« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Eyl

2016

Başörtülü polis, başörtülü yargıç meselesi

Levent Gültekin 01 Ocak 1970

Esasında başörtülü polis meselesine girmeyi hiç düşünmüyordum.
Çünkü şöyle diyordum: Yargısı, polisi, askeri, medyası, sivil toplumu darmadağın olmuş, huzurunu kaybetmiş, akılsız bir iktidarın elinde oyuncak olmuş bir ülkede polis başörtülü olsa ne olur, olmasa ne olur.
Ülke insanlığını kaybetmiş. Adalet mekanizması çökmüş. Her gün onlarca insan ölüyor, bu ölümler karşısında vicdanlar körelmiş. Hal böyleyken polisin başındaki örtüyü mü konuşacağız?
Adil, dürüst, vicdanlı liyakat sahibi, işinin sorumluluğunu bilen insanlar olamadıktan sonra başörtülü olsa ne olur, başı açık olsa ne olur?
Zihnimden bunlar geçiyordu.
Fakat başörtülü polis meselesi etrafında çıkan tartışmalar benim de içimde bir duygunun kabarmasına neden oldu.
Hayatım boyunca insanlara uygulanan ayrımcılığın kalkması için uğraştım.
Özellikle de başörtülülere geçmişte uygulanan ayrımcılık hem canımı yaktı hem de hayatımı etkiledi.
Çünkü ilk elden etkilenenlerdendim.
Bu tür yasakların kalkması sadece bir ayrımcılığın son bulması meselesi değil. Demokrasinin, özgürlüğün, insan olmanın ve nihayetinde insan gibi eşit, özgür bir hayat sürmemizin de olmazsa olmazlarından.
Yani kimsenin inancına, kıyafetine, ibadetine, giyimine karışılmadığı, herkesin özgürce kendini ifade edebildiği bir ülke olmamızın da vazgeçilmez şartlarından.
Zaten böyle konuların konuşulması bile ayıp. Bu sorunları halledip işimize bakmamız gerekiyordu.
Fakat yıllardır mücadelesini verdiğim halde geldiğimiz noktada “Bak işte serbest oldu” deyip mutlu olmam gerekiyorken tam tersine endişelendim, rahatsız oldum.
Polisin başörtülü olabileceğini de savunan İslamcıların Batı’dan örnekler verdiklerini, o ülkelerden fotoğraflar paylaştıklarını görünce rahatsızlığım daha da arttı.
İdeolojik olarak kendi gibi düşünenden başka kimseye tahammülü olmayanların başörtüsü serbestliğinden duydukları rahatsızlığı bir tarafa bırakıyorum.
Rahatsızlık yaratan başka nedenler var.
Nedir onlar?
Birincisi: Geçmişte başörtülülere bir ayrımcılık yapılıyordu. Mağdurdular.
Bu nedenle başörtüsünün temiz bir imajı vardı. Temiz bir mücadelesi vardı.
Fakat, AK Parti iktidarı hem bu mücadeleyi istismar etti hem de başörtüsüne büyük bir leke sürdü.
AK Parti’nin, dini siyasetin malzemesi yapan politikaları…
Dini sembolleri kendi siyasi çıkarı için hovardaca kullanması…
İnancı, bütün yanlışlarını örten bir örtü yapması…
Tüm bunlardan dolayı başörtüsü atık bir inancın değil; baskının, adam kayırmanın,‘bizden’ olana geçilen iltimasın, kabalığın, zorbalığın, zevksizliğin, ayrımcılığın, yolsuzluğa göz yummanın sembolü haline geldi.
Başörtüsü bir inancın sembolü olmalıydı. Bir iktidarın sembolü değil.
Bütün başörtülüleri tenzih ediyorum ama ne yazık ki AK Parti’nin kötülüklerini hatırlatan bir sembole dönüştü.
İnsanlar esasında başörtüsünden daha çok bu zorbalığın ele geçirdiği güçle her tarafta görünür olmasına tepki gösteriyorlar.
İkinci nedeni: İslamcılar başörtülü polis düzenlemesini savunmak için Batı ülkelerindeki başörtülü polis fotoğrafları paylaşıyorlar.
Yani bize “Demokrasilerde, özgür ülkelerde böyle” demek istiyorlar.
Evet haklılar demokrasilerde, özgürlükleri sağlamış ülkelerde kimsenin giyimine, kuşamına, inancına, ibadetine, yaşam tercihine, ne yediğine, ne içtiğine, kaç çocuk yaptığına karışılmaz.
Peki Türkiye öyle bir ülke mi? Türkiye’de böyle bir demokrasi olduğu için mi başörtüsü serbest oldu? Türkiye’de herkes özgür olduğu, istediği gibi yaşadığı için mi başörtüsüne yapılan ayrımcılık kalktı?
Nerede o demokrasi? Nerede o özgürlük? Demokrasi niye sadece başörtülüler, için işliyor?
Geçmişte sadece başörtülülere değil bir çok farklı kesime de benzer ayrımcılık yapılıyordu. Hâlâ da yapılıyor.
Bu düzenlemenin temelinde özgürlük yatıyorsa, demokratik haklar yatıyorsa, niye bundan başka kesimler faydalanamıyor?
‘Bal tutan parmağını yalar’ hesabıyla kendinizden başka kimseye tek bir hak tanımıyorsunuz.
Mesela hayatları cehenneme dönen Kürtler niye faydalanamıyor bu demokrasiden?
Her gün onlarca insanımız ölüyor. Buna rağmen niye demokrasi var deyip bu hakları teslim etmiyorsunuz.
Alevilere neden işlemiyor? Özgürlüklerden bu insanlar niye hakkına düşeni alamıyorlar?
Batı’yı örnek veriyorsunuz. Batı’da demokrasi sadece bir kesime mi uygulanıyor?
Gücü eline geçiren iktidar taraftarlarına devlet eliyle sağlanan serbestliğe, kolaylığa özgürlük değil faşizm diyorlar. Bunu bilmiyor musunuz?
İnsanlar esasında faşizmi çağrıştıran bu iltimasa dayalı politikalara tepki duyuyorlar başörtüsüne değil.
Kendinden olana iltimas geçilmesine, ondan başka kimsenin hakkının, hukukun taleplerinin dert edilmemesine itiraz ediyorlar.
Yargıyı kendinden olana teslim etmişsin. Polisi kendinden olana teslim etmişsin. Her tarafta korkunç bir adam kayırma var. Üstelik bu rezaleti görünmez kılmak için özgürlüklerin arkasına saklanıyorsun.
Her konuşmanda, her sözünde, her politikanda bir yaşam tarzı dayatması var.
Tepkinin esasında başörtüsüne değil bu ayrımcılığa, bu dayatmaya olduğunu bildiğin halde bu tepkiyi dine, dindarlığa tepki olarak göstermeye çalışıyorsun. Ayıp değil mi?
Gerçek bir demokraside başörtülüleri dışlamak ne kadar sorunluysa gücü eline geçiren iktidarın sadece kendi taraftarlarına hak tanıması da o kadar sorunlu.
Böyle politikalar toplumu daha da kutuplaştırır.
İktidarın koruyup kolladığı kesimlerle diğer kesimleri daha da ayrıştırır.
Peki ne yapsın başörtülüler? Diğerlerine hak verilmiyor diye kendilerine tanınan bu hakları kullanmasınlar mı? Onların ne suçu var?
Eminim ki böyle düşünenler var.
Hiçbir şey yapamıyorlarsa bari diğerlerine yapılan haksızlıklara itiraz etsinler. “Niye sadece bize veriyorsunuz bu hakları, niye diğerlerine de vermiyorsunuz”diyerek seslerini yükseltsinler. Haysiyetli bir tavır göstersinler. İnsan onuruna yakışan bir söz söylesinler. Kendilerine öz evlat muamelesi çekilmesine itiraz etsinler. Bal tutan parmağını yalar çirkefliğine teslim olmasınlar.
Yazımın sonunda ideolojik fanatizmden kurtulamayıp büyük bir sığlıkla bu tür adımlara karşı duran muhalif kesime de bir çift sözüm var:
Ne zaman benzer bir adım atılsa meseleye hep aynı sığlıkla, akılsızlıkla yaklaşıyorsunuz.
Niye demokrasi herkes için yok? Niye sadece kendinizden olanı kayırıyorsunuz?
Niye bir kesime iltimas geçiyorsunuz? Böyle yaparak toplumu bir birine daha da düşman ediyorsunuz.
Bu nedenle “Eğer demokrasi ve özgürlük olacaksa herkese olmalı” demeniz gerekirken bu tür adımlara ideolojik fanatizmle karşı çıkıyorsunuz.
Ne zaman gerçek demokrat olacaksınız?
Ne zaman meselelere ideolojik fanatizmle değil, akılla, mantıkla demokrasi ve özgürlükler çerçevesinde yaklaşacaksınız?
Ne zaman?
Bunca yaşananlara rağmen hiç mi akıllanmayacaksınız?

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,98 M - Bugn : 11346

ulkucudunya@ulkucudunya.com