« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Tem

2011

Kuruluş Devrini Konu Alan Romanlar Uzerine

Prof. Dr. Bilge ERCİLASUN 01 Ocak 1970

Özet

Yazıda Osmanlı Devletinin kuruluş devrini konu alan romanlar incelenmektedir. Ele
alınan romanlar şunlardır: Osmanoğulları, Sultan Yıldırım Bayezid, Devlet Ana, Osmancık,
Deli Kurt, Ağustos Başağı, Konak, çatı, Üçler-Yediler-Kırklar, Bu Atlı Geçide
Gider, Geçitteki Ülke, Darağacı.

Yazıda romanların konuları, şahıs kadrosu ve diğer özellikleri üzerinde durulmuş ve
şu sonuçlara varılmıştır:

1- Yazarlar, romanlarındaki vakaların ve karakterlerin tarihe sadakati konusunda
hassasiyet göstermişlerdir.
2- Romanlarda kalabalık bir şahıs kadrosu bulunmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
Beyler, beylerin silah arkadaşları, din adamları, ilim adamları, kadınlar, hıristiyanlar.
3- Romanlarda yerleşik medeniyete geçiş, müslümanlık-hıristiyanlık, din değiştirme,
ilim, kadına bakış, şamanlık gibi temler işlenmiştir.
4- Yazarlar, roman kurgularının sağlam olmasına dikkat etmişlerdir.
5- Yazarlar romanlarında tarihi bir üslfip kullanmaya çalışmışlardır.
6- Tarihi roman, hem bir sanat dalı, hem de bir eğitim aracı olarak kullanılan ciddi
bir türdür.
7- Tarihi roman Türk Edebiyatında, didaktiklikten başlayan, sanata doğru gelişen
bir çizgi takip etmiştir.

Tarih, pek çok sanat eserine kaynaklık vazifesi görmüştür. Bunun en önemli örneği,
romanlardıf. Tarihi malzeme, edebi eserlerde sıkça kullanılır. Türk romanında Türk tarihinin
çeşitli devirleri konu alınmıştır. Osmanlı Devletinin kuruluş yılları, yalnız tarih
araştırıcılarının değil sanatçının da ilgisini çekmiştir. Romanlar üzerinde durmadan önce
bu konuda yapılmış kapsamlı bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Hülya Argunşah
tarafından yapılan bu araştırma "Türk Edebiyatında Tarihi Roman-Türk Tarihi İle İlgili-"
adını taşımaktadır. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak
Prof. Dr. İnci Enginün'ün yönetiminde hazırlanan (İstanbul 1990) basılmamış doktora
tezinde Hülya Argunşah, bu devri konu alan romanları şöyle tespit etmiştir:

1. Osmanlı'nın Kuruluşu İle İlgili Romanlar
Yavuz Bahadıroğlu: Sunguroğlu, Sunguroğlu Foça Korsanıarına Karşı,
Sunguroğlu Bizans Saraylarında, Turgut Alp.
Tarık Buğra: Osmancık.
Bekir Büyükarkın: Kutlu Dağ.
Cavit Ersen: Osman Gazi.
Mustafa Necati Sepetçioğlu: Konak, çatı, Üçler-Yediler-Kırklar,
Bu Atlı Geçide Gider.
Kemal Tahir: Devlet Ana.
Turhan Tan: Gönülden Gönüle.
Feridun Fazıl Tülbentçi: Osmanoğulları.
Ragıp Yeşim: Ovaya inen Şahin.
2. Yıldırım Bayezid ve Fetret Devri ile ilgili Romanlar:
NihaI Atsız: Deli Kurt.
Yavuz Bahadıroğlu: Sahipsiz Saltanat.
Bekir Büyükarkın: Tanyeri.
Cavit Ersen: Yıldırım Bayezid.
Aptullah Ziya Kozanoğlu: Sarı Benizli Adam, Savcı Bey.
Mustafa Necati Sepetçioğlu: Geçitteki Ülke, Darağacı.
Ziya Şakir: Timurlenk ve Üç Boz Atlı.
Enver Behnan Şapolyo: Yıldırım ve Pr.enses Olivera.
Turhan Tan: Timurlenk.

Bahsedilen çalışmada bütün bu romanlar bir tez çerçevesinde geniş bir şekilde ele
alınmış ve bütün ayrıntılarıyla tahlil edilmiştir. Ben bu yazımda bu romanlardan bazıları
üzerinde genel olarak duracağım ve bazı genel tespitlerimi belirteceğim. Üzerinde duracağım
romanlar şunlardır: Osmanoğulları (Feridun Fazıl Tülbentçi), Sultan Yıldırım
Bayezid (Feridun Fazıl Tülbentçi), Devlet Ana (Kemal Tahir), Deli Kurt (NihaI Atsız),
Osmancık (Tarık Buğra), Ağustos Başağı (Sevinç Çokum), Konak (Mustafa Necati Sepetçioğlu), Çatı (M. N. Sepetçioğlu), Üçler- Yediler-Kırklar (M. N. Sepetçioğlu), Bu Atlı
Geçide Gider (M. N. Sepetçioğlu), Geçitteki Ülke (M. N. Sepetçioğlu), Darağacı (M.
N. Sepetçioğlu).

Ayrıca yukarıdaki çalışmada, Fatih'e kadar olan devir, kuruluş ve fetret devri olarak
iki ayrı bölümde düşünülmüştür. Ben burada başlangıçtan II. Murat'a kadarki devreyi
konu alan romanlardan bahsedeceğim.

Osmanoğulları romanında Feridun Fazıl Tülbentçi 1281-1320 yılları arasındaki zaman
dilimini ele alır. Romanda, bu yıllar arasında Kayı aşiretinin yaşayışı, tekfurlada
mücadeleler, savaşlar, aşiretten devlete geçişin bütün safhaları anlatılır. Osman Bey henüz
yirıni yaşında bile değildir. Öyle olduğu halde Ertuğrul Bey aşiretin idaresini ona
bırakmıştır. Ertuğrul Beyin kardeşi Dündar ise bu durumu hazmedememiş, aşiretin düşmanlarıyla birlik olmuştur. Şövalye Laskaris, Papas Arkitas, Konyalı Mesut, Korhan
onunla beraber hareket etmektedirler. Vaka 1281 yılının Şubat ayında Kartallı Ranında
başlar. Korhan ve arkadaşları, Şövalye Laskaris, Osman Beyaleyhine planlar yapmaktadırlar.
Yarhisar Tekfuru Nikefor, İnegöl Tekfuru Nikola ve Bilecik Te~furu ile işbirliği içindedirler. Romanda Osman Gazi ve arkadaşları ön pHindadırlar.Orhan Beye fazla
yer verilmemiştir.

Bu romanda kurgu olmadığı söylenebilir. Hadiseler kopuk kopuktur. Macera romanı
niteliği ağır basmaktadır. Tarihi vakalar macera kisvesinde sunulmuştur. Romanda
karakter tahlilleri bulunmaz. Yazar şahısları işlememiş, onları destan tipleri gibi düz bir
şekilde anlatmıştır. Şahıslar, sadece olaylar dolayısıyla görünürler ve mekanik olarak
bazı faaliyetleri yaparlar. Bu durum, tabiatıyla biraz da okuyucu kitlesiyle ilgilidir. Feridun
Fazıl Tülbentçi'nin romanları, ortaokul ve lise çağlarındaki gençlere hitap etmek,
onlara tarih bilgisi, tarih sevgisi ve okuma merakı aşılamak için kaleme alınmıştır. Tarihi
bilgiler dipnotlarla verilmektedir. Bu durum roman sanatına aykırıdır. Fakat çocukluktan
henüz çıkmakta olan gençler üzerinde olumlu etkiler uyandırdığı söylenebilir.
Yeni yetişme çağlarında olan gençler, pek çok bilgiyi bu şekilde hafızalarına nakşedeceklerdir.

Eserde edebi olmamakla beraber doğru ve sağlam bir Türkçe kullanılmıştır.
Yazar devrin üslı1bunuvermeye, şahısları o devirde yaşıyormuş gibi konuşturmaya dikkat
etmiştir. Olayları anlatırken dikkatsizlikler ve ihmaller görülmektedir. Tarihi hadiseler,
alelade maceralar gibi yüzeysel bir şeki!de ele alınmıştır. Bütün bu kusurlarına
rağmen bu hacimli eser, tesir bakımından oldukça önemlidir.

Kitabın başında şöyle bir ibare bulunmaktadır:
"İnkılap Kitabevi, size Feridun Fazıl Tülbentçi'nin Osmanoğulları adlı
büyük tarihi romanını takdim eder. Yüzlerce yerli ve yabancı vesikaya
istinat edilerek yazılan bu eserde, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunu
ve onun muhteşem banisi Osman Gazi'nin hayatını, göğsümüzü
iftiharla kabartan muzaffer savaşlarını, aşkını, ıstırabını merak ve
heyecanla okuyacaksınız."

Y azarın yüzlerce eser karıştırdığı doğrudur. Bu durum, romanına koyduğu dipnotlardan
da anlaşılmaktadır. Tülbentçi, çeşitli konularda kendi vardığı görüşleri de bu dipnotlarda
belirtmiştir.

Kemal Tahir Devlet Ana romanında Osman Bey zamanını ele alır.Roman dört bölümden
oluşur. Bölümler sırasıyla Kancık Vuruş, Uyandırılan Işık, Dost Çelmesi ve Derin
Geçit adlarını taşırlar. Roman, Şövalye Notüs Gladyüs'ün ıssızhan'da hancı Mavro'dan,
Türkmenler ve çevre hakkında bilgi almasıyla başlar. Sen Jan şövalyelerinden
olan Notüs Gladyüs, Napoli kralının gayrımeşru oğludur. Türkmenleri ve RumIarı sevmez.
Kötü emellerle buralara gelmiştir. Ona göre hiçbiri, bu topraklarda yaşamaya layık
değildir. Bitinya Ucu adı verilen bu toprakları ele geçirecek ve kendi krallığını kuracaktır.
İki topluluğu birbirine düşürmenin yollarını aramaktadır. Şövalyenin, aslen Moğol
olan ve Türkopollakabı ile tanıtılan Uranha adında bir arkadaşı vardır. İkisi, kıyafet değiştirerek mağarada yaşamakta olan Cenevizli Keşiş Benito'nun kılavuzluğunda ertesi
sabah erkenden Kayı aşiretine giderler. Ertuğrul Beyin at bakıcısı Demirean 'ı öldürüp
atları çalarlar. Demircan'ın nişanlısı Liya'ya tecavüz ederler, onu da öldürürler ve Liya'nın
cesedini farklı bir yere götürürler. Olayda Karacahisar damgalı okları kullanırlar.
Maksatları iki topluluğun arasını iyice açmaktır.

Romandaki olaylar, bu cinayete bağlı olarak gelişir. Ertuğrul Bey ölür. Osman, beyliğe
seçilir. Roman ıssızhan'da biter. Uranha ile Şövalye Notüs Gladyüs öldürülür.
Romanda devrin sosyal yapısı hakkında pek çok bilgi verilmiş ve değerlendirmeler
yapılmıştır: cavlaklar, aşık Yunus, "kurtulmalık eser" kavramı, ahilik müessesesi, Ertuğrul
Gazi 'nin topraklarında hüküm süren kuraklık ve kıtlık, uzun süren barış döneminin
insanları yoksullaştırması, göçebe yaşayışında akınıarın bir gelir kaynağı olması...
Romandaki olaylar, bir cinayete ve iki aşk motifine bağlı olarak gelişmektedir. Osman
Beyin, Şeyh Edebali'nin kızı Bala Hatun'a aşık olması, Orhan Beyin Holofira ile
tanışması ve aşık olması, romanı sürükleyen unsurlardır. Savaşlar her ne kadar bu evlilikleri
gerçekleştirmek ve yukarıda bahsedilen cinayeti çözmek için yapılıyor gibi gösterilse
de, romanın aşiretten devlete geçiş sürecini olumlu ve başarılı. bir şekilde ortaya
koyduğu inkar edilemez. Romanda yazar, devlet olmanın büyüklüğünü ve ihtişamını işlemiştir.

Romanın sağlam bir kurgusu vardır. Bir polisiye roman hüviyetini taşımaktadır. Yazar,
çok hacimli bir eser yazmasına rağmen gerilimi canlı tutmayı bilmiştir. Sahne ve
tablolar canlı ve sürükleyicidir. Konuşmalar akıcıdır. Konuşmalarda ironik ve mizahı
bir tavır hakimdir. Tipler kuvvetli ve canlıdır. Tarihı hadiselerin yanısıra doğu-batı farkı
da, işlenen ana temlerden biridir.

Üzerinde duracağım diğer roman Tarık Buğra'nın Osmancık adlı eseridir. Romanda
Osman Beyin çocukluktan çıkışı, şahsiyetinin gelişmesi işlenmiştir. Ertuğrul Gazi'nin
küçük oğlu olan Osman uçarı, hareketli, cesur ve yiğit bir gençtir. Eğlence dolu
bir hayat içind amaçsız yaşamaktadır. Onun bu hayat tarzı, Şeyh Edebali tarafından
tenkit edilir. Osman, Şeyh Edebali'nin kendisinden bir şeyler beklediğini anlar, ama tam
olarak ne istediğini çözemez. Şeyh Edebali'nin kızı Malhun Hatun'a aşık olmuştur.
Ama Şeyh bir türlü evlenmelerine n17:ıolmaz. Osman'ın içinde bir sıkıntı belirmiştir.
Artık eski yaptığı işler onu tatmin etmemektedir. Yazar, Osman'ın geçirdiği bu devreyi,
şahsiyetinin oluşmasını ve olgunlaşmasını, yalnız ferdı ve duygusal çerçevede ele almamış,
sosyal ve ideal planda da işlemiştir. Osman'ın geçirdiği bunalım, yalnız duygusal
değildir. O, beyliğin anlamını, hayatının gayesini ve manasını düşünmekte ve anlamaya
çalışmaktadır. İç muhasebeler yapar. Romanda Osman'ın beyoluşu, beylik ve liderlik
vasıflarını kazanışı anlatılır.

Romanda psikolojik bakımdan üzerinde durulan bir diğer karakter de Mihail Kosses'tir.
Mihail Kosses'i din değiştirmeye kadar götüren süreç tahlil edilmiştir. Roman bu
özellikleriyle tarihı olduğu kadar psikolojik bir boyuta da sahiptir. Romancı tarihten aldığı
şahsiyederi,.mqdem..karakterlergibiişlemiştir.Roman Osman Gazi'nin ölümüyle
biter. Her tarihı romanda olduğu gibi burada da'vakalar ve savaşlar vardır. Fakat roman
vaka ağırlıklı değildir.

Şeyh Edebali'nin konuk odası birtakım gizli duygu ve düşünceleri ilham eden mekan
olarak gösterilir. Ertuğrul Bey, Osman Bey bu odada rüya görürler. Böylece yazar,
yalnız şeyhe değil, mekana da mistik bir fonksiyon yükler.

Romanda dikkati çeken bir başka husus, badem ağacı motifidir. Badem ağaçları, geleceğin
müjdecisi olarak sembolik bir şekilde kullanılmıştır. Sık sık badem ağaçlarının
aldandıklarına, erken çiçek açtıklarına işaret edilir ve bunun bir aldanma değil aksine
kaçınılmaz bir hadise, bir müjdeleme olduğu belirtilir. Şehitler, vakitsiz ölümler de badem
ağacının erken çiçek açmasına benzetilir. Yazara göre Bayhoca'nın çok genç bir
yaşta şehit oluşu aslında vakitsiz bir ölüm değil, bir müjdelemedir, bu bakımdan gerekli
bir şeydir. Badem ağacı nasıl baharın gelişini haber veriyorsa Bayhoca gibilerinin şehitliği
de, büyük ve onurlu bir devletin kurulmasını müjdelemektedir.

Romanda bir başka unsur rüyaların önemidir. Aydos Kalesi Tekfuru Nikeforos'un
yeğeni Evdoksiya, Rahman'ı rüyasında görmüştür. Kaleyi Osman Bey ve arkadaşlarına
teslim eder. Böylece rüya, gazanın asıı sebebi olmaktadır.

Romanda yerleşme meselesi de ele alınmış, fakat ayrıntılı olarak işlenmemiştir.
Mustafa Necati Sepetçioğlu, Dünkü Türkiye adını verdiği seride Türklerin Anadolu'ya
gelip yerleşmelerini ve devlet kurmalarını anlatmaktadır. Kilit romanında Alpaslan,
Anahtar romanında Melikşah, Kapı romanında Kılıç Aslan devirleri anlatılır. ilk
üç romanında Selçukluları işleyen yazar, dördüncü romanından itibaren Osmanlı dönemini
ele alır. Konak adlı romanında 1273'ten Ertuğrul Beyin ölümüne kadar olan hadiseler
konu edilir. Roman, Yesevı tarikatının son şeyhi tarafından yetiştirilen ve Türkistan'dan
Anadolu'ya göç etmeye karar veren Kumral Dede'nin tanıtılması ve seyahati ile
başlar. Kumral Dede yolculuğunda yalnız olmadığını görür. Yolda Rahman adlı bir
gençle tanışır. Rahman babasını bulmak için Anadolu'ya doğru yola çıkmıştır. Ayrıca
Moğol istilasından kaçan bir aşiret de Konya'ya gitmektedir. Hepsi Söğüt' e gelirler.
Rahman, Osman Beyin silah arkadaşı olur.

Romanın sonunda Ertuğrul Beyağır hastadır. Osman'a vasiyetini söyler. Bu sırada
Mal Hatun'un doğurduğu haberi gelir. Osman Gazi'nin bir oğlu olmuştur. Ertuğrul Bey
gönlü rahat bir şekilde ölür. Roman, Ertuğrul Beyin ölümünden sonra Osman'ın topladığı
meşveretle sona erer. Meşverette Osman'ın beyliği konuşulur. Amcası Dündar buna
karşı çıkar. Osman, o zamana kadar tekfurlarla işbirliği eden ve Kayı aşiretine düşmanlık
eden Dündar'ı vurur ve o gece Karacahisar'ı alacaklarını söyler. Roman böylece
sona erer.

Romanda vaka değil, tasvir ve tahlil hakimdir. Vakalar azdır ve roman boyunca yavaş
bir şekilde ilerler. Romanın sonunda göçebelikten yerleşikliğe geçiş temi işlenmiştir.
Ronwun adı OWı"konak"..}'erlqimin sembolüdür. Herkeste yerlefme. birlik ve bü-
yüklük heyecanıhakimdir. Romanda rüya motifi önemli bir yer tutar. Beyler ve şeyhler
rüya görürler. Bu rüyalar onları geleceğe doğru yönlendirir. Romanda kahramanlar çoktur.
Vaka, birinci dereceden kahramanlar arasında bölünmüştür. Dündar Bey sinsi ve haindir.
Tiplerne ve görünüş tasviri de mizaca uygun çizilmektedir. Romanda Anadolu'nun
dağınık ve parça parça oluşu, birliğin sağlanması meselesi, bu konuda şeyh lerin
ve dervişlerin rolü, kin ve hırs, gazilik ve akıncılığın kutsal1ığı gibi temler işlenmiştir.
çatı romam Karacahisar'ın alınmasından Osman Beyin ölümüne kadar olan hadiseleri
içine alır. Osman Bey Karacahisar'a yerleşilmesini söylemiştir. Fakat aşiret, göçebeliğe
ve çadırda yaşamaya alışmıştır. Bir türlü evlerde yaşamaya alışamazlar. Aybüken
Ebe aşiretin kadınlarını ikna etmeye çalışır. Romanda göçebelikten yerleşikliğe geçişin
bütün sıkıntılan anlatılmıştır. Türkmen'in toprağa alışma süreci, bu dönemin getirdiği
sıkıntılar, problemler, Türkmen' in dedikodu merakı, Rumlarla münasebeti, RumIarı tak-
1it etmesi, Rum'un daha önce yaşadığı açlık gibi meseleler üzerinde uzun uzun durulmuş,
derin, isabetli ve düşündürücü tahliller yapılmıştır.

Osman Bey yerleşik hayatın getirdiği yeni problemlerle karşılaşır. Bunlardan birisi
yeni bir köprü yapılması üzerine ortaya çıkar. Dursun Fakıh köprüden geçişi ücrete bağlar.
Osman Bey önce çok kızar. Dursun Fakıh ise görüşlerini şöyle açıklar: Yerleşik hayatın
birtakım masraflan vardır. Bunlar beyin kesesinden karşılanamaz. Osman Bey artık
aşiret reisi değildir.Yerleşik hayatın getirdiği bir diğer problem pazardaki baç meselesinde
ortaya çıkar. Dursun Fakıh buna da bir çare bulur ve başta Osman Beyolmak
üzere herkese kabul ettirir. Osman Bey pazarı dolaşmış, bir problemle daha karşılaşmıştır.
Bilecik'ten gelen Rum pazarcılar çok fakirdirler. Osman Beyonlardan pazar bacı
alınmamasını uygun görür ve Dursun Fakıh'a bu konuda bir buyruk çıkarmasını söyler.
Romanda devrin problemleri, Osman Beyin ağzından da dile getirilmiştir. Osman
Bey Şeyh Edebali ile konuşmaktadır. Yeni bir akın için yerleşmeyi beklemekte olduğunu
söyler. Türkmen azlıktır. Şehir hayatına alışamamıştır. Civardaki aşiretler de Kayı 'ya
alışamamışlardır. Osman Bey Akça Koca'nın da Dursun Fakıh'a alışamadığını söyler.
Kılıç kaleme henüz alışamamıştır. Fcerde Akça Koca kılıcı, Dursun Fakıh da kalemi
temsil etmektedir. Şeyh Edebali Osman Beyden ikinci oğlu Alaaddin'i kendisine vermesini
söyler. Onu kalem ehli olarak yetiştirecektir. Akça Koca da Orhan'ı yetiştirmekte,
ona cenk talimleri yaptırınaktadır. Uzun süren bir barış dönemine girilmiştir. Ertuğrul
Beyin silah arkadaşı olan Akça Koca bu durumdan memnun değildir ve akınıarı özler.
Eserde Dursun Fakıh, kalemden başka adaleti de temsil etmektedir.
Romanın sonunda Bursa kuşatılmıştır. Mal Hatun, Şeyh Edebali, Kurnral Dede ölmüşlerdir.
Osman Bey bir erkek torunu olduğunu öğrenir ve ölür.

Romanda, birliği ve düzeni bozmak isteyenler de her zaman aktif bir şekilde görülürler.
Bunlardan en önemlisi Pir Cabbarın Alisi'dir. Meraga'dan gelmiştir. Bu mesele
de Osman Beyin ağzından dile getirilir. Osman Bey Şeyh Edebali'ye son zamanlarda
aşiretiere eskici adı altında birtakım adamların yerleştiklerini, Türkmene acayip laflar etmekte
olduklarını anlatır ve bunların neyin nesi olduklarını sorar. Sonra bu sorunun cevabı
romanın bir başka yerinde Bileyici Baba tarafından verilir. Bileyici Baba, aşireti
kandıran adamların İran'dan geldiklerini, kendilerini "Ehl-i Hak"tan tanıttıklarını söyler.
Pir Cabbarın Alisi ve onun gibiler Germiyanoğlu'nun topraklarına girmişler, eskici, demirci,
debbağ, dülger gibi görünmüşler... Ali ise Karası'ya geçmiş, Aclan Beyin oğlu
Demirhan Beyin yanına kapılanmıştır. Kumral Dede Bileyici Baba vasıtasıyla buna karşı
bir tedbir alır. Bileyici Babaya güvenilen adamlarından yirmisini Bursa'ya, Karası'ya
ve Germiyan'a göndermesini söyler. Bunlar eskici, debbağ, dülger olarak oralara yerleşeceklerdir.

Bir kısmının da çerçi olup haber getirip götürmek üzere ayırmasını ister.
Romanda bir başka husus Rahman'ın yaşamakta olduğu sıkıntıdır. Rahman bir buhran
geçirmektedir. Osman Beyonu Karacahisar'a subaşı yapar. Rahman bu işten hoşlanmaz.
Bu işten ayrılıp Kumral Dedenin konağına girer. Bu durum, onun savaşa alıştığı,
savaşı ve akınıarı bir hayat tarzı olarak benimsediği, normal, yerleşik bir hayat düzenine
alışamadığı şeklinde yorumlanabilir. Rahman, Akça Koca'nın bir başka türlüsüdür.
Fakat Akça Koca gibi yalın bir karaktere sahip ~eğildir. Daha karmaşık, derin ve kompleks,
biraz mistisizme yatkın bir kişiliği vardır.

Romanda "kara barut" meselesine de değinilir. Dalaman, kara barutu bir Çinliden
öğrendiğini ve ÇinIiyi de öldürdüğünü belirtmektedir. Böylece barut meselesi, kötülük
yapmak isteyenler vasıtasıyla konu edilir.

Romanda rüya motifi de ele alınmaktadır. Atros Tekfurunun kızı Aryetta Rahman'ı rüyasında görür ve kaleyi Türkmenlere teslim eder.

Üçler-Yediler-Kırklar romanında olaylar Osman Beyin ölümüyle başlar. Orhan
Bey Cendereli Kara Halil'i Bursa kadılığına tayin etmiştir. Roman, Orhan Beyin oğlu
Süleyman Beyin salla Rumeli'ye geçişine kadar devam eder.

Yazar bu romanında, diğer romanıarında görülenden farklı bir teknik kullanmıştır.
Roman boyunca şahıslar bir sal üzerinde Rumeli'ye doğru yol almaktadırlar. Vakalar,
geriye dönüşler ve hatırlananlar şeklinde anlatılır. Vakanın büyük bölümü mahkeme zabıtIarı
himnde düzenlenmiştir ve şu adları taşımaktadır: Gazi Fazıl'ın Anlattıkları, Ece
Halil'in Anlattıkları, Hacı İlbeğ'in Anlattıkları, Zöhre'nin Anlattıkları, Sülemiş'in Anlattıkları,
Kendigelen Kızın Anlattıkları, Yine Zöhre'nin Anlattıklan, Aşık Ananın anlattıkları...
Vakanın büyük bir bölümü, bu şal1ıslar ağzından anlatılmış, arada bir sala
dönülmüştür. Bunlardan sonra "Cendereli Kara Halil Düşündü" başlığını taşıyan bir bölüm
gelmektedir. Bu, düğümü çözüme götüren bölümdür. Burada kadı, hükmünü vermeden
önce Orhan Beyi dinlemeye ve ona bazı sorular sormaya karar verir. Orhan Beyin
dinlenmesiyle mesele çözülür. Bunlarla yetinmeyen yazar araya Birinci Protez, İkinci
Protez, Üçüncü Protez, Dördüncü Protez adı ile dört bölüm ilave etmiştir. Bu bölümlerde
de. mahkemede dinlenen şahitlerin eksik bıraktıkları vaka anlatılmakta, meselelei
re açıklık getirilmektedir. Yazar, olaylar arasındaki sebep-sonuç bağlantılarını bu şekilde
tamamlamıştır.

Bu romandaki vakalar daha çok Karesi Beyliğinde geçmektedir. Romanda Karası Beyinin
sarayının üfürükçüler ve gözbağcılar tarafından istila edildiğinden bahsedilmektedir.
Veli Baba, Pir Cabbarın Alisi oradadır. Burası fitne fesat yuvası olmuştur. Buna çare
olarak Aclan Beyin küçük oğlu Dursun'u Orhan Beyin yanına aldırmasını sağlarlar. Romanda
ana tem, kötülerin yarattığı fitne ile mücadele edilmesidir. Bu arada Osmanlıların
Rumeli'ye geçişine yer verilmiştir. Ayrıca Karagöz'le Hacivat tiplemesi de kullanılmıştır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun Dünkü Türkiye serisinin üçüncü grubu Yıldırım
dairesidir. Sepetçioğlubu seriyi, Yıldırım- Timur- Şeyh Bedreddin adıyla sunmaktadır.
Burada Yıldırım Bayezid, Timur ve Şeyh Bedreddin etrafındaki hadiseler anlatılmıştır.
Yazar Şeyh Bedreddin'in ve Yıldırım'ın çocukluğundan başlar. Bu üçlünün ilk kitabı
Bu Atlı Geçide Gider adını taşır. Murat Hüdavendigar padişahtır. Romanın kahramanlarından
Kara Mustafa, Bursa'da Somuncu Baba ile konuşmaktadır. Yanında beş çocuk
vardır. Buyruk gereği bu çocukları yerlerine teslim edecektir. Bu çocukların adları Bedrettin,
Doğan, Mustafa, Kemal ve Samet'tir. Bl?drettin, Edirne'ye ailesine gönderilmek
üzere oraya gidecek olan kervancıbaşına teslim edilecektir. Doğan bir şehit çocuğudur.
Bir müddet Kumral Dede Konağında kalacaktır. Kemal, Mustafa ve Samet dil öğrenmek
ve yetiştirilmek üzere Türkmen ailelerin yanlarına yerleştirilecektir. Kara Mustafa, devşirme
olan bu çocuklara bazı takma isimler vermiştir. Onları Börklüce Mustafa, Torlak
Kemal diye çağırmaktadır. Samefe de Ecevit demektedir. O sırada bir patlama sesi duyarlar.
Biraz sonra bir atlının son hızla patlamanın olduğu yere, yani geçide doğru gittiğini
görürler. Bu, Şehzade Bayezid Beğdir. O da bu çocuklarla aynı yaşlardadır. Somuncu
Baba, Demirci Boran Ustanın top döktüğünü, onu denemiş olabileceğini söyler. Somuncu
Baba "çocuk denecek yaşta" olan Bayezid'in atını öyle dolu dizgin, geçide doğru
sürmesini hoş karşılamamıştır.

Çocuklar yerlerine teslim edilirler. Yalnız Samet kaçmıştır. Onu bulamazlar. Roman,
Kosova Meydan Muharebesinde Murat Beyin şehit olduğu güne kadar devam eder. Yıldırım
Bayezid padişah olmuştur. Yılu.~ım Doğan Beye Niğbolu Beyliğini verir. Romanın
sonunda Yıldırım'ın dördüncü oğlunun doğduğu haberi gelir. Padişah onun adını
Mehmet koyar.

Romanda Bedrettin'in yetişmesi, Timur'a; Mısır'a ve Sakız'a gitmesi, Börklüce
Mustafa ile Torlak Kemal'in savaştan kaçmaları, birbirlerine rastlamaları, Timur'a gitmeleri,
sonra Bedrettin'le karşılaşarak ve Sakızlı bir keşişin davetine uyarak Sakız' a gitmeleri
heyecanlı bir şekilde anlatılmıştır. Bu sırada onların düşünceleri, Osmanlı ve
Türkınen'e olan nefretleri de ayrıntılı bir şekilde tahlil edilmiştir.
Ayrıca Timur'un kişiliği, özellikleri, ihtirası ve huzursuzluğu, kişiliğinde görülen değişmeler,
okuma ve öğrenme merakı anlatılmıştır.

Serinin ikinci kitabı Geçitteki Ülke adını taşır. Yıldırım Bayezid Bursa'da padişahtır.
Saray ve çevresi, zevk ve eğlenceye dalmıştır. İnsanlar fazla zenginlik peşinde koşar
olmuşlardır. Somuncu Baba, Bursa'nın değiştiğini, artık eski Bursa olmadığını düşünmektedir.
Gidişattan memnun değildir. Bursa'dan ayrılır. Konya'ya gelir. Orada Bedrettin'le
ve Samet'le karşılaşır. Bir tarafta Yıldırım Bayezid vardır. Diğer tarafta Timur istilalar
ve akınlar yaparak yayılmaktadır. Somuncu Baba düşünür ve üzülür. Anadolu
Beyleri kıyafet değiştirerek Yıldırım Bayezid'den kaçmış ve Timur'a sığınmışlardır. Samet
de değişmiştir. Bütün bildiklerini Somuncu Babaya anlatır ve Osmanlının casusu olmak
istediğini söyler. Soqıuncu Baba çaresizdir. Bu arada Yıldırım, Bizans'ı kuşatır.
Roman, Niğbolu kuşatmasında Haçlı Ordusunun püskÜrtülmesi üzerine Yıldırım ve Doğan
Beyin konuşmalarıyla sona erer.
Romanda çok ilgi çekici ruh tahlilleri yapılmıştır. Karakterlerin düşünceleri, geçirdikleri
iç değişimler, yorumlar belki biraz polisiye ve kurgulu, fazla tesadüflere dayalı
olarak, fakat sürükleyici, düğümlü ve gerilimli, çok yönlü ve kompleks bir şekilde verilmektedir.

Yazar gerilim dozunu hiç düşürmez. Seyyit Bereke'nin, Timur'un, Ecevit'in
düşünceleri, kişilikleri, kişiliklerindeki değişmeler, içlerinde kopan fırtınalar ço~
canlı tahlil edilmiştir. Bütün şahsiyetler, tarihi-birer tablo veya resim gibi tek veya iki
boyutlu değil, çok boyutlu, derinlikli, tahlili bir şekilde işlenmektedir. Bu arada Yıldırım
Bayezid'in içinde kopan ruh fırtınaları da verilmektedir. Yıldırım Bayezid içindeki
yangını susturamaz. İçinde kardeşi Yakup'la Demirci Boran Ustanın ölümlerinin acısını
taşımaktadır. Ya şarap, ya savaş onun derdini bir parça unutturmaktadır.
Dizinin son kitabı Darağacı romanıdır. Roman Yıldırım Bayezid'in Boğazda bir hisar
yaptırmasıyla başlar. Şeyh Bedrettin Sakız'dan ayrılır. Torlak Kemal, Börklüce
Mustafa ve keşişin, kendisinden habersiz bir şeyler çevirdiklerini düşünmektedir.
Diğer taraftan yavaş yavaş Yıldırım Bayezid'le Timur'un araları açılmakta, birbirleriyle
savaşmaya doğru tahrik edilmektedirler. Timur Sivas'a girer ve yağma eder. Nihayet
iki ordu Ankara Çubuk Ovasında karşılaşırlar. Anadolu birliklerinin dağılmaları ve
Timur tarafına geçmeleri üzerine Yıldırım savaşı kaybeder ve Timur'a esir düşer.
Diğer taraftan bir problem daha ortaya çıkar. Her yerde ben kendi halinde bir Bedrettinem,
diyen adamlar türemiştir. Bunlar aynı giyimde, aynı tavır ve görünüşte her
yerde görünmektedirler.

Anadolu'da beylik kavgası başlamıştır. Anadolu parça parçadır ve kıyasıya bir kardeş
kavgası hüküm sürmektedir. Ümidi kalmayan Bayezid intihar eder.
Şeyh Bedrettin, Musa Çelebi'nin kazaskeri olur. Devletin her kademesine Bedrettinli
denilen adamlar tayin edilir. Mehmet Çelebi'nin Edirne'ye gelişi ve Musa Çelebi'nin
yenilmesi üzerine Torlak Kemal'le Börklüce Mustafa Anadolu'ya kaçarlar. Orada halkı
kışkırtmaya devam ederler. Tarlak Kemal Manisa'da, Börklüce Mustafa Karaburun'da
isyan çıkarırlar. Öldürülürler. Onların adamlarından olan Çeykel de Zağra'da öldürülür.
Şeyh Bedrettinyakalanır, yargılanır ve idam edilir.

Romanda beylikler döneminin bütün karışılçlığı, kargaşası ve perişanlığı başarılı ve
isabetli tahlil ve yorumlarla verilmektedir. Anadolu'nun havası ayrıntılı olarak aktarılmıştır.
.
Bu romanda yazar, halk masal ve hikayelerinde görülen ve kullanılan vakalardan ve
tiplerden de faydalanmıştır. Minnet Beyin tanınmamak için kendini ve Sefil Ali'yi siyah
renge boyaması, Sefil Ali'nin kılık değiştirerek saraya girmesi gibi...
Feridun Fazıl Tülbentçi, Sultan Yıldmm Bayezid romanında Bayezid zamanını ele
alır. Vaka, Bayezid'in Germiyanoğlu Süleyman Şahın kızı Devlet Hatun'la evlenmesiyle
başlar. YıldırlIn~la.Tiınur'un mektuplaşmaları, l402'de yapılan Ankara Meydan Muharebesi,
Yıldınm'ın Timur'a yenilişi, esir düşüşü ve intiharı anlatılır. Romanda Bizans'a
da yer verilmiştir. Olay kahramanları sık sık Bizans'a gider gelirler. Bizans'la
olan münasebetler ayrıntılı olarak anlatılır. Tarihı bilgiler çoğu defa dipnotlu olarak verilmiştir.

Bu eser, Osmanoğulları romanından daha fazla roman karakteri taşımaktadır.
Vakalar oradaki gibi çok ve dağınık değil, daba sade, Yıldırım Bayerid merkezli olarak
işlenmiştir.

Atsız, Deli Kurt romanında beylikler dönemini ele almıştır. Roman 1403 yılının
sonlarında başlar. Yıldırım Bayezid ölmüştür. Şehzadeler savaşı, bütün hızı ve acımasızlığıyla
sürmektedir. Yıldırım Bayezid'in oğlu İsa Beyin sipabisi Çakır Ağa, Beyin karısı
Bala Hatunu süt annesi Satı Kadın'ın evine getirir. Bala Hatun bir oğlan doğurur.
Adı Murat konur. Köylüler Murat'a Deli Kurt adını verirler. Aradan zaman geçer. Murat
büyür, evlenir, çocukları olur. O da Çakır Ağa gibi sipahilik mesleğini seçmiştir. Bir
gün Çakır Ağa ile Bizans'a gider gelirler. Murat bu arada Satı Kadın'ın köyünde gördüğü
Gökçen Kız'a aşık olur. Gökçen Kız Şamandır. Yada taşı ile yağmur yağdırmakta,
bazı hastalıkları otlarla tedavi etmektedir. Deli Kurt savaşa gider. Macarlara esir düşer.
Üç yıl esarette kalır. Memleketine döndükten soma tekrar savaşa gider. Bu savaşta Evren
ve Çakır Ağa şehit olurlar. Çakır'ın eşyalarını karıştırırken bazı mektuplar bulur ve
kendisiyle ilgili hakikati öğrenir. Bu arada karısı bir oğlan doğurur. Murat ona İsa adını
koyar. Vama savaşına katılır. Döndükten soma Gökçen Kız'la evlenecektir. Savaş kazanılır.
Padişah II. Murat, ona geçici olarak Eskişehir Sancakbeyliğine bakmasını söyler.
Deli Kurt büyük bir heyecanla evine döner. Bir sel baskını olmuş, bütün ailesi, Gökçen
Kız, Satı Kadın boğulmuşlardır. Deli Kurt atına biner, gayesiz, amaçsız, belirsiz bir
yöne doğru gider.

Roman bir trajedi ile sona ermektedir. Bu haliyle roman Yunan trajedilerini andırmaktadır.
Burada romancı, Osmanlı tahtına rakip olma ihtimali bulunan şehzade soyunun
yaşamaması gerektiğini düşünmüş olmalıdır. Bu romanda da Bizans vardır. Gökçen
Kız ve annesi Esen Börü diğer romanlardaki kadın tiplerine benzerler. Şamanlık ağır basar.
Romanda kaval vasıtasıyla Gökçen Kız'la Deli Kurt haberleşirler. Romanda esrarlı
bir hava vardır. Bu, öbür romanlarda bulunmaz. Çakır Ağanın annesinin hayali yüzünü
göstermez. Yazar bu durumu, inanoğlunun ~er şeyi bilmesi gerekmez diye ifade
eder .Gökçen Kız tiplemesi de bu esrarlı havanın başka bir yönüdür.
Sevinç Çokum Ağustos Başağı adlı romanında Milli Mücadele yıllarını anlatmıştır.
Burada Osmanlı Devletinin kuruluş dönemine ait bazı unsurları bir leit motif olarak kullanmıştır.

Vaka İstiklal Harbinin Söğüt Cephesinde geçmektedir. Yazar bu mekanı özellikle
seçmiştir. Bu mekan vasıtasıyla, Milli Mücadele ile Osmanlı Devletinin kuruluşu
arasında bağ kuran yazar, bunu romanının ilk sayfasında kahramanının ağzından şöyle
dile getirir:
"Osmanlı Devletinin beşiğidir Söğüt. Doğduğu, kök saldığı yerdir. Bilir
misin, Milli Mücadelede ilk düzenli ordu birlikleri burda kurulmuş.
Yani devlet burda ikinci defa dal budak salmış. Bereketli, kutlu bir yerdir
anlayacağın." (s. 5).

Romanda, Milli Mücadelenin Söğüt cephesi anlatılırken sık sık Osman Gazi dönemi
hatırlatılır. Bunlar, yeni kurulan Türk Devletinin sembolü olurlar. Orhan Gazi Camii,
Edebali'nin beyaz evi, türbesi, Ertuğrul Gazi Türbesi gibi mekana ait unsurlar, Osman
ve Orhan Beyler gibi tarihi şahsiyetler, Ertuğrul Gazi'yi anma törenleri gibi sembolik
unsurlardır. Böylece tarihi şahsiyetler yalnız kendi devirlerinde geleceğe hükmedecek
büyük bir devletin temellerini atmakla kalmazlar, altı yüz yıl sonraya da taşınan, yön veren
birer sembol, birer manevikurtarıcı halini alırlar. Söğüt insanı, gücünü kuvvetini Ertuğrul,
Osman ve Orhan Beylerden alır. Söğüt'ün Rum bacıları İstiklal Savaşının mermi
taşıyan, kağnı süren kadınları olarak yeniden dirilirler. Burada tarihi şahsiyetlerin aktif
bir rol oynadıklarına da dikkat çekmek lazımdır. Onlar uzun yıllar önce ölen insanlar
olmaktan çıkmış, yaşayan, hatta savaşan şahsiyetler gibi yol ve yön gösterici olmuşlardır.
Milli Mücadele adeta onların kemiklerini sızlatmamak için yapılır ve kazanılır. Onlar,
yattıkları yerden dünyayı yönetirler. Söğütlülere güç kaynağı olurlar, güç verirler.
Yazar, Söğüt Kuvayı Milliyesinin kurulmasını, Söğütlülerin azmini ve metanetini, direnişini
hep bu heyecanla anlatır ve işler. Olay kahramanlarından birinin adının Osman olması,
ona "Kara Osman" denmesi, yazarın bağlantıyı daha sıkı bir şekilde hatırlatmak
istemesinin bir sonucudur. Roman boyunca Osman Gazi'nin zamanında olduğu gibi Söğüt'ten
Bursa'ya ve Bilecik'e gidilir.

Romanda bir diğer leit motif "Söğüdün erenleri" türküsüdür. Bu türkü de tarihi bakımdan
o kadar eski olmamakla beraber, muhteya bakımından kuruluş döneminin Kumral
Dede, Şeyh Edebali gibi dervişlerini hatırlatacak niteliktedir. Ayrıca kahramanların
çömlekçilik, demircilik yapmaları eski milli ve geleneksel Türk sanatlarına ve mesleklerine
bağlanır.

Ayşe Ana Söğüt bacılarından biridir. O, bacılar bölüğünün başında erkeklerle birlikte
düşmana karşı savaşır. Kadınlarla konuşurken Osmanlı'nın ilk günlerini hatırlatır.
Ay~e Ana kadınları toplar ve onlarla şöyle konuşur:
"... Şimdı düğünde bayramda değiliz. Acılı gündeyiz. Kendi ocağını
tüttürmüşsün, bunun kimseye faydası yok! Memleketin ocağı tütmeli,
bacılar. .. Bunun için de aşınızı bezinizi esirgemeyin ord~dan. Yoksa
iki elim yakanızdadır! Şu tüfeği boşuna vermediler bana. Yakarım billiihi!
Eğer kulağıma 'Söğüdün karıları ocak başlarında pinekliyorlarmış'
diye bir söz gelirse, vay halinize..." (s. 173)
"Osmanlının ilk günleri gibi bacılar. İşte yeniden filizlendik! Hem de
aynı mekanda. Söğüt'te..." (s. 174).
Bu sözlerde kararlılık ve cesaret hakimdir. Asırlar öncesinden gelen bu hakim tavır,
. sanki Osman Bey zamanındaki Aybüken Ebenin, Bacıbeyin konuşmasıdır. Yazar, bu tarihten
gelme izlenimini, hem sözlerinin muhtevasıyla, hem de üslı1buyla vermektedir.
Romanda, üzerinde durulacak bir başka nokta, rüya motifidir. Efendi Hafız rüyasında
Ertuğrul türbesindeki mumların söndüğünü ve türbenin karanlığa gömüldüğünü görmüştür.
Söğüd'ün işgalini haber veren bu rüya, hem rüya motifinin kullanılmasıyla, hem
de muhtevasıyla Osmanlı'nın kuruluş devrinin ilk yıllarına bağlanır.

SONUÇ
Tarihe sadakat: Üzerinde durulması gereken noktalardan biri, romancıların tarihı
gerçeklik karşısında aldıkları tavırdır. Romancıların hepsi, romanlarındaki vakaların tarihe
sadakati konusunda hassasiyet göstermişlerdir. Hepsi, bu romanları yazmaya başlamadan
önce devirle ilgili onlarca, yüzlerce kaynak karıştırmışlar, devrin özelliklerini
bütünüyle öğrenmeye çalışmışlardır. Bu arada, tarim vakalar kadar, devrin hayat görüşünü,
sosyal yapısını da araştırmışlardır. Bunları, eserlerine mümkün olduğu kadar aksettirmişlerdir.
Savaşlar, diğer topluluklarla olan münasebetler, sosyal düzenlemeler, beylerin kişilik özellikleri ve olaylar karşısındaki davranışları, genel çizgileriyle tarihten
alınan unsurlardır. Bazı olayların anlatımında, zaman ve yer bakımından ufak tefek
değişiklikler göze çarpar. Fakat bu durum, romancıların tarihe genel bakışını değiştimez.
Romancılar, tarihteki hadiseler ve şahsiyetler karşısında oldukça dikkatli davranırlar
ve onları hakikate uygun bir şekilde aktarmaya itina ederler. Onların bu tutumu, tarihı
roman türünde, tarihı gerçekliğin kurgu kadar önem taşıdığını gösterir.

Bir başka husus, romancılann tarihten aldıklan birtakım küçük teferruatı kullanmalarıdır.
Bu da bazı hadiselerin tarihlerde oldukça tafsilfitlı anlatıldığını göstermektedir. Osman
Beyin pazarda bir Germiyanlıyı cezalandırması, Timur'un okuma merakı, Yıldırım
Bayezid'in tanıklığı, Yıldırım Bayezid'in Niğbolu Kalesine tek başına giderek "Bre Doğan!"
diye bağırması gibi pek çok vaka, bütün romanlarda aynı şekilde yer almaktadır.
Bazı tarihı bilgiler ise kaynaklarda farklılık göstermektedir. Buna örnek olarak Şeyh
Edebali'nin kızı ile ilgili bilgileri verebiliriz. Bazı kaynaklara göre Mal Hatun'la Bala
Hatun aynı şahıstır, bazıları da ayrı şahıs olarak göstermişlerdir. İkinci görüşe göre Mal
Hatun Kayı aşiretinin ileri gelenlerinden Ömer'Beyin kızıdır. Bu durumda Osman Bey
her iki kadınla da evlenmiştir. Feridun Fazıl Tülbentçi Osmanoğulları romanında, Kemal
Tahir Devlet Ana'da bu gön.iü benimsemişlerdir. Sepetçioğlu ile Tarık Buğra ise
birinci görüşü kabul ederler. Bu durumda Osman Bey tek eşli olarak işlenir.
Karakterler: İncelediğimiz romanlarda kalabalık bir şahıs kadrosu bulunmaktadır.
Karakterleri beyler, beylerin akıncı çevresi, din adamları, ilim adamları, kadınlar ve
Hristiyanlar olarak sınıflandırabilir.

Beyler bütün eserlerde aynı vasıflarla işlenir. Cesur, mert, yiğit, kahraman ve savaşçıdırlar.
Liderlik vasfına sahip, kararlı ve azimli, ileri görüşlü, idealisttirler. Çabuk düşünebilme
ve çabuk karar verme gücüne sahiptirler. Adalet ve irade, en önemli vasıflarındandır.
Sezgileri kuvvetlidir. Çevreleri tarafından çok sevilir ve sayılırlar. Hiçbir zaman
kendilerini düşünmezler. Aldıkları her karar, yaptıkları her savaş, devlet içindir.
Din ve devlet için yaşarlar. Kendi şahsı hayatları yoktur veya arka pHindadır. Din ve
devletin menfaati uğruna hareket ederler. Çok iyi bir eğitim görürler (Orhan Beyin Akça
Koca'dan savaşçılık dersleri alması, Orhan Beyin Rumca bilmesi gibi). Ertuğrul Bey,
Osman Bey, Orhan Bey, Yıldırım Bayezid hep eu özelliklerle çizilmiştir. Devlet Ana'da
Orhan Bey, yaşının küçük olmasına rağmen çok akıllı, cesur ve kararlıdır. Beyler arasında
üzerinde en çok durulan Osman Bey ve Yıldırım Bayezid'dir. Romancıların daha
çok bu iki hükümdarı işlemeleri, onların tarihı şahsiyet olarak ilgi çekici olmaları yanında,
roman karakterine de elverişli bulunmalarındandır. Sepetçioğlu, Timur'un karakterini
de çizerken, ihtirasını ve huzursuzluğunu olumsuz özellikler olarak göstermesine
rağmen, onun kudretini ve liderlik vasfını, ilme olan iştiyakını iyice belirtmiştir.
Bir diğer grup beylerin akıncı çevresidir. Çoğu defa olayların asıl kahramanı onlardır.
Onlar, beylerin hem yakın dostları, hem de silah arkadaşlarıdır. Onlar beylerin sırdaşıdırlar.
Cesaret, yiğitlik gibi vasıflara sahiptirler. Önemli özelliklerinden biri de beye
ve devlete duydukları sadakattir. Gazi Rahman (veya Abdurrahman), Akça Koca,
Turgut Alp, Samsa Çavuş, Konur Alp, Saltuk Alp, Kara Mürsel, Ak Timur, Evrenos,
Hacı İlbey, Ece Bey, Doğan Bey bunların en önemlileridir.

Romanlarda işlenen diğer bir grup, din adamı tipidir. Osmanoğulları romanında din
adamının bir fonksiyonu yoktur. Devlet Ana romanında din adamına bakışın olumlu olduğu
söylenemtz. Orada Şeyh Edebali, sosyal h~yattafonksiyonu olmayan basit bir şeyh,
cavlak1ar ise afyon kullanan, tembel gezen ve dilenen zararlı kimselerdir. Fakat Tarık
Buğra'nın ve Sepetçioğlu'nun romanıarında din adamlarının toplum üzerinde çok geniş
bir etkisi bulunduğu görüşü işlenmiştir. Sepetçioğlu'nun romanlarında din adamı, tarikatlar
çevresinde, örgütlü ve bilinçli çalışır. Şeyh Edebali, Taptuk Emre, Geyikli Baba, Kumral
Dede, Karaca Ahmet, Somuncu Baba, Emir Sultan, Seyyid Bereke en çok işlenen tiplerdir.
Dursun Fakıh ve Molla Fenari hem dinin, hem adaletin temsilcisidirler.

Sepetçioğlu'nun romanlannda kötü dervişler de vardır. Pir Cabbarın Alisi, Veli Baba gibi tipler, aslında dini kendi menfaatleri için kullanan, toplumun düzenini bozmak
isteyen kötü yaradılışlı kimselerdir.

Deli Kurt'ta ise, Türklerin Müslümanlık öncesi inancına, yani Ş~manlık temine yer
verilmiştir. Devlet Ana'da da Kamagan Derviş tiplemesiyle Şamanlık işlenmektedir.
Romanlarda ele alınan bir diğer grup, ilim adamlarıdır. Kemal Tahir ve Sepetçioğlu,
romanlarında ilme geniş olarak yer vermişler, ilmi temsil eden karakterleri işlemişlerdir.
Devlet Ana'daki Kaplan Çavuş, Konak ve Çatı'daki Orhan Beyin kardeşi Alaaddin Bey,
Bu Atlı Geçide Gider' deki Demirci Boran Usta, Çatı ve Üçler- Yediler-Kırklar romanlarında
bir:Ya.nıyla Dursun Fakıh, ilmi, bilgiyi temsil ederler.

Romanlarda ele alınan bir diğer grup kadınlardır. Devlet Ana'da kadınların sosyal
hayatta hiç bir söz haklarının olmadığı görüşü işlenir. Osman Beyin ikinci evliliği, oğlu
Orhan Beyin Holofira'yla evlenmesi hakkında fikir beyan edemeyen Mal Hatun, oğlu
tarafından azarlanan Bacıbey, buna örnektir. Fakat aynı Bacıbey, erkeklerin yanında
düşmana karşı savaşan bacılar bölüğüne kumanda eder. Bu, biraz çelişkili bir bakış tarzıdır.
Halbuki Tarık Buğra'nın, Atsız'ın ve Sepetçioğlu'nun romanlarında durum farklıdır.
Kadınlar kıymetli ve saygıdeğerdir. Erkeklerin yanında yer alır, ailede ve sosyal
hayatta önemli rolleri vardır ve söz sahibidirler. Osmancık'ta Ildız Hatun, Malhun Hatun
ve Holofira, Deli Kurt'ta Gökçen Kız ve Esen Börü, Konak'ta Mal Hatun, Çatı'da
Aşiretin Gelini ve Aybüken Ebe, Üçler-Yediler-Kırklar'da Aşık Ana gibi. Ayrıca bütün
romanlarda erkeğin yanında aktif ve kuvvetli bir kadın tipi yer alır. Kararlı, cesur, yiğit
ve kahraman, savaşçı, yol gösterici, tecrübeli, bilici, yönetici özellikler taşıyan bu kadın
tipi Osmancık'ta Gökçe Bacı, Devlet Ana'da Bacıbey, Konak ve Çatı'da Aybüken Ebe
şeklinde ortaya çıkar. Deli Kurt'ta bu kadın karaktere insanüstü vasıflar yüklenir. Gökçen
Kız ve Esen Börü, Şamanlıktan gelen özellikler taşırlar ve normal insanların bilemeyeceği
şeyleri görür, duyar ve sezerler. İnsanüstü güçlere sahiptirler. Bu tiplemeler
vasıtasıyl~ bu romanda, diğer romanlarda görülmeyen esrarlı bir hava ile karşılaşırız.
Romanlarda işlenen Hristiyanlara gelince, bunlar Batının dejenerasyonunu temsil
eden zalim, kadın düşkünü ve yeteneksiz tekfurlar, şövalyeler ve din adamları olumlu ve
insanı vasıflar taşıyan tipler olarak sınıflandırılabilir. İkinci grup hıristiyanların bir çoğunun
din değiştirdiği görülmektedir. Buna örnek olarak Mihail Kosses, Mavro, iyi
kalpli Aratos'u verebiliriz.

Romanlarda görülen tipleri iyiler, kötüler ve değişmekte olanlar diye de tasnif etmek
mümkündür. Kötüler her yerde vardır ve bütün romanlarda çok canlı tasvir edilmiştir.
Osmanoğulları'nda Şövalye Laskaris, Papas Arkitas, Dündar Bey, Korhan, Eskişehir
Sancakbeyi; Devlet Ana'da Şövalye Notüs Gladyüs, Keşiş Benito, Uranha, Dündar Bey,
Daskalos, Alışar Bey; Osmancık'ta Kalanoz, Dündar Bey, Al Zahid; Konak, Çatı ve Üçler-
Y ediler-Kırklar' da Dündar, Dalaman, aşiret beyinin Çerkes karısı, Pir Cabbarın Alisi,
Veli Baba; Bu Atlı Geçide Gider, Geçitteki Ülke ve Darağacı'nda Torlak Kemal,
Börklüce Mustafa, Çeykel bunların başlıcalarıdır. Sepetçioğlu'nun romanlarında Ecevit
ve Zöhre, değişmekte olan tiplerdir. Onlar roman boyunca kötüden iyiye doğru giden bir
çizgi takip ederler. Devlet Ana'da kötüler, Sepetçioğlu'nun romanlarında kötüler ve değişen
tipler çok canlı ve ayrıntılı işlenmiştir.

Temler ve meseleler: Romanlarda işlenen temler yerleşik medeniyete geçiş, Müslümanlık-
Hristiyanlık, din değiştirme, ilim, kadına bakış, şamanlık olarak sıralanabilir.
Toprağa bağlanma, Osmanoğulları romanı hariç, diğer romanlarda oldukça ayrıntılı ele
alınmıştır. Osman Beyin konu alındığı bütün romanlarda ana temin Kayı boyunun aşiretten
devlete geçiş süreci olduğunu söyleyebiliriz. Farklı bakış tarzlarına, farklı ideolojik
yaklaşımlara rağmen Devlet Ana'da da genelolarak bu temin esas alındığı görülür.
Bu arada devlet olmanın ve toprağa bağlanmanın getirdiği problemlere de yer verilir.
Hukuki, ekonomik düzenlemeler anlatılır.

Kurgu ve olay örgüsü: Bütün yazarlar romc:ı.nkurgusu konusunda titizlik göstermişlerdir.
Osmanoğulları'nda hadiseler, macera romanı niteliğinde anlatılır. Devlet Ana'da
tarihi olaylar, polisiye bir kurgu içine yerleştirilir. Osmancık'ta psikolojik değişim esas
alınır ve olaylar bu değişimlere göre anlatılır. Sepetçioğlu ise romanlarında polisiye karakterli
bir kurgudan faydalanır. Burada olaylar, Türkmenlere ve Müslümanlara düşman
olanların planları üzerine kurulur . Ve romanlarda onlarla yapılan mücadele ve haklının,
doğrunun zaferi anlatılır. Bütün romanlarda aynı olaylar kullanılır. Karacahisar, İnegöl
ve Bilecik'in alınması, Selçuklu Sultanının Osman Beye tuğ, sancak, mehter ve mektup
göndermesi (Devlet Ana'da bu olaya yer verilmemiş) gibi. Bütün romanlarda gerilim ve
merak unsurunun canlı tutulmasına dikkat edilir. Devlet Ana'da ve Sepetçioğlu'nun romanlarında, uzak yerlere haber götüren örgütler veya gizli güçler vardır. Devlet Ana'da
Kamagan Derviş vasıtasıyla "Ortak" adındaki bir örgüt, Sepetçioğlu'nun romanlarında
dervişler ve birtakım esnaf, bu işi gerçekleştirirler.

Üslup: Romancıların üzerinde en çok durdukları hususlardan biri, üslı1ptur. Hepsi,
tarihi bir üslup yakalamak için araştırma yapmışlar ve gayret sarfetmişlerdir. Hepsi de
üslup meselesini ciddiye almışlar, ele aldıkları devir için kullanacakları üslup üzerinde
çalışmışlar, kahramanlarını bu üslupla konuşturmuşlardır. Tülbentçi romanlarında Osmanlı'nın resmi üslubunu kullanır. Diğer romanlarda yazarlar Dede Korkut, Orhun
Abideleri üsluplarından faydalanırlar. Hepsi de romanlarında devrin havasını daha iyi
yansıtabilmek için arkaik Türkçe kelimelere yer verirler: Çaşıt, sayru, karındaş, gökçek,
kas kas gülmek gibi.

Sepetçioğlu'nun romanları, Türk edebiyatında örneği az olan "nehir roman" tarzındadır.
Bunlar, bir devri ayrıntılarıyla anlatan, uzun, hacimli ve soluklu eserlerdir. Yazar,
devrin meselelerine geniş olarak yer verir. Meseleleri ortaya koyar, tahliller ve yorumlar
yapar. Bu romanlarda vakanın çoğu defa arka planda kaldığını görürüz. Yazarın en
çok kullandığı teknik, diyaloglardır. Yakayı kar~ılıklı konu~malardanöğreniriz. Burada
yazar, kısmen modem romanlarda kullanılan, kısmen de halk hikayelerinin geleneksel
anlatım tarzından gelen bir teknikten faydalanmıştır. Böylece roman kurgusunu diyaloglar
üzerine kuran Kemal Tahir'le kısmen birleşir. Tarık Buğra'da, şuur akışı tekniğinden
gelen iç konuşma hakimdir. Atsız ve Tülbentçi klasik roman tarzı-nı kullanmışlardır.
Tülbentçi' de Alexandre Dumas' dan beri popüler edebiyatta yaygın olan ve bu türün gereği
haline gelen macera hakimdir. Bundan dolayı Osmanoğulları romanının macera ve
vaka ağırlıklı, hareketlibir roman olduğunu söyleyebiliriz.

Sepetçioğlu romanlarında gerilim unsuruna dikkat eder. Uzun tahlillere ve yorumlara
rağmen vakanın akışındaki merak unsurunu düşürmez. Ayrıca tarihi şahsiyetleri aynı
zamanda roman kahramanları olarak işler ve onlara roman kahramanlarının sıcaklığını
verir.

Tarihi romanlar tezli eserlerdir. Ayrıca tarihi roman türü ciddi bir sanat dalıdır. Aynı
zamanda bir eğitim vasıtasıdır. Türk Devletinin her anında bir sanatçıyı cezbedecek
çok çeşitli anekdotlar gizlidir. Yukarıda ele alınan romanlar ve konu "edinilen tarihi devir
bunun güzel bir misalidir. Kültürün oluşmasında ve devamlılığında sanatçıların rolü
de inkar edilemeyecek kadar büyüktür. Tarihi roman iki bakımdan önem taşır. Birincisi,
tarihi şahsiyetin hem sanatkar için, hem de toplum için her zaman ilgi çekici olmasıdır.
Tarihi şahsiyetler, hükümdarlar, çağdaş karakterler kadar merak uyandırıcıdırlar. Sanatkiir
eserini meydana getirmek için onlarda istediği kadar malzeme bulabilir, tarihten aldığı
bir şahsiyeti işleyebilir. İkincisi, tarihi şahsiyetlerin evrensel olmalarıdır.Onlar,
zamanın ve mekanın ötesinden bütün insanlara seslenirler, hitap ederler. Geçmişte
yaşamış ve isim bırakmış lider şahsiyetler her zaman günceldirler. Sanat, bu güncelliği
yakalamanın en tesirli yollarından biridir.

Bundan başka, yukarıdaki romanların incelemesinden çıkaracağımız sonuç, tarihi
romanın Türk Edebiyatında didaktiklikten başlayan, sanata doğru gelişen bir çizgi takip
etmiş olmasıdır.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,70 M - Bugn : 5068

ulkucudunya@ulkucudunya.com