« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Eyl

2024

Leyla Hanım

1848 01 Ocak 1970

Leyla Hanım, 19.yy'da Osmanlı Devleti'nde yetişen en büyük hanım şairlerdendir. Osmanlı’da bayan şairlerin kaynaklardaki varlığını ilk olarak 15.yy’da, Fatih zamanında görebiliyoruz. Fatih Sultan Mehmed Han zamanındaki refah ve bolluğun hemen her alanda kendini gösterdiği hepimizin malumudur. Bu terakki ve gelişme edebiyat sahasında da yaşanmış ve bayan şairler de yavaş yavaş şuara tezkirelerinde yer almaya başlamışlardır. Divan Edebiyatı’na şöyle bir göz atıldığında erkek şairlerin sayılarının bayan şairlere oranla her dönemde bir hayli fazla olduğu açıkça görülür. Gerçi bu durum sadece Divan Edebiyatı’nda değil, hem edebiyatımızın diğer alanlarında hem de dünya edebiyatında böyledir.

Erkek şairlerin hakim olduğu, geleneğe ve klişeleşmiş ölçülere sıkı sıkıya bağlı kalınan divan edebiyatımızda, kalem oynatmanın zorluğunu yenebilmiş ve kendilerini bulundukları zamanlarda kanıtlamış, sonraki kuşaklara da örnek olabilmiş bayan şairlerden öne çıkanlar arasında Leyla Hanım’la birlikte Mihrî Hatun, Zeyneb Hatun, Fıtnat Hanım, Şeref Hanım ve Âdile Sultan’ı da anmak mümkündür.

Divan Edebiyatımız incelendiğinde şairlerin hemen hepsinin çok iyi bir eğitim aldığı, önemli devlet görevleri yaptığı, hasılı yüksek zümreye mensup olduğu görülmektedir. Bu durum bayan şairler için de ayniyle böyledir. Onlar da önemli bir devlet adamının kızı yahut hanımıdır. Yani zamanın elit tabakasına mensup, kendisini geliştirebilme, yetiştirebilme imkanına sahip münevver kimselerdendir. Arapça ve Farsça'yı gayet iyi bilen, hususi hocalardan belagat, fesahat dersleri alan, hat ve tezhip gibi sanatlarda kendilerini yetiştirebilme olanağı bulabilen şahsiyetlerdir.

Leyla Hanım’ın diğerlerinden farklı sayılabileceği bir yönü daha vardır. Kendisi gibi tezkirelerde yer alabilecek derecede iyi bir şair olan ve Gülşen-i Aşk, Mihnet-Keşân, Dîvân, Lâyihalar, Devhatü’l-Mehamid fî Tercimeti’l-Vâlid, Şerh-i Elgâz-ı Râgıb Paşa gibi önemli eserler kaleme Keçecizade İzzet Molla’nın yeğeni olmasıdır. Bu durum kendisini yetiştirmesinde ona yardımcı olmuş, dayısının şiirlerine tazmin ve tahmis yazmış, aynı zamanda hocası olan bu zat tarafından şiirlerindeki eksiklikler kendisine bildirilmiş ve düzeltmeye sevk edilmiştir. Hatta bazı şiirlerinde dayısından “üstad” diye bahsederek onun hayatında ne denli bir yere sahip olduğunu adeta okuyucuları ile paylaşmak istemiştir.

Kaynaklar onun Mevlevi olduğunu bildirmektedir. Şiirlerinde de bu tesir açıkça görülmektedir. Mevlevilerin en büyük şairlerinden bir tanesi ve bir mevlevi meşayıhı olan Şeyh Galib'den etkilendiğini de söylemek mümkündür. Divan sahibi olan hemen her şairin işlediği en belirgin temalardan birisi olan “aşk”, onun şiirlerinde de kendisine geniş bir yer bulmuştur. Bazı gazellerinin sonunda Mevlana’yı anmış olsa da daha çok beşeri aşkı terennüm etmiştir. Hatta gazel ve şarkılarında sıklıkla dile getirdiği sevgi, içki, eğlence meclisleri bir kadın olarak onun yanlış anlaşılmasına ve tenkit edilmesine yol açmıştır.

Vasat bir şair olan Leyla Hanım’ın tezkirelere girmesinin en büyük nedeni hem bir bayan olması hem de divan sahibi olmasıdır. Gayet zeki, nüktedan, hoşsohbet, kültürlü bir bayandır. Devrinde oluşturulan edebi ve sosyal çevrelerden uzak kalmamış bu ortamlarda kendisini kanıtlamayı bilmiştir. Şiirlerini topladığı divanında o zamanki divan geleneklerine uyarak gazeller bölümünde her bir harfle kafiyeli en az bir gazel yazmış böylelikle şiirdeki maharetini kanıtlamıştır. Kendisi hakkında “edibe, zarife, hazırcevap, anında şiir söyleyebilen, çabuk anlayan, pek zeki, şiirinin güzelliği yüzünün güzelliğinden üstün...” gibi tabirler kulanılmıştır.

Aileden gelme bir temayülle Mevleviliği benimseyen Leyla Hanım, Hz. Mevlana hakkında birçok methiye kaleme almıştır. Hz. Pir’e olan muhabbetini ve bağlılığını her fırsatta dile getirmeye çalışmıştır. Yazmış olduğu şu dörtlük bu rabıtanın en güzel göstergelerinden bir tanesidir:

Hazret-i Pîr etmedi Leylâ’yı da mahrûm-ı feyz
Tab’ımı mir’ât edip eş’âr kendin gösterir
Bende-i Molla-yı Celâlü’d-dîn-i Rûmî’yim bugün
Münkirânın attığı ahcar bâr olmaz bana

(Hz. Mevlana, Leyla’yı da feyzinden mahrum etmedi. Özümü kendisine ayna edip, bu aynada şiirlerle kendisini gösterir. Ben bugün Mevlana Celaleddin Rumi’nin kölesiyim. İnkar edenlerin attığı taşlar bana eziyet vermez.)

Baş tarafta yer verdiğimiz gazelden de anlaşıldığı üzere Efendimiz’e olan muhabbeti ve hasreti de pek ziyadedir. Bu hasreti mısralara döktüğü naatları, hem kendi zamanında hem de daha sonraları büyük bir iştiyakla okunmuş ve örnek alınmıştır. Bunun yanında Efendimiz'in âl ve ashabını, Hz. Hüseyin ve Kerbela faciasını da anlatan şiirler kaleme almıştır:

Ey gözüm durma hemân ağla Muharrem geldi
Hâb-ı gafletten uyan ağla Muharrem geldi

(Ey gözüm! Hz. Hüseyin ve ailesinin şehid edildiği Muharrem ayı geldi, artık gaflet uykusundan uyan ve durma, hemen ağla.)

Şair bir bayan olarak müminlerin en büyük hanımlarından bir tanesi olan Fatıma validemizi de unutmamıştır. Onun adına birçok şiirde yer vermesinin yanında gazel tarzında müstakil bir şiir de yazmıştır. Bu beyiti de bu sevginin bir nişanesi olarak burada sizlerle paylaşmayı uygun görüyoruz:

Ey mâder-i şâh-ı şühedâ Hazret-i Zehrâ
Mahşerde mu’în-i fukârâ Hazret-i Zehrâ

(Ey şehitler sultanının annesi Hz. Fatıma-i Zehra! Sen mahşerde de fakirlerin, yardıma muhtaçların elinden bir anne şefkati ile tutacak olansın.)

Divan şiirinin son demleri sayılan bir zamanda eser vermiş olan Leyla Hanım’ın mısralarında da 19.yy Divan Edebiyatı'nın genelinde görülen “mahallileşme” akımının etkisi gayet açık bir şekilde hissedilir. Şiirlerini son derece sade ve akıcı bir dille kaleme alan şair, sanat geyesi gütmeden ama ölçüleri de göz ardı etmeyerek gayet samimi bir şekilde duygularını dile getirmiştir.

Devrinin kültür ve sanat çevresinden, hususen de yazmaktan hiç uzaklaşmayan Leyla Hanım, 1848 yılında hayata veda etmiş ve Galata Mevlevihanesi Kabristanı'na defnedilmiştir.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

30 Eyl 2024

Hürriyet, Cüneyt Arcayürek, 10 Ocak 1969. TÜRKEŞ AÇIK AÇIK KONUŞTU: KOMANDOLARI DESTEKLİYORUM ÇÜNKÜ ONLARI BİZ KURDUK VE EĞİTTİK.

Halim Kaya

30 Eyl 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

05 Ağu 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 116,71 M - Bugn : 264731

ulkucudunya@ulkucudunya.com