« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Tem

2022

Oyun büyük yeğen

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

İktidara yakın kesimler, muhalifleri sıklıkla Türkiye üzerine oynanan oyunları görmemekle, kötü niyetli dış güçlerin kurduğu tuzakları görmeyip, onlarla mücadele eden hükümete yeterince destek vermemekle suçluyorlar. Derdi gücü Türkiye olan yabancıların hedefinde, eski ihtişamını yakalamak için büyük bir ivme yakalayan memleketimizin hızını kesmek var. Bugüne kadar büyük oyunu görmekte geri kalmış olmanın ezikliğiyle ben de bu defa biraz büyük resmi görmeye çalışayım. Bakalım her şey bizim kutlu yürüyüşümüzün önünü kesmek için miymiş, anlamaya çalışayım.
İçinde bulunduğumuz yıl, uluslararası siyaset için büyük kırılmaların yaşandığı önemli bir süreci başlattı. Geçtiğimiz yılki NATO zirvesinde de Rusya tehdit olarak nitelendirilmiş, Çin muhtemel bir rakip olarak ilk defa telaffuz edilmişti ama Şubat ayında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı daha önce üzerinde pek durulmayan birçok şeyin ete kemiğe bürünmesine yol açtı. Beşinci ayını sürmekte olan ve kolay kolay da sonlanacağa benzemeyen bu çatışma, küresel güç dengelerinden, ekonomiye birçok parametreyi alt üst etti. Birkaç sene önceye kadar neredeyse ‘ıskartaya çıktı‘ denilen NATO, yeni görevler üstlenerek ve yeni üyeleri içine alarak önümüzdeki dönemin de en önemli güvenlik kurumu olacağını göstermiş oldu.


Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine vetosu son anda kalktığından ittifakın genişleme süreci Madrid zirvesinde tam gaz devam etti. Eğer Ankara daha önce dile getirdiği gibi bu genişlemeyi veto etseydi, NATO’nun geçtiğimiz hafta ortaya koyduğu birlik görüntüsü verilemeyecek ve tabiri caizse karizması önemli bir çizik yemiş olacaktı. Elbette böyle bir duruma yol açan Ankara da başta ABD olmak üzere müttefikleriyle ilişkilerindeki sorunlara yenilerini eklemiş olacaktı.
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine itirazları büyük ölçüde bu iki ülkenin PKK ve PYD’ye verdiği destekle açıklandı. Aslında Ankara’nın bu meseledeki ayak sürümesinin asıl muhatabının iki İskandinav ülkesinden çok ABD olduğu da söylenegeldi. Zira Türkiye’nin bir türlü PYD’nin başını ezememesinin sebebi, elbette örgüte koruma kalkanı sağlayan ABD’nin siyasi iradesiydi.
Buraya kadar tamam ama iktidar çevrelerinin ikide bir dile getirdikleri ‘büyük resmi gör‘ ilkesinin neresine bu bakış açısını oturtacağız? Bilakis, Türkiye’nin bütün dünyayı PKK ile yürüttüğü mücadele üzerinden okumaya çalışması, anahtar deliğinden manzara seyretmekten farklı değil. Tek bir soruna, tek bir boyuta odaklı makro gelişmeleri takip edemeyen bir bakış açısı bu. Elbette ülkelerin kendilerini ilgilendiren çıkarları için muhataplarına taleplerini iletmeleri doğal ama bütün NATO genişlemesinin böyle bir konu üzerinden tartışılması da enikonu tuhaf.
O zaman iktidar destekçilerinin pek söyleyip ama uygulamadıkları büyük resmi görme çalışmasını biz yapalım. Neler oluyor, Türkiye kendini nereye konumlayacak?
Şubat ayından beri gelişen süreç, Rusya’nın artık keskin bir biçimde sadece ABD ve İngiltere’den değil, kıta Avrupası’ndaki partnerlerinden de kopacak biçimde Batı’yla bir kırılma yaşadığını gösteriyor. On yıllardır Rusya’nın bir tehdit olabileceği görüşünü iskonto eden, Moskova ile iş birliğini önceleyen Almanya ve Fransa bile hizaya gelmiş görünüyorlar. Fırsatı değerlendiren ABD ve İngiltere, NATO’nun pazılarını şişirmesi, Acil Müdahale Gücü’nün mevcudunun 40 binden 300 bine çıkarılması gibi adımları attırıyor. Rusya’yı çevreleyen Polonya, Romanya gibi NATO’nun Doğu Avrupa’daki uç beylerine asker yığınağı artırılıyor. Ana gövdesini F-35’lerin oluşturacağı üstün bir hava gücü, Rusya kaynaklı bir tehdidi karşılamak için ittifak üyelerinin topraklarında adım adım vücuda geliyor. Benzer bir hazırlığın yine F-35’ler üzerinden Asya’da da Çin’e karşı yapıldığı görülüyor. Dünyadaki askeri uzmanlar, bizim tayyareci paşaların iktidar medyasında yaptığı programları seyretmediğinden olsa gerektir, bu uçakların işe yaramaz olduğunu fark etmiyorlar heyhat.
Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin çantada keklik olmadığını, bu iki ülkenin kendilerinden beklentileri karşılaması gerektiğini vurguluyor ama bu genişlemenin durdurulmasının artık çok güç olduğunu söyleyebiliriz. Ukrayna’ya desteğin süreceğini ve bunun da ötesinde NATO’nun Karadeniz’de de baskıyı artırmanın yollarını deneyeceği de tahmin edilebilir. Bütün bunlar İttifak’ın Rusya’yı hedef alan bir topyekûn hücuma hazırlandığı anlamına gelmiyor. Aslında NATO’nun saldırı amaçlı kullanılmasına imkân sağlayacak bir mekanizma da yok. O halde bütün bu hazırlıklar, güç projeksiyonları ne işe yarayacak? Bir süredir ABD merkezli bir dünya düzenine razı gelmeyeceğini dile getiren, kendisine ‘büyük oyun bozucu‘ rolünü veren Putin Rusya’sının baskı altında kalıp küresel siyasetteki etkisinin törpülenmesine yol açacak. Ukrayna savaşının zamana yayılacağı ve Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların sürdürüleceği varsayımıyla sabırlı, kararlı ve sürekli bir baskı politikasının hedeflendiği anlaşılabiliyor. İktisadi imkanları sınırlı Rusya, kendi etrafında şekillenen bu NATO varlığını karşılamak için kaynaklarını seferber edeceğinden, diğer angajmanlarını azaltmak ihtiyacı hissedecek. İkincil önemde gördüğü alanlarda daha uzlaşmacı bir siyaset izleyecek.
Trump başkanlığındaki ABD’nin, Rusya konusundaki daha ılımlı politikaları Putin’in daha fazla Çin’in kucağına itilmemesi, iki dev arasında Batı karşıtı bir ittifaka mahal verilmemesi hedefiyle açıklanıyordu. Son iki senedir NATO zirvelerinin çıktılarına bakıldığında bu iki ülkeyi birlikte karşısında konumlandıran İttifak’ın artık böyle bir derdi olmadığı görülüyor. Ya Rusya ile Çin’in çıkar uyuşmazlıklarının kalıcı bir yakınlaşmaya izin vermeyeceği düşünülüyor ya da böyle bir birlikteliğin sorun olmadığı düşünülüyor.
Soğuk Savaş yıllarındakini andıran bir çevreleme politikası, bu defa sadece bir devin değil hem Rusya’nın hem de Çin’in etrafında kurgulanıyor. Japonya, Güney Kore, Avusturalya, Yeni Zelanda gibi ülkelerin de daha kapsamlı bu çevrelemenin bir parçası olması beklenebilir. Elbette Uzak Asya’daki, Okyanusya’daki ülkelerin NATO üyesi olmaları pek kolay değil. Aralarında Türkiye’nin de olduğu Avrupalı ülkelerin dünyanın öbür ucunda meydana gelecek bir çatışmada taraf olmalarını gerektirecek bir angajmanı şu an için kabullenmeleri mümkün görünmüyor. Batı yarıküresi ile doğu arasındaki bu bağlantıyı kuran, Çin’i dengeleme rolünü Asya’daki müttefikleri ile birlikte üstlenen yine ABD olacak. Washington’un bu görevi yerine getirebilmesi için de Avrupa ülkeleri, kendi kıtalarının savunması için daha fazla sorumluluk üstlenip savunma harcamalarını artırmayı taahhüt etmekler. Böylelikle Batı merkezli dünya düzeni için asıl tehdit olarak görülen Çin’in Asya’da ilerlemesini yavaşlatmak ya da belki durdurmak mümkün olabilecek.
İşte bütün bu makro hedefler doğrultusunda NATO’nun geleceği tasarlanıp, önümüzdeki on yıllar inşa edilirken, Türkiye’nin tutumu sadece İsveç’ten iadesi talep edilen birkaç kişi, PYD’nin hukuki statüsü üzerinden belirleniyor olamaz. Mevcut trendler devam edip, yeni bir Soğuk Savaş atmosferi yerleştikçe, Ankara gri alanlarda hareket kabiliyetinin azaldığını görecek, hatta şimdiden görmekte. Rusya’nın NATO’yla kâğıt üzerinde bile olsa ortaklık yapabilecek bir aktör olarak görüldüğü zamanlar geride kaldı. Sınırları daha keskin, pozisyon almayı zorlayan bir siyasi iklime girmiş bulunuyoruz. Madrid’teki zirve zaten iyice belirginleşen bu çerçevenin bir kez daha altını çizdi.
Bir büyük oyunu görme denememin sonuna geliyorum. Bu işin bizdeki uzmanları, genelde bu tür zihin egzersizlerini, “Bizi bölmek istiyorlar, yerli ve milli hükümeti, iş birlikçileri yardımıyla devirmek istiyorlar” sonuç cümleleriyle biter. O kısmı pek beceremedim ama ‘oyun büyük‘, en azından bunu tutturdum galiba.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,97 M - Bugn : 31516

ulkucudunya@ulkucudunya.com