« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Eki

2008

ZİYA GÖKALP VE ÇOCUK EDEBİYATI / Murat ATEŞ*

01 Ocak 1970

ÖZET

Türk ilim, fikir, edebiyat ve siyaset hayatında derin izler bırakan Ziya Gökalp, yakın tarihimizin çok yönlü ve çok etkili bir simasıdır. Sosyolojiden eğitime, edebiyattan tarihe pek çokkonuda fikirleri ve eserleri vardır. Bu çalışma onun çocuk edebiyatı alanındaki görüşlerini ortayakoymaya ve bu alanda yazdığı eserleri incelemeye yöneliktir. “Ziya Gökalp Ve Çocuk Edebiyatı” adlı bu makalede, Gökalp’ın çocuk, çocuk eğitimi, çocukve edebiyat konularındaki görüşleri özetlenmiştir. Ayrıca çocuk edebiyatı alanına giren eserleri şekil, muhteva, dil ve üslup bakımından değerlendirilmiştir. Araştırma Gökalp’ın bütün eserleri ve Gökalp hakkında yazılmış incelemelerle sınırlıdır.
Türk, ilim, fikir, edebiyat ve siyaset hayatında derin izler bırakan ZiyaGökalp, yakın tarihimizin en önemli simalarındandır. Büyük Atatürk, “Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, fikrimin babası da Ziya Gökalp’tır.”demektedir. Sözden de anlaşılacağı üzere Gökalp, fikirleriyle Atatürk ilke ve inkılâplarına; dolayısıyla Cumhuriyet dönemine damgasını vuran insandır.Toplumsal ve ferdî pek çok konuda fikirleri ve önerileri vardır. Söz konusu fikir ve önerilerden yola çıkarak bu çalışmamızda, Gökalp’ın çocuk edebiyatıhakkındaki düşünce ve faaliyetlerine değineceğiz. Ziya Gökalp’ın düşünce sisteminin merkezini millet kavramı oluşturur.Gökalp, aileyi milletin en temel ve çekirdek yapı taşı olarak görür. Sosyolog,düşünür ve edebiyatçı kimliği ile aile kavramına çok önem veren Gökalp, birfert ve bir baba olarak da aile ocağını fazlasıyla önemser. Malta’dan kızıSeniha’ya yazdığı bir mektupta: “insanı mesut edecek yegâne hayat, ailehayatıdır. Yeryüzünün cenneti aile ocağıdır.” (Tansel, 1989b, s.562) der. Aile ocağını böylesine önemseyen Gökalp, çocuğu ailenin süsü kabul eder. Kendi çocuklarına ve onların şahsında bütün çocuklara derin bir sevgisi vardır.Onun “İnsan ruhunun çocuklarla beraber saf bir hayat yaşamaya ihtiyacı vardır.*Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi
--------------------------------------------------------------------------------
Page 2
Murat ATEŞ96Göz çiçeklere muhtaç olduğu gibi, ruh da çocuklara muhtaçtır.” (Tansel, 1989b, s. 184) cümleleri bu sevginin ispatı gibidir. Aynı doğrultuda; “ Çocuksuz bir hayat, çiçeksiz bir tarla gibi pek sevimsiz.” (Tansel, 1989b, s. 571) ifadesini dekullanır. Ziya Gökalp çocuklara olan sevgisini ve onları iyi anlamasını kendiçocukluğundan kopamamasına bağlar. Ailesine yazdığı bir mektubunda bu durumu şöyle ifade etmektedir: “ Çocukluk başka bir âlemdir. İnsanlar büyüyünce o zamanın duygularınıunuturlar. Ben, yazdığım çocuk şiirleri de gösterir ki, o hayattan hiçbir zaman çıkamıyorum.” (Tansel, 1989b, s. 571) Gerçekte de Gökalp, çocukluğundan hiç kopamamış, sürekli kendi çocukluğunun izlerini taşımıştır. Şahsiyetinin ve fikirlerinin olgunlaşmasındaçocukluğunda yaşadığı olayların tesirli olduğunu söyler. İnsanın çocukluğunda aldığı eğitimin ve çocuğun kendi yönelimlerinin kişinin hayat görüşünün belirlenmesinde büyük rol oynadığını düşünür. Bu nedenle çocuğun seçimlerinesaygı duymak gerektiğini belirtir. Çocuğun istediği kitapları okuması ve istediğiniyapması gerektiğini savunur. O, kendi çocukluğunda istediklerini yapmış ve bundan fayda görmüştür. Bunu şöyle ifade eder: “Misal olarak ben kendi çocukluğumu anlatacağım. Ben çocukken bazılarına göre çok tembel, bazılarına nazaran da çok çalışkandım. Okulun derslerine hiç çalışmazdım. Fakat geceli gündüzlü meşgul olduğum bir şey varsa o da kitap okumaktı. Yedi yaşındayken Âşık Garip, Kerem, Şah İsmail gibi kitaplardan birkoleksiyonum vardı. Bir iki sene sonra tiyatro kitaplarına, daha sonra romanlara,şiir ve edebiyat kitaplarına sarıldım.” (Tansel, 1989b, s. 159-160) Bu yönelişler Ziya Gökalp’ın düşünce dünyasını oluştur. Nitekim Gökalpçocuk ruhunu gayet hassas bir aynaya benzetir. (Tansel, 1989b, s. 115) Gökalp’a göre “hayatın en tatlı çağı çocukluktur.” (Tansel, 1989b, s. 205) Malta’dan eşi Vecihe Hanım’a yazdığı bir mektupta şunları söyler: “Zaten ben bir türlü çocukluktan, gençlikten dışarı çıkamıyorum. Çocukluk şetaret, gençlik metanettir. Hayat bunlarsız nasıl yaşanır? Benim nasıl yaşadığımısoruyorsun: Türkan gibi desem bilmem inanır mısın? İnsanların yalancıhakikatlerinden uzak, hakikatten daha doğru olan hayaller, masallar, rüyalariçinde yaşıyorum.” (Tansel, 1989b, s. 407) Çocukları çok seven, onlarla ilgilenen, onlar için yazan bir insanın içindeki çocuk her an dışarı çıkabilir. Ziya Gökalp her vesileyle içindeki çocuk ruhunu eserlerinde sık sık açığa vurmuştur. “Yaşımın kaç olduğunu bilmem; fakat ben biraz çocuk, biraz da gencim. Çocuk olmasaydım çocuk masalları, şiirleri yazar mı idim?” (Tansel, 1989b, s. 489) demesi anlamlıdır. Ziya Gökalp’ın çocukluk ve çocuklarla ilgili en samimi görüşleri sürgünyıllarında eşine ve kızları Seniha’ya, Hürriyet’e ve Türkan’a yazdığı mektuplarda yer bulur. Çocuklarına hasret duyan bir babanın kaleminden çıkan bu samimigörüşler bir mütefekkirin hayata ve çocuklara bakışının en saf hâlidir. 4 Ekim1920 tarihli mektubunda kızı Seniha’ya şunları yazar:
--------------------------------------------------------------------------------
Page 3
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı97“Türkan gibi Hürriyet gibi ben de hülyalar kuruyorum; ben de onlar gibi çocuk oldum. Hayatın en tatlı zamanı çocukluk çağıdır. Ben bir türlü çocuklukzamanını unutamam. Şiirle, felsefeyle uğraştığım da bundan dolayı değil mi? İnsaniyetin çocukluk devrinde bu günkü ilim, fen ve medeniyet yoktu. Yalnız şiir, felsefe ve ahlak vardı. Şimdi de şairlik, filozofluk ve ahlaklılık ancak çocukgibi saf kalabilmiş insanlarda görülebilir. Çocukluk ve gençlik? Bu devirler geçtikten sonra, insanlar şe’niyyete, yani hariçteki hakikatlere daha çok yaklaşır;fakat mefkûreden de o kadar ziyade uzaklaşırlar; fakat, bu çocukluk ve gençlikyaşa tabi‘ değildir. Nice ihtiyarlar vardır ki, ruhen genç kalmışlardır. Nice gençlerde vardır ki, ruhen ihtiyarlardan ziyade mefkûreye yani gençliğe uzak düşmüşlerdir. Beni bu felaket günlerinde mukavemetli yapan kalbimin çocukluğu, ruhumun gençliğidir. Kalbimin çocukluğuna tabi‘ olduğum zaman, hayata bir şair gözüyle bakarım. Ruhumun gençliğine uyduğum zamanlarda ise, dünyayı bir filozof gözüyle görürüm. Hayata bir sarraf gözüyle bakmak, dünyayıbir tüccar gözüyle görmek, insanı yüksek saadetten uzaklaştırır. Onlar, belki maddeten daha rahat yaşarlar; fakat manen bedbahttırlar; çünki insanlığın hakikizevklerini tatmaktan mahrumdurlar. Sözün doğrusu, insanda bu iki ruhiyyet beraber bulunmalıdır. İnsan hem mefkûreli hem şe’niyetli olmalıdır. Tam mükemmel bir insan böyle olur.” (Tansel, 1989b, s. 453) Ziya Gökalp’ın düşünce dünyasında çocuk yüce ve kutsal bir varlık, çocukluk da insanın en mutlu olduğu dönemidir. Hayatın en temiz, en tatlı ve en güzel anları çocukluk çağında yaşanır. “Çocuk Allah’ın nurunu hisseder. O, daima Allah’la beraberdir. Bundandolayıdır ki, çocukluk hayatı en mesut bir zamandır. Bu çağda bütün duygularşiirdir, bütün sesler musîkidir, bütün hareketler rakstır, bütün sözler masaldır, romandır, edebiyattır. Hayat, meraklı bir tiyatro sahnesidir... onlar hayatın acılarını henüz bilmiyorlar. Hasılı çocukluk tatlı bir hayat, masum birömürdür.”(Tansel, 1989b, s. 518) Ziya Gökalp, çocukluğu sadece duygusal bir pencereden görerek çocuğa karşı sevgi ve ilgi duymaz. Aynı zamanda bilim adamı kimliği ile çocukla ilgiliyaklaşımları vardır. Çocuk ve toplum, çocuk ve edebiyat, çocuk ve din gibi konularla ilgili tespitleri vardır. Örneğin, çocuk ve toplum ilişkisine yönelik olarak, bireyin değerlerinin, özelliklerinin ve alışkanlıklarının çocukluk döneminde kazanıldığı hususunu şöyle dile getirir: “ İnsan en samimi, en derunî duygularını ilk terbiye zamanlarında alır. Tâ beşikte iken işittiği ninnilerle ana dilinin tesiri altında kalır. Bundan dolayıdır ki,en çok sevdiğimiz dil ana dilimizdir. Ruhumuza vücut veren bütün din, ahlâk vegüzellik durgularımızı bu dil vasıtasıyla almışız zaten ruhumuzun sosyalduyguları, bu din, ahlâk ve güzellik duygularından ibaret değil midir? Bunlarıçocukluğumuzda hangi cemiyetten almışsak, o cemiyette yaşamak isteriz. Başkabir cemiyetin içinde daha büyük bir refahla yaşamamız mümkün iken,cemiyetimiz içinde fakirliği buna tercih ederiz. Çünki dostlar içindeki bu fakirlik, yabancılar arasındaki o refahtan ziyade bizi mesut kılar. Zevkimiz, vicdanımız,özleyişlerimiz hep içinde yaşadığımız, terbiyesini aldığımız cemiyetindir. Bunların yankısını ancak bu cemiyet içinde işitebiliriz.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 4
Murat ATEŞ98Ondan ayrılıp da başka bir cemiyete intisap edebilmemiz için, büyük birengel vardır. Bu engel, çocukluğumuzda o cemiyetten almış olduğumuz terbiyeyi ruhumuzdan çıkarıp atmanın mümkün olmamasıdır.” (Ziya Gökalp, 1970, s. 21-22) Gökalp, çocukların ruh dünyaları, çocuğun toplumdaki yeri, onların eğitimi gibi meselelerde fikirler beyan etmiş bir düşünürdür. Bunlardan birkaç örnekverecek olursak: “Çocuk dünyaya geldiği zaman lâ-millî bir ferttir. Çünki ana rahminden beraberinde millî harsa, millî kıymet hükümlerine dair hiçbir duygu getirmez. Çocuklar mektebe gittikten sonra oralarda, yalnız eski yahut yeni birmedeniyetin cansız ananelerini öğrenir ve millî harstan büsbütün mahrumkalırsa gayr-ı millî fertler sırasına geçerler. (...) Terbiyenin gayesi millî fertler yetiştirmektir. Millî fertler yetiştirmek ise, doğrudan doğruya millet yapmak demektir. Hakiki ferdiyetler de ancak bu millîfertlerdir; çünki fert, ancak millî harsın temsilcisi olduğu zaman bir şahsiyetemaliktir. Gayr-ı millî fertler ise, dejenere dediğimiz şahsiyetsiz insanlardır. Şahsiyet önce millette meydana gelir ki, buna hars adını veriyoruz. Millîterbiyenin gayesi, şahsiyet sahibi gençler, fertler yetiştirmektir.” (Ziya Gökalp, 1972, s. 18-21) Bütün bu düşünceler, Gökalp’ın çocuklara çok yakın ilgi duyduğunu, onlarıtoplumda önemli bir yerde gördüğünü ortaya koyar. Çocukları eğitmekgayesindedir, topluma çocuklar yoluyla ulaşmayı bilmiştir. Çocuk Ziya Gökalp’ın dünyasında büyük bir yer kaplar. Kızı, Hürriyet Hanım birhatırasında şunları yazar: “Diyarbekir’de çıkardığı Küçük Mecmua’da ilmî ve fikrî yazılarıyla beraberçocuk masalları da yazıyordu. O zaman bir gün dedim ki: _ Baba, bu masalları benim için mi yazıyorsun? _Hayır, yalnız senin için yazmıyorum._Biliyorum yalnız benim için değil, benimle kardeşlerim için yazıyorsunuz. _Hayır, Hayır, bilemedin! Bu masalları yalnız senin ve kardeşlerin içinyazmıyorum; Türk çocukları için yazıyorum. Ben yalnız senin ve kardeşlerinin babası değilim. Bu dünyadaki bütün Türk çocuklarının babasıyım. Sizleri nekadar düşünür ve seversem onları da o kadar düşünür ve severim.” (Beysanoğlu, 1964, s. 326.) Ziya Gökalp sürgündeyken düşman çocuklarına bile sevgiyle bakabilenonlara bakarken duygulanabilecek kadar çocuk sevgisiyle dolu ve çocuk ruhlubir insandır. Kızı Seniha’ya Malta’dan yazdığı 19 Şubat 1920 tarihli mektubunda çocuklara duyduğu hasretini ve sevgisini ortaya koyarak şu satırları yazar: “Sürü sürü koyunlar, öbek öbek çocuklar görüyoruz. Çocuklar umumiyetlebize selam verirler. Acaba bizi kendileri gibi mektep talebesi mi sanıyorlar? Yahut başımızdaki fesler ve kalpaklar, onlara sevimli mi görünüyor? Hasılıküçük çocuklar bize dost nazarlarla bakıyorlar. İngilizce kitaplarda da çocuk şiirlerini severek okuyorum. Hayatın en tatlı yanı çocukluktur. Bu devirde dinlenen peri masalları, en güzel romanlardan daha vecdlidir. Bilmem
--------------------------------------------------------------------------------
Page 5
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı99çocuklarıma olan iştiyakımdan, tahassürümden dolayı mı her nedense bu gün ruhumun içi bir çocuk bahçesi gibi olmuştur.” (Tansel, 1989b, s. 205) Yukarıdaki bilgiler ışığında Ziya Gökalp’ın çocuk hakkındaki görüşlerini, yaklaşımlarını topluca ifade etmek gerekirse; o, çocuğa, düşünür, sosyolog,edebiyatçı, baba Ziya Gökalp olarak bakar. İnci Enginün, bu durumu şu şekildeözetlemektedir. “Türk cemiyeti için önemli bütün meseleleri içine alan bir sistemin kurucusu olan Ziya Gökalp bu sistemde en küçük birim ve geleceğin unsuru olan çocuğa da büyük yer vermiştir. Çocuk sosyal kurumların en önemli ve en ufak birimi olan ailenin temelidir. Gökalp aile ve çocuk üzerinde çok durmuş, çocuğu hem aile birimini kuvvetlendiren varlık hem de cemiyetin geleceğinin gücü olarak görmüş ve çocuğun bir şahsiyet olarak yetiştirilmesini hedef edinmiştir. Gökalp’ın eserlerini ele aldığımız zaman, çocuklarla ilgili görüşlerini dört gruptatoplayabiliriz. 1. Terbiye ve sosyal meselelerle ilgili olarak çocukların yetiştirilmesine dair görüşleri. 2. Çocukları yetiştirmek için yazdığı şiirler ve masallar. 3. Kendi çocukluğuna dair intibaları. 4. Kendi çocuklarının yetiştirilmesiyle ilgili görüşleri ve telkinleri.”(Enginün, 1991, s. 426) Ziya Gökalp Türk milletinin her türlü meselesiyle ilgilenmiş bir düşünürdür. Yukarıda söylediğimiz gibi o, sosyolog, edebiyatçı, şair, filozof aynı zamanda da eğitimcidir. Fiilî olarak eğitim camiasında yer alması ve eğitimle ilgili ortaya koyduğu fikirleriyle Türk eğitim tarihinde önemli bir yeri vardır. Gökalp eğitimi terbiye sözcüğü ile ifade ederek şöyle tanımlar: “Terbiye bir cemiyette, yetişmiş neslin henüz yeni yetişmeğe başlayan nesle, fikirlerini ve hislerini vermesi demektir.” (Ziya Gökalp, 1973, s. 321) Başka bir makalesinde, “eğitim toplumun bireylerini kendisine benzetmesi, yani temsil etmesi” şeklinde eğitimin fonksiyonunu anlatır. (Ziya Gökalp, 1992, s. 170) İçtimaiyat Mecmuası, Millî Tetebbular Mecmuası, Yeni Mecmua dergilerinin yayınlanmasına öncülük ederek, Türkçülüğün Esasları, Türk Medeniyet Tarihi,Türkleşmek- İslâmlaşmak- Muasırlaşmak kitaplarını yazıp yayınlayarakdöneminde eğitimle ilgili görüş ve politikaların ortaya çıkıp tartışılmasınısağlamıştır. Millî eğitim meselelerini ilk kez sistemli olarak ortaya atıp işleyen odur. Cumhuriyetin eğitim ilkelerinin belirlenmesinde Ziya Gökalp’ın önemlibir rolü vardır. Öğretmen sorunları, meslek eğitimi sorunları gibi konulara yıllar önce çözüm aramıştır. Temmuz 1917 Muallimler Kongresi, Terbiye Kongresi, Ahlâk Kongresi, Lisan Kongresi gibi toplantıların önce ulusal sonra da uluslararası düzeyde toplanmasını önerir. Zaten Halkçılık, Millîyetçilik, Laiklik, Garpçılık, millî tarih, dilin sadeleşmesi, kadın hakları konularında olduğu gibimillî eğitim konusunda da Ziya Gökalp’ın fikirleri Atatürk’e ilham olmuştur. (Akyüz, 1994, s. 270-272)
--------------------------------------------------------------------------------
Page 6
Murat ATEŞ100Bugünkü eğitim anlayışındaki “yaygın ve örgün eğitim sınıflandırmasını ilk olarak ortaya koyan ve savunan odur.” (Aksu, 1989, s. 30) Eğitimi şu şekilde sınıflandırmıştır: “ Birinci tarz, yetişmiş neslin, kendisinin hiç haberi olmadan, samimihayattaki konuşmaları, fiil ve hareketleriyle canlı misaller teşkil ederek yeni nesletesirler icra etmesidir. İkinci tarz, yetişmiş neslin velî, vasî, öğretmen, mürebbîadlarıyla resmî vazifeler alarak, usûl ve irade altında yeni nesle bir takım muayyen fikirleri ve hisleri telkine çalışmasıdır. Ben, terbiyenin bu iki tarzdan birincisine yaygın terbiye, ikincisine organize terbiye adlarını veriyorum.” (Ziya Gökalp, 1973, s. 321) Bütün bunlardan sonra, yaşadığı dönemden bu yana eğitim tarihimizde çok önemli bir yeri olan Ziya Gökalp, Cumhuriyet dönemi eğitim anlayışının miladıkabul edilebilir. Gökalp eğitimin gayesini millî fertler yetiştirmek olarak tayin etmiştir: “Millî fertler yetiştirmek millet yapmak demektir. O halde millî terbiyenin gayesi, millet yapmaktır denilebildiği gibi, hakiki fertleri yetiştirmek dedenilebilir.” (Ziya Gökalp, 1973, s. 50-51) Terbiyenin tanımını ve gayesini yukarıdaki şekilde tespit eden Ziya Gökalp’ın eğitim hedefinde çocuklar vardır. Eğitimle ilgili görüşlerinin toplumun tamamınıilgilendirdiği ve toplumun tamamına hitap ettiği söylenebilir ancak genelanlamda eğitim, -özellikle örgün eğitim- çocukları hedef aldığı için Gökalp’ın eğitim görüşleri çocuk eğitimi ile ilgilidir. Gökalp’a göre eğitim millet yapmak gayesi taşır. Bu gayeye ulaşmanın en güzel yolu ise terbiyenin tanımında yeni nesil olarak belirttiği çocukları millî kültür bünyesinde eğitmek vesosyalleştirmektir. Ziya Gökalp bir ideologdur. Bu sebeple fikirlerini emanet edebileceği ve bu fikirleri uygulamaya geçirecek yeni bir nesle ihtiyaç duyar. Bu nesil, çağının çocukları ve gençleridir. Fikirlerinin özeti olarak kabul edilebilecek olan Türkçülüğün Esasları adlı eserinin son cümlesinde: “Ey, bugünün Türk genci!Bütün bu işlerin yapılması, yüzyıllardan beri seni bekliyor.” (Ziya Gökalp, 1970, s. 188) diyerek gençliğe seslenmekte onları göreve çağırmaktadır. Aynı şekilde çocukları da ideolojisinin geleceği olarak görür. Bundan dolayı Gökalp, çocuk eğitimine özel bir değer vermiştir. Çocukları devletin ve milletin devamı, geleceğin teminatı olarak görmektedir. Gelecekte sağlıklı bir millet hayatıoluşturabilmek için, çocukların millî değerler, millî duygular ve modern ilimler çerçevesinde eğitilmesi gerektiğini düşünür. Onun bu yaklaşımlarını çocuklariçin yazdığı eserlerin hemen hemen tamamında görmek mümkündür. Diğer görüşlerinde olduğu gibi çocuk eğitimi konusunda da Ziya Gökalp’ın düşünce merkezi millîliktir. O, modern bir eğitim anlayışını savunur ve bunun temelini millî eğitimde görür. Konuyla ilgili olarak Millî Terbiye isimli makalesinde şu görüşlere yer verir: “Hulâsa, modern cemiyetlerde, çocuklara millî terbiye verilmesiyle, aynızamanda, modern terbiye de verilmiş olur. Halbuki, modern olmayan cemiyetlerde çocuklara modern terbiye vermeye çalışmakla ne modern terbiye
--------------------------------------------------------------------------------
Page 7
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı101ne de millî terbiye verilebilir. Tam tersine, çocukların karaktersiz, muvazenesiz,gayr-ı millî bir surette yetişmesine sebebiyet verilmiş olur. Hususiyle, biz modern bir cemiyet olduğumuz için, terbiyemizin yalnız millîolmasını temine çalışmak kâfidir. Terbiyemiz millî olduğu gün, ister istemez modern de olacaktır. Bizim için millî terbiyenin gayesi, aynı zamanda modernterbiye gayesinin de içinde vardır.” (Ziya Gökalp, 1973, s. 62-63) Ziya Gökalp eğitim hakkındaki görüşlerini üç ana prensip üzerine kurar. Bunlar; Türk Eğitimi, İslam Eğitimi ve Çağdaş Eğitimdir. Bu üç eğitimin birbirine yardımcı, birbirini tamamlayıcı ve yol gösterici olması gerektiğini savunur. Bu yardımlaşma ve irtibat olmazsa eğitimin birbiriyle çelişen vefaydasız bir iş olacağını söyler. “Oysa yetkilerinin çemberi ve bu çemberin sınırları akla uygun ve dosdoğru belirlenmezse birbirine karşı ve düşman olabilirler.” (Ziya Gökalp, 1992, s. 49) Ortaya koyduğu fikirleri ve eserleriyle çocuk eğitiminde yeni ve modern bir yaklaşım sergileyen Ziya Gökalp milletin geleceğinin çocuklar olduğunugörmektedir. Bu sebeple onların eğitimine büyük önem verir. Gökalp çocuklara verilecek eğitimin usulleri üzerine de fikirler beyan eder. Mesela çocuk eğitiminde gayet hassas ve nazik olunması gerektiğini vurgular ve şunları söyler: “Çocuk her gördüğünü taklit ettiği gibi, korkaklığa ve cesarete de ufakken alışır.” (Tansel, 1989b, s. 171-72) Aynı konuda, çocuklarla ilgilenirken söz konusu dengenin iyi ayarlanmasının önemine istinaden eşine yazdığı bir mektupta şunları yazar: “Çocuğu şımartmak iyi değildir, fakat, korkutmak hiç caiz değildir. Türkan gibi çocuklar tatlı dille yola gelir.” (Tansel, 1989b, s. 180) Ziya Gökalp’ın çocuklar ve çocuk eğitimi konularındaki görüşlerini ortayakoyan belgeler arasında özel mektuplarının da bulunması, bu konularda çok aydınlatıcı olmuştur. Gökalp sürgün yıllarında çocuklarından ayrı kaldığı içinçok müteessirdir. O, çocuklarıyla birlikte olmak onlarla oynamak, eğlenmek, onlara dersler vermek ister çünkü Gökalp, çocukların eğitiminde ailenin büyük rol oynadığını bilir. Çocuk ilk eğitimini ailesinden alır. Özellikle anne çocuğun eğitiminde büyük sorumluluk taşır. Çocuk eğitiminde annenin üstüne düşen bu büyük görevin farkında olan Gökalp bu durumu değişik bir benzetme ile anlatır: “Bir anne çocuklarını söyletmeli ve onlara ihtiyaçlarına göre terbiye edicisözler söylemelidir. Çocuklar, aile tarikatının müridleridir. Anneleri onların şeyhigibidir. Şeyh nasıl müridlerinin ruhlarıyla meşgul olur ve daima bu ruhları tedaviederse, anne de çocukları hakkında onun gibi yapmalıdır.” (Tansel, 1989b, s.384) Yine ailenin çocuk eğitimine katkısını dile getirirken: “Çocuk için en iyi mektep, ana kucağıdır; en iyi bahçe baba ocağıdır. Aile içinde alınan terbiye, her terbiyenin fevkindedir.” (Tansel, 1989b, s. 447) der. Aileyi eğitim yuvası olarak görmektedir. Kızı Hürriyet’e yazdığı bir mektupta, küçük kızı Türkan’ın güzel konuşmayı öğrenmesi için ona yardımcı olmasınıister ve şu bilgileri verir: “Türkan’a güzel masallar söyle; konuşmayı kendisine doğru öğret! Çocuk diliyle eğri büğrü konuşmasın” (Tansel, 1989b, s. 174)
--------------------------------------------------------------------------------
Page 8
Murat ATEŞ102Ziya Gökalp’ın çocuk eğitimi ile ilgili olarak çocuklara doğrudan telkinleriazdır. Onun, çocuk eğitimi ile ilgili görüşlerini daha ziyade, yetişkinlere bukonudaki telkinlerinde görmek mümkündür. Buna örnek olabilecek bir değerlendirmesini eşine yazdığı bir mektubunda dile getirir. Küçük çocukların meraklı olabileceğini bu durumun normal olduğunu ve anne babaların,büyüklerin meraklı çocuklara nasıl tavırlar göstermeleri gerektiğini anlatarak:“Çocuklar her şeyi anlamak isterler, sorarlar; fakat bizde ekseriya ana vebabalar, çocuğun bu suallerine kıymet vermezler. Ona baştan savma bir cevapverirler. Bu iyi değildir. Bilakis çocuğun bu sorularından istifade ederek, ona sorduğu şeye dair doğru bilgiler öğretmelidir. Bir çocuk daima suallerine baştansavma cevaplar alınca, yavaş yavaş artık hiçbir şeyi merak etmez ve sormaz olur; çünki evvelki suallerine aldığı cevaplar ruhunu doyurmadı. Avrupa’da ise çocuğun bir şey sormasını dört gözle beklerler; çünki bir çocuk sorduğu bir şeyianlamağa hazırlanmış demektir. Bu fırsatı kaçırmayarak çocuğa sorduğu şey hakkında onun anlayacağı derecede malûmat verirler. Bundan başka babalar veanalar kendileri de, çocuklardan birçok şeylerin ne olduğunu sorarlar. Çocuk cevap vermek için düşünmeğe mecbûr olur. Doğru cevaplar verirse kendi aklına, zekasına i‘timad etmeğe, kendi kendine meseleler halletmeğe alışır. Buusul eğlenceli bir çocuk terbiyesi yoludur.” (Tansel, 1989b, s. 513-514) yargısınıortaya koyar. Gökalp yukarıdakilere benzer yaklaşımlarını sıklıkla dile getirir. Onun bu yaklaşımını Önder Göçgün bir pedagog tavrı olarak nitelendirir ve ZiyaGökalp’ın 2 Aralık 1920 tarihli mektubundan alıntılar yaparak şunları yazar: “Ziya Bey bir pedagog tavrıyla çocuğun biraz yaramaz ve zeki olmasınısever. ‘...çocuklar dövülmekle uslanmaz. Zaten bir çocuğun çok uslu olması da iyideğildir. Zeki çocuklar, yaramaz olurlar. Uslu çocuklar hımbıl olanlardır.’ Onun için de; ‘küçük çocuklara bağırma(nın), dövme(nin), ekşi yüz gösterme(nin) iyi olmadığı’ inancındadır. Zira: ‘Sinirlilik bundan doğar. Sinirli insanlar, çocukken yahut büyüdükten sonrasert muamele gören insanlardır.” (Göçgün, 1992, s. 74) Gökalp aynı tavrını sık sık sergiler. Gökalp’ın bu pedagog tavrını Önder Göçgün aynı yazısının devamında mektuplarından alıntılar yaparak şöyle dile getirir: “Onun nazarında çocuk, ‘kendisine kıymet verildiğini gördükçe, kendi kendine itimat eden bir varlıktır’ ve: Bir çocuğa yaramaz, haylaz gibi sözlerle hitap edilirse, gerçekten yaramaz ve haylaz olur. Bununla beraber çocuğu şımartmak da iyi değildir.” (Göçgün, 1992, s. 75) Çocukların da yetişkinler gibi maddî, manevî bir takım ihtiyaçlarının olduğu bilinen bir gerçektir. Güzel sanatların bir şubesi olan edebiyatın çocukların manevî ihtiyaçlarının karşılanmasında çok önemli bir rol üstlendiği görülmektedir. Söz konusu rol, edebiyatta, çocuk edebiyatı alanının ortayaçıkmasına sebep olmuştur. Ziya Gökalp fikirleri ve bu sahadaki eserleriyleçocuk edebiyatının öncülerindendir.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 9
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı103Ziya Gökalp’ın döneminde (1876-1924) bugünkü anlamda, sınırları tespitedilmiş bir çocuk edebiyatı yoktu. Ancak o, bugünkü çocuk edebiyatına temelolabilecek nitelikte fikirler ve eserler ortaya koymuştur. Edebiyatın; çocukların eğitimi, olgunlaşması, sosyalleşmesi ve diğer ruhî ihtiyaçlarını karşılaması gibi konularda en büyük yardımcı olarak gören ZiyaGökalp edebiyat-çocuk ilişkisini çok önemli bulur. Çocukların müspet özellikler kazanabilmesi için edebiyat önemli bir araçtır. Onun bu konudaki fikirlerineörnek olması bakımından, kızlarına yazdığı bir mektubunda söylediği şu cümleler önemlidir. “Edebiyata ve şiire kıymet vermeli: çünkü bu iki hüner de gayet eğlenceli ve zevklidir. Aynı zamanda zekaya nur, muhayyileye kanat, kalbe de heyecan verir.Derslerin en vecdlisi edebiyat ve şiire dair olanlardır. Resimle mûsikî de şiirle edebiyatın arkadaşıdır. Bunların hepsi rûha güzellik, ahlâka temizlik verir. İnsan en tatlı vecdleri bu hünerden alır. Çocuklara Allah sevgisi, mefkûre sevgisi iyiverilmiyor. Çocuklar bu duyguları da, edebiyatın ilahilerinden, destanlarındanalmak mecbûriyetindedir.” (Tansel, 1989b, s. 73) Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi Gökalp, toplumsal kuralları, Türklük ve beşerî değerleri çocuklara edebiyat yoluyla telkine çalışır. Bu anlamda edebiyatıbir araç gibi kullanmak isteği düşünülebilir. O, edebiyatı faydacı bir beşerî ilim olarak görür. Ferdiyet ve şahsiyet adlı makalesinde bu konuyla ilgili olarakedebiyatın yeni nesle şahsiyet kazandırması gerektiğini belirtir. Şinasî ve Nâmık Kemâl dönemi edebiyatının gençleri şahsiyetli olmaya yönlendirdiğini söyleyerekedebiyatın bu noktadaki görevini şöyle tespit eder: “Edebiyat, gençlik terbiyesinin temeli olan beşerî ilimlerin mühim meşalelerinden biridir. İşte, bu yeri itibariyledir ki edebiyat insanı tambütünlüğüyle tasvir etmek mecburiyetindedir. Edebiyat bütün insanlık hakkındaki gördüklerini söylemek için basın huzuruna davet edilmiş bir şahitmevkiindedir. Bu şahit insanların yalnız ferdi temayüllerini tasvir eder de, şahsi temayüllerini saklarsa vazifesini kötüye kullanmış, hakikate karşı küfretmişolur.” (Ziya Gökalp, 1973, s. 197) Gökalp çocuklar için şiirler ve masallar yazmıştır. Onun bu vadideki eserleriçocuklara edebiyat aracılığı ile ulaşmak istemesinin bir sonucudur. Çünkü Gökalp edebiyatı pek çok noktada en iyi iletişim aracı olarak kabul etmektedir.Çocuklar edebiyat aracılığı ile eğitilmeli, onlara edebiyat aracılığı ile hitap edilmelidir. Kızlarına yazdığı mektuplarından birinde küçük kızı Türkan’ın aile içindeki eğitim ve diğer aile fertleriyle iletişimi konusunda söyledikleri çocuk veedebiyat ilişkisini nasıl değerlendirdiğini gösterir: “Çocuğu şımartmak iyi değildir. Korkutmak hiç caiz değildir. Türkan gibiçocuklar tatlı dille yola gelir. Ona vermek istediğiniz dersleri, masallarlaanlatabilirsiniz. O, küçük zekasıyla annesine teselli verebiliyor; o halde, masallarla vereceğiniz dersleri anlayabilir.” (Tansel, 1989b, s. 180) Ziya Gökalp edebî ürünlerin çocuk ruhuna ne derece hitap ettiğini iyi bilir. Kendi çocukluğundan örnekler vererek çocuğun ruhunu edebî eserlerle doyurduğunu ve zihnini edebî eserlerle genişlettiğini belirtir. Edebî eserlerin çocuk üzerindeki olumlu tesirine o kadar inanır ki kızı Seniha’nın kardeşi
--------------------------------------------------------------------------------
Page 10
Murat ATEŞ104Hürriyet’le ilgili -çok konuşmuyor, konuşurken sıkılıyor- şikâyeti üzerine cevaben şöyle yazar: “Üzerine düşmeden, kendisini sıkmadan, masallarla, oyunlarla biraz bukızcağızı da şetaretlendirirseniz iyi olur. Kendisine sıkılma, utanma dendikçe,mahcupluğu daha ziyade artar, fakat, bu gibi sözler söylemeden, kendisiyle çok konuşup söyletmek faidelidir. Ezberlediği şiirleri yüksek sesle okursa, hepinizinyanında masal söylerse, yavaş yavaş sıkılganlığı geçer... Birbirinize masalsöyleyiniz.” (Tansel, 1989b, s. 218) Ziya Gökalp’in fikir sisteminde çok belirgin bir özellik vardır. O önceteoride fikirlerini ortaya koyar sonra bu fikirlerin hayata geçirilmesinin yollarınıgösterir. Buna da bizzat öncülük eder. Gökalp’in çocuk ve edebiyat eksenindekigörüşlerini değerlendirirken de aynı istikamette hareket ettiğini görürüz. Ziya Gökalp’a göre edebiyat millî olmalı, edebî eserlerde sade bir Türkçe kullanılmalı, edebî eser, okuyucusuna şahsiyet ve olgunluk kazandırmalı, okuyucuyu sosyalleştirmeli ve geliştirmelidir. Çocuklara yönelik yazdığı eserlere genel bir çerçeveden bakıldığı zaman onun eserlerinin bu fikirlerinin tatbikiniteliğinde oldukları görülür. Somutlaştırarak söyleyecek olursak Gökalp,masallarında ve şiirlerinde millî motiflere yer vererek Kızıl Elma’da Türkçülükmefkûresini; Tembel Ahmet ve Küçük Şehzade’de çalışkanlık ve dürüstlüğün neler kazandırabileceğini; Keloğlan ile Kuğular’da halkın zulme karşı zaferini;Düzme Keloğlan’da görünüşe kıymet vermenin kötü sonuçlarını; PekmezciAnne’de sabrın, Keşiş Ne Gördün’de iyi kalpliliğin faydalarını; Yılan Bey ile Peltan Bey’de ise aile bağlarının önemini sade bir dille kaleme almıştır.İnci Enginün, “Cumhuriyetin ilk nesillerinde, bu masal ve şiirlerle telkin edilen millî ve beşerî değerler derin izler bırakmıştır.” (Enginün, 1991, s. 427) demektedir. Bize göre de bu böyledir ve çok yerinde bir tespittir. Gökalp’ın çocuk, çocuk eğitimi, çocuk ve edebiyat konularına ilişkindüşünce ve yaklaşımlarını eserlerinde uyguladığını görürüz. Buna göre Ziya Gökalp’ın çocuk edebiyatı sahasına dahil edebileceğimiz eserleri şekil, konu, dil ve üslup, bakımından değerlendirildiğinde söz konusu yargının doğruluğu daha iyi anlaşılacaktır. Ziya Gökalp, edebi eserlerinde Divan, Halk ve Batı Edebiyatı şekil unsurlarını kullanmıştır. Yetiştiği ve yaşadığı dönem itibariyle Gökalp’ın Divan edebiyatı’ndan tamamen kopuk olması beklenemez. 1911 yılında Genç kalemler hareketi ile başlayan dilde sadeleşme ve millîleşme cereyanına kadar Gökalp Klâsik edebiyatımızdan kopmuş değildir. O, Fevziye Abdullah Tansel’in de tespit ettiği gibi vezin olarak “ilk manzumelerinde aruzu” (Tansel, 1989a, s. XXIX)kullanmıştır. Divan edebiyatı nazım şekillerinden de gazelle şiirler yazmıştır. Ancak onun çocuk edebiyatı alanına dâhil olan eserlerinde Divan edebiyatınazım şekillerinden herhangi birine rastlanmaz. Daha sonra Ziya Gökalp’ın fikirleri belli bir sistematiğe oturunca edebieserlerin şekli konusunda net görüşler ortaya koymuş ve eserlerinde söz konusugörüşlerini uygulamıştır. Bu aşamada Gökalp’ın manzumelerini bir kaçı hariç özellikle Türk Halk ve Batı edebiyatının nazım şekilleriyle yazdığı görülmektedir.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 11
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı105Bu uygulamanın gerekçelerini Türkçülüğün Programı’nı yazarken ortaya koymuştur. Gökalp fikirlerini Türkçülük temeline oturturken Halka Doğru ve Garba Doğru ilkelerini ortaya koyar. Bu doğrultuda Edebiyatımızın Millîleşmesi ve İşlenmesi başlığı altında bu konuyu geniş bir şekilde açıklar: “Türkçülüğe göre, edebiyatımız yükselebilmek için, iki sanat müzesinde terbiye görmek mecburiyetindedir. Bu müzelerden birincisi Halk edebiyatı ikincisi Batı edebiyatıdır. Türkçü şairler ve yazarlar bir taraftan halkın güzel eserlerini, öte yandan Batı’nın şaheserlerini model olarak almalıdırlar. Türk edebiyatı, bu iki çıraklık devresini geçirmeden, ne millî olabilir, ne de tekâmül edebilir. Demek ki edebiyatımız birtaraftan halka doğru öbür yandan Batı’ya doğru gitmek mecburiyetindedir.” (Ziya Gökalp, 1970, s. 143) Ziya Gökalp manzum eserlerinde millî veznimiz heceyi tercih eder. Bunu da estetik Türkçülüğün bir gerekçesi olarak görür. (Ziya Gökalp, 1970, s. 141-142) Ziya Gökalp’ın söz konusu görüşlerine uygun olarak çocuklar için yazdığımanzum masalların çoğu mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır. Mesnevî nazım şekliyle yazılmış bu manzum masalların en güzel örneklerini, Kızılelma, Ülker ile Aydın, Küçük Şehzade, Alageyik, Kolsuz Hanım, Küçük Hemşire, Arslan Basat,Türk’ün Tufanı, Küçük Tomris, Yeşil Boncuk, Yaradılış, Kendine Doğru veLimni’de Dicle Vadisi şiirlerinde görmek mümkündür. Divan edebiyatında mesnevî denince akla genellikle uzun manzumeler gelir. Gökalp’ta ise durum her zaman böyle değildir. O, mesnevî için kısa denebilecektarzda manzumeler de kaleme almıştır. Kanaatimizce bu durum Ziya Gökalp’ın mesnevîde özgün yanını oluşturmaktadır. Adı geçen mesnevîlerin vezni hecedir. Gökalp, bu manzumelerinde hecenin muhtelif kalıplarını kullanmıştır. En çokkullandığı kalıplar ise (6+5) 11’li ve (4+3) 7’lidir. Ziya Gökalp’ın çocuklar için yazdığı manzumelerin bir kısmı da Batı kaynaklınazım şekilleriyledir. Mektepli Hanım Kızların Marşı, Kurt ile Ayı, Yeni Atilla ve benzeri yirmi manzume böyledir. Fevziye Abdullah Tansel, bu hususta şu tespiti yapmaktadır: “Bunlar, esasını dörder mısralık kıt‘alar teşkil eden quatrain adı altında toplanan nazım şekline girer. Gökalp’ın bu şekli kullandığı otuz iki manzumesinden çoğu 1915-1922 yılları arasında basılmıştır. İlk şiirlerinde ise, herhalde Servet-i Funûn şairlerinin te‘siri ile, yine Garp klasik nazmına ait üçermısralık kı‘alardan meydana gelen serbest terza-rima ile sone (sonet) şeklinikullandığı görülür.” (Tansel, 1989a, s. XXVIII) Gökalp’ın çoğunlukla kullandığı nazım şekilleri Halk edebiyatına aitolanlardır. Tevhid, Türk’ün Tekbir’i, İlahi, Asker Duası, Hayat Yolunda, YeniAttila, Durma Vur, Şehit Haremi manzumelerinde görüleceği gibi en çokkullandığı Halk edebiyatı nazım şekli koşmadır. Ziya Gökalp bazen de Divan, Halk ve Batı edebiyatı kaynaklı nazım şekillerini ve bu şekillere ait unsurları aynı manzumede birilikte kullanır. Arslan Basat, Ülker ile Aydın, Kızılelma’da olduğu gibi. Olay, mesnevî şeklinde kafiyelenmiş beyitlerle, diyaloglar ise dörtlüklerle verilmiştir.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 12
Murat ATEŞ106Öte yandan onun hiçbir şekle uymayan manzumeleri de vardır ancak bu tarzda yazdığı manzumelerden çocuk edebiyatı kriterine uyanı yoktur. Gökalp çocuklar için mensur eserler de kaleme almıştır. Bu eserler Türk Halk masalları formundadır. Keloğlan, Tembel Ahmet, Kuğular, Nar Tanesi Yahut Düzme Keloğlan, Keşiş Ne Gördün, Pekmezci Anne, Yılan Bey ilePeltan Bey böyledir. Gökalp mensur eserleri içinde manzum parçalara da yervermektedir. Ziya Gökalp, Türkçülüğün teorisyenlerindendir. O, bu ideolojiyi “ilmî, felsefî, estetik bir mektep başka bir deyişle, kültürel bir çalışma ve yenileşmeyolu” (Ziya Gökalp, 1970, s. 183) olarak görür. Çalışmaları, görüşleri ve eserleride bu doğrultudadır. Çocuklara yönelik eserlerinde kültürel bir yenileşmeyisağlamak amacındadır. Eserleri özellikle konuları ve kaynakları bakımındangenel prensipleri ile paralellik arz eder. Konuları millîdir. Amaç Türk milletini medeniyetçe yükseltmek ve kültürel olarak kuvvetlendirmektir. Böylece Türk çocuklarına güçlü ve iyi bir karakter kazandırmak Gökalp’ın başlıca hedefidir. Gökalp, kendi millî kültürümüzü tanıyıp, o vasıtayla millî zevki tatmadan diğer kültürlere gitmenin doğru olmadığını düşünür. Bir insanın millî zevki tadacağı ilk devre ise çocukluk devresidir. Gökalp bu bilinçle millî ve kültürelkonulara yönelmiş halk edebiyatından faydalanmıştır. Bu yönelişin sebeplerinişöyle izah eder: “Her millette, güzellik telakkisi başkadır. Bir milletin güzel gördüğü şeyleri,diğer millet çirkin görür. Bu suretle, zevkin millî olması lâzım gelir. Gerçekten de her milletin millî bir zevki vardır. Millî zevki bulmak için halka doğru gitmek, halk sanatlarından uzun uzadıya estetik bir terbiye almak lâzım olduğunu anladık.” (Ziya Gökalp, 1970, s. 149) “Devletler, kendi sanayilerini korumak ve geliştirmek için, yüksek gümrük vergilerini koymak suretiyle, dış alım satımların serbestçe devamını önlerler. Kavimler, millî dillerinin saflığını korumak için yabancı kelimeleri dillerine sokmamağa, edebiyatlarını millîleştirmek için milletler arası nitelikteki klasikedebiyatı bırakarak, konu ve esaslarını halk edebiyatından almağa çalışırlar.”(Ziya Gökalp, 1995, s. 44) Ziya Gökalp, edebî eserlerin konuları bakımından Türk halk edebiyatına dayanması ve bunların Batı edebiyatında görülen terbiyeye göre işlenmesi gerektiğini savunur. Çünkü o, Türk halk edebiyatı ürünlerinin yüksek estetik değere haiz olduğu, yüksek sanat değeri taşıdığı görüşündedir. Bu eserlerin ihmal edilmemesini ister: “Türk halk masallarıyla halk şiirinin güzelliği Türklerin estetik sahasında büyük bir kabiliyete malik olduklarını gösterir. Fakat yazık ki Osmanlısanatkârlarının hatası yüzünden, şimdiye kadar bu sanat kabiliyeti Avrupaî bir terbiyeden mahrum kalmıştır.” (Ziya Gökalp, 1970, s. 140-141) “Edebiyatımız yükselebilmek için iki sanat müzesinde terbiye görmekmecburiyetindedir. Bu müzelerden birincisi halk edebiyatı, ikincisi batıedebiyatıdır...
--------------------------------------------------------------------------------
Page 13
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı107Halk edebiyatı ne gibi şeylerdir. İlkin masallar, fıkralar, efsaneler, menkıbeler, üstureler; ikinci olarak, ata sözleri, bilmeceler; üçüncü olarak, maniler, koşmalar,destanlar, ilahiler, dördüncü olarak; Dede Korkut Kitabı, Aşık Kerem, Şah İsmail, Köroğlu gibi hikayelerle ceng-nameler, beşinci olarak; Yunus Emre,Kaygusuz, Karacaoğlan, Dertli gibi tekke ve saz şairleri, altıncı olarak; Karagözve Nasrettin Hoca gibi canlı edebiyatlar. Edebiyatımız bu modellerden ne kadar çok feyiz alırsa, o kadar çok millîleşmiş olur... Edebiyatımızın Batı şaheserleri müzesinde geçireceği çıraklığa da millîedebiyatımızın batılılaşması diyebiliriz. Bu ifadelerden anlaşıldı ki, millî edebiyatımız millîleştirme ve batılılaştırmaadları verilen iki terbiye devresinden geçtikten sonra hem millî hem de Avrupalıbir edebiyat haline girecektir.” (Ziya Gökalp, 1970, s. 143-144) İşte Ziya Gökalp bu düşünceler ışığında Türk milletini yükseltmek için çalışmıştır. Çocuklar için kaleme aldığı kısa manzumeler, şiirler, manzum vemensur hikayeler, masallar bu çabanın sonucudur. Kızılelma ve Alageyik, Gökalp’ın Turan mefkûresini anlatan sembolikhikâyelerdir. Ülker ile Aydın manzumesinde de Turan kelimesi sembolik olarakkullanılmıştır. Bir büyü sonucu ceylan şeklini alan Aydın, kardeşi Ülker’in yenidoğan ve Turan adı verilen oğlunu görür görmez eski şeklini alarak insan olur.Gökalp’ın çocuklar için yazdığı eserler dışında da Turan ülküsünü işlediği eserleri vardır. Fevziye Abdullah Tansel’in tespitine göre 1915 yılı başındanitibaren Gökalp, Turan ülküsünü anlatma ve yayma maksadıyla hiçbir şiir yazmamış 1916’da yazdığı Lisan şiirinden sonra Turan’ı mefkûre anlamındakullanmaya başlamıştır. Türklük’ün yakın mefkûresi olan Oğuzculuk fikrini işleyen tek şiiri ise Ötüken Ülkesi’dir. (Tansel, 1989a, s. XXIII) Ziya Gökalp’ın vatan sevgisini işleyen eserlerinin bazıları yaşadığı dönemin olaylarını konu alır. Bu eserler sayı bakımından pek çok olmakla beraberçocukların faydalanabileceği Kolsuz Hanım adlı eser İzmir ve Edirne’nin işgali ile geri alınmasını anlatan sembolik bir hikâyedir. Belli bir olayla ilgili olmaksızın çocuklara vatan sevgisini aşılamak maksadıyla yazdığı eserleri ise Kurt ile Ayı, Şehid Haremi, Asker Duası, Türk’ün Tufanı, Yeni Attila, İlahi, Yeşil Boncuk, Küçük Tomris’tir. Gökalp’ın Atatürk, Enver Paşa, Tal‘at Paşa, Ömer Naci gibi yakın tarihimizde derin izler bırakmış şahsiyetleri çocuklara tanıtan şiirler yazması hiçşüphesiz faydalı olmuştur. Ancak bu şiirler, anlatım, dil, muhteva ve benzeriözellikleri göz önüne alınarak değerlendirildiğinde çocuk edebiyatına dâhil edilemez. Türk destanlarından ve Türk halk hikâyelerinden faydalanarak yazdığı eserler arasında Tepegöz ve Boğaç Han hikâyelerini sayabiliriz. Fevziye Abdullah Tansel’in adı geçen eserlerle ilgili olarak kaleme aldığı şu tespit önemlidir. “Gökalp, ‘ümid ederiz ki, sanatkâr bir şairimiz çıkar da devletimizin esasıolan Kayı Boyu’na ait bu iki menkıbeden millî bir Şeh-name, bir Altun Destançıkarır’ dileğinde bulunur. Ergenekon’dan sonra Tepegöz ve Boğa ile Boğaç hikayelerini manzum olarak Anadolu lehçesine çeviren şairimiz, bu iki
--------------------------------------------------------------------------------
Page 14
Murat ATEŞ108hikayedeki vak‘aları mantıklı sıraya bağlı kalarak Arslan Basat adlı hikayesini yazdı. Tepegöz hikayesinin kahramanı Basat, Oğuz ilini Ergenekon’a benzerikinci bir felaketten kurtarmıştır. Arslan Basat hikayesinin son kısmında, Oğuz ilinin Tepegöz’den kurtarılması ile İstiklâl Savaşı’mız, Tepegöz’ü mahveden Arslan Basat ile Türklerin yetiştirdiği kahramanlar ve Atatürk arasında bağlılık yaratmıştır.” (Tansel, 1989a, s. XXVI) Ayrıca Ziya Gökalp, halk masallarını manzum olarak düzenlemeye çalışmıştır. Bunlar arsında Yaradılış Kozmogonisi adlı eseri dikkat çekicidir. Gökalp’ın halk edebiyatına ait ürünlerden faydalanarak yazdığı eserler üzerine müstakil bir çalışma yapan Rıza Filizok, eserleri belli bir sistematiğe bağlamış ve bunları geniş bir şekilde incelemiştir. Bu incelemede Rıza Filizok, Gökalp’ın söz konusu eserlerini şöyle tasnif etmektedir: “Ziya Gökalp’ın MasallarıA- Dede Korkut Hikayelerine Dayanan Masallar 1- Arslan Basat 2- Deli Dumrul B- Temelinde Belli Bir Halk Masalı Bulunan Masallar 1- Küçük Şehzade 2- Ülker ile Aydın 3- Kolsuz Hanım 4- Yılan Bey ile Peltan Bey 5- Keloğlan 6- Nar tanesi Yahut Düzme Keloğlan 7-Keşiş Ne Gördün 8- Pekmezci Anne 9- Tembel Ahmet10-Küçük Hemşire C- Çeşitli Motiflerin Birleştirilmesiyle Meydana Getirilmiş Masallar Kızılelma D- Yabancı Kaynaklı Masallar Kuğular Ziya Gökalp’ın Şiirleri A- Konusunu Eski Türk Ustûrelerinden Alan Şiirler B- Şekil ve Muhteva Yönünden Tasavvufî Halk Şiiri ve Saz Şiirinden Unsurlar Taşıyan Şiirler C- Tekerleme, Mani, Masal Gibi Kolektif Bir Karakter Taşıyan Halk Edebiyatı Ürünlerinden Yararlanarak Yazılan Şiirler” (Filizok, 1991, s. 108-267) Aynı çalışmanın sonunda Filizok, Gökalp’ın eserlerinde muhteva konusuyla ilgili olarak şu tespite yer verir: “Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin temeli olarak gördüğü Türk halk kültürüne yönelmiş, Türk halk edebiyatını kurulacak yeni edebiyatın temeliolarak görmüştür.” (Filizok, 1991, s. 277)
--------------------------------------------------------------------------------
Page 15
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı109Sonuç olarak Ziya Gökalp’ın eserlerinde, halk edebiyatı kaynaklı ancak batılıanlamda işlenmiş konular yer alır. Kaynağı Türk halk edebiyatı olmayan konularise halk edebiyatı formunda işlenmiştir. Görüşleri ve eserleriyle Ziya Gökalp’ın fikir tarihimizde olduğu kadar, kültür, sanat ve özellikle edebiyatımızda da seçkin bir yeri vardır. Ziya Bey’e göre,edebiyat milli kültürümüzün ele alınması gereken en önemli bölümlerinden biridir. Bu düşüncesi doğrultusunda edebiyat kavramı üzerine pek çok fikirortaya koymuştur. Edebiyat dille yapılan bir sanat dalıdır. Edebiyat kavramıüzerine düşünenler yoğunlukla dil konusu üzerinde kafa yorarlar. Ziya Gökalp da hem edebiyatın hem de kültürün ana unsuru olarak gördüğü dil konusunaçok sık temas etmiştir. Fikirleri bütünüyle incelendiğinde, Ziya Gökalp’ın yeni bir toplumuntemellerini oluşturmak istediği görülür. Bu yeni toplumun ise yeni bir dilanlayışına ihtiyacı vardır. Toplumumuza temel olarak Türkçülüğü alan Gökalp,yeni dil anlayışına “Lisanî Türkçülük” adını verir. Osmanlı dönemindeedebiyatta, dilde, ahlakta, musikide ve bilimde ikilik olduğunu öne süren Gökalp, bu konulardan dille ilgili olarak şunlar söyler: “Bundan beş yıl önce, memleketimizde yan yana iki dil yaşıyordu. Bunlardan birincisi, resmi bir kıymete malikti ve yazıyı inhisar altına almış gibiydi. BunaOsmanlıca adı veriliyordu. İkincisi, yalnız halk arasında konuşulmağa münhasır kalmış gibiydi. Buna da, küçümseyerek, Türkçe adı veriliyordu ve avama mahsus bir argo zannediliyordu. Halbuki, asıl tabiî ve hakiki dilimiz bu idi. Osmanlıca ise, Türkçe, Arapça veAcemce’den ibaret olan üç dilin gramerini, sentaksını, lügatini birleştirmeklehusule gelmiş sun‘i bir karışımından ibaretti. Bu iki dilden birincisi, tabii bir teşekkül ve günlük hayatta kullanılmak suretiyle, kendiliğinden vücuda gelmişti. Bundan dolayı milli kültürümüzün diliydi. İkincisi ise, fertler tarafından usulle ve iradeyle yapılmıştı. Bu dil aşuresinin içine, yalnız bazı Türkçe kelimeler vetakılar karışabilirdi. Demek ki, Osmanlıca’nın milli kültürümüzde pek az bir payıvardı.” (Ziya Gökalp, 1970, s. 92) Bu tespitleriyle dilimizdeki ikiliğe vurgu yapan Ziya Gökalp söz konusu ikiliğini aydın-halk kopukluğunu ortaya çıkardığını söyler. Milletleri millet yapan bağın eğitimde, kültürde yani duygularda birlik olduğunu söyleyen büyükdüşünür bu bağın kurulabilmesi için dilde birlik kurulması gerektiğineinanmıştır*. Bu birlik Türkçülük anlayışının prensipleri doğrultusunda “halka doğru” gitmek suretiyle sağlanacaktır. Halkla aydının kaynaşması için birbirlerinianlayacakları bir dil gerekti. Bu dilin Osmanlı aydınının kullandığı dilolamayacağını gören Ziya Gökalp konuşma dilini yazı dili haline getirmeyihedefler. Bunun nasıl yapılacağını da Türkçülüğün Esasları adlı eserinde “LisanîTürkçülüğün Umdeleri (Dilde Türkçülüğün Prensipleri)” başlığı altında maddeler halinde açıklar. Yeni Türk dili konusundaki düşüncelerini özetleyerekbugünkü Türkçe’nin genel prensiplerini belirleyen Ziya Gökalp görüşlerini
--------------------------------------------------------------------------------
Page 16
Murat ATEŞ110edebî eserlerine yansıtmıştır. Çocuk edebiyatı sahasına dahil edebileceğimizeserlerinde prensiplerini ortaya koyduğu Türkçe’yi kullanmıştır. Halkı aydınlatmak için onun dilini kullanmak gerektiği gerçeğinin farkında olan Gökalp’in eserlerinde kullandığı dil halkın dilidir. Ziya Gökalp halk dilini kullanırken şive ve ağız özelliklerini ortadan kaldırmıştır. Eserlerini edebi İstanbul ağzıyla yazar. Özelikle temelini Dede Korkut hikâyeleri ve halk masallarından alan eserleri dil yönünden istediği gibiişlemiştir. Millîleşmek ve ilerlemek için halka doğru gitmek gerektiğini düşünen Gökalp edebi eserlerinde halk edebiyatını kaynak olarak görmüş ve halkın diliyle yani konuşulan Türkçe ile eserler vermiştir. Bu yargının hemen ardından belirtmek gerekir ki, Gökalp kaynağı halk edebiyatı olan eserleri ve halkın dilinibelirli bir sistematiğe göre işlemiştir. Bu sistematik yukarıda alıntı yaptığımız prensiplerdir. Milli edebiyat cereyanı içinde dilde sadeleşme fikrinin öncülüğünü yapan Gökalp o tarihe kadar yazılı edebiyatta ve aydın çevrelerce edebi bir dil olarak kullanılmayan konuşma dilini edebiyata taşıması bakımından çok önemlibir şahsiyettir. Bugünkü yazı dilinin de temeli olan bu yeni edebi dilin fikir mimarı Ziya Gökalp’tır.Çocuklar için yazdığı bütün eserlerinde sade ve akıcı bir dil kullanarak, günümüze kadar tüm çocukların beğenerek okudukları eserler meydana getirmesi yanında günümüz yazılı çocuk edebiyatının dil problemini de ortadankaldırmasıyla Ziya Gökalp’in çocuk edebiyatı içinde özel bir yeri vardır.Konularının çoğunu sözlü edebiyattan almakla beraber Gökalp’in eserleri dil ve üslup yönünden çok orijinaldir. Bu orijinallik söz konusu dil ve üslup özelliklerinin ilk olmasından kaynaklanır. “Ziya Gökalp edebi eserlerinde halkın konuştuğu dili kullanır” tespitini yaparken anlatılmak istenen onun halkın konuştuğu kelimeleri kullandığıdır. Zira edebi eserin dilinin günlük konuşma dilinden farklı olduğu bilinen bir gerçektir. Edebi eserlerinde günlük konuşma dilin kelimeleriyle edebiyat yapılabileceğini ispatlayan Gökalp aynı zamanda dilde Türkçülük ilkesini ve Türk dilinin zenginliğini ispatlamış olmaktadır. Gökalp’in eserlerinde kullandığıdil ve üslup başarılı da olmuştur. Mesela yazıldığı günden beri Alageyik, Yeşil Boncuk, Kurt ile Ayı gibi manzumeler her Türk çocuğunun belleğinden iz bırakmış, bir tekerleme gibi söylenegelmiştir. Gökalp’in masalları birer halkmasalı hüviyetinde anlatılagelmiştir. Onun Ülker ile Aydın, Keşiş Ne Gördün, Tenbel Ahmet, Kuğular ve diğer masallarını bilmeyen pek az çocuk vardır. Ziya Gökalp’in eserlerinin her dönemde sevilerek okunmasında, birçok sebep olmakla birlikte, asıl sebep bu eserlerin dil özellikleridir. Her yazar ve şair sözü etkili kılmak için uğraşır. Bunu nasıl başaracağı iseyazarın veya şairin üslubuna bağlıdır. Bunu yapabilmek için edebi sanatlara ve yoğun bir anlatıma yer vermemek Ziya Gökalp’ın en önemli üslup özelliklerinden biridir. O anlatımındaki akıcılığa ve güzelliğe sadelikle ulaşmayıbaşarır.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 17
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı111“Çocuktum ufacıktım, Top oynadım acıktım. Yolda buldum bir erik, Kaptı bir alageyik.” dizelerindeki rahat söyleyiş“Yüce Tanrı! Biz ki yavru Türkleriz, Sana geldik, vatan için duaya Yurdumuzun necâtını dileriz Elimizi açtık işte semaya Biz yalvarır iken, söyle: AminDuamızı kabul eyle: Amin” dizelerindeki samimi ve içten anlatım tarzı söz konusu sadeliğin örnekleridir. “Ben bir küçük çocuğum, Var bir yeşil boncuğum. ... Üstünde bir güzel kız Resmi var; Ay ve yıldız” Örneklerinde de görüleceği gibi rahat bir söyleyiş, sade bir dil ve anlatımıgüçlendiren Gökalp gereksiz kelime kullanımından kaçar. Masal üslubuyla yazdığı manzumelerde de nesir halindeki masallarında da bu durumu görmekmümkündür. Gökalp halk masallarının kalıplaşmış giriş ve bitiş motiflerini kaldırmıştır. Halk masalının içinde yer alan manzum sözleri, aslını bozmamayaitina göstererek onarmış, şekil ve dil özellikleri bakımından, güzelleştirmekamacıyla işlemiştir. Ancak masalları kendi üslubuyla yazarken halk masallarının anlatım özelliklerini tamamen ortadan kaldırmamış, onlardan birer üslup unsuru olarak faydalanmıştır. Mesela Kızılelma şiirindeki Bir varmış bir yokmuş, Tanrı’dan başka Kimseler yok imiş, yakın zamanda başlangıcı buna güzel bir örnektir. Ziya Gökalp anlatımında zenginliği sağlamak için eserlerini halk edebiyatıunsurlarıyla güçlendirir. Bu konuda Rıza Filizok şöyle demektedir: “Gökalp daha yoğun bir masal atmosferi elde edebilmek için işlediği masalıdiğer masallardan aldığı unsurlarla zenginleştirir. Bununla birlikte Gökalp’ın masalları, üzerimizde masaldan çok hikaye tesiri bırakır. Bunun sebebi yazarın konu, şahıslar, zaman ve mekan üzerinde modern bir hikaye tavrıyla durmasıdır. Gökalp, yukarıdaki kategorilerle ilgili teferruat üzerinde duruşuyla, tasvirlere yerverişiyle, masala yabancı olan motivasyonu masallarına ilave edilişiyle masallarınıhikayeleştirmiştir.” (Filizok, 1991, s. 281)Üslup bakımından, sıfatın çok kullanıldığı eserler süslü kabul edilir. Gökalpözellikle masallarında bol sıfat kullanmıştır. Ancak bu durum onun eserlerini süslü yapmaz. Gökalp kullandığı sıfatlarla eserlerine şairâne bir bakış tarzı, değerhükümleri ve bir duygu yükü katar. Gökalp’ın diğer bir üslup özelliği ise eserlerinde diyaloglara fazlaca yer vermesidir. Hem manzum hem nesireserlerinde her zaman diyaloglar görmek mümkündür.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 18
Murat ATEŞ112“Üvey ana dedi: “Artık çekemem Bu afacan çocukların derdini; Ya bunları evden çıkar, ya beni… Baba dedi: “Sen üzülme bu elzem” dizeleriyle başlayan ülker ile Aydın manzumesinde bunun çok örneği vardır. Kolsuz Hanım, Alageyik, Kurt ile Ayı, Pekmezci Anne, Kızılelma ve diğer bütün eserlerinde aynı özellikleri görürüz. Bu durumu Rıza Filizok, Gökalp’ın eserlerinin manzum tiyatro dilinin eşiğine geldiğini söyleyerek açıklar. Filizoksöz konusu diyaloglarla ilgili olarak da şu tespiti yapar: “Halk masallarında şahısların konuşmaları onların sosyal mevkilerine vb. göre değişmez. Gökalp, modern bir tiyatro yazarı gibi kahramanlarınıkarakterlerine uygun bir tarzda konuşturmuştur. Ziya Gökalp, bu tür edebî faaliyetleri ile halk kültürüne ve halk edebiyatınadayanarak, modern edebi eserler verilebileceğini göstermiş ve kendisinden sonrabu yolda çalışanlara ciddi bir örnek olmuştur.” (Filizok, 1991, s. 281) Ziya Gökalp’in çocuklar için yazdığı eserlerde anlatıcı üçüncü şahıstır. “O” anlatımı vardır. Bu anlatıcı olaya müdahale etmez. Olayın dışında gördüğünüanlatan bir anlatıcı vardır. Çocuklara yazdığı eserler içinde nazım ve nesirmasallar ağırlıkta olmasına rağmen klasik masal anlatıcısı durumunda olmayananlatıcı çoğu zaman kahramanları konuşturmayı tercih eder. Bu eserlerde anlatıcı görülen geçmiş zamanı kullanmakla birlikte, geniş zamanı da kullanır. Gökalp’ın eserleri içinde “Ben” anlatıcı kullanıldığı da olmuştur. Daha çok birçocuk sözüyle yazdığı Alageyik, İlahi, Yeni Attila, Yeşil Boncuk bueserlerdendir. Gökalp anlatımında mahalli ve argo tabirler, deyimler ve kelimeler kullanmaz. Kendi dünya görüşüne uygun olarak Türk kültürüne ait kelime, tabir ve deyimleri kullanmıştır. Gramer ve köken olarak Türkçe kelimeler kullanan Gökalp anlam bakımından da kelimeleri seçmiş ve yabancı kaynaklı olanlarıtercih etmemiştir. Manzum eserlerinde Türkçe cümle yapısının kurallı şeklinitam kullanmasa da cümle yapıları sağlamdır. Nesir tarzı eserlerinde ise cümlelerkurallı ve gramatik olarak kusursuzdur. Edebiyatın konusu insandır. İnsanoğlunun serüvenini, özlemlerini, yaşayışınıanlatan edebiyat, konusunun insan olması münasebetiyle sosyal bazı görevler üstlenmiş durumdadır. Bu görev birtakım mesajları topluma ulaştırmaktır.Edebiyatçı bu görevi üstlenmiş kişidir. Toplumun bütün sorunlarını gören yazar veya şair eserlerinde bazı çözümler sunması yanında insanoğlunun iyiye, güzeleve doğruya yönelmesi için telkinlerde bulunur. Söz konusu telkinler edebiyat aracılığı ile yapılır. Cahit Kavcar bu konuyu şöyle özetlemektedir: “Sanat, hem kişinin yaratıcı gücünü geliştirmek, hem de insanlık niteliklerini yüceltmek için güçlü bir araçtır. Kalpten kalbe giden en sıcak, en dolaysız ve ensağlıklı araç. Sanatçı, duyarlığı, düşünüşü ve yorumlayışı ile dikkati çeker, ötekiinsanlardan ayrılır. Çünkü o, toplumun ve yurdunun insanlarının özlemlerini, ihtiyaçlarını en iyi duyan ve sezen kişidir.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 19
Ziya Gökalp ve Çocuk Edebiyatı113Genel anlamda sanatın ve sanat eserinin asıl amacı yaşamı kolaylaştırmaktır.Çünkü yaşamı yalnızca teknolojik araçlar kolaylaştırmaz. İnsanları iyiye, güzele ve doğruya yöneltme, güzellik duygusunu geliştirme ve toplumun ilerlemesiyolunda hizmet etme, sanatın temel işlevleri arasında yer alır. Sanatçı, örneğin bir yazar bu ödevlerini, bazen iyiyi canlandırmak, bazen de kötüyü, toplumun ve insanın aksak yanlarını sergilemek biçiminde yerine getirir.Vereceği dersi yasa maddeleri ya da ders notları ezberletir gibi kuru kuruya değil, sezgi, yaşantı ve telkin yoluyla, estetik yolla verir. Bu yönüyle sanat, genelanlamda eğitimin bir organı ve aracıdır.” (Kavcar, 1982, s. 2-3) İnsana ve topluma edebiyat aracılığı ile ulaşmak ve bazı değerleri telkine çalışmak edebiyatçıların hemen hemen tamamının yapmak istediği bir şeydir.Ziya Gökalp da aynı düşünce doğrultusunda hareket eden bir mütefekkir ve edebiyat adamıdır. O da çocuklara yönelik yazdığı eserlerde, Türklük ve insanlık için önemli gördüğü değerleri işler. Bu anlamda onun çocuk edebiyatıbünyesindeki eserleri mesajlarla doludur. Kullandığı dil ve ifade, seçtiği konularbu mesajları çocuğa daha iyi ulaştırmak içindir. Bu hususta İnci Enginün şu tesbitlerde bulunmaktadır “Gökalp’in halk masallarından derleyerek Türklük değerine göre baştanyazdığımasallardan manzum olanları, çocukların kolayca anlayıp ezberleyebilecekleri şekilde hecenin kısa kalıplarıyla söylenmiştir. Nesir olanların da dili son derece sadedir. Fakat her masal, milli ve beşerî bir değer telkinedecek tarzda yeni baştan inşa edilmiştir.” (Enginün, 1991, s. 427) Buna benzer bir tespiti Rıza Filizok da yapar. Filizok, Gökalp’in çocuklar için yazdığı masallar üzerine bir değerlendirme yaparken şunları söylemektedir: “Halk masallarında “kıssadan hisse” çıkarma geleneği yoktur. Gökalp fabllerde ve park hikayelerinde görülen bu tekniği masallarda kullanmıştır. Ancak onun masallarında “kıssadan hisse çıkarmak” yeri “kıssadan sosyal plana geçiş”’e bırakmıştır.” (Filizok, 1991, s. 280)
KAYNAKLAR AKSU, M. Hakkı, Ziya Gökalp’ın Eğitim ve Din Eğitimi ile İlgili Görüşleri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa, 1989. AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 1985. BEYSANOĞLU, Şevket, Ziya Gökalp için Yazılanlar- Söylenenler, ZiyaGökalp Derneği Yayınları, Ankara, 1964, s. 326 ENGİNÜN, İnci, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, 2.baskı, Dergahyayınları, İstanbul, 1991. FİLİZOK, Rıza, Ziya Gökalp’ın Edebî Eserlerinde Halk Edebiyatı TesiriÜzerine Bir Araştırma, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991. GÖÇGÜN, Önder, Hususî Mektuplarına Göre Ziya Gökalp’ın HayatGörüşü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992. KAVCAR, Cahit, Edebiyat ve Eğitim, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982. TANSEL, Fevziye Abdullah, Ziya Gökalp Külliyatı I Şiirler ve Halk Masalları,, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989.
--------------------------------------------------------------------------------
Page 20
Murat ATEŞ114—— ——, Ziya Gökalp Küllüyatı II Limni ve Malta Mektupları,, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989. Ziya Göklap, Türkçülüğün Esasları,(haz. Mehmet KAPLAN), Millî Eğitim Basımevi,İstanbul,1970 —— ——, Millî Terbiye ve Maarif Meselesi, 2. Baskı, Diyarbakır’ı Tanıtmave Turizm Derneği Yayınları, Ankara, 1972. —— ——, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri I, (haz. Rıza KARDAŞ), Millî Eğitim Basımevi,İstanbul, 1973. —— ——, Türkleşmek –İslâmlaşmak- Muasırlaşmak, (haz.Yalçın TOKER), 2.Baskı, Toker Yayınları,İstanbul,1992. —— ——, Türk Ahlakı, (haz.Yalçın TOKER), 2.Baskı,TokerYayınları,İstanbul,1992. —— ——,Harsve Medeniyet,(haz.YalçınTOKER),Toker Yayınları,İstanbul,1995.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,79 M - Bugn : 32512

ulkucudunya@ulkucudunya.com