« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Nis

2015

Hukuk?

Murat Belge 01 Ocak 1970

Tayyip Erdoğan birileriyle kavga etmeden duramıyor, her gün, yurt içinde, yurt dışında, birilerine laf yetiştirmekle meşgul. Ettiği lafların düzeyi de başlı başına bir konu: Ermeniler’e iki kişi gitmiş de, bize yirmi kişi gelmiş… O düzeyi en iyi özetleyecek sözlerden biri de bu oldu. Amerika, Rusya, Almanya, Fransa devlet başkanlarına ve Papa’ya savaş ilân eden adam bu yirmi kişiyle teselli buldu.

Erdoğan’ın bitmek bilmeyen kavgası bütün toplumu geriyor. Bunun zaten Erdoğan’ın amacının bir parçası olduğu anlaşılıyor. Gerilimden fayda umuyor Erdoğan. “Ele geçirdiğimiz her şeyi elimizden alacaklar” korkusu yaratmak istiyor.

Bu korku herkesten çok kendisinde var herhalde. Garip bir diyalektik, garip bir süreç. İktidarda kalmak için kural çiğnemek; kural çiğnedikçe iktidarda kalma ihtiyacı. Bunların ikisi de tırmanış halinde.
Ama bu böyle yürüdükçe kuralsızlık, keyfî davranışlar bütün topluma yayılmaya başlıyor. “Bu ölüm-kalım kavgasında her şey yapılır” anlayışına göre davranmayı hak bilenler çoğaldı. “Sofistike” akıl yürütmelerle gayrımeşruluğun meşruluğunu savunan teorisyenler de eksik değil (“sofistike” ile “safsata” aynı kökten gelir).

İşte, alın şu son “hukuk” tuhaflığını. Bir mahkeme tutuklu birilerini serbest bırakma kararı veriyor, bir başka mahkeme bu mahkemenin kararının geçersiz olduğuna karar veriyor, tutuklular içeride kalıyor… Böyle başlayan yeni bir sorun.

Kim haklı, ne oluyor, belli değil! Böyle bir şey olabilir mi? Böyle konular bu derece bireysel yoruma açık mıdır?

Hukukçu değilim ve hukukla ilgili sorunlar sözkonusu olduğunda bir şey söylemek ya da yazmaktan hoşlanmam. Bu yeni olayda da, kimin haklı olduğuna karar vermek, benim işim değil. AKP iktidarının başından beri bu iş böyle devam edegeliyor. Hukukun değil, siyasetin, siyasette şurada ya da burada yer alıyor olmanın, belirleyici olduğu bir ortam oluştu.

Tutukluluğun kaldırılmasına o mahkeme mi, bu mahkeme mi karar verir? Yetki kimdedir?
Ortada böyle bir durum olması, başlı başına, yanlış işler olduğunun kanıtı zaten. 17 Aralık’ta Tayyip Erdoğan’ın can havliyle başlattığı savunma jestlerinin de bu yeni açmazda payı olduğu anlaşılıyor.
Asliye Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararını destekleyenler, karşı kararı veren yargıçların geçmişi hakkında imalarda bulunuyor. Örneğin, öteki cephede yer alan yargıcın Reza Zarrab’ı tahliye eden kişi olduğunu belirtiyorlar. Hükümetin militanı olan Sabah ise tahliye kararını veren yargıçlara aynı muameleyi çekiyor; şöyle bir dille: “Bu mahkemede, askerlere kurulan kumpas davalarında olan ‘fuhuş ve askerî casusluk’ davasına baktı.” Yani, şu şimdiki dava tartışılırken, geçmişe de dönüyor ve “askerlere kumpas” kurulduğunu kanıtlanmış bir olgu olarak zikrediyoruz. Derken, öteki yargıcın da Hrant Dink davasında bir süre bulunduğunu söylerken “Dink cinayetinde ise Paralel Yapı’nın rolünün gizlendiği iddia ediliyordu” deyiveriyoruz.

Böylece, zaten ne zamandan beri memlekette hukuk mukuk olmadığını, yargıçların takım tutan taraftarlar gibi davrandığını açık açık söylemiş oluyoruz. Zaten 17 Aralık’tan beri olanlar, yapılanlar ortada.

Şimdi yapılacak ilk işlerden biri, tahliye kararı veren iki yargıcı açığa almak olacaktır. Başbakan ne olduğunu biliyor, yargısı da kesin: “Pensilvanya’dan talimat aldılar,” diyor. Başbakan bunu biliyorsa Cumhurbaşkanı daha da kesin biliyordur.

Bu arada, o davada, bu davada, bu tutuklama merakının nereye vardığı ve daha nereye varacağı sorusu ortalık yerde duruyor. Önceki davalarda vardı. Şimdi gene var. Daha çok askerleri ilgilendiren önceki yargılamalar şimdi gene siyasî olduğu besbelli kararlarla ortadan kalktı, “yok” hükmüne girdi. O halde niçin onca yıl tutuklu kaldılar? Şimdi de bu “Paralel Yapı” hikâyesi ve tutukluluk sözkonusu olduğunda gene aynı tutum.

Tutukluluk, “tutuklu yargılama”, belirli somut neden ve koşulların sonucu, özgül bir tedbirdir. Bizim düşmanlarımızı ya da başbakanımızın, cumhurbaşkanımızın sevmediği kimseleri cezalandırmamızın yöntemi değildir.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,96 M - Bugn : 26023

ulkucudunya@ulkucudunya.com