« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Eyl

2021

İslam ve milliyetçilik vurgulu politika

Taha Akyol 01 Ocak 1970

AK Parti’nin iki ayrı iktidar dönemi: Biri Avrupa Birliği sürecindeki başarılı politikalar… Öbürü 2011’den sonra adım adım yöneldiği ideolojik politikalar.

İlk dönemde Erdoğan’ın söyleminde “evrensel hukuk, Avrupa standartları, modernleşme, paranın dini yok” söylemi sıklıkla görülür.

İktidar kadrosu elbette dindar insanlardır, ama o dönemde bunun gösterimini yapmazlardı. Elbette din ve vicdan özgürlüğünü savunurlardı ama bunu modern ‘insan hakları’ kavramına dayandırırlardı…

2011’de seçim zaferi ve Arap Baharı özgüven patlaması yaptı. Partide tek adamlaşma, Merkez Bankası’na faiz baskısı, Batı’nın otoriterleşme eleştirilerine karşı “haçlı ittifakı” gibi sözlerle tepki gösterme tavırları adım adım gelişti.

Bu gidişin zirvesi CB sistemidir.

REFERANS DEĞİŞMESİ

İlk dönemde, Batı standartları yönünde en önemli hukuki düzenleme, muhalefetin de desteğiyle, 2004 yılında anayasaya bir fıkra eklenmesidir: Artık Türkiye’de hak ve hürriyetlerin temel referansı “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” olacaktı. (Madde 90)

Hukuk tarihimizdeki en değerli birkaç gelişmeden biridir bu… Tanzimat gibi, 2 Şubat1922 tarihli Hürrriyet-i Şahsiye Kanunu gibi.(*)

Başbakan Erdoğan da AB sürecini “Cumhuriyetin kuruluşundan sonra en büyük modernleşme hamlesi” olarak tanımlıyordu. (6 Temmuz 2011)

Bu hukuki ve siyasi güven ortamında Türkiye’ye 220 milyar dolar dış yatırım gelecekti.

Bir buçuk sene sonra… Arap Baharı’nın zafer günlerinde, Kahire Üniversitesi’nde muazzam bir kitleye konuşan Erdoğan’ın şu sözleri, referansın nasıl değişmeye başladığını gösterir:

“Hürriyet bizim medeniyetimizin özüdür… Biz hiçbir yerden model arama ihtiyacı içinde olan milletler değiliz. Kendi tarihimiz, kendi medeniyetimiz bize hürriyet konusunda birlikte yaşama kültürü, farklılıklara saygı gösterme ve adalet konusunda gereken dersi, gereken tecrübeyi ziyadesi ile vermektedir.” (17 Kasım 2012)

‘YERLİ VE MİLLİ’ DOLAR!

Ekonomi alanında “faiz sebeptir…” söylemi bu dönemin simgelerinden biridir. Merkez Bankası’yla 2014’te başlayan kavgaları hatırlayın…

Gelinin nokta, hükümetin kendi rakamlarıyla şöyle: 2019 yılında bütçedeki faiz gideri 99.9 milyar liraydı… 2021’de 178.5 milyar lira… 2023’te ise 218 milyar liraya çıkacak! (6 Eylül 2021)

Halbuki Bütçede faize ayrılan para 2011’de 45 milyar liraydı, son üç yılda fırladı. Görüyor musunuz CB sisteminin faturasını?!

Ayrıca, “kendimize yeteriz, dış güçler, krizin anahtarı İslam ekonomisi” gibi heyecan verici sözleri de hatırlarsınız.

Ve iktisatçı Sumru Öz’ün kaleminden dolar durumu:

“Mevduatın dolarizasyonu 2001 krizi sonrasında uygulanan doğru ekonomi politikaları sayesinde yüzde 29’a kadar geriledikten sonra 2011 yılında yeniden artışa geçerek 2021 yılı ortasında yüzde 57’ye ulaşmış durumda.” (https://eaf.ku.edu.tr/wp-content/uploads/2021/07/eaf_an21-02.pdf)

Hangisi daha millî: Dolarizasyonu yüzde 29’a indirmek mi?.. Yoksa “milli ve yerli” sözünün devlet sloganı haline getirildiği dönemde yüzde 57’ye çıkmasına sebep olmak mı?!

Faizde de dövizde de sözle gerçek arasındaki muazzam fark!

İSLAM VE MİLLİYETÇİLİK

Milli gelirimiz ilk politikalar sayesinde 12.000 dolara çıkmıştı; bu ideolojik politikalar yüzünden 9 bin dolara düştü!

Seçmeni tutmak için artan dozda İslami ve milliyetçi kavramlar kullanılması çözüm getirmediği gibi iki sorun daha yaratıyor:

* Biri bu değerlerin siyasi kullanımda yıpranmasıdır. İslami ve milliyetçi hassasiyetlere sahip insanlar bu acı gerçeği görmelidir. Ahlaki ve kültürel standartları yükseltmede işlevsel olabilecek bu değerler günlük siyaset düzeyine düşürüldü. ‘Davaya hizmet’ sanarak bu yolda devam etmek, bu değerleri daha fazla yıpratacaktır.

* Öbürü, yönetimin rasyonelliğine hamaset yüzünden güvenin sarsılmasıdır. Vatandaş mevduatının yüzde 57’sini dövizle yapıyorsa bunun sebebi yönetimin rasyonelliğine ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığına güvenmemesidir; enflasyon karşısında çareyi dövizde arıyor.

Yeniden rasyonel politikalara, hukukun üstünlüğüne, bağımsız yargıya, evrensel hak ve hürriyetlere dönmekten başka çaremiz yok.

(*) Hürriyet-i Şahsiye Kanunu için benim “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” adlı kitabıma bakabilirsiniz. (s. 227-229)

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,96 M - Bugn : 22927

ulkucudunya@ulkucudunya.com