« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Haz

2022

Görünüyor bize sefer yolları

Bahadır Kaynak 01 Ocak 1970

Cumhurbaşkanı’nın enflasyona endeksli süper bono ilan etmesi beklenen konuşması ekonomistler için hayal kırıklığı olabilir ama dış politikayla ilgilenenler için birden fazla başlık ürettiği kesin. Daha yakın ve önemli gözüken Suriye’de sınır ötesi harekâtı öncelikle değerlendirelim; nasılsa Yunanistan’la gerginlikler daha çok su kaldırır.
Suriye sınırının öte tarafında 30 kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturma fikri yeni değil. 2019 yılının sonbaharında başlatılan Barış Pınarı harekâtında da benzer bir hedef ortaya konulmuştu. Hatta televizyona çıkıp yorum yapan bazı emekli askerler bunun aslında birinci faz olarak ele alınması gerektiğini, asıl başarının gerekirse Deyr-i Zor’a kadar ilerleyip, PYD’yi Fırat’ın doğusundan tamamen silmek olduğunu ilan etmişlerdi. O devirde Erdoğan’ın Trump’un üzerinde baskı kurarak ABD askerlerini operasyon bölgelerinden geri çekilmeye zorlaması Amerika’nın içerisinde de tartışmalara yol açmış, aralarında Biden ve ekibinin önde gelenlerinin de olduğu kişiler, Washington’un, müttefikleri PYD’nin arkasında durmayarak hata yaptığını söylemişlerdi. Neticede Türkiye’nin operasyonunun daha birincil hedeflerine ulaşmadan durması, ne karşı taraftan gördüğümüz askeri mukavemetle ne de ABD’nin direnişiyle gerçekleşti. Amerikalılardan boşalan alanlara süratle Rusların ve Suriye ordusunun girmesi harekatın erken sonlanmasına yol açtı.


ABD’nin PYD’ye verdiği askeri ve siyasi destek bir gerçek olmakla beraber, Şam’ın ve Rusya’nın Türkiye’yi daha büyük bir tehdit olarak gördüğü böylece birinci elden de teyit edilmiş oldu. Esad, Fırat’ın doğusunda ABD eliyle devletleşme yoluna giren unsurları zapt etmek için yeri geldiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin baskısını kullanmaktan çekinmedi ama kendi ülkesine yönelik tehdidin Türkiye’den kaynaklandığı algısı da değişmedi. Nitekim Ankara’nın 2016’dan beri ardı ardına yaptığı harekatlarla Suriye topraklarında oluşturduğu kontrol alanlarında kalması, Esad’ın şüphelerini daha da artırmış olmalı. İki sene önce İdlib’de tırmanan gerilime ve kayıplara rağmen TSK’nın bölgeden tamamen çekilmeyi reddetmesi ve 33 askerin şehit olduğu saldırı sonrası Suriye ordusuna yönelik şiddetli cevabı da bu görüşü netleştirdi.
Erdoğan, bir kez daha terörle mücadele amaçlı Suriye sınırı boyunca 30 kilometrelik bir tampon bölge oluşturma hedefini ortaya koyarken, Şam’ın tepkisini bu çerçevede anlamak gerekiyor. Esad, Türkiye’nin sınır ötesindeki kontrol bölgelerini geçici bir tedbir olarak değil, kendi toprak bütünlüğüne yönelik varoluşsal bir tehdit olarak algılıyor. Üstelik oluşturulacak bu tampon bölgelere Türkiye’ye sığınmış Suriyelilerin yerleştirileceğinin açıklanması, daha da kesin bir biçimde Ankara’nın kendisine yakın unsurlarla ülkesini bölecek bir düzenleme yaptığı inancını doğuruyor.
Diğer yönüyle bu operasyonun Türkiye içinde de yansımaları olacak. Muhalefetin önemli bir kesimi bu tür bir harekatın Erdoğan tarafından seçim malzemesi olarak kullanılacağını, zor durumdaki iktidarın şovenizm can simidine sarılacağını düşünüyor. Bugüne kadarki uygulamalara bakıldığından bu görüşü bir kenara atmak mümkün değil. Türkiye’nin 2016’dan beri Suriye topraklarında gerçekleştirdiği harekatlar, iktidar ortaklarına içerideki milliyetçiyi dalgayı köpürtme, kendilerini gerçek vatansever unsurlar olarak konumlandırma ve karşılarındaki kesimleri de milli davaya sahip çıkmadıkları için suçlama fırsatı verdi. HDP’nin siyaset yapma zemini daraltılmakla kalınmadı, muhalefet partilerinin de HDP ve Kürt seçmenle bağ kurma teşebbüsleri de aynı kapsamda gayrı meşru hamleler olarak sunulmaya çalışıldı. Gerçekleşmesi beklenen harekata benzer bir kamuoyu yönlendirme çabasının eşlik etmesi kaçınılmaz. TSK’nın bölgede ilerlemesine, belki Süleyman Şah türbesinin yerine taşınması gibi sembolik önemi olan ve kamuoyunda köpürtülecek hamlelere içeride artan bir baskının eşlik etmesi şaşırtıcı olmaz. Hele sonbaharda erken seçim söylentilerinin güçlendiği bir dönemde, ekonomide toparlanma umutları da Kaf dağının ardındayken, iktidarın sarılacağı ana malzemenin bu olması beklenebilir. HDP’nin kapatılması veya idari tedbirlerle paralize edilmesi böyle bir hamlenin tamamlayıcısı olarak düşünülebilir.
Ancak Suriye’ye yönelik bir harekatın böyle yan kullanım alanları olması, bu operasyonun gerekçesinin iç politika olduğu, asıl amacın seçim yatırımı olduğu gibi yanıltıcı bir algıya yol açmamalı. Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi bölgede taşları yerinden oynatan gelişme, Ukrayna’daki savaşın sarpa sarması sebebiyle Rusya’nın Suriye’de vites küçültmesi oldu. Moskova, 2019 sonbaharındaki Barış Pınarı harekâtında Türkiye’nin ilerlemesinin önüne dikilirken bugün Lavrov, Suriye’deki askeri misyonlarını tamamlamakta olduklarını söylüyor. Arkasından da Türkiye’nin sınırının ötesindeki terör unsurlarıyla mücadele etmeye hakkı olduğunu ekliyor. Bu açıklamalar, üç yıl önce yanan kırmızı ışığın yeşile döndüğünü gösteriyor ve bugünkü gelişmelerin kapısı aralanıyor.
Lavrov’un sözleri, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunun artık Moskova’nın önceliği olmadığını, kendileri açısından hayati önemde saydıkları üs bölgeleri ve Akdeniz kıyısına yakın alanlardaki hakimiyetlerine öncelik vereceklerini gösteriyor. Belli ki Türkiye’nin sınır bölgelerinde kontrol edeceği alanlara, sığınmacıların bir kısmını da yerleştirerek kalıcı hale gelmesi artık kabul edilebilir bir durum. Üstelik Ankara, Tahran gibi Ruslarla Şam’da iktidar kavgasına girişecek imkanlara sahip değil. Çok daha sınırlı siyasi hedefleri mevcut. Esad’ın Moskova’nın pozisyon değişikliğiyle can havliyle İran’ın desteğini aramaya çalışması da bu koşullarda daha anlamlı hale geliyor. Ama elbette bu yeni partner Şam’a İsrail’in artan düşmanlığını getirmek gibi bir yan etkiye de yol açacak.
Öte yandan Fırat’ın doğusunda ABD’nin tutumu hala önemini koruyor. Türkiye’nin söylediği gibi 30 kilometre derinliğinde bir alanın kontrolünü sağlaması halinde sadece M4 otoyoluna kadar inmesi söz konusu olmayacak, aralarında Kobani gibi sembolik değere sahip yerleşim yerleri de yutulacak. Bunun ciddi çatışmalara yol açması mümkün. PYD ne kadar askeri destek alırsa alsın TSK’nın olanaklarıyla mücadele etmeleri mümkün görünmediğinden bu alandaki gelişmelerin Ankara ve Washington arasındaki uzlaşının sonucuna bağlı olduğunu söyleyebiliriz. İki ülke arasında ele alınacak bu kadar konu başlığı varken Fırat’ın doğusundaki paylaşımın da bu al ver sürecinin bir parçası olacağı beklenebilir.
Bütün bu gelişmeler Suriye’nin parçalanmışlığının giderek daha kalıcı hale geldiğini, ülkenin 2011’deki duruma dönüşünün neredeyse imkansızlaştığını gösteriyor. Elbette müzakereler devam edecek ama Suriye’nin geleceğine ilişkin iyimser bir senaryo bile politik erkin farklı unsurlar arasında paylaşıldığı daha dağınık bir siyasi yapıya işaret ediyor. Ankara’nın uzun süredir Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda hassasiyetini dile getirdiğini biliyoruz. Öte yandan Türkiye’nin bütün çekincelerine rağmen Irak’ın da dağınıklığının kalıcı hale geldiğini ve buna rağmen Erbil’le kurulan derinlikli ilişkiler gibi yeri geldiğinde mevcut durumu fırsata çeviren adımların atılabildiğini gözlemliyoruz. Dahası, doksanlardan itibaren Irak’a yönelik politikaları sebebiyle ABD’yle yaşanan sorunlar 2003 müdahalesiyle dip yaptığı halde bugün aynı coğrafyada birçok alanda iş birliğine evirilmiş görünüyor. Dolayısıyla Suriye’nin gelecekte daha farklı bir yöne ilerlemesinin Türkiye ile ABD ilişkilerini kalıcı olacak bozacağını söylemek doğru olmaz.
Yakın zamanda başlaması beklenen harekata yönelik ABD tutumunun bu açıdan da izlenmesi gerekiyor. Unutmayalım ki PYD birdenbire buharlaşsa bile Türkiye’nin Suriye’deki duruma ilişkin kaygıları tamamen ortadan kalkmayacak. Kamuoyuna yönelik iletişim bir yana Rusya’nın bölgede mevzi değiştirmesi Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bölgesel aktörlerin doğan boşluğa ilerlemesine ve belki yeni çatışmalara yol açabilecek. Elbette biz bunu içeride ‘Kolbaşının kıratı‘ nameleriyle, ‘terörle mücadele‘ teranesiyle dinleyeceğiz.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,98 M - Bugn : 3058

ulkucudunya@ulkucudunya.com