« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 Oca

2007

Batı’nın adaleti

Hasan Ünal 01 Ocak 1970

 Saddam Hüseyin’in apar topar asılması üzerine yürütülen tartışmalar ve bu idamın geride bıraktığı soru işaretleri onu asanların başına bela olacak görünüyor. İdamın Kurban bayramı sabahı yapılmasından başlayan itirazlar, yargılama usullerinden, idamın neticelerine kadar bir dizi başka itiraz ve sorularla devam ediyor.

İdama izin veren Maliki hükümetinin ve bilhassa Nuri El- Maliki’nin bu husustan dolayı başının dertten kurtulmayacağına şüphe yok. Zaten daha şimdiden idamın sonuçlarının beklenilenden farklı çıkabileceğini gören ABD, Maliki hükümeti ile arasına ve bilhassa Saddam Hüseyin’in idamı konusuna belirli bir mesafa koymaya başladı bile. Amerikalı yetkililer idamdan hemen sonraki günlerde yaptıkları açıklamalarda, ABD’nin bu idam ile uzaktan yakından alakası olmadığını; gerek mahkeme kararının gerekse infazın tamamen Irak hükümetinin yetkisinde olduğunu belirtiyorlar. Bu arada Saddam Hüseyin’in mezarı şimdiden bir türbeye dönüşmüş durumda. Önümüzdeki yıllarda Amerikan karşıtlığının kutsal mekanlarından biri haline gelirse şaşırmamak lazımdır. İdamın yangından mal kaçırırcasına yapılmış olmasının sebebiyet verdiği sorular yumağı kolay kolay çözülecek cinsten değil. Ayrıca bu soru yumağından fışkıran ve kafa karıştıran sorulardan başta Iraklı yetkililer olmak üzere Amerikalılar ve onlarla işbirliği yapanların yakalarını sıyırmaları da pek mümkün görünmüyor.

İdamın insani olmadığı; gerek Amerika gerekse Avrupa’nın Türkiye’ye idam konusunda bu kadar baskı yaparken Saddam’ın idam edilmesine fazlaca ses çıkarmamış olması kolaylıkla izah edilebilir bir mesele olmayacak. Düşünün ki, aynı Amerika Abdullah Öcalan’ı idam edilmemesi kaydıyla Türkiye’ye veriyor ve Saddam’ı da idam edilmesi için Iraklılara teslim ediyor. İnfazın hemen yapılması ayrı bir soru.

Saddam’ın kendi halkına zulmeden bir diktatör olduğu; dolayısıyla idamı hak ettiği gibi izahlar kamuoylarını tatmin etmiyor. Çünkü herkes ‘o zaman Bush ve diğerlerini kim asacak?’ diye sormaya devam edecek. Saddam onlarca yıl süren diktatörlüğü zamanında üç yüz bin kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Ama son üç yılda Amerikalılar 655.000’den fazla insanı ya doğrudan öldürmüşler ya da ölmelerine sebep olmuşlar.

Saddam’ın, hakkındaki bütün davalardan yargılanmamış olması soru işaretlerini artırıyor. Örneğin Halebce olarak da bilinen Enfal davasından neden yargılanmadı? Acaba o davada yargılansaydı Peşmergelerin İran’dan aldıkları gaz maskelerini kendilerinin taktığı; Irak ordusunun kuzeye doğru harekete geçtiği ve kimyasal silah kullanması ihtimali olduğunu bile bile Peşmergelerin halkı bölgeden çıkartmadığı; sadece kendilerini koruduğu gibi bilgiler ortalığa mı saçılacaktı? Celal Talabani’nin Saddam’ın istihbarat güçleriyle hem o sırada ve de sonra içli dışlı olduğuna dair bilgiler de mi ortaklığa çıkacaktı? Acaba bu yargılama bu tür endişelerden dolayı mı yapılmadı?

Vaktiyle Miloşeviç de tutuklanarak Lahey’e gönderilmiş; ancak orada bir türlü Bosna hadiselerinden doğrudan sorumlu tutularak yargılanmamıştı. Çünkü eğer Bosna’da neler olup bittiğiyle ilgili olarak adil bir yargılama yapılsaydı, muhtemelen Miloşeviç şok edici bilgileri mahkemeye sunacak ve bunları gizlemek mümkün olamayacaktı. Örneğin Miloşeviç, Bosna’da görev yapan İngiliz askerlerinin komutanı Michael Rose’un, NATO uçaklarının bir gün sonrasına ait operasyon planlarını rakı masalarında şimdilerde savaş suçlusu olarak aranan katil Mladiç’e verdiğini; Sırplar Avrupa’nın göbeğinde Müslümanları doğrarken başta İngiltere olmak üzere Avrupalıların bundan memnun olduklarını; kıytırık barış planlarını kabul veya red konusunda Sırplara düzenli olarak ipucu verdiklerini açıklayacaktı.

Pek çok Batılı bakan ve istihbarat görevlisinin de Miloşeviç’le birlikte yargılanması gerekecekti. O yüzden intihar etmesine izin verildi. Veya belki de öldürüldü. Batının adaleti böyle işte. Avrupalıların ve Amerikalıların ağzından çıkanları kutsal kitapların doğruları gibi bizim topluma anlatanlara duyurulur...

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,95 M - Bugn : 8356

ulkucudunya@ulkucudunya.com