« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Ara

2020

Erdoğan’ın okuduğu şiir aslında bakın kimin

Kemal Üçüncü 01 Ocak 1970

Öncelikle A haber sitesinin Bakü Zafer kutlamalarıyla ilgili haberine bakalım:

“Başkan Erdoğan, işgal altındaki Azerbaycan topraklarının kurtarılması dolayısıyla düzenlenen törende Bahtiyar Vahapzade'nin bir şiirini okudu. Erdoğan'ın okuduğu şiirden rahatsız olan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ise 'Erdoğan'a Aras'ın kuzeyindeki bölgelerin İran anavatanından zorla ayrılmasına atıfta bulunduğu bilgisi verilmedi' dedi. İşte Başkan Erdoğan'ın okuduğu Aras türküsünün sözleri...

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Ermenistan işgalindeki Azerbaycan topraklarının kurtarılması dolayısıyla dün Azerbaycan'daki Azadlık Meydanı'nda düzenlenen Zafer Geçidi Töreni'nde konuştu.

İŞTE BAŞKAN ERDOĞAN'IN AZERBAYCAN'DA OKUDUĞU ŞİİR

Burada Şair Bahtiyar Vahapzade'nin 'Topraktan pay olmaz' şiirinden bir bölüm okuyan Erdoğan, Karabağ'ı 30 yıllık hasretin ardından ana vatanla buluşturan Azerbaycan ordusunun neferlerini tebrik ederek, onları dualarla cepheye gönderen anaların ellerinden öptüğünü söyledi.

Dün Başkan Erdoğan, 'Aras, türküsünü daha güçlü çığıracak. Karabağ şikestesini okuyan nefesler daha yüksek daha güçlü çıkacaktır' ifadelerini kullanarak, Aras türküsünün sözlerini okudu:


"Aras'ı ayırdılar

Kum ile doldurdular;

Ben senden ayrılmazdım

Zor ile ayırdılar,

Ay Lâçin, can Lâçin,

Men sene kurban Lâçin"[i]

BOŞLUĞA DÜŞTÜ

Şiir’in ilgili kısmı Vahapzade’ye ait değil. Anonim sözlü kültür geleneğinde ortaya çıkmış bir Bayatı (mani). Farklı versiyonları mevcuttur. [ii] Böyle olması onun Azerbaycan Türklüğü'nün kolektif bilinçaltını, tarihsel hafızasını yansıtması açısından son derece önemli. Sayın Erdoğan da isabetli bir seçimle bu acıyı dile getirmeye tercüman oldu.

Sayın Zarif'i acil bir çıkış yaparak Erdoğan’a tepki gösterdi. Boşluğa düştü.



Devlet yönetiminde tarih ve kültür bilinci önemlidir. Türk Dışişlerinin, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Prof. Dr. Altun’un, Ömer Çelik’in cevaplarına baktığımız zaman; açıklamalarının zevahiri, kurtarmayla sınırlı olduğu, konuya en az Zarif'i kadar yabancı olduklarını gördük.

Konunun tarihsel arka planı:

“Azerbaycan’ın Türkiye ile İran arasında transit ticaret merkezi oluşu ve bölgenin ziraî ve ham madde kaynakları bakımından zenginliği Rusya’nın bölgeyle ilgilenmesine sebep teşkil etti. Azerbaycan’a ilk Rus akını Nâdir Şah zamanında oldu (1735). II. Katerina döneminde (1768-1796) Ruslar’ın güneye doğru ilerlemesi devam etti. 1758’de Kuba bölgesi ve Kafkasya’nın büyük bir kısmı Rus idaresine girdi. Kafkasya üzerindeki politikada aktif bir rol alma isteği Ruslar’ı askerî harekâta yöneltti. Katerina’nın ölümü üzerine Azerbaycan hanlıkları zaman zaman Rus ordularına saldırdılar. Ruslar 1805’te Gence Hanlığı ile yaptıkları savaştan sonra bölgeyi ele geçirdiler. 1803-1813 Rus-İran savaşlarının sonunda imzalanan Gülistan Antlaşması ile (1813) Gence, Şeki, Bakü, Derbend, Kuba ve Taliş hanlıkları Rusya, Güney Azerbaycan hanlıkları ise İran hâkimiyetine bırakıldı. Bu sırada Feth Ali Şah’ın oğlu Abbas Mirza kumandasındaki ordunun Rus hâkimiyetinde kalmış olan halkın desteğine güvenerek Kuzey Azerbaycan’a girmesi üzerine Ruslar İran ordusunu yenerek Tebriz’i ele geçirdiler. Bu durum karşısında İran Rusya ile bir antlaşma yapmak zorunda kaldı. İki devlet arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması (1828) ve Osmanlı-Rus savaşlarının sonucunda imzalanan Edirne Antlaşması (1829) ile Azerbaycan’ın milletlerarası statüsü tespit edildi. Buna göre Aras nehri ile Taliş dağları sınır olmak üzere Azerbaycan ikiye ayrıldı. Revan ve Nahcıvan hanlıkları Rusya’ya bırakıldı, Hazar denizi de Rus egemenliğine geçti. [iii]”

KONUYA YABANCI KALDILAR

Karabağ harekatında Türk basınının ağzına kadar Azerbaycan "uzmanıyla" dolu olduğunu gördük ama her nedense bu kadar temel bir meselede tavana baktılar. Türkiye’de Türk dünyası, Türk kültür havzasıyla yakın kara ve deniz havzamızla ilişkin kültürel envanter ve tarih bilgisi, jeopolitik bilgi zannedildiğinin aksine pek azdır, CHP’nin zaten bu taraklarda hiç bezi yok, Atatürk’ün partisinin bir Türk dünyası ve Avrasya bürosu, politikası onu da geçtik umru dahi yok. Uzun günlerde üç defa Kürt sorununu çözüyorlar, milli konularda menkıbe ve sert şiir okuyan partiler de konuya yabancı kaldılar.

Hüzün vericidir.

“Aras nehri ile Taliş dağları sınır olmak üzere Azerbaycan’ın ikiye ayrıldığı Türkmençay Antlaşması'nı Ruslarla yapan Kaçar Hanedanı mensubu Abbas Mirza Türk’tür."

Şiirdeki gönderme bu hadiseyle alakalıdır.

İran Dışişleri Bakanı'nın buna tepkisi abesle iştigaldir. Tarihi hakikatler masa başında veya bugünkü şartlar bağlamında ileriye doğru yorumlanamazlar. Geçmiş hadiselerin bugün bizim ihtiyacımız olacak şekilde veya bugünü verecek şekilde birbirine bağlanmasına “wigizm” denir. Wigizm, “tarihî geçmişi, günümüzdeki herhangi bir kavramı ortaya çıkaracak, bugünkü sonuçları verecek şekilde örgütlemeye” diyoruz.

Folklora kızılmaz. Türk sözlü kültüründe başka ne şiirler var. Türk milleti kendi devletinin insafsız, adaletsiz yöneticilerini de yeri geldiğinde aynı kıyıcılıkta eleştirebilmiştir.

“Şalvarı şaltak Osmanlı

eğerikaltak Osmanlı

ekende yok biçende yok

yiyende ortak Osmanlı”

Bakınız Sayın Zarifi sizin mantığınızdan hareket edersek;

Büyük Hafız-ı Şirazi’nin:

''Eger ân Türk-i Şirazibedestâred dil-i mârâ

Behâl-i hindûyeşbahşem, Semerkand ü Buhâra-ra...’’

(Eğer o Şirazlı Türk güzeli kalbini tutsak ederse; yanağındaki siyah ben için Semerkand ve Buhara şehirlerini feda ederim) şiiri okunduğunda “Hafız Türk kızlarına sulanıyor” kınıyoruz gibi bir yere varırız ki, gülünç olur. Edebiyat, folklor, “ince senet” halkların bedii yaratıcılığının bir ifadesidir. Poeziya, ilkelerinden saparak onu dar, yanlı ve yanlış politik mülahazalarla mahkum etme yanlış bir yoldur. Araz’ın her iki yanı da bugün emin ellerdedir. Öz Müselman toprağı, vetenidir. Konkret malumat.

AYNI MEVZİ

Bu büyük tarih, tanımakla müftehir olduğum büyük âlim Türkolog merhum Prof. Dr. Altay Amanjalov’un tabiriyle bizim “ortak asil mirasımızdır”. Bugün ABD saldırıları karşısında Türkiye, İran ve Rusya aynı mevzidedir. Türkiye’nin İran topraklarında emelleri ve gözü yoktur. Türkiye’nin talebi bütün Türkler için asgari insan hakları, medeni ve kültürel hakların sağlanmasıyla alakalıdır. O yüzden Türkiye İran’ın bölünmesi senaryolarına hep karşı durmuştur.

Cevad Zarif'i de Türk Dışişleri de bilmelidir ki Safevi Devleti, tebaasının Türk ve Fars halklarından oluşan Şii Alevi bir Türk devletidir. Şah İsmail’in dayısı Uzun Hasan’ındır. Şiirde belirtilen hadise Türk topraklarının Ruslar tarafından işgal edilmesiyle alakalıdır. Bizim Fars halkıyla 1040 Dandanakan savaşıyla başlayıp 1925 yılında Pehlevi hanedanın gelişine kadar 1000 yıllık Türk hanedanlarının egemenliğinde geçen bir tarihimiz vardır.

Büyük devletlerin devlet yönetimlerinde Şarkiyat/Türkoloji son derece önemlidir. Putin’in sözcüsü Peşkov bir Türkolog. Bizim devlet yönetimine Atatürk dönemi hariç “fiil çekme ve menkıbecilik” dışında stratejik perspektifi olan bir Türkoloji kültürü “Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1960-1990 soğuk savaş dönemi hariç” çok uzun zamandır maalesef hiç yön verememiştir. Arzu edilirdi ki, Bakü zafer kutlamalarında Türk dünyasının milli önderleri, bilim, kültür ve sanat adamları birlikte bir görüntü versinler.

Sayın Cumhurbaşkanı 15 Temmuz sonrasında büyük ölçüde Türk devletinin, devlet siyasetinin perspektifiyle uyumlu hareket ediyor. Rand Corporation raporunda tehdit diye -işaret ettiği- milli, bağımsızlıkçı dalganın ürettiği stratejik bilgiler [Atatürk’ün “Doğuda bir istinatgah yaratma temelli” Mavi Vatan, Türk kültür havzası, 5 Deniz’i (Karadeniz, Akdeniz, Hazar, Ege, Kızıldeniz) bir karede birleştiren perspektifle] önemli mesafeler alıyor. Siyasal İslamcı tabanından müdevver temelsiz Mısır ve Suriye politikaları da bu doğrultuda hızlıca revize edilirse AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Borell’in rahatsız olduğu şekliyle “Astanalaştırarak” çözüme yönelirse Türkiye kazanır, Türk dünyası kazanır, Avrasya kazanır. Astana ve Sochi perspektifleri kazanır.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,96 M - Bugn : 22641

ulkucudunya@ulkucudunya.com