« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

21 Tem

2014

BETER OLSUN!

21 Temmuz 2014

“Kim?” MHP Genel Başkanı, Devlet Bahçeli.

“Neden?” AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir konuşmasını internetten kaldırılmasını / yasaklanmasını sağladığı için…

“Yahu, M. Metin Kaplan sen ülkücü ve MHP’li değil misin? Bu durumda Sayın Devlet Bahçeli’ye nasıl, beter olsun dersin?”

Bilakis, ülkücü ve MHP’li olduğum için beter olsun, diyorum!

“Nasıl yani?”

Müsadenizle arz edeyim… Recep Tayyip Erdoğan ile AKP’yi bilerek ya da bilmeyerek önce hükümet, sonra iktidar ve en sonunda da devlet yapan kişi değil midir, Devlet Bahçeli… O sebeple böyle bir muameleyi hak etmektedir… Canavarı bu kadar büyütürseniz, döner sizi de yemeye kalkar! Öyle ise beter olsun!

“Anlamadım?”

O halde mevzuu açarak, daha iyi anlaşılmasına yardımcı olayım:

Genel Seçimlere daha bir yıl altı ay var ve MHP Koalisyon Hükümeti’nin ortağı iken, Devlet Bahçeli hangi saikle bilinmez (!) eğer “erken seçim yapılmalıdır” diye tutturmasaydı, AKP tek başına iktidar olacak kadar oy alarak hükümet olabilir miydi? Asla olamazdı! Çünkü IMF ile yapılmış olan antlaşma, o bir buçuk yıl içinde sonuç verecek ve ekonomi düzlüğe çıkacaktı… AKP de o durumda, bırakın hükümet olacak kadar oy almayı, büyük ihtimalle kurulamayacaktı, bile

“Ama MHP’siz bir hükümet kurulması için düğmeye basılmıştı, Sayın Devlet Bahçeli de bu oyunu bozmak için erken seçim istemek zorunda kalmıştı.”

Söylediğinizi doğru kabul etsek bile, sonuç ne oldu? MHP, 2002 seçimleri sonunda hem TBMM dışında ve hem de koalisyon dışında kalmadı mı? Bu nasıl bir iş, hükümetten dışlanmamak için erken seçim kararı aldırıyorsunuz, fakat bu defa hem hükümetin hem de TBMM’nin dışında kalıyorsunuz? Ne büyük bir başarı! Kurulan oyun ne de güzel bozlmuş!

Ey Allah’ın saf adamları, diyelim ki o operasyonla MHP hükümetten gerçekten de dışlanmış ve MHP’siz bir koalisyon hükümeti kurulmuş olacaktı, elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin; o MHP’siz hükümet, Recep Tayyip Erdoğan’ın devlet, millet, vatan ve din hayatlarında bugüne kadar yaptığı tahribatın yüzde onu kadar bir tahribat yapar mıydı, yapabilir miydi? Asla yapmaz ve dahi yapmak istese de yapamazdı! “Önce ülkem, sonra Parti’m, sonra ben” retoriğine ne oldu!

İşte bu yüzden beter olsun, Devlet Bahçeli!

İkincisi… Devlet Bahçeli, 28 Ağustos 2007 tarihinde MHP’yi TBMM’ye sokmak suretiyle Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamasaydı, Recep Tayyip Erdoğan devlet, millet, vatan ve din hayatlarında bugüne kadar yaptığı tahribatın yüzde onu kadar bir tahribat yapabilir miydi? Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM grubuna yaptırdığı bütün kanunları bir noter gibi anında tasdik ettiği için yapılan bu tahribatta Abdullah Gül ve dolayısıyla Gül’ün seçilmesine sebep olduğu için Devlet Bahçeli’nin de vebali yok mudur?

“İyi, ama TSK 27 Nisan 2007 tarihinde yayınladığı bir muhtıra ile askerî darbe tehdidinde bulunmuştu… Sayın Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı’nın seçilmesini sağlamak suretiyle bu askerî darbeyi engellemiştir… Ne yani, MHP Genel Başkan demokrasiyi değil de askerî darbeyi mi desteklemeliydi?”

Bir defa, o Genelkurmay Başkanlığı bildirisinin hangi maksatla yayınlandığı biraz karışık (!) bir mevzu, isterseniz o konuya hiç girmeyelim… Ancak şu kadarını söylemem lâzım; o bildiriyi yayınlamak bir darbe teşebbüsü idiyse, yayınlayanlar hakkında bugüne kadar niçin hiçbir adlî ya da idarî takibat yapılmadı, yapılmıyor? Ne dersiniz? Recep Tayyip Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt, Dolmabahçe Sarayı’ndaki görüşmede ne / neler konuşmuşlardı? Bu suali cevaplandıracak bir babayiğit var mı? Yok ise niye yok?

İkincisi, demokrasiyi desteklemek ya da askerî darbeyi engellemek için Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi mutlaka lâzım idiyse o kişinin, illâki AKP’nin kurucularından ve ilk Başbakanı olan Abdullah Gül mü olmalıydı? AKP’li ama daha makul ve makbul biri desteklenemez miydi? Meselâ AKP yönetimine, ‘partinizden on kişilik bir liste yapın, biz bunlardan birini tercih edelim ve destekleyelim’ denilemez miydi? Bu suretle Abdullah Gül gibi müfrit bir AKP’li yerine, MHP fikriyatı adına daha makul ve makbul bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesi sağlanamaz mıydı? Böylece Recep Tayyip Erdoğan’ın devlet, millet, vatan ve din hayatında yaptığı tahribatın önüne geçilemez miydi? Bu, niçin yapılmadı?

İşte bu yüzden beter olsun, Devlet Bahçeli!

Ve en mühimi, AKP’nin TBMM’ye verdiği 27 maddelik ‘anayasa değişikliği teklifi’ Anayasa Komisyonu’nda görüşüldü ve kabul edildi... TBMM’de yapılan oylamada 72 red 336 kabul oyu ile kabul edilen ‘değişiklik teklifi’ Cumhurbaşkanı’nın onayına sunuldu… TBMM’deki oylamada AKP pakete destek verirken, MHP muhalefet etmiş (!). CHP ve BDP ise Meclis’e girmemişlerdi… Abdullah Gül, ‘paket’i kanun gereği olarak halkoyuna sundu. Halkoylaması 12 Eylül 2010 Pazar günü gerçekleştirildi… %57.88 evet oyu ile kabul edildi.

Ve Türkiye’nin yargı düzeni tepetaklak oldu / edildi! Bunun dahi tüm sorumluluğu Devlet Bahçeli’nindir! Onun için beter olsun!

“Sen de iyice abarttın, M. Metin Kaplan… Sayın Devlet Bahçeli 50 milletvekili ile ne yapabilirdiki?’

İsteseydi, çok şey yapabilirdi? Meselâ, diğer muhalefet partileri; CHP ve BDP gibi MHP de Meclise girmeyebilirdi!

“Girmeseydi, ne olacaktı ki? AKP’nin Milletvekili sayısı teklifin TBMM’den geçmesine nasılsa yetiyordu.”

Meseleye bu kadar sathî ve sığ yaklaşıldığında dediğiniz doğruymuş gibi görünüyor... Lâkin “Vehbi’nin kerrakesi” öyle değil, işte… Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” gerekçesiyle cezalandırılan, sabıkalı AKP’nin tek başına yaptığı Anayasa değişikliği, Türkiye’de nasıl bir karşılık bulurdu? Kabul edilir miydi? AKP, bu duruma düşmeyi göze alabilir miydi? TBMM’de tek başına kaldığında ‘Anayasa değişikliği paketi’nden vazgeçmez miydi? Düşünün bir.

Olan bitenin üstünden neredeyse dört yıl geçtiği için maksadım tam olarak anlaşılmayabilir. O sebeple, olayı kısaca özetleyeyim:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, 14 Mart 2008 günü “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği iddiası” ve ‘AKP’nin temelli kapatılması talebiyle’ Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Gerekli presodür ve yargılama tamamlandıktan sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, 30 Temmuz 2008 günü yaptığı açıklamada AKP’nin temelli kapatılması isteminin kabul edilmediğini; ancak “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” gerekçesiyle, AKP’ye yapılacak hazine yardımında yarı yarıya kesintiye gidileceğini açıkladı… Velhâsıl, AKP “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” gerekçesiyle sabıkalı hâle geldi… Bu yüzden tek başına bir Anayasa değişikliği yapamazdı! Devlet Bahçeli, MHP’nin TBMM’ye girmesini sağlamak suretiyle AKP’ye Anayasa’yı değiştirme imkânını sağlamış oldu.

Türkiye’nin yargı düzeninin tepetaklak olmasının, HSYK’nın, Yargıtay’ın, Danıştay’ın darmadağın edilmesinin tüm sorumluluğu tek başına Devlet Bahçeli’nindir! O sebeple beter olsun!

“Öyle deme, haksızlık yapma… ‘Anayasa Değişikliği Paketi’nin TBMM’de reddedilmesi için çok büyük gayret gösterdi… Ama…”

Öyle mi sanıyorsunuz? Öyle ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, 14 Mart 2008 günü “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği iddiası” ve ‘AKP’nin temelli kapatılması talebiyle’ Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ettiğinden tam beş gün sonra Devlet Bahçeli’nin medyaya yansıyan şu beyanatını nasıl değerlendireceğiz?

“MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, Başsavcı’nın kapatma davası açma yetkisini elinden alacak ve Anayasa Mahkemesi’nin TBMM’nin de üstüne çıkacak şekilde yanlış yorumlanan yetkilerinin, sınırlandırılmadığı takdirde rejimi tehlikeye atabilecek çok vahim bunalımlara davetiye çıkarma ihtimali olduğunu ve siyasî ve anayasal krize yol açabileceğini belirtmiştir.”

‘Anayasa Değişikliği Paketi’ne karşı olan bir siyasetçi, böyle bir beyanat verir mi? Böyle beyanat veren bir siyasetçi, ‘Anayasa Değişikliği Paketi’nin TBMM’de reddedilmesi için mücadele eder mi? Eder ise ne kadar mücadele eder?

“Ama demokrasi… Sayın Devlet Bahçeli demokrat bir lider olarak, demokrasinin gereğini yapmış, bu tavrı ile demokrasiyi savunmuştur?”

Ne âlâ! Devlet Bahçeli herkese karşı demokrat ve hatta demokrasi havarisi; AKP’ye demokrat, CHP’ye demokrat hatta BDP / HDP’ye demokrat, fakat MHP’lilere ve bihassa Ülkücü MHP’liler ile Ülkücülere karşı tam bir faşist diktatör! Böyle demokrasi mi olur, böyle demokratlık mı olur?

“Çok ağır sözler bunlar, bu sözler kabul edilemez! M. Metin Kaplan, Sayın Devlet Bahçeli’den hemen özür dilemelisin.”

Olur, hay hay! Ben Devlet Bahçeli’den özür dileyeyim… Ancak Devlet Bahçeli de görevden aldığı hatta partilerini tamamen kapattığı binlerce MHP il ve ilçe başkanları ile idarecilerinden özür dilesin! Hepsini görevlerine iade etsin! Söz veriyorum, ben de o zaman kendisinden özür dileyeceğim!

Ne ise lâf iyice uzadı gitti… Devlet Bahçeli ektiğini biçti, yaptığını buldu… BETER OLSUN!


M. Metin KAPLAN

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 11253

ulkucudunya@ulkucudunya.com