« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 May

2023

Karacaoğlan

Prof. Saim Sakaoğlu 01 Ocak 1970

Asıl adı bilinmemekle birlikte kaynaklarda dört adı görülmektedir. W. Radloff, âşığın hayatıyla ilgili halk hikâyesinde Sımayıl (İsmail) demektedir (1896: 297-328). En eski derlemelerin birinde adı Âşık Mehmed olarak kayıtlıdır (S [in] B. 1923: ikinci yüz). Akşehirli Ahmed Hamdi Efendi’nin cöngündeki ad ise Hasan’dır (Kendi 1942: 49). C. Öztelli de Çukurova’da bulduğu bir cönkte adının Hasan olduğunu kaydeder (Öztelli 1978: XXX). İ. Ateş ise ad konusunda bilinen adları sayarken bir de Halil’i ekler (Ateş 2003: 51). O hâlde âşığın gerçek adı, gelecekte bulunacak güvenilir kaynaklardan sonra belirlenebilecektir. Ancak genel kanaate ve cönklerden edinilen bilgilere göre adının Hasan olması kuvvetle muhtemeldir. Âşığın mahlası, gerek halk ağzından yapılan derlemelerde, gerekse en eski yazılı kaynaklarda Karaca Oğlan şeklinde görülmektedir. Bu adın, biri tarafından verilişinden değil, teninin esmerce olmasından ötürü Karaca Oğlan şeklinde konulduğundan söz edilebilir. Anlatmalarda mahlasın verilişinden söz edilmezse de bir yerde farklı bir rivayet vardır. Amcasının kızı Elif’e âşık olmasıyla ilgili olarak anlatılan kısa bir hikâyede; ağzına tüküren, karın şişinin inmesi için üç İhlas ve bir Fatiha okuyan pirin, başını sıvazlaması üzerine ilk şiirini söyler ve sonunda da adını Karaca Oğlan olarak tapşırır (Sakaoğlu 2012: 847-848).

Pek çok il, ilçe ve köy onu kendi topraklarında doğmuş olarak kabul etmektedir: Çukur/Karacaoğlan-Mut-Mersin, Sarıveliler-Karaman, Düziçi-Osmaniye, Elbistan-Kahramanmaraş, Gökçeli-Feke-Adana, Yusufizzettin-Kadirli-Osmaniye, Kargın köyü-Aksaray, Musabeyli-Kilis, Tarsus-Mersin (Sakaoğlu 2012: 115-130). Bütün bu yerlerin teker teker değerlendirilmesinden sonra Feke ilçesine bağlı Gökçeli köyünde doğmuş olması ihtimali ağırlık kazanmaktadır. Şu dörtlükteki duygular, başka yerlere bağlanmış görülen iğreti duygulara göre daha canlıdır ve kabule layıktır: "Gökçe’den mi geldin ey seher yeli/ Yârim hasret pınarında gezer mi/ Solmuş derler gül yüzünün irengi
Doğru söyle dostum yine güzel mi" (Sakaoğlu 2012: 117) Doğum tarihi için, benzer mısraların iki farklı tarihle verilmesi, gerçek tarihin bulunmasını güçleştirmektedir: 1015/1606; 1045/1636. Bin on beşte beratçığım yazıldı (Yalgın 1928: 2). 1045’te göbek adım konuldu (Başgöz 1992: 73). İki tarih arasında otuz yıllık farkın, bin yirmi ve bin otuz söyleyişlerindeki hece fazlalığından kaynaklanmaktadır. Bu tarihlerden ilki akla daha yakın gelirken, bir göçer ailesinin çocuğunun beratının nerede yazıldığı da düşündürücüdür. Ancak âşığa kesin bir doğum tarihi biçmek doğru değildir; o, 17. yüzyılın ilk yarısında doğmuştur. Annesi ve babası hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Bilinen ise, Karaca Oğlan’ın bazı araştırıcıların dediği gibi Barak Türkmenlerinden değil Varsak diyarından olduğudur (Sakaoğlu 2012: 141-144). Yakın akrabaları ile ilgili bilgiler ise bazı hikâyelere sıkıştırılan inandırıcılığı olmayan tevatür türünden bilgilerdir.
Âşığın ailesi hakkındaki bilgiler de sınırlı olup farklı yerlerle ilgilidir. Bunlardan bazılarını vermekte yarar vardır: İlkinde, Ergun’un belirlemesine göre, o, Bahçe’nin Farsak köyünün ileri gelenlerinden olan Sailoğlu ailesine mensuptur (Ergun 1927: 3). Bu adın, babasının sayıl askeri (tutulup askere alınma) olmasından kaynaklanmış olması muhtemeldir. Şu mısra ise ona başka bir aile biçmektedir: Mamalı’ da ben bir Rıdvanoğluyum (Sakaoğlu 2012: 118). Başgöz ise bu adı, Gemerekli bir öğretmenin defterinde Çingiroğlu şeklinde görmüştür. (Başgöz 1992: 73). Bu durumda onun ailesinin kesin adını vermek mümkün değildir. Eğitimi ile ilgili kesin bilgiler yoktur. Şiirlerinde yer alan bazı bilgiler, dönemin gezici âşıklarının dağarcıklarında olması gereken bilgilerdir. Bunları da birlikte çalıp söylediği âşıklardan, biraz bilgili olan aile fertlerinden öğrenmiş olmalıdır. Bir dörtlüğünde yer alan görüşleri onun aldığı eğitimle ilgili olmayıp hayat tecrübelerinin ve yetiştiği ortamın bir sonucudur. "Ehildir hüsnünü muhâlif etme/Mekteb-i irfandan bir kadem gitme/Sana dört sözüm var sakın unutma/Bir öğren bir öğret bir oku bir yaz" (Sakaoğlu 2012: 640). Karaca Oğlan’ın, âşıklarda pek az görülen türden de olsa bir hamisi yoktur. Zaten gezici bir âşığın da sürekli bir hamisinden söz edilemez. Onun geçici hamilerinden söz edilmesi gerekirse, gittiği yerlerde ona sahiplenen, yer verip yemek sunan kişilerdir.

Benzerleri yakın zamanlara kadar özellikle Kuzeydoğu Anadolu’da görülen gezici âşıkların meslek hayatları bir tür göçer hayatıdır. Gördüğü iltifata göre kalma süresini belirleyen Karaca Oğlan gitme zamanı gelince de ayrılmasını bilmiştir. Bu tür uygun ortamlarda çalıp söylemesi onların cep harçlıklarını çıkarmasını da sağlamaktadır. 20. yüzyıla kadar âşıkların düğünlerde yer alması başlıca gelirleri arasında sayılabilir. Ölüm tarihi ise daha karışıktır. Verilen tarihler [1099]/1688 (Özdemir 2006: 12), [1100]/1689 (Haytaoğlu 2008: 13) ve [1102]/1691 (Koç-Geçit 2009: fotoğraf altı)dir. Ancak bu tarihler de, onlarca yıl önce başka araştırıcılar tarafından ileri sürülen tarihler gibi inandırıcı değildir. Yıllarca önce T. Toros (1935), M. Cunbur (1973: XIII) ve İ. Başgöz (1992: 73) de bu ‘ömrün tam olması’ ile ilgili mısraa dayanmışlardı. Bir mısrada geçen ve ömrünün 1100 yılında tam/tamam olduğunu dile getiren sözlerinin doğruluğunu kabul etmek de mümkün değildir. Bu şiiri, nerede vefat ederken kime söylemiş veya böyle bir şiiri nereye saklamıştır, bilinmemektedir. Bir kaynakta verilen, bir yaz günü, 71 yaşında ‘bir pîr-i fâni’ iken vefat ettiği şeklindeki bilgi ise dikkati çekmekle birlikte güvenirliliğinin zayıflığı açısından kabule layık değildir (Ergun 1922: 2). Karaca Oğlan için verilecek en güzel doğum ve ölüm tarihleri, ‘17. yüzyılın başlarında doğmuş, aynı yüzyılın sonlarında ölmüştür.’ şeklinde olanıdır (Sakaoğlu 2012: 134). Gömülü olduğu ileri sürülen birkaç yer vardır, ancak bunların bazıları sonradan belirlenen, kabul edilmesi zor olan görüşlerle ortaya atılan yerlerdir. Adına bağlı olan beş mezar ve iki makam vardır. Karaca Oğlan ile ilgili olan bu yerler şunlardır: Sorgun-Yozgat, Sarıveliler-Karaman, Mut-Mersin, Cezel Yaylası-Kahramanmaraş, Düldül Dağı-Düziçi-Osmaniye, Zemzem Dağı-Olur-Erzurum, Hodu Yaylası-Bahçe-Osmaniye. Ancak, bunların bazıları 17. yüzyılın Karaca Oğlan’ı ile ilgili değildir. Bir yere bağlamakla birlikte mezarı kayıptır diyenler de vardır: Bu konuda Mersinli bile olmayan İbrahim Ateş şöyle demektedir: “… Sonuç olarak Karacaoğlan nereden bakılırsa bakılsın, nasıl görülürse görülsün, hangi telden dinlenirse dinlensin doğma büyüme Tarsusludur. Mezarı da Tarsus’ta bilinmeyen bir yerdedir” (Ateş 1993: 50-52). Ancak 16 Haziran 2014 tarihinde gazete sayfalarında yer alan ve internete de düşen bir haberde, âşığın, Karaman’ın Sarıveliler ilçesindeki bir camiin onarımı sırasında mezar taşının bulunduğu fotoğraflarıyla birlikte duyuruldu. (milliyet.com.tr) Ancak konunun uzmanları bu olayı ihtiyatla karşıladılar. Karaca Oğlan adının yazılı kaynaklarda görülmesi 16. yüzyılın sonlarıyla 17. yüzyılın başlarına rastlar.

Yazarı ve telif tarihi bilinmeyen bir Surnâme-i Hümâyun ile Gelibolulu Âli’nin Mevaıdü’n- Nefâis’inde adı geçen Karaca Oğlan, Eski Karaca Oğlan diye adlandırılan başka bir âşıktır (Sakaoğlu 2012: 37- 56). Karaca Oğlan’ın notaya alınmış ilk şiirleri de onun en eski şiirleri arasında yer almaktadır (Sakaoğlu 2012: 872-876). Karaca Oğlan’ın yayımlanan ilk şiirleri, İngiltere’nin İran büyükelçisi A. Chodzko tarafından, 1833 yılında Kuzey Horasan’da derlenip 1842 yılında nesir şeklinde ve İngilizce olarak yayımlanan üç şiiridir (Sakaoğlu 2012: 241-242). Türkçe yayımlanan ilk şiirleri ise küçük parçalar hâlinde 1890 yılında Macaristan’da Ignaz Kúnos imzasıyla yer alır (Kúnos 1890: 113-156; Sakaoğlu 2012: 81-82). Türkiye’de ilk şiir yayını ise Kúnos’tan 18 yıl sonra Köprülüzade tarafından gerçekleştirilir: "Bire ağ(a)lar bire beğler/Ölmeden bir dem sürelim/ Gözümüze kara toprak/ Dolmadan bir dem sürelim"(Köprülüzade 1914: 2; Sakaoğlu 2012: 71). O daha sonra, 1918’de de âşığın üç şiirini daha yayımlayarak gelecek kuşaklara yol açar (Köprülüzâde 1918: 960). Nitekim bütünüyle derlemeye dayanan otuz bir şiir 1921-1922 yıllarında A. R. [Yalgın] tarafından, Konya’da yayımlanan Babalık gazetesinde tefrika edilir (Yalgın 1921-1922). Karaca Oğlan âşık edebiyatının zirve şairi olmakla birlikte daha zamanında başlanılarak küçümsenmiş ve aşağılanmıştır. Bunda, onun aruz veznini kullanmamasının, dilinin çok sade olmasının ve Anadolu halkı arasında gördüğü aşırı ilginin izleri vardır. Şu dörtlük Âşık Ömer’in Şairname olarak bilinen destanından alınmıştır. "Öksüz Âşık deyişleri aseldir/Karac’Oğlan ise eski meseldir/Ezgisi çağrılır keyfe keseldir/Biz şair saymayız öyle ozanı" (Sakaoğlu 2012: 60).

Bu şairnamede Ömer’in, en yakın dostu ve rakibi Gevherî’ye yer vermemesinin yanında halk arasında çok sevilen Karaca Oğlan’ı da aşağılamasını tabii karşılamak gerekir. Âşıklar arasında pek de önemli bir yeri olmayan Öksüz Âşık’ın şiirleri bala benzetilirken Karaca Oğlan’ın şiirleri için keyif kaçırıcı ifadesinin kullanılması Ömer’in tarafsızlığının değerlendirmesine yol açacaktır. Karaca Oğlan halkın duygularını dile getirdiği için geniş bir kitleyi kucaklamıştır. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak daha sonraki yüzyıllarda pek çok âşık onun yolundan gitmiş, içlerinde aynı mahlası kullananlar da olmuştur: Kahvehane ve Bozahane Şairi Karaca Oğlan, Ağıtçı Karaca Oğlan, Silifkeli (Küçük) Karaca Oğlan, Türkeli Yaylası’nın Şairi Karaca Oğlan, Ermeni Şairi Karacaoğlan, vb. (Sakaoğlu 2012: 810-820). Bu arada kendi şiirlerini Karaca Oğlan mahlasıyla yazanların yanında şiirleri Karaca Oğlan’a bağlanan âşıklar da vardır (Sakaoğlu 2012: 822).
Bir başka konu da, şiirlerinin, yüzyıllardan beri, çoğu kendisi kadar ünlü âşıklarınkilerle karıştırılmasıdır. Bu şiirler arasında çok ünlü olanları da vardır. Mesela; "Hey ağalar böyle m’olur/ Halı yârdan ayrılanın/İner ummana dökülür/ Seli yârdan ayrılanın (Sakaoğlu 2012: 528). hanesiyle başlayan semaisi, yaşadığı şüpheli olan bir hikâye kahramanı âşığa (Kerem), Karaca Oğlan’ın çağdaşlarından birine (Ercişli Emrah) ve 18. yüzyılda yaşamış bir Azerbaycanlı âşığa (Âşık Sefer Ali) bağlanmaktadır (Sakaoğlu 2012: 164-165). Onun şiirlerinin karıştırıldığı bazı âşıklar daha vardır: Köroğlu, Kayıkçı Kul Mustafa, Gevherî, Âşık Ömer, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Gündeşlioğlu, Kul Abdurrahman, Ermenekli Ali /İhrakî, vb. (Sakaoğlu 2012: 163-180).

Karaca Oğlan gibi gezgin bir âşığın eserlerinden söz etmek mümkün değildir. Şiirlerinin kendi döneminde birileri tarafından yazıldığı bir cönk, vb. yazılı kaynak da yoktur. Sadece çeşitli cönk, mecmua ve yazmalarda yer alan şiirleri vardır. Şiirlerinin büyük bir bölümü ise sözlü kültür aracılığıyla yayılma şansını yakalamıştır. Ancak bunlar da zamana, bölgeye ve ezberleyen kişiye göre bazen aslından oldukça uzaklaşan yapılara sahiptir. Günümüzde söylenen bazı şiirlerin on dokuzuncu yüzyılda yazıya geçirilenlere göre gösterdiği değişiklikler bu durumun tanıklarıdır. Bütün bunlara karşılık 1923 yılında, kimliği konusunda yeterli bilgi olmayan, Karaca Oğlan şiirlerine meraklı, kendisini ‘Toplayan’ olarak sunan, Niğdeli Oğlu Nâmık Edib tarafından düzenlenen bir defter Sakaoğlu özel kitaplığındadır: Halk Şairlerinden Âşık Karaca Oğlan’ın Mâni ve Koşmalarından Birkaçı. Âdeta basılacakmış gibi hazırlanan bu derlemenin üst başlığı da şöyledir: Defter: 1. Tamamı 200 sayfa kadar olan bu defterin, numaralandırılmış olan ilk 123 sayfasında şiirler yer almaktadır. Şiirlerin deftere yerleştirilmesi, belki daha doğru bir söyleyişle “istif edilmesi” gerçek bir ilginin ve özenin izlerini taşımaktadır. Sayfalar, şiirlerin dörtlük sayılarına göre düzenlenmiştir. Şiirleri; yayımlanmamış şiirler, Babalık gazetesinde yayımlanan şiirler ve üç dergide yayımlanan şiirler olmak üzere üç başlık altında bir araya getirilebilir. Ancak ilk bölümdeki yirmi altı şiirden üçünün başkalarına ait olduğuna dair notlar vardır. Defterin üç bölümünde sırasıyla yirmi altı, yirmi üç ve yedi olmak üzere toplam elli altı şiire yer verilmiştir (Sakaoğlu 2012: 97-98). Karaca Oğlan’ın şiirlerini topluca yayımlayanlardan bazılarında verilen şiirlerin sayısı farklılık gösterdiği gibi şiirlerin türlerine göre yapılan değerlendirmelerde de önemli farklılıklar görülmektedir (Sakaoğlu 2012: 362). Karaca Oğlan adının yazılı kaynaklarda görülmesinin tarihi oldukça eskidir. 16. yüzyılın kaynaklarında görülen ad, başka bir Karaca Oğlan’la ilgilidir. Prof. Sakaoğlu bu âşığa Eski Karaca Oğlan diyerek ayırma yoluna gitmiştir. Ayrıca Kara Oğlan adıyla söylenmiş şiirler de vardır. Karaca Oğlan’ın adına bağlanarak okunan, söylenen veya yazıya geçirilen beş yüzden fazla şiir vardır. Bunlar arasında ona ait olmayıp da adına bağlananların olduğu da unutulmamalıdır. Ayrıca günümüzde söylenen şiirlerinin dili bazılarında Karaca Oğlan’ın ağız özelliklerini taşımamaktadır. Usta malı söyleyenleri dinleyenlerin anlayamayacakları kelimeleri değiştirerek öğrenmeleri, anlamı bilinmeyen kelimelerin yakıştırma yoluyla başka kelimelerle değiştirilmesi âşığın değerlendirilmesi konusunda sorunlar yaratmaktadır. Ayrıca Karaca Oğlan’ın bazı şiirlerinin ikiye bölünüp adeta iki ayrı şiirmiş gibi kaynaklarda yer alması da (Sakaoğlu 2012: 370-374) unutulmamalıdır. Hatta son yıllarda, en çok sevilen şiirlerinin başında gelen bir şiirinin diline Devlet eliyle, bir kelimeyle bile sınırlı olsa müdahale edilmiş, ders kitaplarına alınan ve daha çok ‘Elif şiiri’ olarak bilinen semaisinde yer alan ‘abdal’ kelimesi ‘hayran’ olarak değiştirilmiştir. Karaca Oğlan’ın dili son derece durudur. Şiirlerinde yer yer görülen, bazıları dinî ibare mahiyetinde olan yabancı söyleyişlerin bir bölümü o dönemin halk arasında da yaygın olan kelimelerle ilgilidir. Hatta bu tür kelimelere yer veren şiirlerin bir bölümünün ona ait olmaması bile düşünülebilir.
Edebî sanat adı verilen, şiire renk ve güzellik katan unsurlara Karaca Oğlan’ın şiirlerinde de rastlanılır. Sıradan benzetmelerin yanında yer alan farklı güzellikteki söyleyişleri âşığın ne dereceye kadar onların birer sanatlı söyleyiş olduklarını bilerek dile ve tele dökmüştür, bilinmemektedir. Özellikle, onun, Çukurova’nın bayramlığını giyerken çıplaklığını da üzerinden soymasıyla ilgili söyleyişi kolay kolay yakalanabilecek bir sanatlı söyleyiş değildir: "Çukurova bayramlığın geyerken/ Çıplaklığın üzerinden soyarken/ Şubat ayı kış yelini kovarken/ Cennet dense sana yakışır dağlar" (Sakaoğlu 2012: 572). Bunların yanında sıradan benzetmelerle örülü dörtlükleri de vardır. Tabiatla baş başa olması onun benzetmelerine keskin çizgilerle yansımıştır. Ancak bu sade söyleyişler farklı güzelliklerle de zenginleştirilmiş olarak da görülür. "Güvercin duruşlu keklik sekişli/ Kıl ördek boyunlu ceren bakışlı/ Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı/ Şöyle bir güzel ver gönlüm eğleyim" (Sakaoğlu 2012: 499). "Benim yârim şu dünyada birinci/ Aklımı başımdan aldı görüncü/ Almayı ayvayı narı turuncu/ Dördünü götüren dal incinir mi" (Sakaoğlu 2012: 448).

O, şiiriyle Türk âşık edebiyatını tek başına temsil edecek güçlü bir sanatkârdır. Bu noktaya gelmesinde, belki de aruzlu türlere eğilecek bilgisinin olmamasının da rolü aranmalıdır. Hayatı etrafında oluşturulmuş halk hikâyelerinin en ünlüsü, W. Radloff’un yayımladığıdır. Ayrıca çeşitli yazarlar, halk kitapları tarzında kaleme aldıkları Karacaoğlan’ın hayatına bağlı hikâyeler yayımlamışlardır. Onun hayatı, resimli roman, fotoroman, sinema filmi, tiyatro oyunu olarak da ele alınmıştır. Şiirleri; başta İngilizce, Fransızca, Almanca ve Rusça olmak üzere çeşitli dillere çevrilmiş, Almanya ve Azerbaycan’da doktora tezlerine konu olmuştur. Türk dünyasında ise en çok ilgiyi Türkmenistan’da görmüştür. Şiirleri türkü olarak çağrıldığı gibi klasik formlarda çeşitli makamlarda şarkı olarak da bestelenmiştir.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,77 M - Bugn : 6790

ulkucudunya@ulkucudunya.com