tamamı "modern tarihçilif,rin Türkiyc'ye
girişinin
Köprülü ile başladığı
ve Köprülü'nün ülkemizdeki tarih metodolojisinin
kurucusu" oldURunda hemfikirdirier. Türkiye'de tarihçilik, yukarıda
anlatılan
eski
çizgilerden ı<öprülLı sayesinde kopabilmi~tir. Köymen bunu şöyle dillendirir:
"Once Batı araştırma metodunu Türkiye'ye kimin veya kimlerin getirdiğini ele
alalım: Genellikle sosyal bilimlerde, özellikle Türk tarihi ve edebiyat tarihi araştırmalarıyla
Batı araştırma motodunu Türkiye'ye ilk dda getiren alimlerin başında bizi yetiştiren Prof.
Dr.M. Fuad Kiiprülü gelmektedir. O lise ôğretmeni iken "1913 yılında -o zaman Darül
Fünun adını taşıyan- İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinc İttihat ve Terakki Fırkası
tarafından Türk Edebiyatı tarihi müderrisi (şimdiki deyimi ilc profesörü) tayin edildi.
Böylece yetenekli gençlerc kendi uzmanltl< daııarında çalışmaları imkanı verilmiş oldu."
"ı\tatürk vatan kurtarıcısı ve devlet kurucusudur. Prof. Dr. M. Fuad Köprülü ise,
Türk milletini naslara göre işleyen ~ark zihniyetinden kurtararak, aynı millete araştırıcı vc
yaratıcı Batı zinniyetini getiren, Batı araştırma metodunu Türk tarih alanında ba~arı ile
uygulayan büyük bir bilim adamı sıfatiyle, Türk tarihinin şark zihniyetinden kurtarıcısı,
metodunu uygulayıcısı sayılabilir.Böylece o da karşımıza, tabiri caizse, "Türk tarihinin
kurucusu" olarak çıkmaktadır."65
Nejat Kaymaz, Köprülü'nün sonraları tamamen tarihe yiinelişiııi şöyle özetler:
"Siyasal alandaki gelişmeler Köprülüzade'nin düşünce ve tutumunda belirli bir etki
yapmamıştır.
Olsa olsa acı gerçeği gÖZ önüne seren eserler, onu romantizmden
uzaklaştırmıştır,idealizminden değiL. Bu durum onun kariyerinde, giderek daha iyi görünün
hale gelecek olan bir tarihe yönelme olgusuna yol açmıştır. Yani Köprülüzade Turancılık
politikasının başarısızlığınıgördükten sonra, dUY!,'tlsallıktan kurtulduğu oranda idealizmde
bilinçlennıiş, bunun sonucunda da sanatçı kişiliğinden ayrılarak, yani edebiyattan tarihçiliğe
kayarak, daha çok bilim adamı, daha çok tarihçi niteliği kazanmaya başlamıştır."66
M F. Abdullah Tan~e1, "Prof. Fuad Köprülü Hakkında Bazı Notlar", Türk Kültürü, sayı: 57, yıl: V, 649
65 M. Alı;ıy Köymen, "Türk Tarihindc Araştırma Metodu", Milli Kültür, sayı: 81, Şubat 1991, 13.
Köymen bu yazısında Türkiye'de biri M. H. Yinanç'ın, diğeri ise KöprüIii'nün kurduğu iki tarih
ekolünün olabileceğinden bahseder. Ancak kendi talebelerinin bile Köprülü'nün ekolünün takipçisi
olamadıklarını da itiraf eder. Fakat bir kaç kişi, Köprülü'nün metoduyla çalışmaktadır. Köymen, 17-1il
(,i, Ncjat Kaymaz, "Türkçü Tarih Görüşü", 442-3
I:, Kôpriilü'nün ilmi tcnkitleri çok kudretli okluğu nispem: sen idi. Bu sayededir ki,
0, milli tarih hakkında Avrupa'da ve Türkiye'de ileri sürülmüş ve hana asırlaren yerlqmiş
pek çok yanlı~ tez ve gôriişleri yıkmıştır. Bu suretle o, Türk tarihi hakkında yeni ufuklar
açrt11~, yeni meseleler val.' ve halletmiştir. Onun tenkitlerine karşı ya susulmuş v<::ya
cevaplar zayıf kalmıştır. Tenkit ve münakaşalardadaima ilmi hakimiyeti muhafaza etmiş ve
çoğu %aman mağlup olmamışar. Onun ileri sürdüğü görüşler ve tezler de sonraki
araştırmacılar tarafından, ana hatlan ile teyit edilmiş, genişletilmiş, hatalar da sadece
tdemıata inhisar etmiştir. İyi araştıramadığımeseleiere temas ederken ilmı ölçü v<:: ihtiyana
çok dikl<atli davranması da muvaffakiyetleri arasındadır.
Köprüıü, talebderine tarih hakkında şunlan derdi:
''Tarihçi yalnıl. Orta Çağla uğraşanlardır. İlk çağ "arkeoloji"dir. Yeni çağ gazete
kolleksiyonu karıştırmaktır.
Orta çağ
ise, yazılı
vesikalan arşivlerde
araştırmak,
kütüphanelerde vak'anüvislerin ağdalı dille yazdıklan eserleri okuyup anlamaktır. Müverrih
yalnız Orta çağı inceleyenlerden Çıkar." V<:: ilave ederdi: "Tarihçiler, yazılarında daima açık
kapı bırakmahdırlar;çünkü y<::ni bir vesika çıkabilir."67
Küprülü, her ilim dalının kendisine göre bir usulü olması g<::rektiğini söyleyerek,
gerek tarih gerekse içtimai ilimlerin hiçbir zaman riyazi ve tabii ilimkrin şel,il ve
mahiyetinde teşekkül edemeyeceklerinden, tabiatıyla onlarla bunlann usullerinin de ayn
olması gerekti~rini söyler. Tarihe parçacı yaklaşmanın yanlışlığını ifade için de, edebiyat
tarihinin, medeniyet tarihinin yani bir milletin umumi tarihinin içinde incelenmesi
gerektiğini ve tarihe yaklaşım tarzının da bunu dikkate alması gerektiğini söyler. İşte bunlan
ortaya koymak için bir usul bilgisine ihtiyaç vardır.68
Köprülü'ye göre "tarihçi, geçmişe ait vak'alannı nakil ve ihya etmek istediği
cemiyetin önce ırk menşeini, fizikı ve coğrafi çevresinin teşekkülünde yer alan amilleri,
siyasi kuvvetinin saha ve nüfuzunu, aile iktisadiyatını, halk hayat ve teşkilatılU, bu teşkilatın
resmi. teşkilat ile münasebetlerini, mülkiyet şeklini, ziraat, ticaret, sanayi, lisan ve
edebiyatını, dini v<:: ilmi tekamülünü, komşu kavimlerle maddi ve manevi münasebetlerinin
derecesini vazıh hatlarla göstermelidir. Eski devirler hakkında tarihı eserler bırakmış ve
l.amanlanndaki vesikalann, ancak kendi keyif ve heveslerine uygun gördüklerini kullanmış
olan eski tarihçilerimil., içtimaı bir topluluğun asıl hakiki ve tabii hayatını teşkil eden
unsurlan• hiç fark etmemişlerdir; maatteessüf bir cemiyetin, onu terkip eden unsurlannı,
mihanild hayatını görüp anlamakta l.amanırruz
tarihçileri de onlardan müterakki
bulunmuyarlar."69
''Tarihçilerin tarihe ilmı bir mahiyet vermek için dikkate aldıkları diğer bir mesele
de, cemiyerlerin inkişaf tarihlerinde ani hareketlerin değil, tedrid bir değişmenin hüküm
sürmesidir; yani bu suretle tabü ilimier sahasında hakim olan tekamül mefhumu, tarihe de
nüfuz etmiş oluyor. Münferit ve müstesna vakaları bir yığın halinde toplamakla bir tarih
vücuda getirdiklerine inanan eski tarihçiler için, tarihi hadiselerde bir tenasüp ve intizam
tahayyülü tabii mümkün olamazdı. Her vak'a, tesadüfün yahut Tann kudretinin bir neticesi
gibi tclakki olunuyordu. (...) Kainatta münferit hiç bir hadise yoktur; her hadise bir çok
67 Enver Behnan Şapolyo, "Hocam Fuad Köprülü", Türk Kültürü, sayı: 47, yıl: IV, Eylül 1Wı(ı, 98
(... Kiiprülü, "Türk Edebiyatı Tarihinde UsUl", 1,4
1>9 Köprüıü, "Türk Edebiyatı Tarihinde Usül", 1,7-8
sebep ve amillerin birlikte meydana getirdiS>1 ve geleceğe ait bir takım vak'aların muhtelif
sebeplerinden biridir. Müverrih, uzun uzadıya bir karanlık saha üzerinde aydınlık bir saha
görürse, onu layıkıyla ihata ve kıymetinin derecesini idrak edemez; halbuki o karanltğı yok
ederseniz, eskiden tarihçiyi ~a~ırtan, hayrete dü~üren parlak nokta, tabii muhiti içinde sebep
ve amilleri pek basit giirünecektir." diyen Köprülü, artık tarihçilerin olayların arkasına ve
meydana geldikleri şartlara eğilmcnin ne kadar gerekli olduğuna inandıklarına dikkat
çeker.711
Tecrübe ve müşahede usulünün tarihte tatbik edilip edilemeyeeeğini meselesini de
tanınmış banlt alim, sosyolog, istaıisı:ikçi, tarihçi ve tarih fclscfecilClinden nakille tartışan
köprülü, tarihte kanunlar ve muayyenlik meselesini, bu husustab muhtelif nazariyeleri ele
alarak tartışmakta ve bu hususta muhtelif alimleıin fikirlerini nakletmektedir. Sonuçta,
kendisi de kat'i neticelere varamamakla birhkte, anlaşıldığllla göre tarihte kanun ve
Illuayyenliğin olmayacağı kanaatini desteklemiş görCınmektedir.71
Köpriilü'nün Tarih ve Tarihçilik hakkındaki bazı görl1şlcrini, "Bizde Tarih ve
Müverıihlcr Hakkında" başlıklı makalesine başvurarak nakletmek istiyoruz.Tarih-i Osmani
Fneümeni ve bu eneümenin ocşrettiği bazı eserleri dile getirerek, kendi zamanının ve
önceki di:inemleıin tarihçiliği hakkında bilgiler veren Köprülü, Mufassal Bir Osmanlı
Tarihi yazmakla görevlendirilen bu kurumun, çok az şey yaptığını siiyleyerek, onu,
"Mufassal bir Osmanlı taıihi yazmakla yeni bir kaç vesikadan ufak bir makale vücuda
getinnek arasında galiba çok farklar olacak ki, Encümen henüz hiç bir şeyortaya koymadı"
diyerek tenkit edern
Kiiprülüye göre, Encümen'in üyeleri mütebahhir ve ortaya koyduklan eserler de
mütc!ıahhidne olmakla beraber, hiç biri alim olmadığı gibi ortaya koydukları da alimiine
değildir. Çünkü onlar, tarihin felscfesi ve usulü hakkında muayyen bir fikre sahip
olmadıkları gibi vak'aları yan yana di7.mekle... tarih ya7.dıklan kanaatindedirler. Halbuki yeni
telakkisiyle tarih,larih sırasına göre yazılmış bir 'vekayiniime'den büsbütün farkıt bir
şeydir.71
Köprülü'ye göre tarihçi olabilmek için tarih hakkında edinilccek ilk "felsefi terbiye"
de yeterli değildir ve tarihin muayyen bir devri -daha yeni bir telakkiye göre- muayyen bir
sınıf hadiseleri hakkında derin bir vukuf ve geniş bir ihataya sahip olmak, ona ait bütün
vesikaları tetkik ve terkip edebilmek lazımdır.
Köprülü'nün "Bizde Milli Tarih Yazılabilir mi?" başlıklı makalesini tanıtan Köymen
~öyle devam eder: "Bundan sonra "bütün ma:t.iyi tetkik va7.ifesiyle mükellef olan taıihin,
çok geni~ bir ilim sahası olduğuna dikkat çeken Köprülü, ilmi terakkiler neticesinde tarihin
yardımcı ilimierinin bile bir hayatın ihata edcmeycceği kadar muhtelif geniş parçalara
ayrıldığını ifade etmekte, bu kollardan herhan)..,>1 birine iotisap edeceklerin öı::,ı-renmcye
mecbur olduklan şeylerin birbirinden çok farklı olacağını, haklı olarak beyan etmekte ve bu
hususta çeşitli misalier vermektedir. Böylece ihtisaslaşrnanın lüzul1l ve zarureri hakkında
70 J(i)prü!ü, "Türk Edebiyatı Tarihinde Usııl", 1,9-10
71
Ki)prülü, "Türk Edebil'an Tarihinde Uslıl", 1,12-18. Bkz.: Köymcn, "Prof. Mehmcd Fuad
](i>prülü'nün Tarihe Dair .ilk Yazıları", Türk Kültürü, sayı: 47, yıl: IV, Eylül 1966,948-950
72 Köymen, "Köprülü'nün Tarihe Dair İlk Ya7.ıları", 951
71 Köymen, "Köprühi'nün Tarihe Dair İlk Yazıları", 952
mütdaalarına devam eden Köprülü, modern telakkisiyle bir milletjn "illni, hukuku, ahlakı,
edebiyarı, güzel sanatları, iktisadiyan t,ribi bütün içcimai müesseseleri"ni bir tarihçinin
anlayamayacağını, zira mesela dini bir hadise ile edebi hadisenin birbirinden farklı
olduğunu belirtmektedir." Köprülü Batıdaki ihtisaslaşmaya değindikten ,sonra şôylc
demelm:dir: "Halbuki bizde, müverrih her devri ve her müesseseyi ayru derecede bilen,
yani bunların hiç birini bilmeyen demektir. Mem1ekette değil bu kadar dar ihtisas
daireleıine malik alim1tr, hatta bir müessese tarihiyle uğraşanlar yokken, 35 ciltlik bir tarih
vücuda getirmeye çalışmak nihayet bir hülyadır..."74
Türkiye Tarihi yayınlandığı zaman (1923), Türk ve İslam tarihinde o zamana kadar
gôri.ilen ve bilinen tarihlerden büsbütün farklı olarak, gerçekten tamamıyla ilmi ve çağdaş
bir şekilde ve bir siyasi ve askeri tarihten ziyade kültür ve medeniyet tarihi mahiyetinde
sunulmuştur. Bu eserde, ünce o günkü Türk alemi hakkında, batıda tartışması yapılan
hususlardan, etnolojik, fılolojik ve istatistiki malumau verildikten sonra, Müslüman
olmazdan evvd geçirdikleri siyasi ve medeni hayat, kökenleri, dinkri, dilleri, güçleri,
yaşadıkları mekanları, musiki, yazı, edebiyat, destanlar konu edilmiştir. Daha sonra
Türklerin İslam1aşmasl ve İslam alemindeki ilk durum ve hizmetleri, ilk Müslüman Türk
devletleri, Tuluniler, Ihşidiler, KarahanWar, Ga,meliler, Selçuklular ve bu devletlerdeki her
türlü medeni, edebi, dini ve siyasi hayat ele alınıruştır. Sdçuki İmparatorluğu ve
medeniyetlerine birer bölüm ayrılıruş, Anadolu'nun Türkleşmesi işlenmiş ve müsrakil bir
bölüm olarak da Bizanslılar'la ve Haçlılarla mücadeleler ek alınıruştır.
Kitapta ele alınan tüm konular, bugün de ill< ü[,rretimden üniversite eğitimine kadar
her taıih dersinde işlenen konulardır. Bu konular ve ilgili münasebetleri gayet veciz ve
seçkin bir tarzda anlanlmıştır. Türk tarihinin cihan tarihindeki yerini gösteren mufassal bir
mukaddimenin ilave edildiği bu eser, etnoloji ile din, !isan, edebiyat, güzel sanatlar, hukuk
ve ikrisat tarihlerine geniş bir nisbet verildiği cihetle, daha ziyade medeniyet tarihi
sayıla bilir.
Köprülü bu eserinde, bizzat kendisinin bazı araştırmaları yeni zikn.:ttiğini ve bunlara
dair tafsilata girdiğini söylediği yerler olmakla birlikte, bir çok eserinde yaptığı gibi,
tarihçikrc yol gösterecek araştırma konularına da işaret etmektedir: İlk Çağbra ait Türk
tarihi çalışmalarının yokluğuna temas etmesi (s. 4), Türk tarihinin bilinmesinin, cihan
tarihini bilinmesine de büyük katkı sağlayacağını iddia etmesi (s. 5), Türk dili ve lehçeleıi
hakkında yapılmış araştırmaların hem sathi ve yetersiz hem de yanlışlarla dolu olduğunu
dile gerirrnesi (s. 7 vd.), Türk kavimletinin emolojinin yapılmadığı ve yapılanların çok eksik
olduğuna dair iddiaları (s. 13 vd.), Türk kültürünün komşu kültürlerle teması ve etkilenişi
(s. 60 vd.) ve Türk milli destanlarının araştırılması zanıretine vurgusu (s. 71), Türk
devletlerine tqkilatta örneklik yapmış olan Samani devlet teşkilatina eserlerde fazlaca yer
verilmemiş olması (s. 100) ik Gazne sanan hakkındaki araştırmaların azlığına vur!-,'Usu (s.
155), Oğuzlara dair ciddi çalışmaların yapılmamış olması (s. 179) ve Türkler'in İslam
medeniyetinin teşekkülündeki hizmetkrinin araştırılması gereği (s. 269) Selçul<iler'in siyasi
ve idari teşkilatına ve o devir medeni hayatına dair araştırılınaların yapılmadığı (s. 270) gibi
konular bunlardan bazılarıdır.
H Köymen, "Köprülü'nün Tarihe Dair İlk Yazılan", 956
Türk mrih çalışmalarının bugün geldiği noktanın bırakın yeterli olduğunu henüz
yanlarda bile olduğunu iddia etmenin çok yanlış olduğuna inanıyoruz.
Daha öncc değindiğimiz gibi Köprülü'nün işaret ettiği konular talebeleri ve
talebderinin mlebeleri tarafından çalışılmış ve çalışılmaya devam etmektedir. Bunu görmek
için bilhassa Ankara'daki Üniversitelerin Tarih Bölümleri ve İstanbul Üniversiteleıinin
Tarih biilümlerinde yapılan çalışmalar ile İlahiyat Fakülteleri İslam Tarihi Bilim dalında
yapılan birçok çalışmaya bakmak kafidir. Sadccc yukarıda verdiğimiz örnekler üzerinde
konuşacak olursak, Osman Turan, liaW İnalcık, İbrahim Kafcsoğlu, Bahaeddin Ögel, M.
Altay Köymcn, E. Behnan Şapolyo, Mustafa Akdağ, H. Gazi Yurdaydın, Faruk Sümer, H.
Dursun Yıldız, Reşat Genç, Yusuf Halaçoğlu, Erdoğan Merçil, Abdulkadir Donuk, Neşet
C;ağatay, Bahacddin Ycdiyıldız, A. Yaşar Ocak, Mustafa Fayda, Tahsin Banguoğlu, Şerif
Horatav, O. Şaik Gökyay, Nihai Atsız, N. Sami Banarlı, Ziya Karamuk, Abdulbaki
Gölpınarlı, R. Melül Meriç, F. Abdullah Tansd, Mecdud Mansuroğlu, Mehmet Kaplan,
Ahmet Ateş, Şükrü Elçin ve daha bir çoklannın çalışmalan hep Köprülü'nün temas ettiği
vc temas edilmesini istediği konulardır. Aynca KöprLilü'nün ekibinde yer alan Abdülkadir
İnan, R. Hulusi Ozden, R. Rahmeti Arat, Şerafettin Yaltkaya, Kilisli Muallim Rıfat, Ahmet
Caferoğlu, Akdes N. Kurat ve K.ıvamuddin Burslan'ın da Türk taıihi, edebiyatı ve
kültürüne katkıları aynı minvaldedir.
Bir talebesinin Köprüıü'nün "Türkiye Tarih" adlı eseri hakkındaki kanaatleri şu
şekildedir:
"...1923 tarihinde Türkiye Tari/JPni çıkardı.
işte
feyz aldığım
bu eseridir.
Osmanlılar'dan önce engin bir Türk tarihi olduğunu ben bu eserden öğrendim. Hunlar,
C;ôk-Türkler, Karahanlılar, Gaznehler, Selçuklular'ı öğrendim. Hele Oğuzlar'a ait bilgi ise
pek zengindir. Türk mitolojisini bu eserden okudum. Milli taıihimizi yazmak hevesini bu
eseri okuduktan sonra duydum. Kôprülü bir edebiyatçıdan ziyade tarihçi idi."75
Bu kitap günümüzde halen daha okunmaya ve ele aldığı konular itibariyle baş
vurulmaya layık bir eserdir. Keşke arka kapağında bahsedilen ikinci cildi de çıkmış olsaydı...
7S Şapül)'ü, "Hücam Fuad Köprülü", 981

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,97 M - Bugn : 27858

ulkucudunya@ulkucudunya.com