« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Mar

2012

EBÛ BEKİR ER-RAZİ’NİN “BEŞ EZELÎ İLKE” ANLAYIŞININ KAYNAĞI PROBLEMİ

Hüseyin KARAMAN 01 Ocak 1970

ÖZET
İslâm Felsefesi Tarihi’nin ilk filozoflarından olan Ebû Bekir er-Râzî, felsefeyi bir yaşam şekli olarak kabul etmektedir. Felsefî sisteminin öne çıkan ve dikkat çeken yönlerinden biri “beş ezelî ilke” anlayışına dayanan metafizik düşüncesidir. Râzî’nin, “Bârî/Yaratıcı”, “küllî nefs”, “heyûlâ”, “halâ/mutlak mekan” ve “mutlak zaman”dan oluşan “beş ezelî ilke” öğretisi, gerek kendi döneminde, gerekse sonraki dönemlerde hep tartışma konusu olmuştur. Filozof, Allah’tan başka ezelî ilkeler kabul etmesi dolayısıyla eleştirilmiş, hatta dinden çıkmış olduğu bile ifade edilmiştir. İslâmî öğretilere aykırı olduğu ifade edilen bu düşüncenin filozofta nasıl oluştuğu konusu henüz tam olarak ortaya konamamıştır. Kayraklarda, bu öğretinin kaynağı ile ilgili farklı bilgiler bulunmaktadır.
Bu çalışma, Ebû Bekir er-Râzî’nin en fazla tartışılan ve eleştirilen görüşlerinden biri olan “beş ezelî ilke” anlayışında hangi kaynak veya kaynaklardan etkilenmiş olduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır.
I. Giriş
Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyâ er-Râzî, 251/865-313/925 yılları arasında Rey ve Bağdat şehirlerinde yaşamıştır.[1] Özellikle tıp, felsefe ve kimya gibi ilimlerle ilgilenmiş olan filozof, bu sahalarda İslâm kültürüne katkılarda bulunmuş ve çeşitli eserler yazmıştır.[2] Ancak felsefe ile ilgili eserlerinin[3] büyük çoğunluğu taassup ve mülhitlik nitelemesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı kaybolmuş olup çok azı günümüze kadar gelmiştir.[4] Bundan dolayı, Râzî’nin felsefî düşüncesini her yönüyle ortaya koymak ve sınırlarını belirlemek oldukça zordur. Ancak onun felsefî sisteminde özellikle din, nübüvvet ve kutsal kitaplar hakkındaki görüşlerini içeren din felsefesi ile “beş ezelî ilke” (el-kudemâu’l-hamse) anlayışına dayandırmış olduğu metafizik düşüncesi ön plana çıkmıştır.
Kaynaklarda belirtildiğine göre Ebû Bekir er-Râzî; “Bârî/Yaratıcı”, “küllî nefs”, “heyûlâ/mutlak madde”, “halâ/mutlak mekan” ve “mutlak zaman”dan oluşan “beş ezelî ilke” kabul etmektedir. Bunlardan “Bârî” ile “küllî nefs” canlı ve faal, “heyûlâ” cansız ve pasif, “halâ” ile “mutlak zaman” ise ne canlı, ne faal ne de pasiftir. [5]
Râzî’ye göre beş ezelî varlığın ilki olan Bârî, ezelî olup cisim değildir ve bir değişime de uğramaz. Çünkü oluş ve bozuluşun dışındadır. Her şeyin düzenleyicisi olup kendi kendine kaimdir. Ayrıca bilgisizliğe düşmeyen alim, zulmetmeyen adildir, ilmi, adaleti ve rahmeti mutlaktır.[6]
Beş ezelînin ikincisi “küllî nefs”tir. Filozofa göre “küllî nefs”, bizatihi kaim bir cevher olup cisim değildir ve bir mekanı da yoktur. Canlı ve bilgisiz olan “küllî nefs”, Tanrı’nın âlemi meydana getirmesine neden olmuştur.[7]
Bölünemeyen sonsuz sayıdaki atomlardan meydana gelmiş olan “heyûlâ, basittir, mürekkep değildir. “Anasırı erbaa” ve semavî cisimler, “heyûlâ” ile “halâ”nın farklı oranlardaki terkibinden oluştukları için, âlem sona erdiğinde “heyûlâ”nın cüzlerinin tekrar terkipten önceki hallerine geri dönmeleriyle birlikte ilk hallerine geri dönecekler ve bu durumda kalacaklardır.[8]
Râzî ontolojik bir gerçeklik olarak kabul ettiği “halâ”yı, “içinde cismin olması mümkün olan fakat cismin olmadığı boyut”[9] olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla “halâ”, cisim olmadığında da var olan bir mekan, bir başka ifadeyle cisimsiz mekan olmaktadır. Çünkü mekan tutan cisim onun faili olmayıp sadece onu mekan edinendir.[10] Bu durumda da o, “halâ”yı, “kaplayan ile kaplanan arasında ortak olan bir yüzey”[11] olarak tanımladığı izafî mekandan ayırmaktadır. İzafî mekan, kendi kendine bir varlığa sahip olmadığı için cismin var olmasıyla var olmakta, yok olmasıyla da yok olmaktadır.[12]
Aynen mekan gibi zamanı da mutlak ve izafî zaman olmak üzere iki kısma ayıran Ebû Bekir er-Râzî, ezelî ve yaratılmamış olan “mutlak zamanı”; takdir olunmasa da var olan müddet; öncesi, başlangıcı ve sonu olmayan müddet olarak tanımlamaktadır. Harekete bağlı olmayan “mutlak zaman”ı, ayrıca, “müddet” ve “dehr” terimiyle de ifade etmektedir.[13] Gök kürelerinin hareketi sonucunda oluşan bir zaman olarak ifade ettiği izafî veya sınırlı zamanı ise, başlangıcı ve sonu olan müddet şeklinde tanımlamaktadır. Dolayısıyla “izafî zaman”ın var ve yok olması hareket edenin var ve yok olmasına bağlı olmaktadır.[14]
Burada kısaca ifade ettiğimiz “beş ezelî ilke” anlayışının Râzî’de nasıl oluştuğu, filozofun bu noktada kimden veya kimlerden etkilendiği, yoksa, herhangi bir kaynaktan etkilenmeksizin, söz konusu öğretiyi bizzat kendisinin mi ortaya koyduğu henüz kesinliğe kavuşturulmamış bir konu olarak ortada durmaktadır. Zaten bir araştırmacı için Râzî’nin sahip olduğu “beş ezelî ilke” anlayışının kaynağı veya kaynakları konusunda açık seçik bir tablo ortaya koymak oldukça zor görünmektedir. Bunun nedenleri arasında, filozofun, bu konudaki görüşlerini içerdiği iddia edilen eserlerinin günümüze ulaşmamış olması ile mevcut kaynaklarda konuyla ilgili birbirinden farklı bilgilerin bulunmasını gösterebiliriz.
Ebû Bekir er-Râzî’nin, “beş ezelî ilke” anlayışı, tespit edebildiğime göre, genellikle iki kaynakla ilişkilendirilmektedir. Bunlardan birisi kadim Yunan filozofları, bir başka ifadeyle Antik Yunan felsefesi, diğeri de Harranlılar veya Harran Sâbiîleri’dir.[15] Dolayısıyla ben de bu çalışmada, Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışının kaynağı problemini Râzî ile Antik Yunan felsefesi ve Harranlılar arasındaki ilişki çerçevesinde ele alacağım. Bu anlamda önce Antik Yunan felsefesi, sonra da Harran Sâbiîleri ile Ebû Bekir er-Râzî arasında kurulan ilişki üzerinde duracağım. En sonunda da mevcut bilgilerden hareketle Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışında hangi kaynak veya kaynaklardan etkilendiğini, bu etkilenmenin nasıl meydana geldiğini ve hangi boyutta olduğunu ortaya koymaya çalışacağım.
II. Antik Yunan Felsefesi - Ebû Bekir er-Râzî İlişkisi
Ebû Bekir er-Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışını Antik Yunan felsefesi ile ilişkilendiren düşünürlerin görüşlerini, konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağını düşündüğüm için, kronolojik olarak vereceğim.
Filozofu Antik Yunan felsefesi ile irtibatlandıran ilk düşünür, tespit edebildiğime göre, Ahmed b. Hasan el-Merzûkî (ö. 421/1030)’dir. Merzûkî Kitâbu’l-ezmine ve’l-emkine isimli eserinde, önce kadim Yunan filozoflarının “beş ezelî ilke” anlayışlarını geniş bir şekilde açıklamakta, sonra da, tabip olduğunu ileri süren Zekeriyâ er-Râzî’nin, kadim Yunan filozoflarından aktarılan şeyler etrafında dönüp dolaştığını, “beş ezelî ilke” anlayışını onlardan aldığını, ancak onların gayelerini anlamadığını ve bu konuda kadim Yunan filozoflarına tâbi kılındığını belirtmektedir.[16] Görüldüğü üzere Merzûkî burada, Râzî’nin “beş ezelî varlık” düşüncesini Antik Yunan felsefesinden almış olduğunu, ancak onların gayelerini anlamadığını açık bir şekilde ifade etmektedir.
Ebû Bekir er-Râzî’nin eserlerini konularına göre on bir gruba ayırarak sistematik bir tasnife tâbi tutan ilk düşünür olarak ifade edilen Birûnî (ö. 440/1049) de Tahkîk mâ li’l-Hind isimli eserinde, Muhammed b. Zekeriyâ er-Râzî’nin kadim Yunan filozoflarından “Bârî”, “küllî nefs”, “ilk heyûlâ”, “mutlak mekan” ve “mutlak zaman”dan oluşan beş ezelîyi nakletmiş olduğunu belirtmektedir.[17] Böylece Birûnî de filozofun söz konusu düşüncesini Antik Yunan felsefesiyle ilişkilendirmiş olmaktadır.
Kazvînî el-Kâtibî (ö. 693/1294) de, Kitâbu’l-mufassal fî şerhi’l-muhassal isimli eserinde Ebû Bekir er-Râzî’nin, “beş ezelî ilke” öğretisinin Aristoteles’den önceki bütün filozoflar tarafından kabul edilmiş bir görüş olduğunu iddia ettiğini belirtmektedir.[18] Kâtibî’nin bu rivayetinin değerlendirmesini, daha sonra geniş olarak yapacağımız için burada bu kadarla yetiniyoruz.
İbn Teymiyye (ö. 728/1328) ise, Minhacü’s-sünne adlı eserinde, “beş ezelî ilke” anlayışının Demokritos (m.ö. 460-370)’dan aktarıldığını, Ebû Bekir er-Râzî’nin de bu görüşü kabul etmiş olduğunu ifade etmektedir.[19]
Cumhuriyet dönemi düşünürlerinden Hilmi Ziya Ülken (ö. 1974), Râzî’nin metafizik düşüncesinin Sokrates (m.ö. 469-399) öncesi nazariyelere dayandığını, çağdaşlarının onu Anaxagoras (m.ö. 500-428), Empedokles ile Maniheizm’e atfettiklerini ve filozofun “beş ezelî ilke” anlayışının bu sistemlerin bir terkibinden ibaret olduğunu belirtmektedir.[20]
Macit Fahri ise, Râzî’nin, “beş ezelî ilke” öğretisinde esas itibariyle Platoncu olmakla birlikte Harran yahut Sâbiî ve Maniheist kaynaklardan da etkilenmiş olduğunu belirtmektedir. Macit Fahri’ye göre, Râzî’nin Platon ve Platon sonrası literatürle ilgisi göz önüne alındığında bunun son derece tabiî olduğu görülür. Hatta Macit Fahri, Râzî’nin düşüncesindeki Platonik unsurun, hiçbir yerde “beş ezelî ilke” anlayışında olduğu kadar açık olmadığı kanaatindedir.[21] Böylece Fahri, filozofun “beş ezelî ilke” anlayışında esas itibariyle Platon’dan etkilenmiş olmakla birlikte Harranlılar ile Maniheist kaynaklardan da etkilenmiş olduğunu belirtmek suretiyle önceki görüşlerden farklı bir yaklaşım tarzı ortaya koymuş olmaktadır.
Râzî’nin “beş ezelî ilke” öğretisini kadim Yunan filozoflarıyla ilişkilendiren bu görüşler, filozofun metafizik sahadaki düşüncelerini içeren Makâle fî mâ ba’de’t-tabî’a isimli eserinde Empedokles (m.ö. 492-432), Demokritos, Plotinos (ö. 270), Porphyrios (ö. 301) gibi pek çok Yunan filozofuna atıfta bulunmuş olmasıyla desteklenmektedir.[22]
Yine bu yaklaşım tarzı, Sâid el-Endelûsî (ö. 426/1035)’nin Tabakâtü’l-ümem’ inde belirttiği[23], Râzî’nin Kitâbu’l-ilmi’l-ilâhî isimli eserinde Aristoteles (m. ö. 384-322)’i, hocası Platon ve diğer kadim Yunan filozoflarından ayrıldığı için eleştirdiği ve Pythagoras (m. ö. 580-500)’ın görüşlerini takip ettiği şeklindeki bilgiye de uygun düşmektedir.
Bunlara ilaveten, Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışını Antik Yunan felsefesiyle ilişkilendiren düşünce, Ebû Bekir er-Râzî’nin, Ebû Hâtim er-Râzî (ö. 322/934) ile arasında geçtiği söylenilen ve Ebû Hâtim er-Râzî tarafından A’lâmu’n-nübüvve isimli eserde verilen tartışmada[24] -gerçekte böyle bir tartışmanın olup olmadığı, eğer olduysa bile tartışmada mülhit olarak zikredilen kişinin Ebû Bekir er-Râzî olduğu tartışmalı ve şüpheli olmakla birlikte[25]- söylediklerine de uygun düşmektedir. Çünkü söz konusu tartışmada Ebû Hâtim er-Râzî mülhit olarak isimlendirdiği kişiye –ki Hamiduddin el-Kirmânî (ö. 412/1022) el-Akvâlu’z-zehebiyye isimli eserinde bu mülhidin Ebû Bekir er-Râzî olduğunu söylemektedir[26]- “Bârî”, “nefs”, “heyûlâ”, “mekan” ve “zaman”dan oluşan “beş ezelî ilke” anlayışının ilkçağ filozoflarının görüşleriyle uyuşup uyuşmadığını sorması üzerine Ebû Bekir er-Râzî, İlkçağ filozoflarının bu konudaki görüşlerinden haberdar olduğunu, onları incelediğini ve onlar üzerinde düşündüğünü, ancak kendi görüşünün onların görüşünden farklı olduğunu belirtmektedir.[27]
Shlomo Pines, Studies in Islamic Atomism isimli eserinde Râzî’nin felsefî düşüncesinin kaynaklarını ele alırken, Ebû Hâtim er-Râzî’nin A’lâmu’n-nübüvvesi’nden vermiş olduğumuz yukarıdaki bilgiyi aktardıktan sonra şöyle bir değerlendirme yapmaktadır: “Karşılaştırma göstermektedir ki, Platoncu anlayış Râzî’nin daha önce ifade etmiş olduğumuz doktriniyle (beş ezelî ilke anlayışı) tamamen uyuşmaktadır. Râzî’nin gerçek kaynaklarını araştırmada ikinci derecede olan kaynaklardan yapılan rivayetlerin hiçbir değeri yoktur. Onlar, bizim A’lâmu’n-nübüvve’den aktarmış olduğumuz bilgilerle uyuştukları oranda önemlidirler.”[28] Böylece Pines, Râzî’nin felsefî düşüncesinin kaynaklarını araştırırken önceliği A’lâmu’n-nübüvve gibi birinci derecedeki kaynaklara vermek gerektiğinden ve ikinci derecedeki kaynaklardaki bilgilerin onlarla uyuştukları oranda dikkate alınabileceklerinden hareketle, “beş ezelî ilke” anlayışının gerçek kaynağının Platoncu düşünce olduğunu ifade etmektedir.
Ebû Bekir er-Râzî’nin beş ezelî prensiple ilgili düşüncelerini tek tek ele alıp incelediğimizde ve onları Platon’un görüşleriyle karşılaştırdığımızda, Shlomo Pines’in de belirtmiş olduğu[29] üzere, her iki filozofun görüşleri arasında önemli benzerliklerin olduğunu görürüz. Zaten Râzî, hem Makâle fî mâ ba’de’t-tabî’a isimli eserinde[30], hem de kendisiyle Ebû Hâtim er-Râzî arasında geçtiği söylenilen ve A’lâmu’n-nübüvve’de verilen tartışmada, kendi zaman ve mekân anlayışını Platon’un zaman ve mekân anlayışıyla ilişkilendirmektedir.[31] Yine Râzî’nin, heyûlânın kadim olduğu görüşü ile âlemin yaratılışını mitolojik bir tarzda açıklayışında da, hissedilmeyen ve şekilsiz olan bir maddenin (heyûlâ) âlemden önce var olduğunu söyleyen Platon’dan etkilenmiş olduğu söylenebilir.[32]
Bununla birlikte Râzî’nin; kendileri bize kadar gelmemiş olan Kitâbu’l-ilmi'l-ilâhî alâ re’yi Eflâtun[33] isimli bir eserinin olması; mantık anlayışında etkilendiği ifade edilen Aristoteles’i,[34] hocası Platon’dan ayrıldığı ve felsefeyi bozduğu için eleştirmesi[35]; en önemli ahlâk eserleri olan et-Tıbbu’r-rûhânî ve es-Sîretü’l-felsefiyye’nin çeşitli yerlerinde Platon’un ismini zikretmesi[36]; hatta et-Tıbbu’r-rûhânî’nin, “Filozof Platon’un Görüşlerinin Bir Özeti ile Hevanın Bastırılması ve Sınırlandırılması Hakkında” isimli ikinci bölümünde söylediklerinin Platon’un görüşlerinin bir özeti olduğunu ifade etmesi[37] Platon ve Platoncu düşünce ile olan ilişkisini açıkça ortaya koymaktadır. Bütün bunlar dolayısıyla Ebû Bekir er-Râzî, “filozofların üstadı ve en büyüğü”[38] olarak nitelendirdiği Platon’un İslâm dünyasındaki gerçek temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Zaten Râzî, her ne kadar bazı görüşleri dolayısıyla farklı filozoflarla ilişkilendiriliyorsa da, genelde Platoncu-Yeniplatoncu bir filozof olarak karşımıza çıkmaktadır.[39] Nasırı Hüsrev’in, “ashabu’l-heyûlâ” diye isimlendirilen Platoncu felsefe okulunun İslâm dünyasındaki temsilcilerinden birisinin Ebû Bekir er-Râzî olduğunu belirtmesi[40] de bu görüşü desteklemektedir.
Bu noktada belirtilmesi gerek bir husus da, birçok konuda Platon’dan etkilenmiş olan Râzî’nin Platonculuğunun, daha ziyade, 205/820 tarihinde Yahyâ b. Bıtrîk (ö. 215/830) tarafından Arapça’ya tercüme edilmiş olan Timaios diyalogundan kaynaklandığıdır.[41] Bu anlamda Râzî’nin, tıbbı, fizikî ve fizyolojik hastalıkları konu edinen “bedenî tıp” (et-tıbbu’l-cesedanî) ve insanları delillerle ikna etme olan “ruhî tıp” (et-tıbbu’r-rûhânî) şeklinde ikiye ayırarak bedenî hekimlikle manevî/rûhânî hekimlik arasında ilişki kurması[42] ile nefs ve nefsin kısımları hakkındaki görüşlerinin Timaios diyaloguyla ilişkili oldukları söylenebilir.[43] Ebû Bekir er-Râzî’nin, Platon’un, özellikle Timaios diyaloguyla ilgilenerek onun hakkında Telhîs li kitâbi Timâvus isimli bir özet yazmış olması[44] da bu görüşü kuvvetlendirmektedir.
Ancak Ebû Bekir er-Râzî’nin, Paul Kraus’un da ifade etmiş olduğu üzere, doğrudan Timaios’un Arapça tercümesini elde ederek ondan etkilenmiş olması pek muhtemel görünmemektedir. Dolayısıyla belki de filozof, birçok konuda yakından izlemiş olduğu Galen’in, Huneyn b. İshak (ö. 264/878) tarafından Arapçaya tercüme edilmiş (246/860) olan Telhîs li kitâbi Timâvus isimli özetini okumuş ve bu yolla Timaios’dan etkilenmiştir.[45]
Bununla birlikte kaynaklarda Râzî’ye, Kitab fî tefsîri kitâbı Flutârkhûs li kitâbı Timâvus[46] isimli başka bir eserin daha isnat edilmiş olması, Râzî’nin Timaios’dan etkilenmesi konusunda farklı ihtimallerin olabileceğini de gündeme getirmektedir. Bu durumda Râzî, fizik ve ahlakın birlikte ele alındığı Timaios diyalogundaki düşüncelerden Plutarkhos (ö. 120/738) vasıtasıyla da haberdar olmuş olabilir. Bu ihtimal, hem Plutarkhos’un bir fizik tarihçisi olarak İslam dünyasında tanınmış olmasını, hem de Râzî’nin eserlerinde “tabiatçı filozoflara” yapmış olduğu atıfları[47] dikkate aldığımızda mümkün görünmektedir.[48]
III. Harran Sâbiîleri – Ebû Bekir er-Râzî İlişkisi
Harran, tarihte bulunduğu coğrafi konum ve halkının sahip olduğu dinsel inanç dolayısıyla ayrı bir yere sahip olmuştur. Harran halkı, önceleri “putperestler”, “Harrânîler”, “Keldânîler” ve “Nebatlılar” gibi değişik şekillerde isimlendiriliyorlardı. Ancak, Abbasi halifesi Me’mun (ö. 198/813) döneminin sonlarında, Me’mun’un dinsel baskısından kurtulmak amacıyla “Sâbiî” ismini almışlar ve bundan sonraki kaynaklarda “Harran Sâbiîleri diye ifade edilmişlerdir.[49] Zaten tabip-filozof Ebû Bekir er-Râzî de, Harran Sâbiîleri veya Harranlı Sâbiîler şeklinde adlandırılan bu grupla ilişkilendirilmektedir.
Harranlılar ile Ebû Bekir er-Râzî arasındaki ilişkiyi ele alırken önce böyle bir ilişkinin kurulmasına neden olan “beş ezelî ilke” öğretisini Harranlılara isnat eden düşünürlerden, sonra da Harranlılar ile Ebû Bekir er-Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışları arasında ilişki kuran ve Râzî’nin bu konuda Harranlılardan etkilenmiş olduğunu belirten kaynaklardan bahsedeceğim. Bilgileri verirken, olayın gelişim seyrinin daha iyi gözlemlenebilmesi için, kronolojik sırayı takip etmeye de özen göstereceğim.
Tespit edebildiğime göre “beş ezelî ilke” öğretisini Harranlılara isnat eden ilk düşünür Muhammed b. Abdulkerim eş-Şehristânî (ö. 548/1153)’dir. Şehristânî el-Milel ve’n-nihal isimli eserinde, Harranlıların liderleri ve peygamberleri olarak kabul edilen Azimun (Agathodemon)’un “el-mebâdiu’l-üvel/ilk veya ezelî ilkeler”i beş olarak kabul ettiğini ve bunların da “Bârî Teâlâ”, “akıl”, nefs”, “mekan” ve “halâ”dan oluştuğunu belirtmektedir.[50] Böyle olmasına rağmen bazı araştırmalarda, Şehristânî’nin söz konusu eseri kaynak gösterilerek, Ortaçağda Harrânîlerin, ilk neden olan yüce varlıktan çıkan “akıl”, “nefs ya da ruh”, “düzen”, “şekil” ve “zaruret”ten oluşan beş aslî ilahî unsura inanmış oldukları belirtilmektedir.[51] Bu durumda “Bârî Teâlâ” ile birlikte ilkelerin sayısı altı olmaktadır. Hâlbuki Şihristânî, yukarda belirtmiş olduğumuz üzere, Harranlıların, beş tane ezelî ilke kabul ettiklerini belirtmektedir. Ayrıca Şerhistânî’nin Harranlılara isnat etmiş olduğu ilkeler ile söz konusu araştırmalarda Harranlılara isnat edilen ilkeler arasında da önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Bu noktada şunu da belirtmeliyim ki, her ne kadar Şehristânî’nin Harranlılara isnat ettiği ilkeler ile Ebû Bekir er-Râzî’nin kabul etmiş olduğu “beş ezelî ilke” arasında sayı yönünden bir birlik görünüyorsa da, her ikisinin benimsemiş olduğu ilkeler arasında önemli farklılıklar olduğu da göze çarpmaktadır. Şehristânî’nin belirttiğine göre, Harranlılar “Bârî Teâlâ”, “akıl”, nefs”, “mekan” ve “halâ”dan oluşan ezelî ilkeler kabul etmektedir. Halbuki, daha önce belirtmiş olduğumuz üzere Râzî, “Bârî”, “küllî nefs”, “heyûlâ”, “halâ/mutlak mekan” ve “mutlak zaman”dan oluşan “beş ezelî ilke” benimsemektedir. Dolayısıyla Harranlılar “mekan” ile “halâ”yı ayrı ayrı ilkeler olarak kabul ederken Râzî “mutlak mekan” ile “halâ”yı aynı ilke olarak ele almaktadır. Yine Harranlılar, “akıl” diye bir ilkeden bahsederken Râzî böyle bir ilkeden bahsetmemektedir. Bu durumda Şehristânî’nin Harranlıların kabul etmiş olduklarını belirttiği ezelî ilkelerden sadece üç tanesi (Bârî Teâlâ, nefs ve halâ) Râzî’nin kabul etmiş olduğu beş ezelî ilkeyle aynı olmaktadır.
Şehristânî’den sonra gelen Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1209) de el-Muhassal isimli eserinde Harranlıların “Bârî”, “nefs”, “heyûlâ”, “halâ” ve “dehr”den oluşan “beş ezelî ilke” kabul etmiş olduklarını vurgulamaktadır.[52] Fahreddin er-Râzî’nin Harranlılara isnat ettiği ilkelerle Râzî’nin benimsemiş olduğu ilkeler hem isim, hem de sayı yönünden birbirinin aynı olmaktadır. Ancak hem Şehristânî, hem de Fahreddin er-Râzî söz konusu eserlerinde, tespit edebildiğime göre, ne Ebû Bekir er-Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduğundan bahsetmekteler, ne de Harranlıların görüşü ile Râzî’nin görüşü arasında herhangi bir ilişki kurmaktalar. Dolayısıyla bu iki eserdeki bilgilerden hareketle Harranlılar’ın “beş ezelî ilke” anlayışına sahip oldukları sonucuna varılabileceği, ancak Harranlılar’ın Râzî’yi etkilemiş oldukları sonucuna ise varılamayacağı kanaatindeyiz. Çünkü bizzat söz konusu eserlerde açıkça belirtilmedikçe, değişik kaynaklarda Harranlılara isnat edilen görüşleri Râzî’nin düşünceleriyle özdeşleştirmek doğru olmasa gerek.
Tabip-filozof Ebû Bekir er-Râzî’yi Harran Sâbiîleri ile ilişkilendiren ilk kaynak ise, tespit edebildiğime göre, Ebû’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali el-Mes’ûdî (ö. 345/956)’nin Murûcu’z-zeheb isimli eseridir. Mes’ûdî eserinde, Ebû Bekir er-Râzî’nin, Sâbiîleri Harraniyyûn ve Kîmâriyyûn diye ikiye ayırdığı ve Harran Sâbiîleri’nin görüşlerinden bahsettiği bir kitabını gördüğünü belirtmektedir. Ancak Mes’ûdî, sözü uzatarak kitabın amacının dışına çıkmamayı ve bir de Râzî’nin söz konusu eserindeki görüşleri kendi kitabında anlatmasının insanların çoğu tarafından kötü görüleceğini düşünerek eserdeki görüşlerden bahsetmediğini ifade etmektedir.[53] Paul Kraus, Mes’ûdî’nin bahsetmiş olduğu bu kitabın Kitâbu’l-ilmi’l-ilâhî olduğunu belirtmektedir.[54] Her ne kadar Mes’ûdî, eserde ortaya konan görüşlerden bahsetmese de, eserin, çoğu insan tarafından hoş karşılanmayacak birtakım görüşleri içerdiği yönünde bir imada bulunmaktadır.
Nasıruddin et-Tûsî (ö. 662/1264), Fahreddin er-Râzî’nin el-Muhassal’ının özeti mahiyetinde olan Telhîsu’l-muhassal isimli eserinde, önce Harranlıların “beş ezelî ilke” anlayışını açıklamakta, sonra da Ebû Bekir er-Râzî’nin de bu görüşe meylettiğini, hatta bu konuda el-Kavl fi’l-kudemâi’l-hamse isimli bir eser bile yazmış olduğunu belirtmektedir.[55] Böylece Tûsî, Râzî’nin “beş ezelî ilke” düşüncesini Harranlılardan almış olduğunu açık bir şekilde ifade etmiş olmaktadır.
Râzî’yi Harranlılarla ilişkilendiren bir diğer düşünür Kazvînî el-Kâtibî (ö. 693/1294)’dir. O, Fahreddin er-Râzî’nin el-Muhassal’ına yazmış olduğu Kitâbu’l-mufassal fî şerhi’l-muhassal isimli şerhte, Harranlıların “beş ezelî ilke” anlayışını geniş bir şekilde açıkladıktan[56] sonra şöyle söylemektedir: “Harranlıların görüşü ve Muhammed b. Zekeriyâ er-Râzî tarafından tercih edilmiş olan görüş budur. Muhammed b. Zekeriyâ bunun el-muallimu’l-evvel’den önceki bütün filozofların görüşü olduğunu iddia etmektedir.”[57]
Daha önceden belirtmiş olduğumuz üzere, Fahreddin er-Râzî, el-Muhassal isimli eserinde Harranlıların “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduklarından bahsetmesine rağmen Ebû Bekir er-Râzî’nin de bu öğretiyi kabul ettiği veya etmediği yönünde herhangi bir bilgi vermemekteydi. Ancak Kazvînî el-Kâtibî, Fahreddin er-Râzî’nin söz konusu eserine yazmış olduğu şerhte Harranlılar gibi Ebû Bekir er-Râzî’nin de “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduğunu vurgulamaktadır.
Kâtibî’nin eserinden vermiş olduğum pasaj iki farklı şekilde yorumlanabilir. Birincisi, hem Harranlılar, hem de Ebû Bekir er-Râzî “beş ezelî ilke” anlayışına sahiptir. Ancak Râzî, bu görüşü Harranlılardan değil de Aristoteles’den önceki filozoflardan almıştır. İkincisi, Harranlılar ile Râzî “beş ezelî ilke” anlayışına sahiptir ve Râzî Harranlılardan etkilenmiştir. Ancak aynı zamanda Râzî, bu görüşün Aristoteles öncesi bütün kadim Yunan filozofları tarafından da kabul edilmiş olduğunu belirtmektedir. Müsteşrik Shlomo Pines’in de belirtmiş olduğu[58] gibi, Kâtibî’nin Harranlılarla Râzî’yi birlikte zikretmiş olmasının bir tesadüf olamayacağını ve Antik Yunan felsefesinin İslâm dünyasına geçişine Harran’ın aracılık etmiş olduğunu dikkate aldığımızda ikinci yorum daha olası görülmektedir.
Bunlara ilaveten Seyyid Şerif Cürcânî (ö. 816/1414) de, Şerhu’l-mevâkıf isimli eserinde, aynen Tûsî gibi, önce Harranlıların “beş ezelî ilke” anlayışını vermekte, sonra da Râzî’nin de bu görüşe meylettiğini ve el-Kavl fi’l-kudemâi’l-hamse isimli bir eser yazmış olduğunu belirtmektedir.[59] Burada görüldüğü üzere, Tûsî ve Cürcânî, Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışını el-Kavl fi’l-kudemâi’l-hamse isimli eserinde ortaya koymuş olduğunu belirtmektedir. Ancak Paul Kraus, Râzî’nin, “beş ezelî ilke” öğretisini Kitâbu’l-ilmi’l-ilahî isimli eserinde ele almış olması ile tabakat kitaplarında filozofa el-Kavl fi’l-kudemâi’l-hamse isimli bir eserin isnat edilmemiş olmasından hareketle, Tûsî ve Cürcânî’nin belirtmiş oldukları kitabın Kitâbu’l-ilmi’l-ilahî olduğunu ifade etmektedir.[60]
Buraya kadar vermiş olduğum bilgilerde görüldüğü üzere, Şehristânî, Fahreddin er-Râzî, Nasıruddin et-Tûsî, Kazvînî el-Kâtibî ve Seyyid Şerif Cürcânî gibi düşünürler Harranlıların “beş ezelî ilke” düşüncesine sahip olduklarını belirtmektedirler. Ancak bu düşünürlerden, Şehristânî ve Fahreddin er-Râzî, Ebû Bekir er-Râzî ile herhangi bir ilişki kurmaksızın Harranlıların “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduklarını belirtirlerken, Tûsî, Kâtibî ve Cürcânî Harranlı Sâbiîler’in “beş ezelî ilke” anlayışında Ebû Bekir er-Râzî’yi etkilemiş olduğunu ifade etmektedirler.
Burada görüldüğü üzere, her ne kadar Şehristânî’den başlayan bir rivayet zinciri içerisinde bazı düşünürler Harranlıların “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduklarını belirtiyorlarsa da, bunların hiçbirisi söz konusu öğretinin Harranlılara özgü bir düşünce olduğunu temellendirmemektedirler. Buna ilaveten, daha önce belirtmiş olduğumuz üzere, birçok düşünür ve araştırmacının “beş ezelî ilke” anlayışını Harranlılardan önce kadim Yunan filozoflarına isnat etmelerini; Yunan felsefesinin Harran’a hakim olduğu ve Harranlıları etkilediği şeklindeki bilgiyi ve bir de kaynaklarda, Harranlılar’ın Ortaçağ öncesi dönemde “beş ezelî ilke” anlayışa sahip olduklarına dair herhangi bir bilginin bulunmamasını dikkate aldığımızda, Harranlılar ile Ebû Bekir er-Râzî arasındaki ilişkinin mahiyetini doğru bir şekilde ortaya koyabilmek için, kadim Yunan filozofları ile Harranlılar arasındaki ilişki üzerinde de durma gereği ortaya çıkmaktadır.
Dicle ile Fırat nehirleri arasında bulunan Harran, M.Ö. IV. yüzyılda Büyük İskender’in Anadolu ve Mısır’dan Hindistan’a kadar olan bölgeyi işgal etmesi sonucunda yöredeki diğer yerleşim merkezleriyle birlikte Yunan egemenliğine girmiş ve birçok Yunanlı buraya gelip yerleşerek felsefî ve dini faaliyetlerini burada devam ettirmişlerdir. Bu durum Yunan kültür ve felsefesinin Harran’a geçmesine neden olmuştur.
Buna ilaveten M.S. VI. yüzyılda İmparator Justinianus’un vermiş olduğu emirle Atina’daki bütün felsefe okullarının kapatılması (529) sonucunda buradaki hocaların büyük bir kısmı Sâsânî İmparatorluğuna geçerken, bir kısmı da Harran’a yerleşmiştir. Bu durum da Yunan kültür ve felsefesinin Harran’a geçmesine aracılık etmiştir. Bütün bunların sonucunda geleneksel Harran kültürü ile Yunan kültür ve felsefesi arasında kuvvetli bir bağ oluşmuş, hatta Yunan felsefesi bölgeye hâkim olmuştur. Yunan felsefesinin Harran’daki etkisi o boyuta ulaşmıştır ki, sonraki süreçte Hermes, Agathodemon, Aratus, Platon, Euhemerus, Pythagoras gibi Eski Yunan geleneğine ait pek çok tarihsel ve mitolojik şahsiyet Harranlıların düşünce sistemlerinde peygamber veya kutsal varlık olarak algılanmaya başlanmıştır.[61] Harrânîler, Yunan felsefesiyle olan bu yakın ilişkileri dolayısıyla İslâmî dönemde Yunan kültür ve felsefesinin, özellikle de Yeni Platonculuk ile Fisagorculuğun İslâm dünyasına aktarılmasında önemli bir rol oynamıştır.[62]
Yunan kültür ve felsefesiyle Harranlılar arasındaki bu sıkı ilişkiye ilaveten, “beş ezelî ilke” öğretisinin Harranlılardan daha önce Antik Yunan felsefesine isnat edilmiş olması; kaynaklarda Harranlıların Yunan hâkimiyetine girmeden önceki dönemde “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduklarına dair herhangi bir bilginin bulunmaması; Antik Yunan felsefesinin İslâm dünyasına geçişine aracılık edenlerden birisinin Harranlılar olması ve Râzî’yi etkilemiş olan Platon gibi Yunan filozoflarının aynı zamanda Harranlıları da etkilemiş olmaları; hatta Naci et-Tekritî’nin el-Felsefetü’l-ahlâkiyyetü’l-Eflâtuniyye inde müfekkiri’l-İslâmî isimli eserinde Harranlı Sâbiîler’in Timaios’dan etkilendiklerini, Platoncu ekole mensup olduklarını ve İslâm dünyasında “ashâbu’l-heyûlâ” diye isimlendirilen filozofları –Nasırı Hüsrev’in belirttiğine göre Ebû Bekir er-Râzî de bu filozoflardandır.- etkilediklerini belirtmesi[63] “beş ezelî ilke” anlayışının Harranlılar’da Yunan kültür ve felsefesinden hareketle oluştuğu ve oradan da Râzî’ye geçtiği ihtimalini gündeme getirmektedir.[64] Dolayısıyla Harran Sâbiîleri ile Ebû Bekir er-Râzî arasındaki ilişkinin mahiyetini tam ve doğru bir şekilde belirleyebilmek için, Yunan kültür ve felsefesi ile Harranlılar arasındaki bu ilişkinin de dikkate alınması gerekmektedir.
Ebû Bekir er-Râzî’yi “beş ezelî ilke” anlayışında Harranlılarla ilişkilendirerek onlardan etkilenmiş olduğunu iddia edenler olduğu gibi, bu iddiayı doğru kabul etmeyip karşı çıkanlar da olmuştur. Bunlardan birisi, Râzî’nin, tamamı günümüze kadar gelen felsefî eserleri ile günümüze ulaşmayan bazı felsefî eserlerinden kalma metin ve özetleri Resâilu Felsefiyye (Opera Philosophica) ismi ile neşretmiş ve filozof hakkında daha başka çalışmalar da yapmış olan Paul Kraus’tur. Kraus, bazı araştırmacıların Harranlı Sâbiîler’e “beş ezelî ilke” anlayışını isnat ettiklerini ve Râzî’nin de söz konusu düşünceyi onlardan almış olduğunu zannettiklerini belirtmektedir. Hatta o, Merzûkî’nin Ebû Bekir er-Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışı hakkında söyledikleriyle; Şehristânî, Fahreddin er-Râzî, Nasîruddin et-Tûsî ve Kazvînî el-Kâtibî’nin Harranlıların görüşleri hakkında söyledikleri arasında bir karşılaştırma yapıldığında Harranlıların görüşü ile Râzî’nin görüşü arasında bir fark olmadığının, hatta kullanmış oldukları ifadelerin bile tamamen aynı olduğunun görülebileceğini ifade etmektedir. Buna rağmen Paul Kraus, bu karşılaştırmadan ve onun sonucunda ortaya çıkan durumdan hareketle, Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışında Harranlılardan etkilenmiş olduğunun söylenemeyeceğini, zira ortaya çıkan durumun buna işaret etmediğini özellikle vurgulamaktadır. Kraus’a göre, yukarıda ifade ettiğimiz iddiaların aksine, Ebû Bekir er-Râzî, h. III. ve IV. yüzyıllarda birçok filozofun yaptığı ve dolayısıyla da dönemin bir âdeti olduğu üzere, Harranlıları “beş ezelî ilke” anlayışının temsilcileri olarak uydurmuş ve söz konusu öğretiyi onlara isnat etmiştir. Yoksa gerçekte Harranlılar böyle bir düşünceye sahip değillerdi.[65] Böyle olmasına rağmen bazı eserlerde Paul Kraus’un, Râzî’nin, “beş ezelî ilke” düşüncesini Harranlı Sâbiîler’den almış olduğu görüşünü benimsediği belirtilmektedir.[66]
Kraus kendisini bu sonuca ulaştıran sebepleri şu şekilde ifade etmektedir:
1- Râzî’den önce hiç kimse “beş ezelî ilke” anlayışını Harranlılara atfetmemişti ve bu öğreti onlara ait olarak da bilinmiyordu. Râzî’den sonraki dönemde ise, sadece filozofun eserlerini ve felsefî görüşlerini çok iyi bilen düşünürler Harranlılara böyle bir düşünce isnat etmişlerdir.
2- Ebû Bekir er-Râzî, Kitâbu’l-ilmi’l-ilahî isimli eserinde “beş ezelî ilke” hakkında hem kendi görüşlerini, hem de Harranlı Sâbiîler’in düşüncelerini ortaya koymuştur.
3- Ebû Bekir er-Râzî, “beş ezelî ilke” anlayışının Aristoteles’den önceki Yunan filozoflarının görüşü olduğunu iddia etmektedir. Kraus buna delil olarak Merzûkî, Birûnî, Kâtibî ve Sâid el-Endelûsî’nin konuyla ilgili rivayetlerini göstermektedir.[67]
Paul Kraus’un bu görüşünün yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü Kraus, Râzî’nin, hem Harranlıları “beş ezelî ilke” anlayışının temsilcileri olarak uydurduğunu ve bu öğretiyi onlara isnat ettiğini, hem de “beş ezelî ilke” düşüncesinin Aristo’dan önceki Yunan filozoflarının görüşü olduğunu iddia ettiğini belirtmektedir. Bu iki durum birbiriyle çelişmektedir. Eğer Râzî söz konusu öğretinin kadim Yunan filozoflarının görüşleri olduğunu iddia ediyorsa neden Harranlılar diye bir ekol uydurarak onlara böyle bir düşünceyi isnat etme ihtiyacı hissetsin ki? Râzî’nin, bu öğretinin kadim Yunan filozoflarına ait bir anlayış olduğunu belirtmişken Harrâniyye adında bir ekol uydurarak söz konusu düşünceyi onlara dayandırmaya ihtiyacı yoktu ki.[68]
Yine Râzî’nin, “beş ezelî ilke” anlayışını, Kraus’un ifade ettiği gibi, h. III. ve IV. yüzyılın bir âdeti olduğu veya bu tür düşüncelerin kendi ismiyle yayılmasının kendisini tehlikeye atacağından korktuğu için Harranlılara dayandırmış olduğu da iddia edilemez. Çünkü eğer filozof böyle bir düşünce ile hareket etmiş olsaydı, o zaman söz konusu düşüncesini Harranlılara değil de, onlardan daha önce olan ve aynı zamanda –kendisinin belirttiğine göre- bu düşünceye de sahip olan kadim Yunan filozoflarına dayandırırdı. Bütün bunlardan dolayı Kraus’un, Ebû Bekir er-Râzî’nin Harranlılar diye bir ekol uydurarak görüşlerini onlara dayandırdığı yönündeki iddiasının doğru olmadığı kanaatindeyiz.
IV. Sonuç
Buraya kadar vermiş olduğumuz bilgilerde görüldüğü üzere birçok düşünür, Ebû Bekir er-Râzî’nin, “Bârî”, “küllî nefs”, “heyûlâ”, “halâ” ve “mutlak zaman”dan oluşan “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduğu noktasında görüş birliği içerisindedir. Ancak bu öğretinin kaynağı konusunda, bir başka ifadeyle tabip-filozofun bu düşüncesinde etkilenmiş olduğu kaynak veya kaynaklar noktasında düşünürler arasında görüş ayrılıkları vardır. Bu anlamda Merzûkî, Birûnî, İbn Teymiyye ve Hilmi Ziya Ülken kadim Yunan filozoflarından; Nasîruddin et-Tûsî, Cürcânî ve Kazvînî el-Kâtibî Harranlı Sâbiîler’den; Macit Fahri de Platoncu düşünce ile Harran ve Maniheist kaynaklardan etkilenmiş olduğunu belirtmektedir. Merzûkî, Birûnî, İbn Teymiyye ve Ülken’in ortaya koymuş oldukları yaklaşım tarzı, Ebû Bekir er-Râzî’nin, Sâid el-Endelûsî’nin Tabakâtü’l-ümem isimli eserinde ifade ettiği gibi, Aristoteles öncesi kadim Yunan filozoflarını takip etmesine; Tûsî, Kâtibî ve Cürcânî’nin görüşleri de Antik Yunan felsefesinin Atina’dan İskenderiye’ye oradan Antakya ve Harran’a geçtiği ve Müslüman filozoflar tarafından geliştirildiği şeklindeki görüşe dayandırılmış olabilir.
Bütün bu bilgilerin sonucunda Ebû Bekir er-Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışının kaynağı ile ilgili olarak şu dört ihtimal gündeme gelmektedir: Birincisi, Ebû Bekir er-Râzî, Merzûkî ve Bîrunî gibi düşünürlerin ifade etmiş oldukları gibi başta Platon olmak üzere Aristoteles öncesi filozoflardan etkilenmiştir. Bu yaklaşım tarzının; Merzûkî’nin Ebû Bekir er-Râzî’nin; Fahreddin er-Râzî, Nasîruddin et-Tûsî ve Kazvînî el-Kâtibî’nin de Harranlıların “beş ezelî ilke” anlayışları hakkında vermiş oldukları bilgiler arasında büyük bir benzerliğin olmasından; Tûsî, Cürcânî ve Kazvînî el-Kâtibî gibi düşünürlerin Râzî’nin Harran Sâbiîleri’nden etkilenmiş olduğunu ifade etmelerinden; “ashabu’l-heyûlâ” diye isimlendirilen filozoflardan birinin Ebû Bekir er-Râzî olması ve Harranlılar’ın onları etkilemesinden dolayı durumu tam olarak ortaya koymadığı ve tek başına filozofun “beş ezelî ilke” anlayışının kaynağını açıklayamadığı, dolayısıyla da doğru bir yaklaşım tarzı olarak alınamayacağı kanaatindeyim.
İkinci ihtimal, Tûsî ve Cürcânî gibi düşünürlerin belirtmiş oldukları üzere Râzî, “beş ezelî ilke” anlayışında Harran Sâbiîleri’nden etkilenmiştir. Bize göre, bizzat Râzî’nin kendisinin kadim Yunan filozoflarının “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduklarını ve onların görüşlerini incelediğini belirtmesinden; başta Merzûkî ile Bîrunî gibi düşünürler olmak üzere, birçok düşünürün Râzî’yi kadim Yunan filozoflarıyla ilişkilendirmelerinden; kaynaklarda Harranlıların Yunan felsefesiyle ilişkiye geçmeden önceki dönemde böyle bir anlayışa sahip olduklarına dair herhangi bir bilginin bulunmamasından dolayı, aynen birinci ihtimal gibi bu ihtimal de, Râzî’nin “beş ezelî ilke” öğretisinin kaynağını açıklamada tek başına yeterli değildir.
Ebû Bekir er-Râzî’nin “beş ezelî ilke” anlayışında herhangi bir kaynaktan etkilenmediği ve bu düşüncesinin bizzat filozofun kendi özgün görüşü olduğu şeklindeki üçüncü ihtimal de, mevcut bilgiler doğrultusunda, doğru gibi görünmemektedir.
Râzî’nin “beş ezelî ilke” öğretisinin kaynağı ile ilgili olarak gündeme gelebilecek dördüncü ihtimal ise, filozofun bu anlayışında Aristoteles öncesi Yunan filozofları ile Harran Sâbiîleri’nin her ikisinden de etkilenmiş olduğudur. Başlangıçtan itibaren belirtmiş olduğumuz üzere, birçok düşünürün Ebû Bekir er-Râzî’yi “beş ezelî ilke” anlayışı açısından hem kadim Yunan filozofları, hem de Harran Sâbiîleri’yle ilişkilendirmesini; kaynakların Râzî’nin görüşleriyle ilgili vermiş olduğu bilgilerle Demokritos, Epiküros ve Platon gibi filozofların görüşleri ve Harran Sâbiîleri’nin düşünceleri arasında önemli benzerliklerin olmasını; bizzat Râzî’nin kendisinin de kadim Yunan filozoflarının “beş ezelî ilke” anlayışına sahip olduklarını ve onların görüşlerini incelediğini belirtmesini dikkate aldığımızda bu yaklaşım tarzının doğru olduğunu veya doğru olma ihtimali en yüksek, bir başka ifadeyle doğruya en yakın görüş olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak bu noktada şunu da ifade etmeliyim ki, her ne kadar Ebû Bekir er-Râzî, “beş ezelî ilke” düşüncesinde hem Antik Yunan felsefesinden hem de Harran Sâbiîleri’nden etkilenmiş görünüyorsa da, Harranlılar bu öğretiyi esas itibariyle kadim Yunan filozoflarından almışlar ve daha sonra da Râzî’yi etkilemişlerdir. Bu durumda, Harranlılar’ın Ebû Bekir er-Râzî’ye olan etkilerinin, kendi öz düşünceleriyle değil de, Aristoteles’ten önceki Yunan filozoflarının, özellikle de Platon’un düşüncelerinin Râzî’ye geçişine aracılık etmeleri dolayısıyla olduğunu söyleyebiliriz.
“Beş ezelî ilke” anlayışında farklı kaynaklardan etkilenmiş olduğu görülen Ebû Bekir er-Râzî, etkilendiği kaynakların görüşlerini aynen kabul etmeyerek onlardan almış olduklarını yeniden düzenlemek suretiyle kendi düşüncesini oluşturmuştur.[69]


________________________________________
* Bu makaledeki görüşlerin bir kısmı, 28-30 Nisan 2006 tarihleri arasında Şanlıurfa’da düzenlenmiş olan I. Uluslararası Katılımlı Bilim Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu’nda sunulmuş olan “Harran Okulu Ebû Bekir er-Râzî’nin Felsefî Düşüncesine Kaynaklık Etmiş midir?” isimli bildiride ele alınmıştır.

[1] Ebû Reyhan Muhammed b. Ahmed el-Birûnî, “Risâle li’l-Birûnî fî fihrist kutub Muhammed b. Zekeriyâ er-Râzî”, ed. Paul Kraus, Islamic Medicine, Institute for the History of Arabic Islamic Science, vol. 25, Frankfurt 1996, s. 4, 6; Carl Brockelmann, GAL, E. J. Brill, Leiden 1943, I, 267; amlf, GAL Supplement, E. J. Brill, Leiden 1943, I, 417; Fuat Sezgin, GAS, E. J. Brill, Leiden 1970, III, 274.
[2] Eserlerinin sayısı hakkında bilgi için bk. Hüseyin Karaman, “Bir Biyografi Denemesi: Ebû Bekir er-Râzî”, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 6, c. III (2004/2), s. 120-122.
[3] Bîrûnî felsefe ile ilgili 80 civarında eserinin ismini vermektedir (Bk. Bîrûnî, "Risâle", s.11-18).
[4] Günümüze ulaşan eserleri hakkında geniş bilgi için bk. Karaman, “Bir Biyografi Denemesi: Ebû Bekir er-Râzî”, s. 122-125.
[5] Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l-mevâkıf, Daru’t-tıbaâti’l-âmire, thk. Adudiddin el-İcî, İstanbul 1311; I, 438; Ahmed b. Muhammet b. Hasan el- Merzûkî, Kitâbu’l-ezmine ve’l-emkine, Dâru’l-kitâbi’l-İslâmî, ts., I, 144.
[6] Ebû Bekir er-Râzî, Makâle fî mâ ba’de’t-tabî’a, Resâilu Felsefiyye (Opera Philosophica) içinde, nşr. Paul Kraus, Dârü’l-âfâki’l-cedîde, Beyrut 1982, s. 120; amlf., es-Sîretü’l-felsefiyye, Resâilu Felsefiyye (Opera Philosophica) içinde, Daru’l-âfâki’l-cedîde, s. 108. Türkçe tercümesi için bk. Mahmut Kaya (çev.), “Filozofça Yaşama”, İslâm Filozoflarından Felsefe Metinleri (içinde), Klasik, İstanbul 2003, s. 37-47; amlf., “Ahlâku’t-tabib, Risâletü li Ebî Bekir Muhammed İbn Zekeriyâ er-Râzî ilâ Ba’zı Telâmizetihî”, nşr. Abdullatif Muhammed el-Abd, Sittu resâil mine’t-türâsi’l-Arabî el-İslâmî (içinde), Mektebetü’n-nahzati’l-mısriyye, Kahire 1981, s. 127. Türkçe tercümesi için bk. Mahmut Kaya (çev.), “Hekimlik Ahlâkı”, Ünlü Hekim-Filozof Ebû Bekir er-Râzî ve Hekimlik Ahlâkı ile İlgili Risalesi (içinde), Felsefe Arkivi, sy. 26'dan ayrı basım, İÜEF Basımevi, İstanbul 1987, s. 232-246.
[7]. Nâsırı Hüsrev, Zâdu’l-musâfirîn, çev. Paul Kraus, Resâilu Felsefiyye (içinde), Dârü’l-âfâki’l-cedîde, Beyrut 1982, s. 283-284; İsmail Hakkı İzmirli, Şeyhu'l-etıbbâ Ebu Bekir Muhammed b. Zekeriyâ Râzî, Evkaf-ı İslamiyye Matbaası, İstanbul 1341, s. 25.
[8] Nâsırı Hüsrev, A.g.e, s. 220, 227.
[9] Merzûkî, A.g.e, I, 148.
[10] Merzûkî, A.g.e, I, 148-149; İbn Hazm, el-Fasl fi’l-milel ve’l-ehvâ’ ve’n-nihal, Dâru’l-maarif, Beyrut 1986, I, 27.
[11] Merzûkî, A.g.e, I, 148.
[12] İbn Hazm, A.g.e, I, 25.
[13] Bk. Ebû Hâtim er-Râzî, A’lâmu’n-nübüvve, thk. Salah es-Savi ve Gulam Rıza A’vani, Imperial Iranian Academy of Philosophy, Tahran 1977, s. 14-15; Merzûkî, A.g.e, I, 148-149.
[14] Merzûkî, A.g.e, I, 148; Ebû Hâtim er-Râzî, A.g.e, s. 15; Ebû Reyhan Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî, Tahkîk mâ li’l-Hind, Alemu’l-kütüb, İkinci baskı, Beyrut 1983, s. 243.
[15] Krş. Hasan Şahin, İslâm Felsefesi Tarihi Dersleri, İlâhiyât, Ankara 2000, s. 67.
[16] Bk. Merzûkî, A.g.e, I, 148-149.
[17] Birûnî, Tahkîk mâ li’l-Hind, s. 243.
[18] Necmuddin Ali b. Ömer el-Kazvînî el-Kâtibî, Kitâbu’l-mufassal fî şerhi’l-muhassal, Resâilu Felsefiyye (Opera Philosophica) içinde, Dâru’l-âfâki’l-cedîde, Beyrut 1982, s. 203.
[19] Bk. İbn Teymiyye, Minhâcü’s-sünne, Matbaatü’l-kübra, Mısır 1321, I, 97.
[20] Hilmi Ziya Ülken, İslâm Felsefesi Tarihi, İÜEF Yayınları, İstanbul 1957, s. 36
[21] Bk. Majid Fakhry, A History of Islamic Philosophy, Columbia University Press, New York 1983, s. 99-100, 101-102; amlf, A Short Introduction to Islamic Philosophy, Theology and Mysticism, England 1997, s. 31.
[22] Bk. Râzî, Makâle fî mâ ba’de’t-tabî’a, s. 116-134.
[23] Sâid el-Endelûsî, Tabakâtü’l-ümem, Matbaatü’l-katalokiyye, Beyrut 1912, s.33.
[24] Bu tartışma, Mahmut Kaya tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Bk. Mahmut Kaya (çev.), “Ebû Bekir er-Râzî ile Ebû Hâtim er-Râzî Arasında Geçen Tartışma”, İslâm Filozoflarından Felsefe Metinleri (içinde), Klasik, İstanbul 2003, s. 83-99.
[25] Bu konudaki tartışmalar hakkında geniş bilgi için bk. Hüseyin Karaman, "Ebû Bekir er-Râzînî'nin Mülhidliği Bir Gerçeklik mi, Yoksa Tarihsel Bir Yanılgı mı?", EKEV Akademi Dergisi, yıl. 6, sy. 11, s. 114-115.
[26] Hamiduddin el-Kirmânî, el-Akvâlu’z-zehebiyye, thk. Salah es-Savi, Encümeni Felsefei İran, Şevval 1397/1977, s. 9.
[27] Ebû Hâtim er-Râzî, A.g.e, s. 10.
[28] Shlomo Pines, Studies in Islamic Atomism, trc. M. Sehwartz, ed. T. Langermann, The Magnes Press, Jerusalem 1997, s. 85.
[29] Pines, Studies, s. 84.
[30] Râzî, Makâle fî mâ bade’t-tabî’a, s. 128; Ebû Hâtim er-Râzî, A.g.e, s. 16.
[31] Ebû Hâtim er-Râzî, A.g.e, s. 16, 19. Platon’un zaman anlayışı için bk. Platon Timoios, çev. Erol Güney ve Lütfi Ay, MEB Yayınları, İstanbul 1997, s. 37d-38e.
[32] Bk. Lenn E. Goodman, “Râzî's Myth of the Fall of the Soul: its Function in his Philosophy”, ed. George F. Hourani, Essays on Islamic Philosophy and Science, State University New York Press, Albany 1975, s. 29,39; Max Meyerhof, “The Philosophy of The Physician, Ar-Razi”, Islamic Medicine, ed. Fuat Sezgin, 1996, volume 26, s. 53; M. Saeed Sheikh, Islamic Philosophy and Theology, The Octagon Press, London 1982, s. 51; Naci et-Tekritî, el-Felsefetü'l-ahlâkiyyeti'l-Eflâtuniyyeti inde Müfekkiri'l-İslâmi, Dâru’l-endelus, Beyrut 1982, s. 244-246; Pines, Studies, s. 85-86.
[33] İbn Ebi Useybia, Uyûnu’l-enbâ fî tabakâti'l-etıbbâ, Daru mektebetü'l-hayat, Beyrut, ts., s. 423.
[34] Bk. Abdülemir el-A’sam, “Ebû Bekir er-Râzî”, Mevsûatü’l-hadâreti’l-İslâmiyye, Müessesetü âli’l-beyt, Amman 1993, s. 307.
[35] Endelûsî, A.g.e, s. 33; İbrahim Medkur, fi’l-Felsefeti'l-İslâmiyye, Dâru’l-maarif, Kahire 1983, s. 85.
[36] Ebû Bekir er-Râzî, et-Tıbbu’r-rûhânî, Resâilu Felsefiyye (Opera Philosophica) içinde, Dâru’l-âfâki’l-cedîde, Beyrut 1982, s. 20, 27, 31, 41, 42. Bu eser Hüseyin Karaman tarafından Türkçe’ye tercüme edilerek bir girişle birlikte yayımlanmıştır. Bk. Hüseyin Karaman (çev.), Ruh Sağlığı, İz Yayıncılık, İstanbul 2004; amlf, es-Sîretü’l-felsefiyye, s. 107.
[37] Râzî, et-Tıbbu’r-rûhânî, s. 20-31. Platon’un Râzî’nin ahlak anlayışına etkisi hakkında bk. Hüseyin Karaman, “Giriş”, Ebû Bekir er-Râzî, Ruh Sağlığı (içinde), Çeviri ve İnceleme. Hüseyin Karaman, İz Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 32-33.
[38] Râzî, et-Tıbbu’r-rûhânî, s. 27.
[39] Bk. Richard Walzer, Greek into Arabic, Essays on Islamic Philosophy, Bruno Cassirer, Oxford, London 1962, s. 6, 16; Montgomery Watt, İslâm Tetkikleri, İslâm Felsefesi ve Kelamı, çev. Süleyman Ateş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1968, s. 53; Goodman, “Râzî’s Myth of the Fall of the Soul”, s. 29; et-Tekritî, A.g.e, s. 242-254; Mehmet Aydın, “Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyâ er-Râzî”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları İstanbul 1993, XIV, 131.
[40] Nasırı Hüsrev, A.g.e., s. 73. et-Tekritî, A.g.e, s. 244; Kaynakların belirttiğine göre Râzî, “ashabu’l-heyûlâ”yı eleştirenlere karşı Kitâbu’r-redd alâ misma’i’l-mütekellim fî reddihî alâ ashâbi’l-heyûlâ isimli bir eser de yazmıştır. Birûnî, "Risâle", no. 58; İbn Nedim, El-Fihrist, Dâru’l-maarif, Beyrut 1994, s. 361
[41] Shlomo Pines, “Philosophy”, ed. P. M. Holt, Ann K. S. Lambton, Bernard Lewis, The Cambridge History of Islam, Cambridge University Press, Cambridge 1970, II, 801; Paul E. Walker, “The Political Implications of al-Razi's Philosophy”, ed. Charles E. Butterworth, The Political Aspects of Islamic Philosophy (içinde), Harvard University Press, Cambridge 1992, s. 71-72; A. S. Bazmee Ansarî, “Philosophical and Religious Views of Muhammad İbn Zakariyya al-Râzî”, Islamic Studies, Pakistan 1977, c. 16, sy. 3, s. 165; İlhan Kutluer, Akıl ve İtikad, İz Yayıncılık, İstanbul 1996, s. 25, 185, 202.
[42] Râzî, et-Tıbbu’r-Rûhânî, s. 29; Krş. Platon, A.g.e, s. 86b-88a; Fahrettin Olguner, Batı ve İslâm Dünyasında Eflâtun’un Timaios’u, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya 1990, s. 37, 44.
[43] Râzî, et-Tıbbu’r-rûhânî, s. 27-31; Krş. Platon, A.g.e, s. 69d-70b, 70d-73a, 89e-90d.
[44] Birûnî, "Risâle", no. 107.
[45] Paul Kraus, “Min Kitâbi’l-lezze’ye Yazdığı Giriş”, Resâilu Felsefiyye (Opera Philosophica) içinde, Dâru’l-âfâki’l-cedîde, Beyrut 1982, s. 139-140; Mehdi Mohaghegh, “Notes on the “Spiritual Physick” of Al-Râzî”, Studia Islamica, Paris, XXVI (1967), s. 7-8, 10-11; Ansarî, A.g.e, s. 165.
[46] İbn Nedim, A.g.e, s. 362. Aynı eseri İbnu’l-Kıftî, “Kitâbu Tefsiri Kitâbi Flutarhûs fî Tefsiri Kitâbi Timâvus” (İbnu’l-Kıftî, İhbâru’l-ulemâ bi ahbâri’l-hukemâ, nşr. Julius Lippert, Dieterichsche Verlagsbuchland, Leipzig 1903, s. 275) şeklinde isimlendirirken, İbn Ebi Useybia “Kitâb fî Tefsîri Kitâbı Flutarhûs li Kitâbı Timâvus” (İbn Ebi Useybia, A.g.e, s. 425) olarak isimlendirmiştir.
[47] Râzî, et-Tıbbu’r-rûhânî, s. 37.
[48] Bk. İlhan Kutluer, İslâm Felsefesi Tarihinde Ahlâk İlminin Teşekkülü, Basılmamış Doktora Tezi, MÜSBE, İstanbul 1989, s. 171-172; et-Tekritî, A.g.e, s. 245, 246.
[49] İbn Nedim, A.g.e, s. 389-390; Şinasi Gündüz, Mitoloji ile İnanç Arasında, Etüt Yayınları, Samsun 1998, s. 166.
[50] Ebû Bekr Ahmed eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-nihal, thk. Muhammed Seyyid Keylânî, Dâru’l-ma’rife, Beyrut, tsz., II, 45.
[51] Bk. Gündüz, Mitoloji ile İnanç Arasında, s. 169; Cevdet Kılıç, “Pythagorasçı ve Yeni Platoncu Felsefelerin Harran Okuluna Tesirleri”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, 28-30 Nisan 2006 Şanlıurfa, Konya 2006, I, 171.
[52] Fahreddin er-Râzî, Kelam’a Giriş (el-Muhassal), çev. Hüseyin Atay, AÜİF Yayınları, Ankara 1978, s. 79, 110.
[53] Ebû’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali el-Mes’ûdî, Murûcu’z-zeheb, es-Saade, Mısır 1964, II, 250.
[54] Paul Kraus, Resâilu Felsefiye (içinde), s. 189.
[55] Nasîruddin et-Tûsî, Telhîsu’l-muhassal, Matbaatü’l-Hüseyniyye, Mısır 1323, s. 57, 86.
[56] Kâtibî, A.g.e, s. 203, 213-215.
[57] Kâtibî, A.g.e, s. 203.
[58] Pines, A.g.e, s. 70, 80.
[59] Cürcânî, A.g.e, I, 437-438.
[60] Kraus, Resâilu Felsefiyye, (içinde)s. 165-167, 190.
[61] Mehmet Bayraktar, İslâm Felsefesine Giriş, AÜİF Yayınları, Ankara 1988. s. 40-41; Kâmıran Birand, İlk Çağ Felsefesi Tarihi, AÜ İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1987, s. 128; Ramazan Şeşen, Harran Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1996, s. VIII, 3, 5-8, 52-59; Kazım Sarıkavak, Düşünce Tarihinde Urfa ve Harran, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s. 21-32; Şinasi Gündüz, Mitoloji ile İnanç Arasında, s. 131, 136, 165; amlf., Anadolu’da Paganizm, Ankara Okulu, Ankara 2005, s. 33, 88.
[62] Bayraktar, A.g.e, s. 40; Sarıkavak, A.g.e, s. 25, 27; Gündüz, Mitoloji ile İnanç Arasında, s. 170.
[63] et-Tekritî, A.g.e, s. 244, 245; Sarıkavak, A.g.e, s. 95.
[64] Krş. Şinasi Gündüz, “Harranîler” md. DİA, İstanbul 1997, XVI, 241; Gündüz, Mitoloji ile İnanç Arasında, s. 170.
[65] Krş. Paul Kraus, “el-Kavl fi’l-kudemâi’l-hamse’ye Yazdığı Giriş”, Resâilu Felsefiyye (Opera Philosophica) içinde, Dâru’l-âfâki’l-cedîde, Beyrut 1982, s. 191-192.
[66] Krş. Bayraktar, A.g.e, s. 95.
[67] Kraus, “Min kitâbi’l-ilmi’l-ilâhî’ye Yazdığı Giriş”, s. 166; amlf, “el-Kavl fi’l-kudemâi’l-hamse’ye Yazdığı Giriş”, s. 192-193.
[68] Krş. Abdurrahman Bedevi. “Muhammad Ibn Zakariyya al-Râzî”, A History of Muslim Philosophy (içinde), ed.: M. M. Sharif, Otto Harrassowıtz, Wiesbaden 1963, I, 442.
[69] Krş. Mehdi Mohaghegh, “Râzî's Kitab al-Ilm al-Ilahi and the Five Eternals”, Abr-Nahrain, Leiden 1972-1973, XIII, c. 9, s. 22.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,78 M - Bugn : 17547

ulkucudunya@ulkucudunya.com