« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

İsmail GÖKTÜRK

15 Ağu

2016

VE SANA DÖNDÜM ALLAH'IM ..!

15 Ağustos 2016

Kızım koluma sımsıkı sarılmış gitme babacığım diye ağlıyor, oğlum da öyle. Hay Allah tamam çocuklar işimi halledip gerisin geri hemen döneceğim diyorum ama beni duymuyorlar gibi ağlamaya devam ediyorlar.

Bu çocuklar da bu gün bir garip doğrusu.

O sırada yan taraftan bir ses ‘hoş geldin’ diye sesleniyor. Sesin geldiği yöne doğru bakıyorum genç bir kız tekrar ‘hoş geldin’ diyor. Hoş bulduk diye karşılık veriyorum.
Ama tuhaf bu kadar kalabalık olmamıza rağmen neden sadece bana ‘hoş geldin’ diyor. Sonra bir ‘hoş geldin’ daha, bu da genç bir delikanlı adının Ahmet olduğunu yaşının da yirmi üç olduğunun söylüyor.
Çocuklarım ve ailemle yürümeye devam ederken daha pek çok kişi ve son olarak da yaşlı bir amca ve bir nine gülerek yeni evine ‘hoş geldin’ evlat dedi.
Yeni evim mi dedim, evet yeni evin dedi. Ama ben evimi değiştirmedim ki, eşime dönerek bunlar ne diyor ne evi diye soruyorum fakat çocuklarım gibi oda beni duymuyor ve ağlıyordu.
Allah, Allah… Neler oluyor? İnsanlar da bu gün pek tuhaf.
Sonra birden bana ilk hoş geldin diyen genç kızdan son yaşlı amcaya kadar olanların lisanlarının, bizim konuştuğumuz lisana hiç benzemediğini fark ettim. Konuştukları lisan da ne ses var ne hece, ne bir harf var ne de kelime.
Bu dünya lisanı gibi bir şey değil. Peki ben bu lisanı bu harfsiz ve kelimesiz konuşmaları nasıl oluyor da anlıyor ve cevap veriyorum? Tıpkı Yunus'un dediği gibi...
“Dilsizler haberin, kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözü, can gerek anlayası
Dinlemeden anladık, anlamadan eyledik
Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi”…
Daha sonra, bu insanların lisanları gibi evlerinin de bu dünya evlerine benzemediğini fark ettim. Bizim oturduğumuz ev ne kadar geniş ve ferah. Oysa ki buradaki evlerin tamamı tek katlı ve tek odalı üstelik son derece dar ve kesif. Benim bu evlerde oturmama imkan yok sıkıntıdan ölürüm!..
O sırada biraz ileride bir takım insanlar hummalı bir şekilde çalışıyor ve toprağı derinlemesine kazıyorlardı. Bir hoca davudi bir sesle, Kur’an dan “Yasin Suresi”ni oluyordu”. Hay Allah dedim kendi kendime, biri Rahmet-i Rahmana kavuşmuş olsa gerek!..
Sonra, hoca “Yasin-i Şerifi” ve arkasından yapmış olduğu duaları bitirdi. Baktım ki, elim kızımın elinde değil. Oğlum, eşim ve buraya kadar birlikte geldiğimiz kalabalık da yok yanımda hepsi arkalarını dönmüş gidiyorlar.
Onlara hey nereye gidiyorsunuz, beni de bekleyin diye sesleniyorum ama nafile beni duymuyorlar. Dedim ya, bu gün de insanlar pek tuhaf!..
Neyse bende şimdi arkalarından onlara yetişirim diye düşünürken, birden bire bulutlu gölgelikler içerisinden şeklini ve şemailini tanımlayamadığım iki süliet selam vererek yanıma yaklaştı, ben de selama mukabele ettim.
Onlara siz kimsizin, burası neresi diye sorduğumda… Bana; biz “kabrin sorgu melekleri Münkir ve Nekir’iz”, burası da “Suskun İnsanlar Ülkesi yani Berzah Alemi” dediler. Büyük Randevuya, Büyük Buluşmaya hoş geldin, dediler.
Büyük Buluşma mı?, Büyük Randevu mu diye sordum.
Evet dediler
“Büyük randevu... Bilsem nerede, saat kaçta? Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?” ... (Necip Fazıl)
Yani… ben… ben… ben… öldüm mü?... “ÖLDÜN” ???
Evet… bu haftanın ilk günü olan Pazartesi günü saat 10:00 sularında bir arkadaşımızı, bir garip dostumuzu bir iş kazası sonucu kaybettik. Bu kırk yıllık arkadaşımızı bir gün sonra da Buruk mezarlığında toprağa verdik.
Alemlere bir rahmet, bir çerağ, bir muştu ve aydınlatıcı bir rehber olarak gönderilen peygamber -i zişan efendimiz... ..."Ne mutlu o gariplere" diyor ya işte... "bu dünyaya garip gelen, garip yaşayan ve garip ölenlerden biri oldu "SEDAT" kardeşimiz."
Bu satırların yazarı bendeniz fakir, yukarı da yazmış olduklarımı her kabristan ziyaretin de mana aleminin ya da misal aleminin meta fizik ötesi derin tefekkür ikliminde mükerreren yaşarım.
Orada meftun olan gelecekte ki “müstakbel komşularım” Ayşelerle, Fatmalarla, Ahmetlerle, Mehmetlerle, Amcalarla, Teyzelerle, Sabi Sübyan Meleklerle, Piri Fani Dede ve Ak Saçlı Ninelerle hece taşlarının başında harfsiz, hecesiz, kelimesiz, cümlesiz olarak lisan –ı hal ile konuşuruz.
Kardeşim SEDAT... ruhun şaduman olsun, yerlerin ve göklerin bilinen ve bilinmeyenleri seni yad -ı cemil ile ansınlar. İnsanlık, adamlık, kardeşlik, dostluk kokulu samimiyetin ve saflığın ehl -i iyal’ine bergüzar olsun.
Suskun İnsanların Zümrüt Yeşili Ülkesi Kabristanları severim. En çok da kalp gözü kapalı, gönül gözü kararmış, kemal noktasından uzak ham, taş kalpli, yüreğinde öfke – nefret ve kini besleyen, büyüten, geliştirip, çoğaltan istikametini kaybetmiş insan’a...
...dünya hayatının boş ve bir hayal aleminden ibaret olduğunu, insanın yüreğinde kin – nefret ve öfkenin yerine insanlığı, adamlığı, iyiliği, dostluğu, sevgiyi ve affetmeyi besleyip, geliştirip, büyütüp, çoğaltması gerektiğini hatırlattığı için çok severim.
ÇÜNKÜ ÖNÜN DE SONUN DA MELEKÜ'L MEVT BİZLERE HEPİMİZE... "VE SANA DÖNDÜM ALLAHIM." DEDİRTECEK..

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,00 M - Bugn : 24347

ulkucudunya@ulkucudunya.com