« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Nis

2016

Kılıçla kaderin izdivacı

Ali Bulaç 01 Ocak 1970

Bilinen yollarla hilafeti ele geçiren Muaviye, ilk hutbesinde “Melikliği kılıçlarının gücüyle ele geçirdiklerini” söylüyor, arkasından “Siz istemeseniz de Allah bunu bize sip etti.” diye ekliyordu. Muaviye böylece, kendisinden sonra neredeyse İslam tarihi boyunca yönetim felsefesini etkileyecek iki parametreye işaret ediyordu: Kılıç ve kader! Yönetim kılıçla ele geçirilecek, ele geçirilen yönetim “kader” olarak kabul edilecekti.

Tabii ki kılıçla kaderin izdivacını hazırlayan önemli faktör, kabileler arası rekabette Beni Ümeyye’nin kendini diğer kabilelere göre yönetime daha layık ve hak sahibi görmesiydi. Muaviye’nin Hz. Osman’ın kanına sahip çıkıp kanlı gömleğini şehir şehir dolaştırmasının bir anlamı sadece daha cahiliyeden yeni çıkmış Arapların intikam duygularını tahrik etmek değildi, bunun yanında kendisinin hilafete en layık aday olduğunu anlatmak içindi. Çünkü geleneksel Arap telakkisine göre kim kendi kabilesinden birinin kanına sahip çıkıyorsa, riyasete en yakın aday da odur. Bunun kadar önemli olan, yönetime talip kimselerin kendilerini kabile içinde itibarı yüksek bir kola dayandırmalarıydı.

Ancak asıl işin “kader” kısmı önemliydi. Kılıçla elde edilen yönetimin kuvvetli bir akaidle desteklenmedikçe ayakta kalması güçtür. Emeviler bu meyanda şöyle bir itikad yaymaya koyuldular: “Yeryüzü Allah’ındır, Allah mülkünü halifesine devretmiştir. Başta olanlar hilafet ve hidayet çelengiyle süslenmiş özel kimselerdir. Bu Allah’ın kazasıdır ve kaza asla değişmez/değiştirilemez.” Mervanoğullarının propagandasına göre nasıl yeryüzünü dağlar sabit tutuyorsa, halife de öylece dini ayakta tutar. Kur’an ve Halife olmasaydı, ne hükümler (hukuk) olurdu, ne cemaaatle ibadet! Hatta Haccac-ı Zalim daha da ileri gidip “halifenin melekler ve peygamberlerden üstün olduğunu” iddia etti. Bu Osmanlılara Hind Moğol devlet telakkisiyle birleşip “din-ü devlet” olarak sirayet edecekti. Buna mukabil Hasan Basri Kur’an’da geçen “halife”nin (2/Bakara, 30-33) Emevilerin anladığı gibi değil, “birbirini takip eden nesiller” manasında olduğunu söyledi. Ahmet İbnHanbel de Müsnedi’ne aldığı bir haberde Hz. Ebu Bekir’in “Allah’ın halifesi” ünvanını reddedip “Peygamberden sonra gelen (yönetici)” olduğunu söyledi. Esasında “Allah’ın halifesi” ve bununla ilintili “Sultanın yeryüzünde Allah’ın gölgesi” olduğu fikri Bizans imparatoru Jüstinyen’in sıfatıydı, müslümanlar ondan alıp İslam’a dahil etmişlerdi.

Emevi “kader doktrini”ni mantıki sonuçlarına götürecek olan Cehm bin Safvan (128/745) olacaktı. Ona göre bütün fiiller ve olaylar ezeli takdir üzere cereyan eder. Hayır da, şer de Allah’tandır. İyi veya kötü, hayır veya şer sayılan bir fiilin işlenmesinde insan iradesinin herhangi bir dahli yoktur. İnsan ne bir irade koyabilir, ne bir seçim ve tercihte bulunabilir. Her ne olup bitiyorsa ifadelerini Allah’ta bulur. Tabii ki kul fiil işler ama fiillerinin sahibi değildir. Fail Allah’tır, fiilin insana izafe edilmesi mecazidir. Çünkü insan mecburen yapar veya yine mecburen yapmaz. Nasıl bir güz yaprağı rüzgarın önünde sürüklenip gidiyorsa insanın pozisyonu da ilahi irade karşısında öyledir. Diyelim ki biri diğerini öldürdü. Ortada bir katil ve maktul vardır. Ancak her ikisinin kaderi bir ve aynı değildir. Cinayette sebep ve müsebbeb için ayrı ayrı kader tasavvur edilir. Her ikisi de bir kader üzere olmuşlardır. Katil ve maktul hakikat-i halde kendilerinin üstünde Külli İrade’nin birer aleti hükmünde iş ve işlev görmüşlerdir.
Mezhep tarihçileri, Cebriye’nin bu inanç doktrininin insanın cüz’i iradesini, fiillerinden neş’et eden sorumluluğunu ortadan kaldırdığını kaydederler. Öyledir. Bu inanç ahlaki erdemleri zayıflatır, olup bitenlerin tamamını ‘olması gerekenler’ olarak görür ki, bu sayede dünyada sürüp giden haksızlıklar ve hukuksuzluklar bir meşruiyet bulmuş olur. Emeviler, bu inancı kendi yönetimlerinin ve zulümlerinin kelami/itikadi zemini olarak kullanmışlardır.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,79 M - Bugn : 29091

ulkucudunya@ulkucudunya.com