« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Ara

2011

VE ÇERKES ETHEM.MADALYONUN DİĞER YÜZÜ

01 Ocak 1970

Bugüne kadar gerek günlük hayatımızda gerekse çeşitli tartışma forumlarında, çeşitli sitelerde kısacası internet portallarında bahsi açılan ancak konunun üzerindeki hassasiyet sebebiyle fazlaca konuşulmayan ÇERKES ETHEM hakkında bizde farklı bir açıdan bakarak bilgiler ve belgeler toparlayarak sizlere sunmak istedik. Konu hakkındaki karmaşıklığa belki bir nebze faydasının olacağını ümit etmekteyiz. İsminin başında sırf HAİN! kelimesi geçtiği için rahatsız olanlarımız yada tam tersi adının başında ÇERKES geçtiği için ona sahip çıkanlarımız ve birde hakkında nasıl düşünmesi gerektiğini bilmeyenlerimiz şeklinde fikir bölünmesi önümüzde bir gerçeklik olarak durmakta. Elbette bizler zamanın isyan bölgesi olan DÜZCE-HENDEK yöresi çocukları olduğumuz için gerek büyüklerimizden dinlediklerimiz gerekse günümüz iletişim çağının imkanları ile edindiğimiz bilgiler bir çok hemşerimizin hoşuna gitmeyecektir. Ancak madalyonun iki yüzü olduğunu hatırlatacağız sizlere. Bu olayın iki farklı yönü bulunmakta. (1). ETHEM VE (TURAN) DAVASI. Bu konuda ki samimiyetinden, verdiği mücadeleden, kahramanlıklarından elbette şüphe yoktur ve yeterince dile getiriliyor bu. O yüzden biz daha çok madalyonun diğer yüzünü sergilemek istedik. (2). ETHEM VE İSYANCI! ADİGE-ABHAZLAR. Bu derlediğimiz bilgiler kaynak gösterilerek aşağıda sizlerle paylaşılacaktır. Ağırlıklı olarak ETHEM'i yeren konulardır. Çünki gereksiz yere kendi milletini astığı, ölçüyü kaçırarak hemen hemen tüm (ABHAZ-ADİGE) köylerini yaktığı bölgenin insanlarının anılarında hala tazeliğini korumaktadır.

İngilizlerin desteğini arkasına alan, Padişah'ın Halifelik sıfatından ve Şeyhülislâm fetvasından yararlanan İstanbul yönetimi, M. Kemal Paşa'nın Ankara'da Birinci TBMM'ni açma çabalarını engelleme gayreti içine girer. Adapazarı, Düzce, Bolu ve Gerede’yi içine alarak Kızılcahamam civarına, bir taraftan da Taraklı, Mudurnu, Göynük, Beypazarı üzerinden Ayaş çevresine kadar yaygınlaşan isyanlar, Millet Meclisi'ni çepeçevre kuşatmıştı ve olaylar Ankara’da büyük endişe kaynağı olmuştu.

Ortaya çıkan bu ayaklanmalarda İngilizlerin ve İstanbul hükümetinin tertipleri ve kışkırtmaları etkili olmuştu. İngiliz uçaklarından Şeyhülislam mühürlü “Bolşevikler geliyor!” yazılı broşürler atılıyordu. Kışkırtılan halk Kuvay-ı Milliye'ye karşı silahlı eylemlere başlamıştı.

Buna paralel olarak, Düzce'de de 13 Nisan 1920'de Saray yanlısı bir ayaklanma başlamıştı. Ayaklanmanın lideri, Sefer Berzeg’ti. Sefer Berzeg henüz on dokuz yaşında iken, Süvari Birliği Komutanlığı yapan babası Mehmet Talustan Bey ile gönüllü olarak Balkan Savaşı'na katılmış ve babası Mehmet Talustan Bey, Sefer beyin gözleri önünde Çatalca’da atının üzerinde Bulgarlara karşı savaşırken başından vurularak şehit düşmüştü.

Sefer Berzeg, kişisel nüfuzu ile yörenin ileri gelen kişilerini bir araya getirerek Düzce'de geçici bir yönetim kurar. Sefer Berzeg/Kaymakam, Maan Ali/Jandarma Komutanı, Koç Bey de Belediye Başkanı olur. Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatanlar arasında yer alan ve Paşa'nın yakın çalışma arkadaşı olan, Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey de isyancılara Milli Mücadele'nin önemini anlatmak için yirmi atlıyla Gerede’ye gelir. Fakat öfkeli halk “Ahali ve Padişah nerede ise biz de oradayız” diyerek onu taşlayıp, atından indirir ve yüzüne tükürüp, dövmeye başlar. Binbaşı Hüsrev Bey ve arkadaşı Trabzon Milletvekili Osman Bey, boyunlarına zincir takılıp, elleri de kelepçelenerek, önce Gerede, daha sonra da Düzce hapishanesine götürülür. Sefer Berzeg, Binbaşı Hüsrev Bey ve Osman Bey'in idamını önler. Onlara eniştesi olan Çilimlili Mehmet Ağa vasıtası ile yiyecek, içecek, temizlik malzemeleri ve kendi giysilerinden gönderir. Daha sonra da Albay Refet Bey'in Mudurnu’daki Karargahına yani milli kuvvetlere teslim eder.

Ayaklanmayı bastırmak için Ethem Bey kuvvetleri de 26 Mayıs’ta Düzce’ye girmek üzere Mudurnu'ya gelmiştir. Kan dökülmesini istemeyen Sefer Berzeg ve arkadaşları, Ankara Hükümeti'nce Mudurnu’ya gönderilen Albay Refet Bey ve Kuvay-ı Milliye Komutanı Ethem ile de görüşerek kardeş kanı dökülmesini engellemeye çalıştı. Sefer Bey, Refet Bey’le buluşur ve teslim olmayı kabul eder. 4000 Çerkes atlısı ile Kuvay-ı Milliye'ye katılacağını ilan eder. Durum Ethem’e bildirilir, Ankara anlaşmayı onaylar. Mudurnu’da Refet Bey, Sefer Berzeg’i uyarır: Ethem’e güvenmemesini ve Düzce’ye dönmekte acele etmemesini söyler. Sefer Bey dinlemez, döner. Ethem hiç çatışma çıkmaksızın Düzce’ye girer ve anlaşmaya aykırı olarak Sefer Bey’i ve çoklarını tutuklar.

Bu durumdan haberdar olan, M. Kemal Paşa, 26 Mayıs akşamı Ethem Beye acele bir telgraf çekerek hiç kimsenin idam edilmemesini ister. Postane memuru Tahsin Bey, telgrafın, M. Kemal Paşa'dan geldiğini bildiği için yalınayak ve koşa koşa doğru Gürcü Osman Bey'in evindeki karargaha götürür.Fakat Ethem Beyin hamamda olduğunu söylerler. Hemen hamama gider. Ethem Bey,belinde bir peştamal sarılı olduğu halde hamamdan çıkar. Adamlarına telgrafı okutur.Telgrafın içeriğinden haberdar olan Ethem Bey postacıya telgrafı yarın karargaha getirirsin der.

Ethem 27 Mayıs 1920’de sabaha karşı Sefer Berzeg, Maan Koç Bey, Kesebiy Abdulvahhap Bey’le birlikte on beş kişiyi çınar ağaçlarına, bir kişiyi de hanın kapı girişine astırır. Kendisi de Sefer Bey'in idamını izler. Sefer Bey idam edildiğinde 28 yaşındadır ve kırk günlük bir bebeği vardır.

GÖRGÜ TANIKLARINDAN..

Görgü tanıklarından o zamanlar 15 yaşında olan ve Düzce'nin Arap çiftliği köyünden, Turkav Celal Esen’in 92 yaşında iken anlattığına göre: Ethem Bey‘in dayı tarafından akrabası olan Hamt-ı Kazbek "bu deli çocuk yanlış bir şey yapmasın” diye sabahın erken vaktinde Hatip Köyü'nden şehre gelir.Ancak olan olmuş, ağaçlarda asılmış insanlar sallanmaktadır. Dehşetle irkilir. Hamt-ı Kazbek, asabi, gözü kara bir kişidir. Yeğeni olan Ethem Bey'in yanına çıkar; Sen milletine ne yaptın? (Wi tlepkhım sıd yapş’ağer?) Utanmadın mı Allah’tan korkmadın mı, der.


Ayrıca Sefer Bey'in yeğeni Jale Hanım'ın anlattığına göre; yine Düzceli olan bir imamın asılış olayı da şöyle gerçekleşmiştir. Kuvay-ı Milliye'nin adamları, sabah vakti yaşlı bir imamın evine giderler ve hemen giyinip dışarı çıkmasını isterler. Yaşlı imam korkudan ve aceleden mestlerini ters giyer. Mahallenin çocukları da imamın mestlerini ters giydiği için, yürümekte güçlük çektiğini görüp, gülüşerek grubu takip ederler. Bir de bakarlar ki, imamın boynuna ip geçirilmiş hanın kapı girişine asılıyor.

Halk arasındaki yaygın bir söylentiye göre ikisi de Çerkes asıllı olan, Ethem paşa ve Sefer Berzeg arasında delikanlılık dönemlerinden kalma bir kırgınlık vardır. M. Kemal Paşa'nın bile tasvip etmediği halde gerçekleşen idamlar da siyasi olmayıp, bu kırgınlığa dayandırılmaktadır. Nuriye Hanım'ın beyi Çilimlili Mehmet Ağa benim babamdır. O zamanlar, M. Kemal Paşa'nın Bolşevik olduğu, Müslümanlığın yasaklanacağı gibi Şeyhülislam imzalı mühürlü ve hatta Albay İsmet’in kırmızı renk bant bulunan Bolşevik şapkası giydiğine varıncaya kadar yazılı broşürler uçaklardan atılıyor ve elden ele dolaştırılıyordu. Maalesef insanlar iki arada bir derede kalmışlardı. M. Kemal Paşa'nın bile; " Kuvay-ı Milliye'ye inanmayanlar da inananlar kadar haklıydılar" sözünü unutmamak gerekir. Onun için bu mesele hakkında pek konuşmak istemiyorum. Yalnız şunları da söylemeden geçemeyeceğim. Annem anlatırdı; dayım Sefer Bey, Düzce hapishanesinde tutuklu bulunan Binbaşı Hüsrev ve Osman Bey'in hayatını kurtarmış hatta onların gömleklerini bile anneme kolalattırmıştı.

Sefer Bey'in hanımı Nuriye Hanım Eskişehirli Abaza asıllı, Brakiy bir ailenin kızıydı. Kendisini Burak olarak ifade ederdi. Ünlü karikatürist Ersin ve Sezgin Burak kardeşlerin akrabasıydı. Ethem Bey'in yengemi genç kızlığında çok istediği, fakat yengemin ve ailesinin bu evliliğe razı olmadığı da doğrudur. O zamanlar İstanbul’a giden Sefer Bey, Sirkeci'de, Vakıf Han'ın altındaki, Borsa Kıraathanesi'nde otururdu. Sefer Berzeg ve Ethem Bey bu konu hakkında, tartışırlar. Ethem Bey, Sefer Bey'e ''beni ötede beride çekiştiriyormuşsun'' diyerek sataşır ve adı geçen kıraathanenin içinde herkesin gözü önünde kavga ederler.

Ethem'in, ardı ardına yargısız idamlar yaptığı herkesçe bilinmektedir. Oldu bitti ile Düzce'de yaptığı infazlar da bu kavga olayından kaynaklanmıştır. Hatta bu sebepten yengem Nuriye Hanım hayatı boyunca Sefer Bey'in idamından hep kendisini sorumlu tutmuştur. Bu konular unutulacak gibi değildir. Sefer Bey sanki dün asılmış gibi, acısı hala içimizde saklıdır. Sefer Bey idam edildikten sonra bu husus evde tabu idi ve hiç konuşulmazdı.Babam kendi adamlarından olan Esat Bey'in kardeşi Hüseyin'i Yunanistan’a Ethem’i vurması için göndermişti. Ancak Hüseyin buna muvaffak olamadı. Sefer Bey'in kız kardeşinin yani annemin adı da Nuriye idi. Ethem atının üzerinde bizim evin önünden geçerken, annem yumrukları ile evin camına vurarak “katil herif!” diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Bileğinin bir damarı ve sinirleri kesildi. Bu yüzden annem sağ elinin parmaklarını hiçbir zaman tam olarak kullanamadı. Sefer Bey'i asılı olduğu ipten kim alırsa onu da asacağız dediler. Fakat asarlarsa assınlar diyen Seyis, Mustafa ağabey ve Esat amca cesedi almak için gittiklerinde, Sefer Bey'in çok kıymetli olan yüzüğünün, parmağının derisi yüzülerek çalındığını gördüler. Cenazesi eski Düzce mezarlığına gömüldü, orası otopark yapılınca da kemikleri şehir mezarlığındaki annesinin mezarına nakledildi.

Çerkes Ethem "Anılarım" adlı kitabında, Sefer Bey'in idam edilmesi konusunda şöyle demektedir: İdam hükmü benim yaşadığım zamanların zorunlu önlemlerindendi. Bununla beraber ben ikinci, üçüncü derecedeki suçluların idam edilmesine asla taraftar olmazdım. Daha çok ıslah edilmeleri gereğine önem verirdim. Düzce ihtilalı heyeti üyelerinden Sefer Bey için bazı şefaatçiler bana gelmişlerdi. Kendilerine yanıtım; "Hüküm ve af keyfiyeti, vicdanından başka şey tanımayan Divan-ı Harp'e aittir." Olmuş ve Divan-ı Harp'in adli olan idam hükmünü imzaladım.

MEHDİ NÜZHET ÇETİNBAŞ (Ajans Kafkas ropörtajından)

"Çerkesler çok büyük travmalar yaşadı. Anzavur'la birlikte hareket eden Bandırma, Manyas, Gönen yöresindeki Çerkes köyleri tamamen tehcire tabi tutuldu. Halbuki Çerkeslerin büyük kısmı Kuvayi Milliye'nin içerindeydi. Hain Çerkes Ethem gibi yaftalar Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallandırıldı. Ama çok enteresan paradokslar yaşıyorsunuz. Çerkes Ethem'i hain ilan edenlerin içinde Çerkesler var. Birçok Çerkes'i ipte sallandıranların tepesinde Kılıç Ali'yi görüyorsunuz, Çerkes kendisi. Çerkes Ethem Düzce isyanını bastırıyor, 70 küsur Çerkes'i parkta çınar ağaçlarına asıyor. Bana göre Ethem haindir. Ama Türkiye Cumhuriyeti'ne ihanet etmemiştir, Çerkeslere ihanet etmiştir. Ethem, Çerkes toplumunu mahveden, Çerkes toplumunun yüz karası bir haindir. Tarih kitapları Çerkes Ethem'e hain dediği için biz ona refleks olarak sahip çıkıyoruz. Kim için hain Çerkes Ethem, kime ne yapmış? Çerkeslerin dışında hiç kimseye ihaneti olmamıştır. Çerkes Ethem'in hayatının hiçbir anında Çerkeslik ile en ufak, tırnak ucu kadar alakası olmamıştır. Çerkes Ethem, Enver Paşa'yla, kardeşi Nuri Paşa'yla Türkistan'a giden ordunun içindedir. Kendisini Türkçülüğe adamış, ‘Büyük Türk Dünyası'nı kurmaya çalışan, böyle bir insan. Özeleştiri olarak söylüyorum bunları. Çerkes Ethem'e iadeyi itibar diyorlar… Hiçbir zaman imza koymam böyle bir şeye. Çerkes Ethem'in hangi Çerkes'e faydası olmuş, Çerkeslik için ne yapmış? Bunun anlatılması lazım.’’

Sonuç olarak bizimde halk arasında söylenenlerden derlediklerimizle tüm bunlar örtüşmektedir. Öyle ki Ethem Düzce’ye girmeden önce tüm halk Ethem’le anlaşma yapıldığını, meydanda toplanan yaşlıların ‘Dilimizden anlayan kendi oğullarımızdır onlarda. Bizi ancak bizden biri anlar’ diyerek oturup mutabakat sağlanıp anlaşma yapılacağını düşündüklerinden, Düzce’de kendisine en ufak bir mevziden silah atılmamış tam tersine Ethem’i karşılama düşüncesiyle hareket etmişlerdir. Tüm bunlara karşılık olarak Düzce’de idamlar ve birçok ADİGE-ABHAZ köyü ateşe verilmiştir. Örneğin Abhaz köyü olan Saz köyün de, öncülüğünü yine Saz köylü olan Bazakal Bazba’nın yaptığı Çerkes Ethem ve adamları tarafından beklenmeyen bir hamle ile(köy hocasının evi hariç) tüm evler acımasızca ateşe verilmiştir. Ethem kuvvetleri köye gelmeden köyden çekilen Saz köylüler tüm Düzce’de olduğu gibi direniş göstermemiştir. Büyüklerin anlattığına göre Büyük Bıçkı’nın sırtlarına doğru ormanlardan geri çekilmişler. (Hayatta kalmak için hariç) Olası bir çatışmaya girmemek için bu bölgenin daha uygun olacağını düşünmüşlerdir. Ancak o durumda bile Ethem güçlerine karşı koyabilmeleri olanaksızdır. Bu hamle zaten çoğu kadın ve çocuktan oluşan gurubun can güvenliğini sağlamak idi. Bu durumdan kurtulabilen sadece Guma köyü olmuştur. Mevcut saldırılara 1000 rakım olan coğrafi avantajıyla beraber, tüm ulaşım yollarının başına makineli tüfek mevzileri kurulması Ethem ve kuvvetleri’nin zaiyat vererek geri çekilmelerini sağlamıştır. Kısa süre sonra da Ethem’in Yunan macerası başlamış ve köyler başka saldırılardan kurtulmuştur.

Düzce-Hendek ayaklanmalarının gerçek sebebi bazı tarih kitaplarında olduğu gibi değildir maalesef. Burada yaşayan Abhaz-Ubıh-Adige kökenliler Kafkasya’da ki topraklarını zorunlu ve geçici olarak bırakıp Osmanlı topraklarına geldiklerinde hiç zaman kaybetmeden Türk ordularına katılarak Osmanlı donanmaları ile birlikte Ruslar’a karşı savaş vermişler, sadakatleri ve cesaretleri ile kendilerini ispatlamışlardır. Osmanlı’da rütbeler almışlar, devlet yönetiminde aktif siyasi rol oynamışlar, mevcut yapının korunması için kan dökmüşler, sarayla ve hatta hanedan ailesi ile yakın akrabalık ilişkisi kurmuşlardır. Bunların her birini bu topraklara geldiklerinde ve henüz gelmeden öncede gönül bağlılıkları olan insanlara ve Halife’ye bağlı kalmak adına yapmışlardır. Hem de ilk geldiklerinde gördükleri tüm olumsuzluklara rağmen. Bulundukları yere sahip çıkma duygumuz sadece Osmanlı topraklarında değil Ürdün, Suriye, Mısır vb birçok ülkede ispatladığımız bir olgudur. Elbette ki zamanın kargaşasında, iletişiminde günümüzdeki gibi olmadığını da düşünerek, çeşitli provakasyonların bol olduğu, Düzce kaymakamının ‘’kızlarını cariye yapacağım’’ gibi haddi aşan sözleri, Ankara hükümetinin halkın en dokunulmazı olan İslam’ı ortadan kaldıracağı halk arasında zirve yapmışken, isyancılar! yaftası yapıştırılanların o savaş ortamında mevcut sisteme ve akrabalıkları olan Halifelik yanlısı harekete girişmelerine isyan değil olsa olsa sadakat denmesi daha doğru olacaktır. ....www.ahakuytra.com....

BERZEG SEFER BEY KİMDİ?(1892)

Berzeg Sefer Bey, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Kafkasya'dan göç eden bir Vubıh ailesine mensuptur. 1892 yılında Düzce'de doğdu. Babası Mehmet Talustan Bey, Balkan Savaşı'na Kafkas
göçmenlerinden kurulu bir gönüllü birliğinin başında katılmış ve Çatalca'da Bulgarlara karşı savaşırken ölmüştü. Sefere genç yaşında bu savaşa gönüllü olarak katıldı.

Birinci Dünya Savaşı'nda da askerliğini inzibat eri olarak yaptıktan sonra Mondros Mütarekesi'nden sonra Düzce'ye döndü. Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na mensuptu. Buna karşın, üçüncü Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin Kuvay-ı Milliyecilerin girişimiyle iktidardan düşürülmesinden sonra muhaliflerin Düzce ve Adapazarı yöresindeki Kafkas göçmenlerini Kuvay-ı Milliye ve İstanbul Hükümeti aleyhine örgütleme girişimlerine karşı çıktı. Ancak Damat Ferit Paşa'nın tekrar iktidara gelmesi ile İstanbul hükümetince Şeyhülislam fetvaları ile kışkırtılan Kafkas göçmenleri arasında Kuvay-ı Milliye'ye karşı silahlı eylemlerin de başlaması üzerine, halktan gelen bu harekete katılma zorunluluğunu duydu. Kişisel nüfusu ile Maan Koç Bey, Maan Ali Bey, Kesebiy Abdülvahab Bey gibi yöredeki Kafkas göçmenlerinin ileri gelen kişilerini bir araya getirerek Düzce'de geçici bir yöresel yönetim kurdu ve düzeni sağlamaya çalıştı. İstanbul ile Ankara'daki Kuvay-ı Milliyecilerin bazılarıyla ve Adapazarı'ndaki Karzeg Sait Bey ve arkadaşları ile ilişki kurdu. Ankara hükümetince yöreye gönderilen Rafet Bey (Bele), Çerkes Ethem gibi Kuvay-ı Milliye Komutanları ile de görüşerek kardeş kavgasını önlemeye çalıştı.

KAYNAKLAR

-) Adıvar, Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitabevi, İstanbul,1995.
-) Önal, Sami, Hüsrev Gerede'nin Anıları, Literatür Yayınları, İstanbul, 2003.
-) http://www.paukaf.com/viewtopic.php?f=126&t=2378 01/06/ 2008 Saat,15,00
-) Şanda, Maksut, Köprübaşı Köyü, Mehmet Ağa Çiftliği, Düzce, 2008
-) Jale Kuyumcu, Eski Düzce Belediye Başkanı Merhum Süleyman Kuyumcu'nun Eşi
-) Sabahattin Özel, Atatürk ve Atatürkçülük, Derin Yayınları, İstanbul 2006. s.105
-) Çerkes Ethem, Anılarım, Derfin Yayınları, İstanbul, 2005. s.37
-)www.nahitserbes.com
-)Adil Cengiz(rahmetli.Asugba) Rahmi Cengiz-Kenan Cengiz-(Asugba)Fikri elmas-(rahmetli Fikret elmas)(Asugba)

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,94 M - Bugn : 3030

ulkucudunya@ulkucudunya.com