« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Kas

2006

Hıristiyanlığı DiriltecekÜçPapalıkStratejisi

Immanuel Wallerstein 01 Ocak 1970

Papa, Birleştirici bir Avrupa tabanı yaratmak için İslami tepkileri göze almış görünmektedir
Bu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne muhtemel girişine dair evvelki eleştirileriyle ve Avrupa Birliği taslak anayasasının Avrupa’da Hıristiyanlığın merkezi rolüne açık bir referans vermesine dair yaptığı baskılarla uyumludur. Bizans İmparatoru’nun anti-İslami bir beyanını kullanmak böyle bir perspektife aykırı düşmemektedir.

Geçen Ay, Papa 16. Benedict Almanya’da eski üniversitesi Regensburg’da bir konuşma yaptı. Konuşması, İslam’la ilgili düşmanca analizlere sahip karanlık bir 14. yüzyıl Bizans İmparatorundan alıntı yaptığı küçük bir bölüm içeriyordu. Bu küçük bölüm İslami dünyada çok negatif algılandı ve isyana ve kınamaya yol açtı. Papa şu ana dek dört kez özür diledi fakat yalnızca yarattığı büyük dehşetten ötürü… İslam’ın tespitlerinin temelde yanlış olduğunu söylemeye ramak kalmışken durdu. Bu diplomatik başarısızlıktan beridir dünyadaki analistler Papa gibi zeki birinin nasıl böyle bir “hata” yapabildiğini tartışmaktadır. Bu belki bir hata değildi, kasıtlıydı.

Roma Katolik kilisesinin özelliklerini bir düşünelim. Yaklaşık 2000 yıldır varlığını sürdürmektedir. Tanrı ve Tanrısal amaçlarını takip etmede kilisenin elzem rolü hakkında doğruları içerdiğini düşünen bir kilisedir. Rolünün bütün dünyayı evangelize etmek ve tüm insanların eksiksiz olarak Roma Katolikliğini uyguladığı bir dünyaya ulaşmak olduğuna inanmaktadır.

Şimdi de kurumsal tarihini düşünelim. Başlangıçta, taraftar kitlesi anlamında genişleyen bir kiliseydi. Temelde Avrupa’da ve Ortadoğu’nun kimi yerlerinde yaklaşık bin yıl sürekli olarak yayıldı. Sonra, on birinci yüzyılda Doğu Ortodoks Kilisesinin ortaya çıkmasıyla sayısal olarak ilk ciddi bölünmeyle karşı karşıya geldi. Roma Katolik Kilisesi sonuç olarak büyük ölçüde Batı ve Orta Avrupa’da sınırlı kaldı. On altıncı yüzyılda Kilise, Kuzey Avrupa’nın çoğunu kaybedeceği Protestan Reformuyla karşılaştı. On sekizinci yüzyıldan itibaren Katolik uygulayıcılarını Avrupa’daki sekülerizm ve özgür düşünce belası dediklerine kaptırdı.

1945 sonrası dönemde, Pan-Avrupalı Dünya’da Katolikliği uygulayanlar seküler değerlerin yayılmasıyla önemli ölçüde azaldı. Nüfusun nominal olarak Katolik olduğu ülkelerde -İtalya, İspanya, Fransa, Belçika, Avusturya, İrlanda, Quebec- kitlesel katılım olmamasının yanında rahiplik görevlerinde de önemli miktarda düşüş oldu. Katolik kilisesi Evangelik Protestanlığı karşısında önemini yitirmeye başladıysa da çoğunluğunu Katolik olan Latin Amerika’da bu daha az geçerlidir. Ne var ki genel olarak küresel güneyde Avrupa’dan yüksek olan doğum oranlarından ve sekülerizmin rağbet görmemesinden ötürü kiliseye üyelik artmaktadır. Bu yüzden kilise artık esasen Avrupalı değildir ve küresel güneyde daha çok üye kazanmaktadır.

Kilisenin sorunu diğer dinler karşısında önemini yitirmeye başlaması değildir. Ne Katolikler Müslüman, Yahudi veya Budist olmaktadır ne de Müslümanlar Yahudiler ve Budistler Katolikliğe dönmektedir. Kilisenin örgütsel sorunları büyük oranda Hıristiyan dünya içindedir. Kilisenin 1945’ten beri sorunu ani ve kitlesel bir örgütsel değişmenin nasıl karşılanacağı üzerinedir. Papalığın Katolik Kilisesi’nin duruşunu canlandıracak üç değişik stratejisi olagelmiştir. Bunlar sırasıyla 23.John, 2. John Paul ve 16. Benedict’e aittir.

23. John aggiornamento, yani “kiliseyi güncelleştirme” çağrısında bulundu. Topladığı Ekümenik konsülü Vatikan II, kilisenin uygulamalarında birçok değişiklik yaptı: Kilise dışından kurtuluşa daha esnek bir bakış, ayinlerin Latin diline daha az dayanması, piskoposlara eğitimde daha fazla önem vermek. Bu değişimler, Avrupa dünyasındaki Katoliklerin, kilisenin çağdaş batılı değerlerle daha az uyumsuz olmasını isteyen örtülü ve açık eleştirilerine cevap vermekteydi. Vatikan II özellikle Latin Amerika’da kilise içindeki sözüm ona “özgürlük teolojisi”nin yükselmesiyle rastlantısaldır. Amacı Kilisenin ultra-muhafazakâr politik görüşlere taraftar olduğu görüşüne karşı çıkmak gibi görünmektedir.

Kilise içinden bu reformların “haddini aştığını” söyleyen birçok eleştiri geldi. İkinci John Paul geleneksel Katolik cinsiyetçiliğini, kadınların kilise içindeki rolünü ve piskoposların Papa’ya bağlılığını yeniden vurguladı. Özgürlük teolojisine saldırdı ve Pan-Avrupalı dünyadaki gelenekçilerin arasındaki daha reformcu olan piskoposları tasfiye etti. Canlanma için sunduğu strateji küresel kuzeyde kilise için bir potansiyel oluşturmaya odaklanmıştır. Bu sebeple diğer dinlerle diyaloga girmeye yapılan sıra dışı vurguyu geri almıştır. Bundan umulan sonuç Avrupa dışı bölgelerde kiliseye katılımın artacağıdır.

16. Benedict’in ise net olarak üçüncü bir görüşü vardır. Aggiornamento’yu kontrol altında tutmak konusunda 2. John Paul’a katılmaktadır. Fakat Kilise’nin geleceğinin dinler arası diyaloga bağlı olduğuna katılmamaktadır. Stratejisi Kilise’nin geleneksel tabanını ve bunun Avrupalı köklerini yeniden yakalamaktır. Regensburg’daki konuşması aslen Avrupa sekülerizmine saldırıydı ve yüksek sesle telaffuz edilen Katolik öğretisinin ve Avrupa’daki uygulamasının canlanması için kaçınılmaz bir iddiaydı.

Bu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne muhtemel girişine dair evvelki eleştirileriyle ve Avrupa Birliği taslak anayasasının Avrupa’da Hıristiyanlığın merkezi rolüne açık bir referans vermesine dair yaptığı baskılarla uyumludur. Bizans İmparatoru’nun anti-İslami bir beyanını kullanmak böyle bir perspektife aykırı düşmemektedir. Bu, Avrupa’yı bir düşmana karşı birleştirme ve böylece tüm Avrupalıları Hıristiyan kökenleri üzerinde durmaya teşvik etme tavrı olarak görülebilir. Birleştirici bir Avrupa tabanı yaratmak için İslami tepkileri göze almış görünmektedir.

Üç strateji vardır: aggiornamento, ekümeniklikle küresel güneye yardım etme ve geleneksel Katolik temellerin üstüne bir Avrupa kurma. Bunlardan biri uygulanacaksa, gelecek yüzyılda hangisi verimli olur?

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 17637

ulkucudunya@ulkucudunya.com