« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Oca

2007

Vatan ve meslek aşkı ölüm getirdi

Ahmet GÜNER 01 Ocak 1970

Bu dosyada bahsedilen birbirine bağlı olayların Uğur Mumcu'yla ve onun öldürülmesiyle ne alakası var diyebilirsiniz. Başsavcı Demiratın hiç girmediği bu saha,CumhurbaşkanıDemiretin "iç çatışma" deyip geçiştirdiği grift ilişkiler yumağı, Uğur Mumcu'nun çözmeye,belgelendirmeye çalıştığı problemi oluşturuyordu. Tek başına bir kişinin altından kalkamayacağı her halinden belli olan bu işler için arkasında devlet desteği olan Di Pietro gerekiyordu.Bir kanadı arkasına, bir kanadı ise karşısına alan Mumcu, vatan ve meslek aşkına canını feda etmişti.

Son yıllarda Avrupa'nın birçok kentinde yakalanan kaçakçılar, PKK adına kaçakçılık yaptıklarını itiraf etmişlerdir. Akdeniz'de 3.5 ton eroin ile yakalanan ve batırılan Kısmetim-l gemisi, ardından Sarp Sınır Kapısı' nda ele geçen iki TIR' daki 1.5 ton bazmorfın, son olarak da 18 ton uyuşturucu, bu çok uluslu kaçakçılık örgütlıırinin Türkiye'deki kanlı kargaşaya silah sağlayacaklarını gösteriyor.

Yaşar Kaya (Özgür Gündem gazetesinin imtiyaz sahibi) Paul Waridel adlı İsviçreli kaçakçının adını hiç duymuş mudur? Sanmıyorum. Yargıç Falcone adını? Kaya bu adları bilmez, bilse bile birbirine karıştırır. Ancak bu Waridel'i ortağı Cantürk çok iyi tanır. Paul Waridel, Sarı Avni diye bilinen Avni Karadurmuş'un ortağıdır. Waridel, 14 Haziran 1985 günü İsviçre'de Pizza Connection diye bilinen uyuşturucu madde kaçakçılığı davasında Amerikalı yargıçlara verdiği ifadede de Cantürk'ün, Sarı Avni'nin ortağı olduğunu söylemekte, ifadesinin bir başka yerinde de Yunan gizli istihbarat örgütüne bilgi verdiğini anlatmaktadır."

Uğur Mumcu bu satırları yazdığında tarih 13 Ocak 1993'dü. Yani öldürülmeden II gün önce. Bu tarihten tam bir yıl sonra 14 Ocak 1994'te ise yazıda adı geçen ünlü sabıkasız Baba Behçet Cantürk öldürüldü. Tek faili meçhul Cantürk olmayacaktı, oyunu perde arkasından oynayanlar. faili meçhul cinayete faili meçhul cinayetlerle karşılık vereceklerdi.
1980 öncesi devrimci kitleyi karşısına almak pahasına Bulgaristan-Türkiye arasındaki silah kaçakçılığını ortaya çıkaran Uğur Mumcu, çok iyi bir birikime sahip olduğu bu sahada, yeni ve yeni olduğu kadar dehşet verici bilgilerle karşı karşıyaydı. Bölücü örgüt PKK'nın uzantıları, Meclis Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Başkanı DYP Kırıkkale Milletvekili Sadık Avundukoğlu'nun da işaret ettiği gibi devletin her kademesine sızmıştı. Devlet, bu insanlar vasıtasıyla bizzat Apo'yla ilişki halindeydi. Asya-Hakkari- Diyarbakır-istanbul-Avrupa eroin, baz morfin hattı yıllardır bu kanaldan işliyordu. Kaçakçılık suçlamasıyla görevden alınan Edir ne Emniyet Müdürü Yüksel Tuncel 18 Ocak 1993' de PKK'ya giden silahların Kapıkule'den geçtiğini iddia ediyordu.

MUMCU'NUN MERAK ETTİĞİ SORULAR
Mumcu, aysbergin görünen yüzünü keşfetmişti. Gazetecilik aşkı onu daha derinlere inmeye zorladı. Emniyet güçlerine ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'e yakınlığı, onu yeni belge ve bilgilere ulaştırdı. Kafasında onlarca cevapsız soru dolaşıyordu:
Apo MiT elemanı mıydı?, Apo'yu 12 Mart'ta kimler korumuştu?, Apo'yu en çok etkileyen kişi olan karısıKesire Öcalan kimdi, Kesire'nin babası Ali Yıldırım'ın MiT'le olan yakın münasebeti Apo'ya ne kadar yansımıştı? Apo niçin Türk vatandaşlığından çıkarılmıyor ve interpol'e bildirilmiyordu?, PKK'ya silah hangi yollardan geliyordu?, Kaybolan TIR'ların esrarı neydi?,Uyuşturucu trafiğinin Asya-Avrupa bağlantısınısağlayan Güneydoğu ve Kuzey 1rak'ta sayıları giderek artan uyuşturucu imalathaneleri niçin bulunamıyordu?, PKK-Kürt mafyası işbirliği, PKK'nın, asker -sivil-bürokra t -siyasetçi bağlantısı neydi?, Sınır kapılarındaki PKK işbirlikçileri ve bunları koruyanlar kimlerdi?, Hizbullah nasıl bir örgüttü, arkasında kimler vardı?

Tecrübesini konuşturan Mumcu adım adım ilerliyordu. Karıştırdıkça yayılan çamurdan bir süre sonra kendisi de ürktü. Devletin bir kanadını ve gizli servisleri açıkça karşısına alıyordu. Gizli servisler ve devlet kademesindeki uzantılarıyla, onlarla işbirliği içinde uyuşturucu kaçakçıları, Mumcu'nun elindeki belgelerden ve ona bu belgelerin verilmesinden rahatsız olmuşlardı. Arkadaşlarına konuyu açtı ve tehditler almaya başladığını söyledi. "Bu konuların üzerine gitme" sözleri sık sık söylenir olmuştu. Korkuyordu. Birgün ziyaretine gittiği DYP Milletvekili Baki Tuğ'dan PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kayınpeder ve kayınbiraderinin MIT ajanı olup olmadığına dair bilgi ve belge istedi. Aynı uyarıları ondan da aldı. Görüştüğü kimselere ve onların verdiği güvenceye tam olarak itimat etmese de herşeyi göze almıştı. Araştırılan konu gazetecilik aşkının yanısıra direkt Türkiye'nin menfaatlerini iİgilendiriyordu. Mumcu'nun Kuvay-ı Milliye damarı kabarmıştı. En yakın arkadaşlarına araştırmaya devam edeceğini söyledi.

EHUD SADAN GİBİ...
24 Ocak 1993 günü saat 13.30'da evinden çıktı. Aİlece hasta ziyaretine gideceklerdi. Her zaman yaptığı tedbir gereği evden yalnız çıkıp arabasına bindi. Bu onun arabasına son binişi olacaktı. Tıpkı bir süre önce Ankara'da suikasta uğrayan MOSSAD ajanı Ehud Sadan gibi uzaktan kumandalı C-4 tipi askeri bir bombayla hayata veda etti. Patlamanın ardından araba ikiye bölünmüş, Mumcu'nun cesedi metrelerce yükseğe fırladıktan sonra arabanın yanındaki parka düşmüştü, Önce Güldal Hanım dışarrfırladı, ardından taksiciler ve apartman komşuları Ömer Çiftçi...

Mumcu'nun ölümü, aylarca sürecek enteresan olayları da beraberinde getirecekti. Cinayetin esrarı da bu olaylar zincirinde yatıyordu. Eski MiT'çi Mahir Kaynak olaydan üç gün sonra şu açıklamayı yapıyordu: "Burada bir yabancı servis, Türkiye'deki bir güce uyarıda bulundu. Yaptığı bir şeyi beğenmediğini veya karşı koyacağını ifade etti. "

DEP Genel Başkanı Yaşar Kaya 2 Şubat'ta yaptığı açıklamada "Uğur Mumcu'nun öldürülmesine en az Musa Anter'in öldürülmesi kadar üzüldüm" diyordu. 6 Mayıs 1993 tarihli Hürriyet'ye ise şu ifadeler yer alıyordu: Özgür Gündem yazarı Musa Anter'in öldürülmesinde PKK'nın önemli roloynadığı ortaya çıktı. Anter'i Türkiye ile işbirliği yapmalda suçlayan örgütün bir açıklaması PKK'nın yayın organında yer aldı.

Mumcu'nun araştırmaları, başta Ortadoğu'da ABD'ye karşı üstünlük savaşı veren Almanya, Fransa ve onların maşası Yunanistan'ı rahatsız etmişti. Araştırmaların ucunun bir noktada kendilerine dokunacağını da hisseden CIA ve MOSSAD da gelişmelerden rahatsızdı. "Uğur Mumcu'nun ölümü ABD'nin düzenlediği, düzenlettiği ya da en 1tzından gözyumduğu bir operasyondur." Eski MiT'çiler Mehmet Eymür ile Mahir Kaynak'ın yanı sıra Genelkurmay eski istihbarat Daire Başka nı Yılmaz Doğrusöz bu kanaatte birleşiyorlardı.

Cinayet, Mumcu'yu çok seven dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'i çok üzmüştü. Mumcu'nun son dönemlerinde devlete çok yaklaştığını, askeri akademilerde ders vermeye bile başladığını vurgulayan 12 Mart'ın ünlü savcısı Baki Tuğ da üzgünler arasındaydı. Askeriyenin belli kısımlarının verdiği taziye ilanları ise üzüntünün boyutlarının büyüklüğünü gösteriyordu. Doğan Güreş ilk kez cenaze namazı kılıyordu.

DEMIRAL DEVREDE
Mumcu cinayeti, görevalanında olmamasına rağmen Başsavcı Nusret Demi ral' ın bastırmasıyla DGM'ye devredildi. Mumcu'nun kardeşi Ceyhan Mumcu'nun cinayetten dört gün sonra 28 Ocak 1993'de "Katilleri bulmayacak" dediği N usret Demiral için Milliyet gazetesi 13 Kasım 1993'de şunları yazıyordu:

"Ankara DGM'nin kurulduğu Mayıs 1984' den beri, başsavcılığını yapan Nusret Demiral'ın baktığı önemli soruşturma dosyalarından sonuçalınamadı. Bugüne kadar yerinden kımıldatılamayan Demiral, Mumcu, Aksoy, Üçok, Sayın, Selen gibi önemli siyasi cinayetler konusunda en küçük bir kapıyı bile aralayamadı. Büyük dosyalar için 'İpuçları var', 'Soruşturma çok gizli ve çok yönlü sürüyor' gibi açıklamaların ötesine gidemeyen Demiraı'ın önünde şimdi de öldürülen Binbaşı Ahmet Cem Ersever dosyası var!" Demiral'ın önüne daha sonra Sıvas dosyası da gelecekti...

Cinayeti devralmasının sonrasında "İran, Rabıta ve Kara Ses Cemalettin Kaplan bağlantısı üzerinde duracağız" açıklamasını yapan Nusret Demiral hakkında Ceyhan Mumcu'nun başka iddiaları da vardı. Kardeş Mumcu şUnları söylüyordu:

"Biz Mumcu ailesi bu soruşturmanın Demiral tarafından yürütülmesini istemiyoruz. Demiral, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoyolaylarında delilleri kendine sakladı. Olay, Adalet Bakanlığı'na bağlı tarafsız adli yargının herhangi bir cumhuriyet savcısına devredilmeli. Demiral soruşturmayı savsaklarken, Adalet Bakanı Seyfi Oktay da görevini yapmıyor. Adalet Bakanı'nın bu duyarsızlığını, ilgisizliğini tarihe ve Türk toplumunun değerlendirmesine havale ediyorum."

ILGINÇ OLAYLAR ZINCIRi
Mumcu cinayetini takibeden ilk enteresan olay 27 Ocak 1993'deki J a'ijJiKamhi suikastıydı. Olaydan birgün sonra yakalanan Islami Hareket Orgütü adlı hayali örgüte mensup suikastçıların Mumcu cinayetiyle ilgili olduklarıve İran'da silah eğitimi gördükleri açıklandı. Fakat İran'da silah eğitimi göı;en üç suikastçının, yakın mesafeden otomatik silahlarla onlarca kez ateş edip ne Kamhi'nin ne de korumalarının araçlarına hiç isabet kaydettirememelerinin cevabı verilemedi. Nokta dergisinin Bursa'da Çamlık adlı birahane ve Hisar pavyonda sıkça görüldüklerini iddia ettiği suikastçıların avukatı Kadir Kartal müvekkillerinin zavallı birer kurban olduğunu söylüyordu.

Kamhi suikastının rüzgarı ve medyanın bilhassa Cumhuriyet gazetesinin yayınlarıyla cinayet Müslümanlar üzerine yıkıldı. Mumcu'nun cenazesi İslam karşıtı bir gövde gösterisine dönüş
müştü. Toplumu derinden yaralayan sloganların atıldığı bu töreni bir istihbarat uzmanı "darbeci kartat"ın provokasyonu olarak nitelendirirken, Baki Tuğ devletin bu törende çok vahim bir yanlış yaptığını, Cumhuriyet gazetesi’nin ise olay sonrası yayınlarıyla hedef saptırdığını söylüyordu.

Evet dış görüntüde hedef sapmıştı. Fakat içeride hareketlilik bütün canlılığıyla devam ediyordu. Şubat ayı olayların hızlanacağı aydı. Apo'nun Avrupa devletlrine ve Amerika'ya verdiği gizli ktuptaki ateşkes çağrısı MGK'da sert tartışmalara sebep oluyordu. Cumhurbaşkanı Özal ve Genelkurmay Başkanı Güreş ateşkes taraftarı iken, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis mücadelenin bütün hızıyla sürmesi ni istiyordu. ABD de ateşkese uyulması yönünde baskı yapıyordu. Almanca bilen tek komutan olan, ABD yerine Almanya'ya yakınlığı ile tanınan Bitlis Paşa ABD-Almanya inisiyatif çatışmasının ve ateşkes çağrısının bam telini 0luşturuyordu. Almanya Bitlis Paşa göreve geldikten sonra Güneydoğu'daki operasyonlara itiraz etmez olmuştu. Güneydoğu hakkında en uzman ve en yetkili kişi olmasına rağmen görüşleri kabul edilmediği için toplantıları kızgınlıkla terkeden Paşa bildiğini okuma taraftarıydı. Bitlis Paşa'nın görüşlerini yakın adamlarından biri olan ve faili mechul bir cinayete kurban giden JIi M kurucusu emekli Binbaşı Cem Ersever şöyle açıklayacaktı:

"Yani askerler geri mi çekilsin? Bu bir kin meselesi değil, ama PKK ile uzlaşmacı tavra giren herkesten hesap sorulmalıdır. Asker olarak dağdaki gerillanın, düşmanın yok edilmesi gerektiğini düşünüyorum,"

BAZI KOMUTANLARIN GÖLBAŞI TOPLANTILARI

Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı Fisunoğlu'nun genelkurmay başkanlığı konusu ve Serdar Güreş'in maceraları gündemden düşmüyordu, Güreş istifa etmezse, Fisunoğlu bir gün farkla başkanlığı kaçıracaktı. Ankara Gölbaşı'nda bazı komutanların gizli toplantıları devam ediyordu, Genelkurmay Başkanı'ndan gizli yapılan bu toplantılardan, yurt dışında bulunan Güreş haberdardı.

TEKNİK ARIZA İMKÂNSIZDI, AMA OLDU!
Paşa düşüncelerini tatbik edemeyecekti.! 7 Şubat 1993'de o elim hadise .meydana geldi. ABD yapımı ve teknik arıza olasılığının bulunmadığı belirtilen B-200 tipi askeri uçak Güneydoğu'ya gitmek üzere havalandıktan hemen sonra motorundaki bir arıza sebebiyle düşüyor ve Bitlis Paşa İle içindeki dört subay şehit oluyordu. Olay yerine derhal gelen Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hayri Tayhan, askeri yetkililerin soruşturmanın askeri savcılıkça yürütüleceğini belirtmeleri üzerine olay mahallinden ayrılıyordu. Kaza dosyası sabotaj ihtimali bulunmadığı belirtilerek kapatılıyordu.

Fakat gazeteci-yazar Yalçın Küçük, Eşref Bitlis'in ABD tarafından Mumcu'ya karşılık olarak öldürüldüğünü belirtirken, TBMM Hayali İhracatı Araştırma Komisyonu Başkanı Mahmut Öztürk, Bitlis Paşa'nın öldürülmesiyle, Mumcu cinayeti arasında paralellik bulunduğunu iddia ediyordu.

Öcalan'ın ilan ettiği ateşkes yürürlüğe girmişti. Cumhurbaşkanı Özal'ın, Kürt sorunu konusunda yeni projeler öneren demokratikleşme paketi hazırlığı sürüyordu. Çankaya'da 30 Mart 1993'de Özal'ın başkanlığında yapılan ve Demirel, İnönü ve Güreş'in katıldığı zirvede Güneydoğu'daki son durum değerlendirildi ve Öcalan'ın ilan ettiği ateşkesin uzatılması eğiliminin ortaya çıkması üzerine, PKK'ya büyük darbe indirmek için uzun süredir hazırlık yapılan ve Bitlis Paşa tarafından planlanan "Bahar Operasyonu"nun ertelenmesi benimsendi.
Görüşlerine yukarıda belirttiğimiz JİTEM kurucusu Binbaşı Ahmet .Cem Ersever çok sevdiği komutanı Bitlis Paşa'yı kaybetmenin üzüntüsünü üzerinden atamamıştı. Nitekim ateşkesin uzatılmasını protesto için I5 Nisan'da arkadaşlarıyla birlikte istifa edecekti. JİTEM kabuk değiştirmişti. Bu arada beklenmeyen bir şey oldu ve Cumhurbaşkanı Ozal Ortaasya gezisi dönüşü 17 Nisan'da vefat etti. Demokratikleşme paketine ağır bir darbe inmişti. Demokratikleşme paketi beklentisi cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık seçimleri arasında Mayıs ayı sonlarına kadar devam etti.

DEMOKRATIK PAKET BAŞKA BAHARA
25 Mayıs'da Bingöl-Elazığ karayolunda 32 erin şehit edilmesi herşeyi bir anda değiştirdi. Genelkurmay başkanı "bunlar insan değil" sözleriyle tepkisini ortaya koyarken, Apo "emri ben vermedim, olaydan sonradan haberdar oldum" diyecekti. Güreş ihmali görülen komutanlar hakkında derhal tahkikat yapılmasını ve gereken cezanın verilmesini istedi. Bu arada Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat birimlerinin, 32 erin şehit edildiği Bingöl katliamıyla ilgili raporu Genelkurmayı karıştırdı. Katliamı önceden haber veren raporun Milliyet'te yayınlanmasından sonra, gerekli temasları yapan Orgeneral doğan Güreş, komutanlar hakkında yeni bir soruşturma açılmasını istedi.

KATLİAMA KATLİAM, AMA ÖLEN HEP BİZDEN
Katliamın ardında ihmalle birlikte Almanya vardı. ABD'nin görüşmeleri kontroluna almasından çok rahatsız olan Almanya kendine yakın Apo'nun komutanı Şemdin Sakık'ı devreye sokmuştu. ABD buna Dazlakları devreye sokarak cevap verdi. 29 Mayıs'da Solingen'de Türklerin oturduğu evi kun'daklayan Dazlaklar. 5 Türk'ü diri diri yakarak öldürdüler. Ateşkes hesapları bozulan ABD, Almanya'ya ders vermeye kararlıydı.

Kundaklama olayları birbirini takip etmeye başladı. Haningen, Konstanz, Bergiseh Gladbach, Dingolfing, Steinfeld, Köln, Erbendorf 'de Türklerin oturdukları evler kundaklandı. Alman Genelkurmay Başkanı Klaus Naumann'ın "PKK, terör örgütüdür" sözlerini Köln'de yapılan kundaklama izledi. Alman Dışişleri Bakanı Kinkel'ın, "PKK yasaklansın" sözleri 22 Ağustos 1993 tarihini gösteriyordu.

Türkiye'de ise PKK' nın ikiye bölündüğü haberleri basında yer almaya başladı. Örgütün Almancı kanadı tasfiye ediliyordu. Sakık ve Dr. Baran tasfiye listesindeydi. Planı bozanlar tasfiye ediliyordu. Uğur Mumcu acaba bu planlardan haberdar mı olmuştu?..

GÖLBAŞI TOPLANTILARI İPTAL EDİLDİ
Bu arada Genelkurmay Başkanlığı hesapları yapan Muhittin Fisunoğlu'na destek için Gölbaşı'nda yapılan gizli toplantılar iptal edildi. Ne Serdar Güreş'in basında çıkan maceraları, ne de 32 erin katledilmesi Güreş'i istifa ettirmemişti. Fisunoğlu bir gün farkla Genelkurmay başkanlığını kaçıracak olmanın endişesini taşıyordu. 2 Temmuz'da Sivas olayları patlak verdi. Genelkurmay Başkanı Güreş, ilk kez bir olay sonrası olay mahalline gidiyordu. Jandarma Tugay Komutanı'nın da adı ihmali görünenlerin arasında geçiyordu. Güreş'in yanında Fisunoğlu da vardı. Sivas sonrası darbe söylentileri yine etrafa yayılmaya başladı. Güreş ise
garanti veriyordu. Fisunoğlu'nun hevesi kursağında kalmış, Çiller, Güreş'in süresini bir yıl daha uzatırken, Fisunoğlu Ağustos öncesi emekliye sevkedilmişti. Güreş önemli bir sıkıntıdan kurtulmuştu. Artık Çiller'le tam bir uyum sergiliyorlardı. ABD de memnundu. Büyükelçi Nüzhet Kandemir 18 Ekim'de MİT ve CIA'nın öncelikle PKK'ya karşı istihbarat işbirliğine gideceğini açıklıyordu. Cephe sağlamlaştırılmıştı. Fisunoğlu'nun ardındaki medya desteği ona başkanlığı getirememişti.

CEM ERSEVER DE FAiLI MEÇHUL
Apo'nun 2 Ekim 1992'deki Kuzey Irak Harekâtı’nda 2 bini aşkın PKK'lıyı cephe savaşına iterek bile bile ölüme gönderdiğini söyleyen ve ifşaatlarıyla büyük yankı uyandıran JİTEM'in kurucusu emekli Binbaşı Ahmet Cem Ersever görev arkadaşı Mustafa Denizli ve sevgilisi Neval Boz 1 Kasım 1993 günü elleri arkadan bağlanmış vaziyette, kafalarına kurşun sıkılarak öldürülmüş olarak bulundu. Öldürülmeden önce faili meçhul Metin Can cinayetinin katillerinin isimlerini veren Ersever, birçok faili meçhul cinayetin de bizzat faili durumundaydı. Neval Boz ise bir süre Abdullah Öcalan'ın da sekreterliğini yapmıştı. Ersever öldürülmeseydi arkadaşlarıyla birlikte Dinamik Ana Strateji (DAS) adında bir dergi çıkaracaktı. DAS Almanca "Bu" anlamına geliyordu.

1 Kasım 1993'de Der Spiegel dergisinde çıkan "Alman ve İran haber alma örgütleri arasında gizli işbirliği var. Hizbul1ah'ı Almanya eğitiyor" haberi Kohl'u sarstı. Kohl 6 Kasım'da PKK'nın faaliyetlerine son verilmesini istedi.
Milli Savunma Bakanı Mehmet Gölhan'ın 28 Kasım 1993 tarihinde yaptığı "Alman Hükümeti'nin PKK terör örgütünün Almanya'da bulunan bürolarını kapatma kararı almasında Amerika önemli rol oynadı. Düğmeye Amerika basıyor. Ondan sonra sonucu alıyorsunuz. Amerika'nın istemediği olmaz. Almanya da Amerika'dan işaret almıştır" açıklaması, gelişmelerin görünen yüzüne ayna tutuyordu.

ŞOK AÇiKLAMA
Çiller 4 Kasım 1993'de İstanbul'daki Holiday İnn otelinde düzenlediği basın toplantısında PKK'nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz, hesap soracağız açıklamasını yapmıştı. Genelkurmay Başkanı Güreş'in "Eroin kaçakçılığı yapıyorlar, her terörist milyarder" sözleri mücadelenin yeni bir boyutunu işaret ediyordu. Almanya'nın pes etmesi ve ABD' nin vize vermesiyle Uğur Mumcu'nun daha önce keşfettiği eroin mafyası hedef haline gelmişti. "Kullanmadığımız yöntemler de var" sözleri bazı çevrelerde şok tesiri yapmıştı.

Faili meçhul cinayetler şehir merkezlerine kaymıştı. Burada faili meçhul cinayete kurban giden Behçet Cantürk'ün avukatı Yusuf Ekinci'nin kardeşleri Dr. Tarık Ziya Ekinci ve Avukat Tahsin Ekinci'nin 26 Nisan 1994 tarihli basın açıklamasına değinmek istiyoruz. Yusuf Ekinci'nin ölümünden 2 ay sonra kaleme alınan beş sayfalık açıklama "Giderek artan ve Güneydoğu'dan büyük şehirlere doğru tırmandırılan faili meçhul siyasal cinayetler devletin meşruiyetini tartışma konusu yapmıştır" ifadeleriyle faili meçhul cinayetlere dikkat çekerken 10 örnek veriyordu.

İlk örnek olan Elazığ İHD Başkanı Avukat Metin Can ile IHD üyesi Dr. Hasan Kaya'nın öldürülme tarihi 21 Şubat 1993'dü. Yani Mumcu cinayetinden bir ay sonra. Örnekler daha sonra şöyle sıralanıyordu:

"4 Eylül Mardin Milletvekili Mehmet Sincar öldürüldü, Batman Milletvekili Nizamettin Toğuç ağır yaralandı, 29 Eylül, Ankara Altındağ ilçesi Nüfus Müdürü Mecit Baskın öldürüldü, 1 Kasım. Cem Ersever ve arkadaşları öldürüldü, 2~ Kasım Tatvan'da Avukat Şevket Özdemir öldürüldü, 14 Ocak 1994 Sapanca'da Behçet Cantürk ve şoförü öldürüldü, 6 Şubat DEP Genel Sekreteri Murat Bozlak Ankara'da ağır yaralandı, 24 Şubat Avukat Yusuf Ekinci Gölbaşı civarında öldürüldü, 26 Mart Liceli İşadamı Fevzi Aslan ve yeğeni Şahin Arslan öldürüldü, 9 Nisan Diyarbakır'da Tüm-Sağlık Sen eski başkanı Necati Aydın ve iki arkadaşı öldürüldü."

EKİNCI: CINAYETLER DEVAM EDECEK
Ekinci kardeşler birçok ipucu bulunmasına rağmen "devlet içinde örgütlü kimi karanlık güçlerce" işlendiğini iddia ettikleri bu cinayetlerin faili meçhul kaldığına dikkat çekerek şunları söylüyorlardı:

"Kürt aydın ve işadamlarına yönelik cinayetlerin devam edeceği anlaşılmaktadır. Amaç, bunların bir bölümünü fizik olarak tasfiye ederken, geri kalanlarını da korkutarak sindirmek ve pasifize etmektir. Bu amaç bir ölçüde gerçekleşmiştir. Çünkü, daha şimdiden, Kürt aydın ve işadamları sıranın kime geleceği korkulu beklentisi içine girmişlerdir.

Asıl endişe verici olay, devlet destekli cinayet örgütlerinin nerede ve nasıl eyleme geçeceklerinin bilinmemesidir. Bu nedenle, polis kimliğiyle evlere girerek, sokaktan ve kahveden adam kaçırarak infazlar yapan cinayet timlerinden korunmak, kaçmak ve gizlenmek olanaksızdır."
DOĞRU ÇIKAN TAHMİN
Ekinci kardeşlerin tahmini doğru çıkacaktı. Bildiriden bir ay sonra 3 Haziran'da bu kez Kürt işadamı Savaş Buldan, ortağı Adnan Yıldırım ve Hacı Karay evlerinden alındıktan sonra Sapanca'da Behçet Cantürk'ün akıbetine uğrayacaktı. Savaş Buldan hadisesi, İnterpol tarafından sorgulanmasına rağmen Türkiye'de hiçbir sabıkası olmayan Behçet Cantürk'ten daha enteresan özellikler içeriyordu. Bir açıdan da operasyonun son noktası gibiydi. Çünkü 5 Haziran'da Almanya Hessen Eyaleti Krıminal Dairesi Başkanı Jürgen Tirlım, ünlü Die Welt gazetesine yaptığı bir açıklamada uyuşturucu ticaretinin büyük bölümünün PKK' nın elinde olduğunu belirtiyordu. Almanya pes etmişti.

Enteresan özelliklere gelince Savaş Buldan İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'le aynı semtte, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'la, Dilkum sitesinde aynı apartmanda oturuyordu. Buldan'ın gözaltına alındığını önce kabul eden polis, iki saat sonra red etmişti.
Buldan'la beraber öldürülen Adnan Yıldırım öldürülmeden bir ay önce mayıs ayı başında Yeşilköy'de polis tarafından Mercedes otoda 3 Winçester marka tüfek ve 5 kilo beyaz tozla yakalanmıştı. Arabanın şoförü olan Kasım Çakım'ın anahtarı altındandı. Adnan Yıldırım laboratuvarda yapılan incelemede tozun eroin değil, diş dolgusunda kullanılan malzeme olduğunun anlaşılması üzerine serbest bırakılmıştı.

Polisi aşan güç ne idi? Savaş Buldan'ın abisi Necdet Buldan "Ben şuna eminim ki, devlet içinde Murat Karayalçın'ın bile bilmediği çok güçlü bir örgüt var" sözlerini cenazedeki "Yakında çok önemli açıklamalarda bulunacağım" tehdidiyle bitiriyordu.

Bu kadar olayın Uğur Mumcu'yla ve onun öldürülmesiyle ne alakası var diyebilirsiniz. Başsavcı Demiral'ın hiç girmediği bu saha, Cumhurbaşkanı Demirel'in "iç çatışma" deyip geçiştirdiği grift ilişkiler yumağı, Uğur Mumcu'nun çözmeye, belgelendirmeye çalıştığı problemi oluşturuyordu. Tek başına bir kişinin altından kalkamayacağı her halinden belli, olan bu işler için arkasında devlet desteği olan Di Pietro gerekiyordu. Devletin bir kanadını arkasına, bir kanadını ise karşısına alan Mumcu, vatan ve meslek aşkına canını feda etmişti.

İKİ YILDA NE YAPıLDı?
Uğur Mumcu suikastının ikinci yılını doldurduğu bugünlerde, katillere ulaşma konusunda gelinen nokta iç açıcı değil. Bu, en azından kamuoyu açısından böyle. Soruşturmaya bakan Ankara DGM' den, şimdiye kadar tatmin edici bir açıklama yapılmadı. DGM Başsavcısı Demiral'dan bize yansıdığı kadarıyla olay hala esrar perdesiyle örtülü. Bugünlerde Uğur Mumcu'nun, bu arada faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için Cumhuriyet Gazetesi'nin yürüttüğü imza kampanyasından başka bir hareketlilik görünmüyor.

Fail peşinde koşan DGM, Cumhuriyet öncülüğünde kurulan Uğur Mumcu Cinayetini İzleme Komitesi ve Mumcu ailesi, katil izi sürmekten çok, son günlerde birbirlerini suçlayıcı tavırlar sergilemeye başladılar. DGM suikastın soruşturmasını fiilen kapatmış durumda. Şu anda Devlet Güvenlik Mahkemeleri savcıları içinde dosya ile ilgilenen yok. Mumcu ailesi ve avukatlarının arada bir yaptıkları "fuzulî" ziyaretler de olmasa, dosya DGM'de hatırlanmayacak gibi. Birinci elden bilgi edinmek için soru sorduğumuz Nusret Demiral, konunun hatırlatılmasına kızmış gibiydi. "Mumcu'nun katilleri hakkında ipucu buldunuz mu?" sorumuzu aynen şöyle cevapladı: "Yo, olmaz, olmaz. Adam geldi, bombayı koydu, öldürdü ve gitti". Cinayeti izleyen ilk günlerde suikastı yapmış olabileceği üzerinde durulan örgütler, odaklar ve kişiler birer birer ihtimaller listesinden çıkartıldı (veya çıkarttırıldı)

CEVAP BEKLEYEN SORULAR
Mumcu'nun ağabeyi Av. Ceyhan Mumcu, meçhul failin kimler olabileceğini, belki de geçen iki yılda edindiği bilgileri süzgeçten geçirdiği şu cümlelerde dile getiriyor: "Siyasî çözüm diyen kadronun arkasında olan ve PKK'ya destek veren, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapanlardır. Özellikle eroin ticaretini ellerine geçirenler hakkında en sağlıklı yayın yapan o tarihlerde Uğur'du. Üzerlerine gidiyordu. PKK örgütünün silah ve uyuşturucu ticareti ile güçlendiğini, esas kaynağının bu olduğunu, silah ve uyuşturucu mafyası ile iç içe bulunduğunu biliyordu. En çok kızdırdığı kesim PKK ile uyuşturucu ve silah mafyasıydı. PKK'yı öncü savaşçı kabul edenler, onların yaptığı terörü haklı gösterenler ve onların legal olarak tanınarak federasyonun kurulmasını isteyenlerin arkasında bulunduğu, Türk halkının bütünlüğüne düşman bir kadro... Uyuşturucunun üstüne gitmeyen kim? Silah kaçakçılığının üstüne gitmeyen kim? Behçet Cantürk'ün verdiği ifadelerle Kanada'da, Avusturya'da, Hollanda'da adam tutuklanıyor, ama adam Türkiye'de mahkemeye verilmiyor. Hem de niye verilmiyor? Ona hami olan MGK üyesi kim? Behçet Cantürk'ün mahkemeye verilmesini engelleyen kim? Bütün bunların tersi olduğu taktirde uyuşturucu ve silah kaçakçıları teşhis edilmiş olacak. PKK kıskıvrak olacak ve arkasındaki devlet üst düzey yetkilileri de ortaya çıkacak. Mesele budur. Cinayetin çözümlenmesine engellemeler de bu yüzdendir."

Öldürülüşünün üzerinden iki yıl geçen Mumcu başta olmak üzere, ses getiren faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için şu anda ne yapılıyor şeklinde zihinlerde merak varsa hemen söyleyelim: Hiçbir şey. Makamında konuyu görüştüğümüz Nusret Demiral konuya "unutun artık" der gibi yaklaşıyor, üzerinde durmamaya çalışıyor. TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu'nun ne yaptığı belli değil. Uğur Mumcu özelinde siyasi ve faili meçhul cinayetleri araştıran komisyon hiçbir konuda sonuca gidemiyor, tıkanmış durumda. Komisyon dağıtılmış durumda. Çalışmalarını bitirdiği söylenen Komisyon bugünlerde rapor yazma aşamasında. Komisyon üyesi Hüsamettin Korkutata'nın'nın aşağıdaki sözleri başarısızlığı ve milletvekillerinin çaresizliğini açıklıyor:

"Başta DGM başsavcısı Nusret Demiral olmak üzere, Jandarma İstihbarat Merkezi, Özel Harp Dairesi ve daha pek çok kurum ve kuruluş bize bilgi vermiyorlar. Başsavcı sayın Demiral, bize bilgi vermemeleri için emniyet görevlilerine ve savcılara özel yazılı bir emir tebliğ etmiş.
JİTEM ve DGM, çok mecbur kalıp bilgi vermek durumunda kalsalar bile bu bilgiler yanlış çıkıyor. Her ne hikmetse onlardan aldığımız hangi bilgi ve belge’nin üzerine gitsek yanlış çıkıyor. Güneydoğu'da incelemeler yapmamız gerekiyor. Bunun için devletten helikopter istiyoruz. Korucubaşına bile helikopter tahsis eden devlet, bizim komisyonumuza bir helikopteri çok görüyor."

Cinayetin belki de en önemli sebeplerini içinde saklayan Mumcu'nun disketleri dahi, olması gerektiği DGM veya Komisyon'da değil, Cumhuriyet Gazetesi'nde. Mumcu'nun katilleri üç koldan araştırılıyor fakat gerek DGM, gerek Meclis Faili Meçhulleri Araştırma Komisyonu, gerekse Cumhuriyet Gazetesi'nin öncülüğünde kurulan Uğur Mumcu'nun Katillerini İzleme Kurulu arasında ne bilgi, ne de belge alışverişi olmadı, herkes kendine çalıştı. Delillerin, başta disketler olmak üzere, Mumcu olayının unutulmasını, küllenmesini önlemek temel gayesi ile kurulan İzleme Kurulu tarafından toplandığı, DGM ve Komisyon'da pek bir şey bulunmadığı biliniyor. Izleme Kurulu'nun dağılmasından sonra ise belgelerin, kapanın elinde kaldığı söyleniyor. Disketleri Uğur Mumcu'nun hanımı Güldal Mumcu İzleme Kurulu'na vermiş, oradan da Cumhuriyet almış. Mumcu'nun disketlerinden bir dizi çıkaran Cumhuriyet yetkilileri "Olayın niçin 1971 'den sonrası yazılmadı?" sorusuna "Biz disketin tamamını açıkladık" cevabını veriyorlar. Diskette ne olup ne olmadığı ise bu gidişle hep meçhul kalacak gibi...

CUMHURİYET NEREDEN NEREYE
Cinayette Cumhuriyet Gazetesi'nin takındığı tavrın ve olayı mal ettiği olayların değişim seyri çok ilginç. Şimdilerde Onat Kutlar'ın bir bombalama sonucu öldürülmesinde olduğu gibi Cumhuriyet, o günlerde de kesin hükmünü vermiş, failleri bulmuştu: İslamcı teröristler ve örgütler. Mezkur gazete Hizbullah'tan Cemalettin Kaplan'a, İslami Kurtuluş'tan İBDA-C'ye, İslami Hareket'ten İran'a kadar geniş bir yelpazede birçok katil keşfetti. Haklarında aylarca sayısız manşetler attı, haberler verdi. Mumcu'nun geçmişte özellikle İslam ve Müslümanlar hakkındaki yazılarını tekrar yayınladı...

Cumhuriyet, Mumcu öldürüldüğü gün İlhan Selçuk'un dediği gibi yoluna devam etti ve arada bazı hedef sapmalar ve bocalamalar olduysa da yeni bir katil buldu: Devlet ya da görevlileri.
Mumcu cinayetinin aydınlatılması yolunda, şu zamana kadar ciddi bir gazetecilik yapmadı Cumhuriyet. Belki de bunun verdiği rahatsızlık ve azapla olsa gerek, katillerin bulunması için imza kampanyası başlattı. Bir cinayetin aydınlatılmasının imza kampanyasıyla başarılıp başarılamayacağı tartışılır. Fakat Cumhuriyet'in, her gün verdiği imza formundaki Uğur Mumcu fotoğrafının yanında yazdığı yazıdaki şu ifadeler çok ilginç: "Yazarımızın değerli eşi Güldal Mumcu'nun yaptığı, Uğur Mumcu'nun devlet tarafından ortadan kaldırıldığının kendisine söylendiği yolundaki son açıklama, canilerin ortaya çıkarılmasındaki başarısızlığın nedenlerini açıklıyor gibi.."

İZLEME KOMİTESİ NEDEN DAĞILDI?
Cumhuriyet Gazetesi öncülüğünde kurulan Uğur Mumcu Suikastının Soruşturmasını İzleme Komitesi, 24 0cak'ın birinci yıldönümü sıralarında başlayan iç fırtınalardan sonra dağıldı. Av. Halit Çelenk'in başkanlığında kurulan Komite'nin dağılması ile ilgili, oluşumun içinde bulunmuş, isminin açıklanmasını istemeyen bir kişi bize özellikle Ömer Çiftçi çerçevesinde çok ilginç şeyler anlattı. Mumcu'nun kapı komşusu Çiftçi hakkındaki iddialar, Mumcu'nun öldürülmesinden itibaren gündeme gelmiş ve dozu giderek artmış, Çiftçi kendini çeşitli platformlarda, bu arada TGRT'de savunmuştu. İddialar yabana atılacak gibi değildi.
Mumcu ile apartman komşusu olan Ömer Çiftçi'nin, patlamadan 15 dakika kadar önce aşağıdan,"Hocam dışarı çıkacak mısın, ne zaman çıkacaksın?" şeklinde bağırdığı, Mumcu'nun kızarak pencereyi açıp, "Yahu ne bağırıyorsun, herkese duyurma. Beni hedef mi yapmak istiyorsun?" dediği, bunu dışarı çıkmadan önce Güldal Hanım'a da söylediği iddia ediliyordu. Güldal Mumcu da bunu teyit ediyordu. Daha da önemli iddialar vardı. Mumcu'nun
ölümünden bir süre önce, Ömer Çiftçi'nin Çankaya'nın SHP'li Belediye Başkanı Doğan Taşdelen'e başvurarak, Uğur Mumcu'nun evinin yanındaki taksi durağının kaldırılmasını isteyerek, Mumcu'nun duraktan rahatsız olduğunu söylediği, Taşdelen durumu Mumcu'ya sorduğunda o, durağın kaldırılmasına karşı çıkarak, "Rahatsız olmak şöyle dursun, o taksi durağı bizim güvencemiz." dediği iddia ediliyordu. Durağın iptalinden vazgeçiliyordu
fakat durak kulübesinin o günlerde şeffaf camlarının kaldırılıp buzlu camla kaplattırılmasının ve duraktaki taksilerin, Mumcu'nun evine bakan taraftan kaldırılıp diğer tarafa alınmasının Çiftçi'nin zoruyla olduğunu taksiciler dile getiriyordu.

“ÇIKIP BAĞIRMADI MI DİYEYİM?"
İşte, ne olmuşsa Ömer Çiftçi'nin kendini aklatmak için Komite'ye başvurmasıyla.olmuştu. Halit Çelenk, "Biz Omer Çiftçi'ye kefiliz, aklayalım." diyordu. Güldal Mumcu buna tepki gösterip, "Ne yani, ben şimdi çıkıp yalan mı söyleyeyim? Çıkıp Uğur'a bağırmadı mı diyeyim?" diyordu. İsminin açıklanmasını istemeyen İzleme Komitesi üyesi, Atilla Coşkun ve Mim Kemal Kumkumoğlu'nun önerisiyle, Ömer Çiftçi hakkındaki iddiaları çeşitli yerlerde dile getiren Ceyhan Mumcu'ya uyarı yapılması kararı üzerine Av. Mumcu'nun komite üyeliğinden istifa ettiğini, uyarının geri alınmasından sonra ise tekrar döndüğünü belirtiyor: Çıftçı'nın aklanma ve Komıte tarafından dinlenme isteği oylanır ve 1 oy farkla reddedilir. Birkaç ay sonra Komite Başkanı Halit Çelenk, kendisine güvensizlik belirtildiğini ileri sürerek kuruldan istifa eder. Onu Atilla Coşkun, Muzaffer Özbayrak ve Veli Devecioğlu takip eder. Neticede komite dağılır. Güldal Mumcu'nun Komite'ye teslim ettiği Mumcu'nun disketleri Cumhuriyet gazetesinde kalır.

Aydınlık gazetesi tarafından, bütün bu olanları yazmak için bir yazı hazırlanır. Nebioğlu ve Cumhuriyet, haberin yazılmamasını Doğu Perinçek'ten rica eder. Haber yayınlanmaz.
Evet Mumcu cinayeti daha uzun süre konuşulacağa benziyor. Fakat en doğru sözü ise DYP Milletvekili Baki Tuğ'dan geliyor. "Mumcu cinayeti tamamen meçhul bir cinayet olmuştur. Çözümü ise başka bir bahara kalmıştır."

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,92 M - Bugn : 13111

ulkucudunya@ulkucudunya.com